![]() |
#1 |
![]() ![]() Âşkı anlatmaya kalkan âşık değilmiş , âşkı yaşamaktan korkan âşık değilmiş… Âşkı kirleten insan imiş…Âşk devrimizde eksik imiş… Âşk insan döngülerinin dayanabileceği, ayakta durabileceği bir şey değilmiş, kalbi durdurabilirmiş, yapar bunu hani etten, kastan, sinirden vardır ya hani yumruğunuz büyüklüğünde ve sizin içinizde hani, sol göğsünüzle iman tahtanız arasında, içi boş et yığını, kanınızın pompası, nefesinizin sebebi, gönlünüzün yeri… Hani var ya ses çıkaran organınız, istemsiz çalışan kırmızı kasınız…İçi boş hani, hep ararsınız onu dolduracak birini… Kan dolar bulamazsanız. Bulursanız kanınız dışarı akar, yer açar sevgiliye, gururlanır…Gül bahçeleri, gülşen ve gülzâre…Allah’ı anlatır, bilirsiniz âşkla… İlim mi? Âşk imiş kalb-i hilmi… Âşk imiş kalbin ilmi… Âşk imiş evrenin sebebi… Ve âşk imiş her ne var âlemde… Âşık Fuzuli…Âşk olmuşsa, âşk olmuşsa… Âşık bile fuzuli, maşuk bile fuzuli imiş… Âşk imiş bu evrenin sırrı, sebebi… Seher vakitleri âşktanmış, gözyaşı âşktan akarmış ve iki göz, gök yüzünde, aşığın gül yüzünde iki göz, birbirini hiç görmeden ağlar imiş. Âşk imiş hüsn-ü derdleri… İlim dedikleri bir kıyl ü kâl imiş… Âşkın olmadığı beden, âşık olmayan ruh Rabbi anlamaz imiş. Leyladan geçmeden Mevlaya varılmaz imiş. Âşk imiş Âşk! Böyle yana yakıla, böyle çığlık çığlığa, böyle kalbi dururcasına, böyle sızarak, böyle… Mecnunu âşık sanan aptal imiş. Mecnun apdal imiş…Bu âşkın sahibi Allah imiş. La ilahe illallah demekmiş, bu âşk ki okumadan bilmek imiş, emirsiz, tutuksuz, yasaksız, sözsüz, bir hiss imiş… Âşk anlatılır mı? Âşk hiç yazılır mı? Yazan fuzuli imiş. Âşk-ı Sadık, Âşk-ı beden Fuzuli imiş… Âşk akar imiş, gözden, yürekten, kalpten, yanaktan, âşk imiş denizlerden okyanuslardan çok, âşk imiş evreni Yaradana sebep imiş…Sırr-ı kadim imiş… Âşk imiş âşk! Şükrettirirmiş. Bülbül ölecek, gül solacak, mecnun dolaşacak avare olacak, leyla gelecek de görmeyecek… Âşık âşkına “sen” demez imiş. Bedende “ben” yok imiş…Âşkta beden “adem” imiş… Ben ben değilim, sen de ne sen, ben de ne sen! Hem ben ki benim ve sen ki sen, sen ise ben Hûtenli güzel! Seninle öyle doluyum Sen ben mi yahut ikiz miyim bilmeden “Hûtenli güzel” demiş Mesnevi…Celaleddin Rumî, Fuzuli’yi bilen imiş…Kitabı dinleyen imiş, kitabı âşkı bilen miş… Âşk bildiren imiş geceleri, âşk imiş gördüren gözleri, âşk imiş evrenin rengi, sesi, nefesi, döngüsü, gerçeği, âşk imiş âşk… Âşk imiş her ne var âlemde İlim bir kıyl ü kâl imiş ancak Âşk-ı sadık Fuzuli imiş, âşka sadık Fuzuli imiş, mecnunun adı çıkmış ancak, mecnun çölde avare imiş… Adına tapan hayvan imiş. Âşk imiş âşk, âşk yakar imiş. Cehennem âşıkları yakmaz, âşk cehennemi yakar imiş. Âşksız beden nefes alsa da mefta imiş. Âşıklar ölmez imiş…”Ölen beden, ete kemiğe ağlama” demiş âşk eden…Âşk gözünü açan imiş, Âşık uyumaz imiş…Âşık gözünü âşkla açan imiş, âşkla gören, âşkı gören, âşkı bilen, âşkı yaşayan imiş… Âşkla yaşayan imiş âşk… Âşk bir istidad imiş, Fuzuli’de füzun…Gül de kırmızı kan, bülbülde ölüm. Âşk imiş ölüme en