![]() |
#1 |
![]() Ümran Çelik ve Hatice K. Hatipoğlu, 28 Şubat sürecinde başörtüsü yasağı nedeniyle kazandıkları üniversiteye devam edemeyince Önder'in (İmam Hatip Liseleri Mezunları Mensupları Derneği) yardımlarıyla öğrenimlerini Viyana'da sürdürmek zorunda kalan yüzlerce genç kızdan ikisi.
Henüz on altı yaşındayken rejim için sakıncalı pozisyona düşürülüp ailelerinden uzakta hiç tanımadıkları bir ülkenin dilini beş ayda öğrendiler ve beş senede lisans ve yüksek lisanslarını aynı zamanda tamamladılar, yaşıtlarından daha hızlı olgunlaştılar. Sadece kendilerine değil, Avusturya'daki Türk işçilerinin çocuklarına da faydalı oldular. Onların serüvenini hep merak ederdim. Sivil anayasa tartışmalarının türbana kilitlendiği bir dönemde bu hüzünlü başarı hikâyelerini dinlemenin zamanı diye düşündüm. Viyana maceranız ne zaman, nasıl başladı? Ümran Çelik: Gölcük İmam Hatip Lisesi'ni birinci olarak bitirdim. Başörtüsü taktığım gerekçesiyle disiplin cezası almıştım. O nedenle okul birinciliğim verilmedi. Okul birincilerine sağlanan kontenjandan yararlanamadım. Bir de katsayı problemimiz var, biliyorsunuz. Türkiye genelinde derece yapabilecek bir puana sahipken imam hatipli olmamız sebebiyle istediğimiz yere giremiyorduk. Bilkent Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü'nü kazandım. Ancak iki ay devam edebildim. Okuldan uzaklaştırma cezası alınca farklı arayışlara yönelmek zorunda kaldım. 2001'de Viyana Üniversitesi Uluslararası İşletme Bölümü'ne geçiş yaptım. Beş yılda lisans ve yüksek lisansı birlikte bitirdim. Bir üniversitede hoca olma hayalim, Viyana'daki zor günlerde de beni sürükleyen bir faktör oldu. Şu an doktoraya devam ediyorum. Hatice Kalfaoğlu Hatipoğlu: Konya Anadolu İmam Hatip Lisesi'ni birincilikle bitirdim ve Selçuk Üniversitesi Mimarlık Fakültesi'ne girdim. Bir dönem eşarbın üzerine peruk takarak okula devam ettim. Ama onu bile kabul etmediler. Ben de 2003'te Viyana Teknik Üniversitesi Mimarlık Bölümü'ne geçtim. Küçüklükten beri hep gitmek isterdim yurtdışına. Tabii bu şekilde mecburen gitmem kötü oldu. Başörtünüz ya da milliyetiniz yüzünden ayrımcılıkla karşılaştınız mı? Ü.Ç.: Halkın yaşlı kesiminde sizi görünce başını çevirenler oluyor; ama üniversite çevresinde kesinlikle karşılaşmadım. İlk başta tetikte hissediyordum kendimi. Dışarıdan birisi sınıfa girince beni çıkarmaya geldi herhalde diye düşünüyordum. Hem başörtülüyüm hem de Türk'üm. 'Acaba kendimi geri çekmem gerekir mi' psikolojisine girmiştim. H.K.H.: İran'dan gelen arkadaşlar da var. Onlara 'niye geldiniz' diye sorulduğunda 'rejim baskısından' diyorlardı. Biz de aynı sebepten gelmiştik. Onlar açılmak, siz kapanmak için Viyana'daydınız yani. H.K.H.: Avusturyalılar, İran ile Türkiye'yi aynı kefeye koyuyor. Çünkü ikisinin uygulaması da antidemokratik. Bize de soruyorlar 'niye geldiniz' diye? Anlatıyoruz. Müslüman sayısının bu kadar çok olduğu bir ülkede neden kapalı okunamadığını anlayamıyorlar. Kaç öğrenci vardı sizin gibi Türkiye'den gelen? Ü.