|
11-02-2009, 21:45 | #1 |
Bir duyarlığı yeşertmek mi istiyor/sun/uz? “Dünyabizim”; öyleyse…
Teknolojinin hayatımızı çepeçevre kuşattığı ve çoraklaştırdığı bir tekno-paganizm çağında yaşıyoruz. "Teknoloji tanrısı" hükmediyor hayatımıza… Cep telefonlarından, i-pod'lara, i-phone'lara, facebook'lardan twitter'lara teknoloji, hayatımızı çalıyor ve teslim alıyor bizi ve her şeyimizi.
"Teknoloji tanrısı"nı nasıl dize getirebiliriz? Elbette ki, yine teknoloji vasıtasıyla… Teknolojiye teslim olmak yerine, teknolojiyi teslim alarak… İyi de, nasıl? Teknolojiye esaslı bir ruh üfleyerek meselâ… Kendi gökkubbemizi, kendi tekevvün mekânlarımızı ve imkânlarımızı inşa etme çabasına soyunarak teknolojiyi dönüştürerek… Kendi normlarımız, aslî dinamiklerimiz doğrultusunda teknolojinin türlü formlarını yeniden-formatlayarak… Ama önce mevcut kodları kırmak ya da dönüştürmek şartıyla… Sonra da kendi normlarımız doğrultusunda teknolojinin türlü formlarına hayatımızda ancak hak ettiği yeri vererek ve ihtiyaç duyduğu ruhu üfleyerek… Bunun örnekleri var mı peki? Az da olsa var… Yaklaşık 7-8 aydır yayın yapan http://www.dunyabizim.com/ sitesi, bu az ama öz güzel örneklerden biri. Dünyabizim sitesi, bir duyarlığın canlı tutulmasına, hatta bir adım daha ötesine giderek yeşertilmesine kapı aralıyor. Burada "canlı tutma" ve "yeşertme" fiillerini edilgen kullandığıma özellikle dikkatinizi çekmek isterim. Bir duyarlığı canlı tutuyor, yeşertiyor demedim; bir duyarlığın canlı tutulmasına, yeşertilmesine kapı aralıyor, dedim. "Ne var bunda?" demeyin. Bütün hikâye burada gizli çünkü… Şöyle ki… Tekno-paganizm, münhasıran, "araçsal aklı"n hükümferma olduğu bir aralık. Araçların, dolayısıyla niceliğin amaç / nitelik katına yükseltildiği, süblime edildiği, hayatımızın bu teknolojik araçlar etrafında ve çerçevesinde döndüğü, döndürüldüğü bir aralık tekno-paganizm çağı. Aralık diyorum; çünkü insan yok artık; cyborg dediğimiz yarı-makine, yarı-insan türü bir varlık, teknoloji tanrısının ayartılarıyla, estetize edilmiş ışıltılarıyla, göz kamaştırıcı türlü tuhaf gösterileriyle varlığını sürdürebiliyor yalnızca. Teknoloji, hayatımızın her alanını işgal etmiş durumda; iç dünyamıza bile çeki düzen verecek kadar nüfûz etmiş ve bizi teslim almış durumda. İşte burada sinemanın, televizyonların bizimle kurduğu ilişki, bizi nesneleştiren bir ilişki. Aynı şey internet ortamı için de geçerli; ama kısmen. İnternet ortamına biz, dolaylı özne olarak da olsa müdahale edebiliyoruz; ama bu kez, internetin sanal âleminde kaybolma, orada içeriden teslim alınma tehlikesi beliriveriyor… Dünyabizim sitesi, insanı devre dışı bırakan sanal âlemde teknolojinin ayartıcı dünyasının içinde teslim alan ontolojik saldırısına önce epistemolojik, sonra da ontolojik bir ruh üfleyerek varlığın ve hakîkatin eşyayı teslim almasına karşı nasıl direnç ve varoluş biçimleri geliştirebileceğimizi gösteriyor bize: Elbette ki, teknolojiye değil, hakîkate teslim olarak. Hakîkate teslim olduğunuz ölçüde teknolojiyi teslim alabilmeniz, hakîkatin hayata ve her şeye ruh üfleyen gökkubbesinin yapıtaşlarını tıpkı bir ipek böceğinin kozasını örüşü gibi, sabırla, adım adım her dâim enginlere dalarak, enginlerden zengin ve taptaze ruh devşirerek örebilmeniz imkân dâhiline girebiliyor… Asım Gültekin'in samîmî ve sabırlı gayretleriyle örülmesine tavassut ettiği bu "hakîkat sarayının bahçesi"ne siz de doğrudan girerek bir gül dikebiliyorsunuz çünkü. Doğrudan iştirak ediyorsunuz hakîkat bahçesindeki "büyük sohbet"e… Sohbet samimileştikçe, derinleştikçe, sohbetle ve sohbeti yeşerten