yakın, âşık ölse de kalsa da bir imiş… Âşkla okunan Kur’an Kur’an imiş, âşkla gören göz mekanı aşan imiş, aşığın sözü zamanı geçer imiş, Âdem bu âşkı bilen imiş… ademin yokluğu, yoğun yoğu âşk imiş…Âşk imiş varın varı… Âşk bir kapıya varan imiş…Kapıyı vuran kalp imiş, bir kere vurup, bin kere duran imiş… Âşk imiş ölüm… “Ölmeden önce ölün” diyen Peygamber imiş, âleme sultan inmiş, Ahmed-i Mahmud-i Muhammed Mustafa imiş, aleme rahmet imiş… Âşk imiş Âşk! Âşk bu devirde yaşar değilmiş…Âşk bedene düşen değilmiş…Âşk tene değen değilmiş. Âşk imiş âşk, geceleri aydınlatan, sabahları doğuran, gündüzleri çalışan, akşamları ölen imiş…Gün batımında batan imiş âşk. Dünyayı satan imiş. Âşk can imiş, canan imiş, candan imiş…Âşktan geçmeyen hayvan imiş…Âşık ölüme gülen imiş…Gül dalda solan imiş…Soluğunda nefes imiş…Bülbül bir kere gülünü gören imiş, Leyla mecnuna tek kelime etmiş, mecnun leylayı çölde duyar imiş… Âşk imiş Fuzuli! Âşk-ı Sadık, Âşk-ı Sahip, Âşk-ı Mahluk ,Âşk-a kul Fuzuli imiş…Cenab-ı Âşk’a dua kabul imiş. Görmeden seven imiş, bedene sığan imiş…Sığdıran imiş… Âşk imiş divanda yatar imiş…Âşk bu kitaplara sığmaz, kelimeye dökülmez, mecnunun dilinde düşmez imiş… Âşık Fuzuli imiş… Mecnunu âşık sanan hayvan imiş… Âşık Fuzuli imiş… Leylayı bâşka gören hayvan imiş… Âşık imiş Fuzuli, Âşk Fuzuli imiş… Çölde yürüyen ayakları Kays’ın sanan hayvan imiş… Âşk Mekke’de tavaf imiş, Kabe’yi bulan imiş, âşk bir dua imiş, bire bin kere amin imiş. Âşk vahdet imiş.İhlas imiş, lütf-ü latif imiş âşk… Âşk imiş dilin kemiği, dil kemiksiz imiş… Âşk imiş kalbin sesi, bülbül artık suskun imiş… Âşk imiş ruhun kolu kanadı, bu devirde kırık imiş… Âşk imiş iman, âşk imiş İslam…bu devirde bilinmez imiş… Bilmeyen hayvan imiş… Âşk imiş, Rabbim âşkla bilinen imiş… Âşk-ı sadık bu sırra eren imiş… Âşık ölmez imiş… Öldü diyen hayvan imiş…Ölen hayvan imiş… Ete kemiğe bürünen Âşk Yunus imiş… Yusuf imiş… Salih imiş… İbrahim’de İsmail imiş… Muhammed Mustafa imiş Âşk…. Âşk… Âşk yaşatan imiş eri… Âşık bundan ölmez imiş… Âşk nefes imiş, ruh imiş, kainata üflenmiş… Âşk imiş Âşk… Ahh Min-el Âşk… Âşk imiş Âşk… âşk-ı sadık sensin Fuzuli… Seni savunan “gül” imiş, ölüme “gül”en imiş, âşkını bilen imiş… ~~Alıntıdır
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
#2 |
![]() ![]() Çocuğa ana karnında ruh üfleyen, tohumu hareret içinde çatlatan, ampülü nurla dolduran, Çin Seddini yükselten, Süleymaniye kubbesini dokuyan ve öksürüklü mantık hesaplarını paçavraya çeviren aşk, insan hilkatindeki “ol” hamlesinin birinci sırrı… Her şubede her işi aşk yapacak, akıl hesaplayacaktır. Ve bunlar birbirleriyle hiç geçinemeyecektir… N.F.K./ Mümin – Kafir |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#3 |