Ç.: O zaman yüz bayan arkadaş vardı. Şu anda yedi yüze yakın. Bunların yaklaşık üç yüzü kız öğrenci. Mezun olup dönenler herhalde on beş, yirmi kişidir. Çünkü çoğu benim gibi okulunu bitirince doktoraya başlıyor. Türkiye'de yarım kalmış hayaller, hedeflere ulaşabilmek adına bir durak gibi orası. Viyana, aslında bizim dünyaya açılan kapımız oldu. Bazı arkadaşlarımız Amerika'da, Avrupa'nın başka yerinde. Kökleri Türkiye'de kalmış, gövdesi dünyanın her bir yerine yayılmış koca bir ağaç gibiyiz sanki. Evde mi, yurtta mı kalıyorsunuz? Derslerin dışında sosyalleşebildiniz mi? Ü.Ç.: 34 dairenin olduğu bir binada kalıyoruz. Her dairede altı-sekiz öğrenci olabiliyor. Viyana, kültür kokan bir şehir. Açık hava müzesini andıran sokakları var. Operaya iki üç kere gidebildim. Belli etkinliklerine vakit buldukça katılıyorum. Avrupa insanı yalnızlığa âşık. Bizim o çok sosyal ailevi çevremizin onlarda gitgide daraldığını hissediyorsunuz. Annesiyle babasıyla görüşmesi bizim ikinci, üçüncü dereceden akrabamızla görüşmemiz gibi. Türk ailelerin çocukları için gerçekleştirdiğimiz eğitim projesi oldu. İlkokul çocuklarına üç sene Türkçe dersi verdim. Orada ne kendi kültürünü ne de Avusturya kültürünü benimseyebilmiş, anadili olmayan bir nesil yetişiyor. Türk ailelerin bu anlamdaki eksikliğini giderebilmek adına, eğitim çalışmalarımız oldu. Sanatla ilgili olan, ebru yapan, hat çalışan arkadaşlar kurslar düzenledi. Sosyal olarak oldukça hareketli bir yaşantımız var aslında. Viyana deneyiminden ne öğrendiniz? H.K.H.: Ben başta çok sitemli gitmiştim. Yurtdışında okumayı istememe rağmen buna zorlanmış olmak hoşuma gitmedi. Viyana'da iş imkânları kısıtlı bizim için. Genelde kendi vatandaşlarını tercih ediyorlar. Sonuçta iki ülkede de ikinci sınıf vatandaş gibiyiz. Tabii orada ufkumuz genişledi. Ünlü mimarlarla tanışma ve ders alma imkanım oldu. Burada hiç elde edemeyeceğim şeylere orada sahip oldum. Profesyonel olmayı öğrendim. Ü.Ç.: Şer gördüğümüz şeylerde hayır, hayır gördüğümüz şeylerde de şer olabilir. Oraya hiç istemeyerek, gözyaşlarıyla gittim. Ülkemden bu şekilde koparılmak çok zor gelmişti. Orada 'çaresizseniz çare sizsiniz' sözünün anlamını öğrendim. Bu felsefe hayatıma yerleşti. Avrupa, çok kapalı bir topluluk. Amerika gibi değil. Mesela üniversitede asistanlık yapabilmek için Avrupa vatandaşı olmanız gerekiyor. Eğitimimizi aldık. Ama orada bir şeyler yapabilme şansını ne yazık ki yakalayamıyoruz. Buna rağmen karamsar değilim. Avrupa'nın önemli şehirlerinden birindesiniz. Farklılıkların, çatışmaya yol açmadan, bir arada muazzam güzellikleri ortaya koyabileceğini görüyorsunuz. H.K.H.: Farklılıkları koruyarak bir arada yaşanabildiğini görmek gerçekten çok güzel. Çeşitlilik olduğu zaman verim artıyor. Sonuçta üniversiteyi niye okuyoruz? İnsanlara faydalı olabilelim diye. Ortak amaç olarak bu yeterli aslında. Orada bir yabancı arkadaşımla bir projeye imza atacaksak ben farklı bir dine mensubum diye sorun olmuyor. Hocalar da aynı şekilde gayretinizi gördüğünde diğer öğrencileri kadar size saygı duyuyor. Ü.