05-31-2009, 12:55 | #1 |
“İnsan” ve “Hak” kavramı üzerine... Abdurrahman Dilipak - Vakit
“İnsan” ve “Hak” kavramı üzerine... Birkaç gündür Manisa’dayım. Her yıl Hacamat olurdum, bu sene sülük vurdurmaya karar verdim ve Dr. Suat Arusan’ın Doğal Sağlık Merkezi’ne geldim. Üzgünüm ama, bu sebeple Mazlum-Der’in kongresine katılamıyorum. Aile boyu buradayız, bir de İstanbul’dan Mehmet Kaya diye bir arkadaşımız var. Hani Suat Arusan bir Hintli ya da batılı biri olsaydı daha fazla itibar görürdü sanırım. Bilmem biliyor mu idiniz, ben yeni öğrendim, dünyadaki 100’lerce tür sülükten sadece 2’si tedavi edici özelliğe sahip. Onun da % 98’i Anadolu’da. Ama biz bu zenginliğimizin farkında değiliz. Kültürel haklardan mı sözetmek gerek bu konuda çevre hakkından mı bilmiyorum, hasta haklarından mı? Sanıyorum ülke halkı olarak çoğumuz haklarımızı bilmiyoruz. Bilenlerimizin bir kısmı ise haklarından mahrum bırakılmış. Birilerinin korumaya çalıştıkları böyle bir düzen. Yargıda bir kısım insan da bu düzenin yasalarının militanca bekçiliğini yapmaya çalışıyor. Bürokrasi dediğin ise düzenin gönüllü hizmetkârı... Yani çok yönlü bir yanlış sözkonusu. Arkamızda ise en az 200 yıllık bir savaş ve baskı dönemi var. Bu anlamda işimiz zor. Neyse ki toplumun önemli bir bölümü şöyle ya da böyle, hâlâ “Müslümanım” diyor. Ve bu coğrafyanın insanı kolay kolay teslim olmuyor. Bu insanlar aşiretten bir cihan imparatorluğu damıtma ruhunu hâlâ genlerinde muhafaza ediyorlar bana göre. Al sana Bosna, Çeçenistan, Filistin, Afganistan, Irak, İran, ambargoya rağmen nereye geldi. Şimdi, “herkes bize düşman”, “Ermeniler, Rumlar, İsrail bizi işgal edecek” paranoyasından kurtulup yola koyulmamız gerekiyor. 202 devletten 110’u ile tarihi, kültürel, manevi bağlarımız var. Diğerlerinin dörtte üçü ile hiçbir sorunumuz yok! ABD, AB, Rusya, İsrail bu konuda bizimle kıyas bile edilemez. Çeçenler, Filistinliler ve Bosnalılar bile hallerinden bizim kadar şikâyetçi değiller gibi. Yoksulluk, işsizlik, terör... Bunlar kocaman birer yalan. Ortalıkta yaşadıklarımız, birilerinin üretip kapımıza bıraktığı şeyler. Bunlardan kurtulmak için bireysel olarak akıllı, dürüst ve cesur olmamız gerekiyor. Unutmayalım ki, herkes layığını bulur. Biz kendimizi değiştirmeden Allah bizim hakkımızdaki hükmünü değiştirmeyecektir. Yapmamız gereken şu, terörden kurtulmak için: Haksızlık kimden gelirse gelsin, kime yönelik olursa olsun, mazlumdan yana ve zalime karşı olmak. Zalim babamız da olsa, mazlum düşmanımız da. Keşke bir kavme olan düşmanlığımız bile bizi onlar hakkında adaletsizliğe sevketmese. Hep birlikte “adalet” istemeliyiz. Adalet mülkün temelidir. Ve tabii “barış” ve “özgürlük”. Adalet olmadan barış, barış olmadan özgürlük olmaz. Bunları sadece kendimiz için değil, herkes için istemeliyiz. İnsan hakları ile insandır. Eğer “HAK”lar baskı altında ise birileri birilerine İLAH’lık ve RAB’lık taslıyor demektir. Mazlum-Der’in bu anlamda önemli bir misyonu var. Mazlum-Der’e siz, eşiniz, çocuklarınız üye olabilirsiniz. Yardımda bulunabilirsiniz. Kesinlikle bu cemiyetin benzerlerini bütün İslam ülkelerinde örgütlememiz gerek. Yıllar sonra İslam Konferansı da bu konuya el attı. Bizim de kendi içimizde sorunlarımız yok değil. Kuşkusuz daha fazla teoriye, bilgiye, araştırmaya muhtacız. Üniversitelerin de işin içinde olması gerek. Mesela GDO ve Genom konusunda insan hakları açısından fazla bir araştırma yok. Onun için Mazlum-Der’in ihlal-ihbar hattı, İnsan Hakları Okulu’nun ötesinde yapması gereken o kadar çok şey var ki! Kuşkusuz bunun için daha fazla maddi kaynağa ihtiyacımız var. Yıllar önce Erol Çakır’ın vali olduğu (Veli Küçük’ün iş ortağı) 28 Şubat günlerinde, “Dünya Sigarasız Günü”nde bir yazı yazdım, “Bugün sigara içmeyin, sigara parasını Mazlum-Der, İHH’ya verin” dedim diye, İHH ve Mazlum-Der’in hesaplarına el kondu ve ‘izinsiz yardım toplama kampanyası düzenlemek’ten hakkımda dava açıldı. Ben de bir hafta sonra, “ADD, ÇYDD’ye yardım edin siz de” diye bir yazı yazdım, ne bana ne onlara bir şey oldu. Bugün onlar ETÖ sanığı ve biz hâlâ buradayız. Mazlum-Der bu yıldan sonra kongresini bir haftaya filan yaymalı. Hazırlanan raporlar müzakere edilmeli Ankara’da. Daha reel bir kongre! Şubeler, üyelikler yeniden yapılandırılmalı. Mutlaka uluslararası ve bölgesel federasyon ve konfederasyonlar kurmalıyız. İşimiz çok! 3 yıllık, 5 yıllık, 10 yıllık hedeflerimiz olmalı. Bu anlamda komşu ülkelerdeki insan hakları kuruluşları ile daha yakın ve sıcak işbirliğine gitmeliyiz. Bölgesel ittifaklar kurmalıyız. Mazlum-Der resmi mali kongrelerin dışında, bu amaçlara yönelik ayrı kongreler de yapmalı. Mesela şu Anayasa konusu önemli. Hükümetin yasa teklifi hazırlığı içinde olduğu İnsan Hakları Birimi ile ilgili olarak bizim de önerilerimiz olmalı. İnancımız, tarihimiz, geleneğimizden damıtacağımız kavram kurumlarımız olmalı. Yani daha çok işimiz var. Düne göre iyi, ama gitmemiz gereken yere göre hâlâ işin başındayız. Selam ve dua ile.
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 2 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 2 Misafir) | |
|
|