![]() ![]() Aşk Rahmettendir VE İNCE BİR nimettir! Ve dahi hikmetle anlaşılmaya, şefkatle sevilmeye lâyıktır.İbrahimî “Lâ uhibbu’l-âfilîn” feryadının üç harf ve altı noktaya dökülmüş halidir aşk. Güzelliğe iştiyaktır ve hakikî güzeli gösteren bir pusuladır. Batıp yitenin sevgili olamayacağını haykıran bir dellâldır. Kalbimin ebedî aşk için yaratıldığını ve sadece ama sadece Ona ayna kılınan o kalbe, kaybolup giden zeval mahkûmlarının giremeyeceğini anlatan bir işarettir. Aşk ile ebede yönelirim ve aşk gözyaşlarıyla Ebedî Sevgili’yi ararım. Mecazî sevmelerin ve sevgililerin elemini aşk ile hissederim; onları hakikî sevmeye ve Sevgiliye aşk ile köprü eylerim. Ve o zaman, işte o zaman Mevlâna Cami gibi aşk ile yüzümü çokluktan birliğe çeviririm. Sadece biri ister, biri çağırır, biri talep eder, biri görür, sadece biri bilir ve biri söylerim. Başkalarının istemeye, çağırmaya, görmeye ve bilmeye lâyık olmadığını bilirim. Ki, aklım yorulsa da, bakmayı ihmal etse de vicdanım Onu unutamaz. Ben vicdanımı inkâr etsem de, vicdanım Onu görür, Onu düşünür, Ona yönelir. Hads denilen yıldırım gibi intikal [geçiş, ulaşma] melekem hep vicdanımı tahrik eder. Hadsin şiddetli hali olan ilham, vicdanımı nurlandırır. Meyilin şiddetlisi olan arzu ve arzunun şiddetlisi iştiyak ve onun şiddetlisi ilâhî aşk, vicdanımı hep Onun marifetine sevkeder. Fıtratımdaki bu incizab (çekilme) ve cezbe, cazibedar bir hakikatın cezbiyle olabilir ancak. Ve vicdanım bu cezbesi ile tanır Allah’ı. O cemal Sahibi tecelli ettiğinde, perdesiz şâşaayla daim tecelli ettiğinde cezbeye düşer vicdanım. Vicdanımın bu cezbesi ve incizabı hem Onun Vacibü’l-Vücud oluşuna, hem de Celâl ve Cemal Sahibi oluşuna kesin bir delil olur. Sadece benim değil, bütün varoluşun kalbindedir aşk ve yok olmayan bir Mâşuk’u gösterir. Ben ki insanım, varoluş ağacının meyvesiyim. Nasıl ki ağaçta olmayan meyvede görünmez; o halde, benim sinemdeki ilâhî aşk gibi, kâinatın sinesindeki hakikî aşk da Ezelî bir Sevgiliyi gösterir. Zira, kâinattaki bütün çekimler, çekilmeler, çekiciliklerin cazibedar bir hakikatın çekimiyle olduğunu gösterir aşk uyanık kalbime. Yeryüzü meczub bir mevlevi gibi o aşkla döner güneşin etrafında. Elektronlar aynı Sevgilinin cezbesiyle döner çekirdeğin etrafında. Oksijen ve hidrojen o aşk ile birleşirler ve su gibi rahmetin cisimleşmiş halini meyve verirler. Bülbül aşkın cezbesiyle güle nağmeler dile getirir. Varlıkların bütün dönüşleri, bütün hareketleri, bütün çekim kanunları aşktandır. Bütün kâinatın mayası aşktır. İlâhî aşkın şarabıyla zerrelerden yıldızlara kadar herşey istidadına göre kendinden geçmiştir. Aşkın ateşiyledir ki, Ezelî Güneş’e doğrudan aynalık yapan, Ona her hal ve şartta yönelebilen “reşha”nın içindeki katılıklar yanar, ziya ile nura döner. Aşığım ben; varlığa… hayata… bekaya… kemale… cemale… aşığım. Benliğimden soyunduğumda, imanın şuurunu giyindiğimde anlarım ki, aşkım aslında Onun isimlerinedir, Onadır. Onun bekasına, Onun kemaline ve cemalinedir. Zira hakikî beka Onundur; eksiksiz kemal Onundur ve kusursuz ebedî cemal Onundur. Aşkım Onun cemaline, kemaline bir delildir. Aşkım ve muhabbetim marifetimdir, kulluğumdur… |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#4 |
![]() Benliğimden soyunduğumda, imanın şuurunu giyindiğimde anlarım ki, aşkım aslında Onun isimlerinedir, Onadır.