Ç.: Viyana'ya gittiğimde Müslüman kesimin ciddi bir temsil sorunu olduğunu fark etmiştim. Ama bir öğretmenimden şu teşekkürü aldım: "Sizlerle tanıştığım için gerçekten memnunum. Çünkü Müslümanların da güzel şeyler düşünebileceğini, güzel şeyler üretebileceğini gördük, teşekkür ederim" dedi. Kendinizi artık Avrupalı mı hissediyorsunuz? H.K.H.: Bir Avrupalı kadar özgür hissediyorum kendimi. Düşüncelerimi, korkmadan ifade edebiliyorum. Türkiye'de başörtüsü taktığım için çürüğe ayrılır gibi diğer arkadaşlarımdan farklı addedilirken Viyana'da çok farklı tipte, görüşte insanla bir araya gelip çok verimli çalışmalar yapabildim. Bir kez daha anladığım şu ki; önemli olan insanın nasıl göründüğü değil, işinde ne kadar iyi olmaya çalıştığı. Orada düşündüğüm şekilde yaşamama izin veriliyor. Yaptığım işe göre değerlendiriyorlar. Kafamdaki bütün soru işaretleri, korkularım orada yaşayınca kayboldu. Birey olmanın ne demek olduğunu daha iyi anladım. Ailemden uzakta eğitim almakla sorumluluklarımın ve tek başıma yapabileceklerimin yani içimdeki gücün farkına vardım. Tabii ki Allah'ın yardımıyla. Sivil anayasa tartışmaları türbana kilitlendi. 'Serbest bırakılırsa mahalle baskısı olur, herkes türban takmaya mecbur kalır' deniyor. Ne diyorsunuz? H.K.H.: Başörtüsü serbest olursa başörtüsüz insan kalmaz demek üniversitede okumaya hak kazanmış insanları karalamak demektir. Hiç kimse düşünmediği bir şeyi kendince ölçüp tartmadan kuru bir propagandayla yapacak kadar iradesiz değildir. Beni kapalı gören bir arkadaşım etkilenecek olsa sadece üniversite dışında kapalı olduğumu bilerek de etkilenir. Demokratik ortamlarda böyle kaygılar olmamalı. Ü.Ç.: Birey odaklı, özgürlükçü, demokrasiyi daha iyi anlayıp yaşamımızı sağlayacak sivil bir anayasanın herkes gibi ben de ülkemize büyük kazanımlar sağlayacağını düşünüyorum. "Mahalle baskısı olur, türban serbest bırakılırsa başı açık kız kalmaz" gibi değerlendirmeleri duyduğumda gülümsüyorum. Üniversitelerde bir döneme kadar başörtülü öğrenciler ile başörtülü olmayanlar birlikte hiçbir sorun yaşamadan, birbirlerine herhangi bir baskı uygulamadan okuyorlardı. Toplumda başı açık olanla kapalı olanın yan yana, omuz omuza olduğu herkes tarafından biliniyor. Başı açıklara kapanmaları için tebliğ yapmayı düşünür müsünüz? Ü.Ç.: Bilkent'teyken başı açık bir bayan öğrenci, başörtülü olduğum için dalga geçmişti benimle. O dönem çok zoruma gitmişti; ama hiçbir zaman başı açık olan herkesin beni onun gibi algıladığını düşünmedim. Başörtülü birinin de sahip olduğu bilinci arkadaşına aktarması, tebliğde bulunması örneklerine rastlanabilir. Ama bunu tüm başörtülülerin tercihi olarak yansıtamayız. Bir zamanlar üniversite kapılarında başörtülü öğrenciler için oluşturulan ikna odalarında sergilenenler ne kadar rahatsız ediciyse başı açıklar için girişilecek zorlayıcı çalışmalar da o derece çirkin görüntü arz eder. H.K.H.: Başörtüsüz insanlara bakarken başörtülü bir insana hissettiğimden farklı bir şey hissetmiyorum. Onları hakları, hürriyetleri, kendine ait düşünceleri olan bireyler olarak düşünüyorum. Şimdiye kadar hiçbir zaman propaganda gibi bir niyetim olmadı. Viyana'da bile onlar soru sormadıkça din konusunu pek açmıyorum. 