|
07-29-2009, 09:25 | #1 |
Ahmet Varol "Hizbu’t-Tahrir terör örgütü müdür?"
1990’ın Kasım ayında Ürdün’ün başkenti Amman’da bir kitapevine gitmiştim. Büyük bir kitapçıydı ve işime yarayacak, özellikle İslâm dünyasındaki gelişmelerle ilgili kaynak kitaplara bakıyordum. O zaman Internet, CD, disk vs. olmadığı için bilgilenme ihtiyacımızı kitap, dergi ve gazeteyle karşılıyorduk. Özellikle kitap çok işimize yarıyordu.
Kitapları incelerken orta yaşlı bir şahıs yanıma yaklaştı ve benimle tanışmak istedi. Türkiyeli ve gazeteci olduğumu, İslâm dünyasındaki gelişmeler, İslâmî oluşumlar hakkında kitaplar aradığımı söyleyince “Sana Hizbu’t-Tahrir’in görüşlerini içeren kitaplar hediye etmemi ister misin?” diye sordu. Ben de memnun olacağımı ifade ederek, “ama yarın Türkiye’ye dönüyorum ve uçak sabah erken saatlerde kalkıyor; o yüzden kitapları ben otelden çıkmadan ulaştırman gerekir” dedim. Ertesi gün sabahın erken saatlerinde elinde büyükçe bir paketle otele geldi. Paketi açıp kitapları incelemek istedim. Baktım hepsinin adlarının ve yazar adlarının üzerini bantla kapatmıştı. Bunu neden yaptığını sorduğumda; “bu kitaplar yasaktır; yakalanırsa seni sorgulayabilirler!” cevabını verdi. “Peki, adlarını ve yazar adlarını bantladığın kitapları tespit etmeleri daha kolay olmayacak mı?” dedim. Sonra yapıştırdığı bantların hepsini kaldırdım. Havaalanında gümrük kontrolünde kitapların bu şeklinin görevlilerin dikkatini çekmeyeceğini, bir gazetecinin en çok ihtiyaç duyacağı ve yanında taşıyacağı malzemenin de kitap olacağını tahmin edeceklerini biliyordum. Otelin lobisinde bu şahısla biraz sohbet ettim ve bu kitapları mevcut prosedüre göre basmalarının, yasal çerçevede piyasaya sürmelerinin mümkün olduğunu hatırlatarak niçin böyle yapmadıklarını sordum. Gerekçe olarak sistemi, yasal çerçevesini ve prosedürünü reddetmelerini gösterdi. Müslüman Kardeşler’in hâkim sistemin yasal çerçevesine göre yürüttüğü siyasal faaliyetlere ve diğer etkinliklere de karşı olduklarını söyledi. Getirdiği kitapların önemli bir kısmını hareketin kurucusu Takiyyuddin en-Nebhani’nin eserleri oluşturuyordu. Bu hareketin ağırlıklı olarak hilafetin yeniden tesisi üzerinde durduğu biliniyor. Söz konusu şahsın getirdiği kitaplarda da bu konu dikkat çekiyordu. Aradan yıllar geçti ve 26 Temmuz 2009 Pazar günü İstanbul’da Hakkı Başar Spor Kompleksi’nde verilecek “Müslüman Âleminin İçinde Bulunduğu Hal ve Çözüm Yolları” başlıklı bir konferans için davette bulundular. “Sadece davetliler mi katılacak yoksa halka açık mı?” diye sordum. “Evet, evet, halka açık. Bütün izinler alınmıştır” cevabını verdi. “Bütün izinler alınmıştır” vurgusunu üstüne basarak yapması dikkatimden kaçmadı. Demek ki “değişim” inkâr edilemeyecek bir vakıa! Söz konusu konferansın düzenlenmesi öncesinde Türkiye’nin muhtelif şehirlerinde Hizbu’t-Tahrir mensuplarına yönelik geniş çaplı bir operasyon düzenlendi ve verilen rakamlara göre tüm Türkiye’de 219 kişi gözaltına alındı. Bu geniş çaplı operasyonun yukarıda sözünü ettiğimiz konferansın öncesine denk gelmesiyle, Türkiye dışında muhtelif ülkelerde yine aynı örgütün mensuplarına yönelik operasyonların ve tutuklamaların sonrasına denk gelmesi arasında bir irtibat kurmak mümkün. Birinci derecede hangisiyle irtibatlı onu tam bilmiyoruz. Ama sadece Türkiye’de değil bütün dünyada bu örgütün hedefe yerleştirildiği bir gerçek. Hedefe yerleştirilmesiyle birlikte dikkatleri üzerine çektiği ve bir bakıma yıldızının parladığı da! Son tutuklamalarla birlikte hakkında yayınlanan haberlerin çoğunda “Hizbu’t-Tahrir terör örgütü” nitelemesi kullanıldı. Oysa söz konusu haberlerde zaman zaman bu örgütün şimdiye kadar herhangi bir şiddet olayına karıştığına dair bir bilgi olmadığı da hatırlatılıyordu. Peki, terör şiddet değil midir? Herhangi bir şiddet olayına karışmadığını itiraf ettiğiniz -ki gerçek olan da budur- bir örgütü “terör örgütü” olarak nitelemeniz sadece bu örgüte değil aynı zamanda teröre haksızlık olmuyor mu? “Yasadışı Hizbu’t-Tahrir örgütü” deseniz mantıklı olacak. Çünkü bu örgüt “yasadışı” olmayı bir metot, anlayış çizgisi olarak kabul etmiş. Tutuklamaların gerekçesinin bu, yani yasadışı faaliyet olduğu söylense bir mantık zeminine oturtulmuş olacak. Ama şiddete bulaşmamış ve çalışma metodu olarak da şiddeti tercih etmediği bilinen bir örgütün “terör örgütü” olarak ilan edilmesi terörün iyice kılıfından çıkarılmasıdır. Terör ithamının bu kadar tutarsızca ve dayanaksız yapılması bu ithamdan hiç kimsenin kendini müstesna tutamayacağını gösterir. Terör ithamı madem bu kadar ucuza kullanılıyor, beş yıldızlı otelde düzenlediğiniz bir doğum günü partisinin terör olmadığını bana ispat edebilir misiniz? vakit
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
07-29-2009, 09:48 | #2 | |
Alıntı:
|
||
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|