Onun bekasına, Onun kemaline ve cemalinedir. Zira hakikî beka Onundur; eksiksiz kemal Onundur ve kusursuz ebedî cemal Onundur. Aşkım Onun cemaline, kemaline bir delildir. Aşkım ve muhabbetim marifetimdir, kulluğumdur… emeğine sağlık eminecim gerçekten hepsi ayrı bir güzeldi + teşekkürler |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#5 |
![]() ***
yetim kalmış bir günün ahirinde…/ ruhun aleminde zamanın ve mekanın sözü olmazmış ; yüreğin ruh alemini özlediği yerde de zaman, bereketten çalarmış; mekan aşktan… gün geçermiş hızlıca; yüreğin özlemi artarmış. mekan şahit olduğu aşk’ın sırrından vermezmiş artık yüreğe/….. ![]() ![]() aşk, aşk’ı hakkıyla dileyenlerin diyarına hicret etmiş; ensarlarının yüreğine inşirahı yaşatmaya gitmiş… geride kalanlar yetimliğinden bihaber kalmışlar; iç acılarının yetimliklerinden olduğunu bilememişler. geride kalanlar sol taraflarının, aşk’a olan özlemden sızladığını anlayamamışlar. onlar, aşk’ın dileyen’e, özleyen’e vefasını anlayamamışlar. aşk… ey, yar’e en ziyade yakışan, geride kalanların her şeyi yetim kaldı aslında; sözleri yetim; yar’e dokunmadan, yürek ikliminden geçmeden dudağa dokunur; muhatabının yüreğine yaralar açar… sükutları yetim; duaya burak olmaz; tebessümü setreyler. geceleri yetim; bir boyun eğişe şahitlik etmez; bir yorgunluğun ahirinde gelir ve geçer… günleri yetim; halleri aşk’ı örmez; günlük telaşların gölgesinde kalır; aik’ın güneş olması bir şey ifade etmez onlar için. ey aşk! ey vefanın sadık dostu; inşirahın hira’sı… geride kalanların yetimliğini hatırla; vefasızlıklarını cehaletlerine ver. sen bir yüreği dahi bıraksan orası artık talan olur; bir çorak toprak misali…bir çöl misali…oysa bir yürek değil binlerce yürek gerilerde kaldı. ey aşk, bilir misin buralara yetimlik çok dokundu; özlediğimizin sen olduğunu hissettir de gel artık… sana vefa yakışır; bize acziyetin yakıştığı kadar. sana cömertlik yakışır; bize ‘dileyen’ vasfının yakıştığı kadar.sana dönmek yakışır; dönmek ve geride kalanların yüreğine inşirahı yaşatmak… ey aşk; gel …. günümüze, gecemize, sükutumuza, kelamımıza mana kat… gel…. /… çölde bir iz var; belli ki aşk geçmiş buralardan, çünkü çöldeki tek mahfuz iz aşk’ındır…./ |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#6 |
![]() Sevgi ü Aşk Sevgi ile aşk arasındaki fark hâkimiyet derecesiyle ölçülür. İnsan, gönlündeki hâle hâkim olabiliyorsa buna sevgi denir. Ama gönlündeki hâl insana hâkim ise onun adı aşk olur. Sevgide irade vardır ama aşkta irade elden gider. ![]() Bütün bunlardan sonra Fuzûlî üstat diyorki, ''Varlık Allah'a aittir. Gerisi hep hayal ve düşten ibarettir. Bugüne dek bildiğim, bulduğum ve sahip olduğum herşey gerçekte O'ndan ibaret imiş. Zannım, hakikate yönelince sevgim de aşk oluverdi.'' Aşkında sadık olduğuna şehadetimiz vardır ey hazret-i Fuzûlî!... İskender Pala |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#7 |