5 yıllık Viyana serüveninden sonra kendinizi hangi açılardan Avrupalı hissediyorsunuz? Eskiden 'asla' dediğiniz hangi konulara şimdi daha ılımlı yaklaşıyor ve "neden olmasın" diyorsunuz? Dünya algınız değişti mi? Ü.Ç.: Öncelikle Avrupalı olma kavramının "Avrupalı gibi olma" ile karıştırılmaması gerektiğini düşünüyorum. Avrupa dediğimiz zaman karşımıza bir medeniyet çıkıyor. Genelde bu medeniyetin insan hakları, demokrasi, sivil toplum gibi kavramlarla inşa edildiği göz ardı ediliyor ve yaşam tarzı, kılık kıyafet gibi simgelerle tanımlanabiliyor. Oysa bu simgeler bu medeniyetin sadece bir parçasını teşkil ediyor, tamamını değil. Yalnızca bu simgeleri hayatımıza taşıdığımızda belki Avrupalı gibi olabiliriz; ama Avrupalı değil. Avrupalı gibi görünmüyor olsam da kavramlarını hayatla iç içe yaşayan biri olarak Avrupalı olduğumu söyleyebilirim. H.K.H.:Avrupa'da yaşarken bizim için alışılagelmiş hayat tarzından ziyade çok farklı hayatlarla, kişilerle, düşüncelerle karşılaşma imkanım oldu. Bu da dünyaya bakış açısını, algıları büyük ölçüde değiştiriyor. Önceden dünya haritasına baktığımda hep Türkiye'yi bulmaya çalışırdım, şimdi baktığımda Türkiye'yi merkez alarak diğer kıtaları, içindeki ülkeleri daha net bir şekilde görebiliyorum. Bizi biz yapan değerlerimiz vardır, bunlar hayattaki olmazsa olmazlarımızdır. Bunların kaybedilmesine ya da bozulmasına karşı 'asla' sözcüğünü kullanırım. Bunun dışında sınırlayıcı olmamalıyız kanımca. NURİYE AKMAN
![]() |
|
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
#2 |
![]() 5 paralık değer taşımayacak bi dava....
sonra da böyle onur kırıcı bi heykelle uyanırsınız üniversitenin bahçesinde..Ne kadar ironik.. Devrimciler de pekala kaçabilirdi yurtdışına ama onlar kalıp direnmeyi da doğru buldular doğrusu da buydu..bence başörtü yüzünden yurtdışında okuyan bir kişinin bile bi dava uğruna gittiği söylenemez.sadece muhtac oldular ve bir sabah okudukları üniversitenin bahçesinde çırılçıplak ancak BAŞÖRTÜLÜ büst le yüzyüze gelince ne düşündüklerini merak ediyorum doğrusu.... |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#3 | |
![]() Alıntı:
ülkesinde parya olan bu bayanlarimiz beyin göcü yapmistir, onlar kendilerine kendi ülkelerinde verilmeyen degeri ecnebi bir ülkede aramistirlar.. onlarin ülke sevdasini, dava sevdasini sorgulamaya kalkmak icin onlari iyi tanimak gerekir onlar burada aldiklari egitimle ülkelerine gerip dönüp, ülkeleri icin yararli olacaklardir.. devrimcilerle karsilastirman cok absürd kacmis devrimci devrimi herhalde yurtdisinda yapacak degil yasadigi ülkede yapacak ama dava adami davasini her daim, her yerde savunur o basörtülülerin davasi bellidir ve o davanin ugruna cektikleri zorluklarda bellidir.. |
||
![]() |
![]() |
#4 |
![]() şüpesiz ki yabancı değilim onları tanımaya inan senin kadar enaz..
