|
08-25-2009, 18:26 | #1 |
Hakkımızı helal etmeme hakkımız yok mudur?/ Ya da Dilipak'ın cezası
Önce sizlerle akıllara ziyan davanın haberini paylaşmalıyım: Anadolu'da Vakit Gazetesi yazarı Abdurrahman Dilipak'ın Kadıköy Acıbadem'deki evi, Deniz Kuvvetleri eski Komutanı merhum Oramiral Güven Erkaya hakkında 25 Haziran 2000”de yazdığı 'Hakkımı helal etmiyorum' başlıklı yazısı nedeniyle çarptırıldığı 167 bin TL'lik tazminat nedeniyle icra yoluyla satıldı. Laiklik mücadelesi veren kişilerin, “hakkımı helal etmiyorum” sözünden bu kadar “incinip” adalete başvurmaları; adaletin de “hakkını helal etmeme”yi bu kadar “incitici bulup ceza vermesi, Türk adalet sisteminin açmazlarını göstermesi bakımından çok çarpıcı. Hakkını helal etmek ya da etmemek ebedi dünya ile alakalı bir durum. Asla ve kat'a a ölüye hakaret kapsamında değerlendirilebilecek bir mesele değil. Mutlak adil olan Allah'a havale edilmiş bir davanın ilk cümlesi niyetine okunmalı “hakkımı helal etmiyorum” cümlesi. Malezya'da bira içen kadına verilen kırbaçlama cezasını, günlerdir haber yapanlar, Dilipak davasının cezasına kör ve sağır. Kimlerin neyi nasıl gördüğüne dair tecrübe biriktirmiş bulunuyoruz ama, yine de tarihi bir görevdir diyerek tekrarlayalım:Kimlik üzerinden adalet dağıtılmaz.Dava konusu eylemin/yazının kendisi olmalıdır. Daha önce Refah Partisinin kapatılması sürecinde laikliğin bir din haline getirilişine tanık olmuştuk.Söz konusu bir parti olduğu için siyası manevra alanı durumu bütün vahameti ile kavramamızı engellemişti.AK Parti; Anayasa mahkemesinin “kullandığı” laiklik tanımında bütün dünyada geçerli olan din ile devlet işlerinin birbirinden ayrılması manasının olmadığına göndermede bulunarak laikliğin bir din olarak kabul edildiğine dikkat çekmişti. Laikliğin doğru tanımı üzerinde çalışmalar yaparken; Anayasa mahkemesi de, AK Partiyi irticai faaliyetlerin odağı olarak tanımlayıp,hareket kabiliyetini olabildiğince daraltma yoluna gitmişti. Dilipak'ın evinin icra yoluyla satılması ile laikliğin din olarak yorumlanmasının ferdi boyutuna tanık olduk; kişinin bir başkasına hakkını helal etmeme hakkının olmadığını öğrenmiş olduk.Bu bakımdan Dilipak davası tarihi bir davadır.Anayasa mahkemesinin laikliği bir din olarak yorumlamasının Ceza Hukukuna yansıyan gölgesi aynı zamanda. Bir kitap okudum hayatım değişti klişesi Dilipak davası ile bir yazı yazdım evim elimden gittiğe evirilmiş durumda. Yazıyı nereden tartışıyoruz? Daha doğrusu mahkeme, ebedi dünyaya ertelenmiş bir hak arayışını, neden bu dünyada cezalandırma iştiyakı taşıyor!? İlahi mahkemeye ertelenmiş bir talep, fani dünyanın mahkemesinin konusu olabilir mi? Olabilir ama tersinden. Hakkını helal etmeyen kişinin mağduriyetini ciddiye alarak bu konuda çözüm yolu bulmaya çalışır. Hakkını helal etmeyene katmerli bir mağduriyet “armağan” etmeye kalkmak, hukuk kavramından “adalet”in çıkarılması ile mümkün olabilecek bir durumdur ancak. Oramiral'in ailesi, sahiden Oramiral'in ebedi dünyaya, üzerinde kul hakkı ile gittiği için üzüldülerse bunu gidermenin yollarını aramaları gerekmiyor muydu?Bu konuda din alimlerine danışılmalı, Oramiral'e başta Dilipak olmak üzere hakkını helal etmeyeceklerle nasıl bir yöntem ile helalleşeceklerini öğrenmeliydiler. Oramiral'in ailesinin “hakkımı helal etmiyorum” cümlesini çok ciddiye aldıklarını anlıyoruz açılan dava ile. Fakat buradaki “ciddiye alma”yı hangi açıdan değerlendireceğiz? Oramiral'in öbür dünyada üzerindeki haklardan dolayı rahat etmeyeceğini düşünmüş olsalar idi yol yakınken “helalleşme” arzusu duyarlardı. Yok eğer ebedi bir dünya inancına sahip değiller ve ilahi adaletin tecelli edeceğine inanmıyorlarsa Dilipak'ın “hakkını helal etmemesine” gülüp geçmeleri gerekmiyor muydu Babalarının masum olduğuna inanıyorlarsa kişilerin hakkını helal etmemelerinin hiçbir değerinin olmadığını bilmeliydiler.İlahi adalet de ne rüşvet söz konusu ne de kimlikler üzerinden hak paylaşımı. Diğer taraftan kişinin hakkını helal etme ya da helal etmeme hakkına hiçbir kurum ve şahıslar karışamaz. Çünkü bu, fani dünyada halledilecek bir mesele değildir.Hakkımı helal etmiyorum diyen kimse alacağını ilahi adaletten temin etmek üzere ebedi dünyaya ertelemiş olduğunu söylemektedir. Kul hakkı Allah Teâlâ'nın da af kapsamı dışında tuttuğu bir durum. Nitekim yaratıcımız bize her vesile Rahman ve Rahim olduğunu hatırlatırken, karşıma kul hakkı ile gelmeyin buyuruyor. Kendisine yönelik olarak işlenmiş her türlü günahı “tövbe” üzerinden af eden yaratıcımız, kişilerin arasında cereyan etmiş olaylara karşı rahman ve rahim sıfatını kullanmayacağı konusunda bizi uyarıyor. Onun için kişilerin kendi aralarında mutlaka helalleşmeleri gerekiyor. Mahkemenin kararının “öbür dünya” inancı ile hesaplaşma manasına geldiğini tartışabileceğimiz kıratta laiklerimiz olsaydı keşke! F.K.BARBAROSOĞLU
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|