|
08-18-2009, 01:36 | #1 |
İşi 66’ya bağlamak / Abdurrahman Dilipak - Vakit
Birileri işi “66’ya bağlayarak” halledeceğini sanmış, ama yanılmış tabii.. Hani şu 61 Anayasası’nın 66. maddesi var ya, ondan söz ediyorum.. İşi 66’ya bağlamak, halk arasında “bir işi Allah’a havale etmek” anlamında kullanılıyor.. Ebced hesabına göre; A harfi 1, L harfi 30, H harfi 4 değerindedir. Bu hesaba göre 66’yı bulmak için ALLAH (cc) kelimesinin harflerini toplayın bakalım ne çıkar?. Asıl konum bu değil. Anayasanın 66. maddesinden sözetmek istiyorum. İşi Anayasanın 66. maddesine bağlamak ne anlama gelir? Önce Anayasanın 66. maddesi ne diyor, ona bir bakalım: “Türk devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür...” Tam madde şöyle: “Türk Devleti’ne vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür. Türk babanın veya Türk ananın çocuğu Türk’tür. Vatandaşlık, kanunun gösterdiği şartlarda kazanılır ve ancak kanunda belirtilen hallerde kaybedilir. Hiçbir Türk, vatana bağlılıkla bağdaşmayan bir eylemde bulunmadıkça vatandaşlıktan çıkartılamaz. Vatandaşlıktan çıkarma ile ilgili karar ve işlemlere karşı yargı yolu kapatılamaz...” Şimdi bir de Lozan Andlaşması’na bakalım. Hemen belirtelim ki, Lozan Anlaşması’na göre, Türk ulusunun temel niteliği Müslüman olarak kabul edilmiş, o sebeble, Arap, Kürt, Çerkez, Boşnak ve Arnavutlar, Çingeneler vd. Müslüman kabul edilmek sureti ile azınlık statüsüne dahil edilmemiştir. Hilafetin TBMM ve Cumhuriyetin mana ve mefhumunda mündemiç olduğuna ilişkin devrim yasasının arkasındaki asıl saik de budur.. Yani Türk ulusçuluğu, din-i mübin-i İslam temelli bir ulusçuluktur.. İslam TBMM’nin ve Cumhuriyetin temel niteliklerinden biridir. Lozan’da AZINLIKLARIN KORUNMASI ile ilgili bölümün 37. maddesinde “Türkiye, 38. maddeden 44. maddeye kadar olan maddelerin kapsadığı hükümlerin temel yasalar olarak tanınmasını ve hiçbir kanunun, hiçbir yönetmeliğin ve hiçbir resmi işlemin bu hükümlere aykırı ya da bunlarla çelişir olmamasını ve hiçbir kanun, hiçbir yönetmelik ve hiçbir resmi işlemin söz konusu hükümlerden üstün sayılmamasını yükümlenir” denir. 38. maddenin birinci ve ikinci paragrafında “Türk Hükümeti, Türkiye’de oturan herkesin, doğum, bir ulusal topluluktan olma, dil, soy ya da din ayırımı yapmaksızın, hayatlarını ve özgürlüklerini korumayı tam ve eksiksiz olarak sağlamayı yükümlenir.” “Türkiye’de oturan herkes, her inancın, dinin ya da mezhebin, kamu düzeni ve ahlak kurallarıyla çatışmayan gereklerini, ister açıkta isterse özel olarak, serbestçe yerine getirme hakkına sahip olacaktır.” denir.. 39. madde ise “Müslüman olmayan azınlıklara mensup Türk uyrukları, Müslümanların yararlandıkları aynı yurttaşlık [medeni] haklarıyla siyasal haklardan yararlanacaklardır. Türkiye’de oturan herkes, din ayırımı gözetilmeksizin, kanun önünde eşit olacaktır. Din, inanç ya da mezhep ayrılığı, hiçbir Türk uyruğunun, yurttaşlık haklarıyla [medeni haklarla] siyasal haklarından yararlanmasına, özellikle kamu hizmet ve görevlerine kabul edilme, yükseltilme, onurlanma ya da çeşitli mesleklerde ve iş kollarında çalışma bakımından, bir engel sayılmayacaktır. Herhangi bir Türk uyruğunun, gerek özel gerekse ticaret ilişkilerinde, din, basın ya da