başörtülülerin hakları forumlarda değil birlik beraberlikle eylemlerle aranmış olsaydı şimdi özgürlükler onlara verilmiş olacaktı Yapılan en büük eylem elele tutuşmak aman pek de korktular şer güçleri bundan ![]() Fransa da yapılan eylemleri görüyorsun onlar neden gitmiyor başka yerlere |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#5 | |
![]() Alıntı:
sanki türkiye gerceklerine bihaber missin gibi kardes eger eylemlerle bazi seyler cözülseydi simdiye kadar iktidarlar bir cok kez degismisti.. bana söyler misin yurtdisinda okumanin neresi yanlis bakiniz simdi bu söylesideki iki bayanimiz cok donanimli oalrak ülkelerine dönerek yine ülkelerine hizmet verecek.. o insanlar ne yapmaliydi egitim hakkinda mi vazgecmeliydi, eylemler nereye kadar etkili olabilirdi? lütfen biraz empati yapiniz ve olaya o acidan bakiniz.. toplumsal duyarsizligi bu genc beyinlerin üstüne yikmayiniz..bu arada konuya yeterince hakimim sebebine gelince viyana da yasiyorum, ihl mezunu olmam nedeniyle bende direnmeyip, senin nazarinda kacanlardanim!.. |
||
![]() |
![]() |
#6 |
![]() beLLi oluyor zaten bana göre öyle..
sen elbet savunacaksın çunku bu işin içinde sen de varsın ama nasıl bir hakarete maruz bırakıldığının bi açıklaması olamaz olabilir mi? Hani müslüman müslümanın yanındaldı hani başka bi dinde bu kadar din kardeşini savunan kimse yoktu bak birlik beraberlik yok bireysel protesto bile yok hiç bişey sadece sahneden inince ağlayan eğitim hakkını aramak yerine pes eden kişiler..vesaire bunlar kolay bastırılabilir bak bugun Deniz Gezmişi okudum sitedeki yorumlarınızla biraz olsun düşündünüz mü bilmiyorum Ancak kültürlü takılmak güzel cümleler kurmaya çalışmak ve karşınızdakinin fikrini çürütmeye yönelik egoizminiz...Bu kalıpların dışına çıkamadıkça benim gibileri susturmanızın size tatmin dışında bi fayda getirmeyeceğini bilin fayda getirmeyen bir şey de gereksizdir.. |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#7 |
![]() maddi imkanım olsa ben de yurtdışında okurdum.ne zeki insanlar okullarını bıraktı yazık oldu...zaten türkiyedeki üniversitelerin hali ortada.