![]() ![]() Âh.....Tek hece..Bütün Lisanlarda aynı olan mana...Bir elif,ardından bir he... Allah adının ilk ve son harfi...Elif ve he ile yanmış aşk... Zora tahammülü güzel bulanlara değil; güzele tahammülü zor bulanlara yazgılıdır âh... Güneşi izleyen bulut , gizleyebilir mi hiç varlığını güneşin; acıyı saklayan tebessüm, ya saklayabilir mi hiç vücudunu acının? Dokunulunca en ince teline içindeki sızının ,bülbül durabilir mi şeydalanmadan ta mahşer olunca?... Her nereye bakarsa gördüğü âhtır aşkın; âh elinden niyaz için mescide girse dahi... Minaresi elif ,kubbesi he dir çünkü camilerin... Ve hala elifin bağrı şerha şerha kan ve hala iki gözü iki çeşme he nin... Erbab-ı aşka pîşe heman her gün âh imiş Her bir nefes ki âh ile geçmez ,günah imiş... Ve sözün düğümü ;Âh mine-l aşk!... i.pala |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#8 |
![]() Kıyama Kalk Ey Aşk-ı Sücud!! Kan damladı gökkubbenin şakağından yazgıma..bozuldu düşüm………. bir nefes lazım şimdi bana ölmek için… Eyy ardından koşarken ardıma kalan yar! Hesap dürüldü aşkla, sicilime al düştü.. söyle istanbul’una, değmeyin artık bana…Ölesi aşikar, sereserpeyim işte, alnımın karasını yalayan zefzefelerin çıkmaz sokak kuytuluğunda..sırtımda yalın bir aşk ,kulluk namına..örtün mahrem sızılarımı örtün , utanıyorum arzdan..! ‘’VENNECMİ ! ‘’……zelilim el aman ! didik ettiler taa içimi, en ürkek yanıma sözlerini dikerek! Ellerim vardı yanımda bir tek, yüzüme kapanası ellerim.. ‘’AŞK ! ’’ dediler…sus’tular… meylettim diz üstü… berzahındayım… gayrı ölümsüyorum içimi,, gülümseyerek…cehennemden sıçramış bu harlanış ki, ölüp ölüp dirilmeler vaktinin vakad’ıyım! bağdaş kurdum işte mizanın kıyısına, alacaklıyım verdiğim kadar.. ellerim.. düşün yakasından yarin..dilim sus, günah kadar! Hadi.. ör saçlarını nil kıyımına züleyha,yum sözlerini aleme ki bilmesinler , leyl çökmüş kirpiğinde bir ‘’yusuf lekesi’’ var !!! doğruluyorum yar’e kıyamdan… BİSMİLLAH.., bu aşk SANA aşikar! Vaktidir.. LA Azrail, nazar etme ömre ! ve sen ey aşk, kalem hakkı için söyle! Kuyudan bozma yürek aralarında zamana uğramayası mısın sen!Hep ölüme özentili ölümsüz bir yanılgı mı kalmaya ahdettin..? dünlerinden yitik orta asya’nın bağrına yamanan , kurutulmuş kan bezeli bir yara mı kalacaktın, ümmete kanayısı… ömrün bir ‘’sus’’ boyunda mıydı ki ölçüsü alındı.. kelepçeli özgürlükmüş yalnızlık, eyvallah,,, kursağıma dolandı… peki neden yüzün bende hala.. sahi.. senin gitmelerin hep ardına mıydı..? ahh şeh-i yar! derinlikli besmeleler salıyorum, ciğerlerini gelgitleyen mavinin arsızlığına.. heyhat İstanbul!.. az durulsana… zelilim… arasatta yalan sayılmaz sandım.. yetişemedi bir Arafat duası ardıma ki, başım önde taddım kızıl elmadan.. heyyy! beni hüzne yalnız ayartan iblis! Şimdi çiğne en pak amelimi dişlerinin arasında ! İsrafil üflüyorken sur’uru şah damarıma, gel ya Azrail, hükmü vurmadan akla! Tırnağımdan başla içimi sökmeye eyy Meryem, heybende ki hurmayla damağımı ısla… yum beni yusuf’un gözlerinde, sandık lekesi vurmadan yazgıma… çenemi bağla yar! Ki lanetlenmesin aşk! Salın beni kuyuma, kefenimin iliğini arkadan vurarak! ‘’gelmeyi istememişti hiç.. böylesi gidişi istemediği kadar…..’’ şimdi hangi ölüm tekil çekilmeyi vaat ediyor bana, yırtınarak! ki aşk değil midir , iki kişilik cinayetlere tek tabut kaldırmayı maharet saymak! değil midir ki aklı çarık yapıp, yürek tokmaklarına dervişane vurulan mühürlerle delilik dergahından cazet almak... firdevs-i a'la'sındayım aşkın .. son durak......... önüme durma anneee..! heveslendim bir kere , ölesim var.........eteğine düşen kor vurmadan ciğerine, hadii dikil şehr-i yarin alın hizasına... iyi bakk!... bir ben miyim sanıyorsun intihar yolcusu yalınayak! koşşş yedi tepe arası sa'ylarda, sen oku selamı türkü yakarak.. ''o yar..nefs elinden şarap içmiş kaç vakit önce.. dilini vurdu yavruma soyu yücelsin diye.. kınalanmış gayrı, gönüş yok ki geriye... izzet-i dergah'ında kabul buyur Rabbisiiii... kızım.. kurban oldu.............. aşka..'' Züleyha Çay |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#9 |
![]() ![]() Aşk: “SARMAŞIK” BAŞI; “Karışık” ORTASI; “Karmaşık” SONU; “Karmakarışık” Aşk: “SARMAŞIK” “Aşk, muhabbetin seveni kavraması, bütün vücûduna yayılması âdeta onu SARMAŞIK dalları gibi kucaklamasıdır.” “Aşk yapışkan bir bitkidir. İnsanların sevgisine aşk denmesi, kalbe yapışmasındandır.”(Ferra) Bu yapışkanın adı; “SARMAŞIK” tır. Ve “Işk” kelimesinden alınmıştır. SARMAŞIK sarıldığı yeri nasıl kaplarsa, aşk da girdiği kalbi öyle sarar, sarmalar, kök salar. Kalpte yeşerir, zamanla sararır ve sâhib-i kalbi de sarartır. Aşkın kolları öyle güçlüdür ki; ne aşka tutunanlar, ne de aşkta tutuklu kalanlar ondan kurtulamazlar. Karışan kafalarında aşka dâir sonu gelmeyen sorular belirir. |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#10 |
![]() Aşk'ın Yolu Mevlana ![]() “Allah’ım bana yerle gök arası genişliğinde bir dil ver ki, meleklerin bile hayran olduğu Muhammed Mustafa’yı anlatıp da durayım.” ~ ~ ~ “Kâinatta ne varsa aşktan ibarettir. Aşk olmasaydı, bu kainat nereden olurdu? Ekmek nasıl olurdu da kendini sana yedirip senin vücuduna katılır ve sen olurdu? Bil ki ekmek, o aşk sayesinde kendini sana verdi ve sende fani olarak sen oldu.” ~ ~ ~ “Rabbim! Eğer senin rahmetini yalnız salihler ümit edecekse, ya mücrimler kime gidip sığınsınlar?” ~ ~ ~ "Kur'anı Kerîm'in ayetlerini, Hz. Peygamber (s.a.)'in Hadisi Şerif'lerini okumadan evvel kendini düzelt. Gül bahçelerindeki güzel kokuları duymuyorsan, kusuru bahçede değil, gönlünde ve burnunda ara..." ~ ~ ~ “….Sen git de yaralarını bir gönül cerrahına göster. Sen onları kendin tedavi edemezsin.” |
|
![]() |
![]() |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|