her çeşit yayın konularıyla açık toplantılarında, dilediği bir dili kullanmasına karşı hiçbir kısıtlama konulmayacaktır. Devletin resmi dili bulunmasına rağmen, Türkçeden başka bir dil konuşan Türk uyruklarına, mahkemelerde kendi dillerini sözlü olarak kullanabilmeleri bakımından uygun düşen kolaylıklar sağlanacaktır” şeklindedir.. Anayasanın 66. maddesindeki “Türk Devleti’ne vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür” şeklindeki düzenleme, Lozan’ın genel hükümlerine aykırı bir düzenlemedir. Bir gerçeği inkar temeline dayanmaktadır.. Bu cümlenin sonunun “Türk’tür” değil, “Türkiye vatandaşıdır” şeklinde olması gerekirdi. Bu hüküm, Lozan Andlaşması’nın 37. maddesi ile çelişir.. Ayşe Keşir “Cafe Siyaset”te dün, sadece Düzce’de 21 dil ve lehçenin konuşulduğunu yazıyor.. Devlet Bahçeli ile ben, anne tarafından aynı aşiretten geliyoruz. Fettahoğulları’ndan, yani ben de Osmaniyeli, Bahçeli, Haruniyeliyim.. (Baba tarafı Seyyidhanlar/Maraş).. Fettahoğulları Türkiye’nin en entegrist aşiretidir.. Şamil Tayyar da kendi kökleri üzerine ilginç bir yazı yazmıştı. Herkes baksın bakalım, kendi anne babası, anne ve babasının anne babası nereden geliyor, eşinizin soyağacını araştırın. Burası Hz. Adem’den beri meskun bir bölge. Kavimler kapısı, yüz yıl önce onlarca ırkın bir arada yaşadığı bir imparatorluk vardı burada.. Hem, hepimiz Adem’in çocukları değil miyiz, kim doğduğu ana babayı kendisi seçti bana söyler misiniz? Doğduğunuz zamanı ve ülkeyi siz mi seçtiniz? Lozan’ı savunacak halim yok, ama Lozan’ı savunanların, kendi savundukları bir belgeyle çelişmeleri de dikkat çekici bir durumdur.. Tabii, Anayasa böyle yazarsa Hürriyet gazetesi de çıkar “Türkiye Türklerindir” der. Bir de tabii, sizin ne dediğiniz kadar, başkalarının bundan ne anladığı da önemli.. O zaman, Ermeni de, Rum da, Kürt de, Arap da Anayasaya göre “Türk”tür. Peki aynı mantıkla, mesela Rusya, Yunanistan, Ermenistan, Bulgaristan anayasasında aynı şekilde bir düzenleme yapsa, ve Türklere “Rus, Yunan, Bulgar, Ermeni” dese buna gönlünüz razı olur mu? Lozan Anlaşması’nda konuşma ve yayın hakkı zaten var. Mahkemede ana dilinde konuşma hakkından da söz ediliyor.. Dini özgürlükler, etnik ve kültürel özgürlüklerle birlikte zikrediliyor.. Sahi biz neyi tartışıyoruz?. Dün de İçişleri Bakanı Beşir Atalay ile İstanbul’da bir grup yazar iktidarın açılımını, barış arayışını konuştuk.. Eminim Türkiye’nin dört bir yanında insanlar bu konuyu konuşuyor. Bana göre bu süreç son derece önemli ve olumlu. İnsanlar çözüm üzerine düşünüyor ve konuşuyor.. Bu fırsatın iyi değerlendirilmesi gerek.. Çözüme karşı çıkanlar köşeye sıkışmış durumda.. Bulgaristan ya da Yunanistan’daki Müslüman ve Türkler için ne istiyorsak, ötekilere onu verelim bitsin bu iş.. Herkes inandığı gibi yaşasın ve düşündüğünü özgürce ifade edebilsin. Ulus dili yanında herkes etnik ve kültürel haklarına, diline sahip olabilsin. Dahası felsefi ve vicdani kanaatlerine sahip olabilsin.. Bunu söylemek, istemek, vadetmek bu kadar zor mu? Hem biz kim oluyoruz da, bu devletin anayasa ve yasalarının varlık ve meşruiyet temellerine karşı bu kadar isteksiz ve inatçı oluyoruz?. Selam ve dua ile..
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|