|
|
![]() |
![]() |
#8 | |
![]() Alıntı:
herkesin kendince hakli bir nedeni vardir..ülkesinde kalip basini acarak okuyaninda bir nedeni vardir, egitime ara verenidne bir nedeni vardir, egitime devam etmek icin yurtdisina cikaninda bir nedeni vardir.. ama böyle sokak protestolarinin cokta gecerliligi yok bakiniz madem bir tez ortaya atiyorsunuz , alternatifte ortaya koyun ki onun üzerinde tartisalim.. evet burada saatlerce konussak, tartissak nafile sonucta ikimizde kendi bildigimizi yapacagiz ama bir birey olarak benim egitim hakkim engelleniyor ve ben beyin göcü yapiyorsan herhalde sucun en az kismi bende olmali yada ne yapmaliydim bana söylenebilir mi 16 yasinda bir genc olarak nasil bir direnc gösterebilir, nasil bireysel protesto yapabilirdim!.. deniz gezmis olayina gelince katiliriz yada katilmayiz adam idealleri ugruna savasmis ve bu idealler onun canina mal olmus bizler ideali olmayan insanlar degiliz ideallerimizin gecikmesi onlarin tamamen bittigi anlamina gelmez.. senin tezlerini cürütmek gibi bir düsüncem yok kaldiki sana hak verdigimi dile getirmistim ama bana daha gercekci alternatifler sunarsan bir sekilde frekanslarimiz uyusacak kardes ;) |
||
![]() |
![]() |
#9 |
![]() bende ihL mezunuyum empati yapmama gerek yok yurtdışında okumak için de herhangi bir özel üniversiteye kayıt yaptınmanın yeterli olduğunu da biliyorum herkesin burdan tıp fakültesini hukuk fak sini yarıda bırakıp gitmediği de açıktır..
Bedavacılığın kolaya kaçmanın adını beyin göçü koyanlar -ki bazılarını bunun dışında tutuyorum olaki kendi hakkınla kazanıp giden wardır-bunda nekadar samimidir bilemiyorum.. Şu kadar söyleyeyim daha bu akşam yavru bir bufalonun 5 aslan ve bir timsahın dişleri arasından sürünün geri dönmesiyle nasıl kurtulduğunu tüm ekranlardan izledik.. birlik beraberlik dağdaki 5bin tane militanda war bizde yok..bitek Ak parti için bu geçerli değil kanımca bereket seçmenin yarısı destekliyor.. avrupaya bakarsan ufacık şeyler yüzünden öğrenci guruplarının hükümet binalarına saldıracak kadar öteye gidebiliyorlar hatta komik bi olay motosikletli üni öğrencisiinin fransız polis arabasına çarptıktan sonra ölmelerinin ardından öğrencilerin tepkisi.... biraz düşünelim,,,,, |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#10 |
![]() Yukarıda örnekler verilmiş ama, yapılan protestolar sonucunda insanlar neler alabilmiştir Fransa hükümetinden ?
Bugün bizlerde sokaklara dökülelim, kıralım, dökelim ... Hatta bununlada kalmayalım canlı bomba olayına girelim ... Toptan çözüm yani ... Bizden de gözleri korksunlarda, bizde haklarımızı alalım ..! Türkiye'mizde böyle olaylar yaşanmadı değil ... Düşünün İslam karşıtı yazı yazan yazarların havaya uçuruldupu, otellerin yakıldığı günleri ... Nasıl sonuçlar verdi acaba bu eylemler ? Yada şimdi aynı olaylar devam etse ne sonucu elde edeceğiz ? Basit militansı sözlerle ancak peynir gemisi yürüyor malesef ... Bizde imam hatip mezunuyuz ... Önümüzün kapalı olduğunu bile bile imam hatip sıralarını boş bırakmadık ... Bizim dava inancımız buydu ... Dün bir arkadaşım Kıbrıstan Ankara Hukuk'a geçiş yaptı, nasib belki bizde memleketimize dönebiliriz ... Elimizde imkanlar varken, kuru sofuluk yapmanın manası nedir yani? Çare, sokaklarda sloganlar atmak, hükümet binalarını taşlamak, anarşistlik yapmak, masum insanların eşyalarına zarar vermek, devletinin polisi ile karşı karşıya gelmek değil. Çare seni bilenlerin yanında olmak ve onlara siyasi destek vermek ... Önümüzdeki günler içinde bir çok şey değişecek ve kimse başka memleketlere gitmek zorunda kalmayacaktır. Hemde anarşistlik yapmadan ! VesseLam |
|
![]() |
![]() |
![]() |
Konuyu Toplam 4 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 4 Misafir) | |
|
|