herkesle ashab / dost oluyor, bütün içtenliğinizle musahabe'yi / konuşma'yı ve muhasebe'yi / halleşme'yi büyütüyorsunuz sürgit … Asım Gültekin, kanımca yaptığı ve yapacağı en iyi işi yapıyor… Dünyabizim'e mâlî destek veren Erhan Erken de yine öyle… İkisini de yürekten kutluyorum… Birkaç önerim var ikisine de: Teknolojinin insanı ve hakîkati teslim almasına yol açacak bütün yolları tıkamaya devam etmeleri… Ve siteye gereksiz yere yığınla metni yığmaya kalkışmamaları… İkincisi, dünyaya daha fazla açılabilmeleri… Burada üflenen ruhun, geliştirilen sohbetin halkasını genişletmeleri, dünyanın dört bir tarafından bize sürgit taze ve güzel haberler iletmeleri; dünyanın diğer köşelerindeki sohbetlere de iştirak edebilmemize imkân tanıyabilmeleri… Üçüncüsü, bazı meselelerin üzerine dalga oluşturacak yoğunlukta gidebilmeleri… Dördüncüsü, buradaki sohbete iştirak eden herkesin şahsiyetini ve asaletini "gösterebilmeleri"ne daha fazla imkân verebilmeleri… Dünyabizim artık; teknoloji tanrısı, kaçacak delik aramaya başlayabilir… Yusuf KAPLAN
Konu Fasl-ı Gül tarafından (11-02-2009 Saat 23:00 ) değiştirilmiştir.. |
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
11-02-2009, 22:46 | #2 |
Hmm.. Değerlendirelim. Siteye ulaşamadım yalnız ben..
|
|
11-02-2009, 23:02 | #3 |
|
|
11-05-2009, 03:55 | #4 |
""Teknoloji tanrısı"nı nasıl dize getirebiliriz? Elbette ki, yine teknoloji vasıtasıyla… Teknolojiye teslim olmak yerine, teknolojiyi teslim alarak…"
Yani bu meretten kopamayacağız öyle mi. Evet dünyabizim'i biliyorum, gördüğüm gibi heyecanlanmıştım zaten CafCaf ekibi bu sefer de dünyabizim'le karşımzıda. Çok manidar bir çalışma yürürttükleri konusunda Yusuf Kaplan'la hemfikirim. |
|
11-05-2009, 05:31 | #5 |
Güzel bir site ama teknolojiyi teslim almak hiçte kolay değil çünkü rekabet var reklamlar,kanallar,reytingler,güç dengeleri vs...
Virüs-Antivirüs rekabeti bile varken teknolojiyi kontrol etmek bu saatten sonra oldukça zor ama çareler tükenmez ve çare zor şeylerde gizli değil... Bu konuda okuduğum güzel bir kitap vardı yazar Teknolojiyi,Modernizmi ve onun getirilerini "Uygarlık" olarak isimlendiriyor çözüm yolu olarakta "Medeniyeti" sunuyor... O kitaptan bir kaç bölüm; "Postmodernizm,susayan insanların deniz suyunu içmesine benzer.içtikçe susar,susadıkça içer!.. Bu,bir kısır döngüdür; fakat anaforu çok geniş ve şiddetlidir. Modernizm, kendini arayan insanın, yaklaşık bir yüzyıl kendi elleriyle gerçekleştirdiği teknoloji tanrısına yeryüzünde bir kulluğudur.Bunun için şiddetli ve kanlı çocukları vardır: Sonu "izm"le biten her şey. Çünkü her "izm" insan fıtratına saplanmış bir hançer gibidir" "Uygarlık dünyasının en büyük eğilimlerinden birisi,dışa dönük aktifliktir.Çevremiz hızlı yaşayan bir toplumla çevrilidir.Makineye iş yetiştirmek gerekmektedir,uçağa dakikasında binmek zorunluluğu vardır. Televizyonda haberler saniyesi saniyesine akarken, gazetelerin haberleride artık günceli yakalamakta gecikmektedir. Hayat, sürekli koşmanın ve koşuşturmanın peşinde eriyip gitmektedir.Uygarlığın mahkumu insan, sürekli dünyaya saldırmaktadır; yaşamı bu saldırıya bağlıdır çünkü.. İşte onu aktif kılan bu saldırıdır.Ruhundan boşalmış insan kadar tehlikeli bir yaratık var mıdır? Saldırı (savaş), ruhunu, cesedine hapsetmiş olan insanların "olmazsa olmaz" gıdasıdır" "İdrakin can alıcı noktası "ahiret inancı"dır. "Öte" Kavramları gelişmemiş olan insanlar "aktif" tirler. Onlar dünyaya saldırırlar, saldırmak zorundadırlar. Yaratılıştan getirdikleri "sonsuzluk" duygusunu içlerine bastırdıklarından,tatminsizdirler,doyumsuzdurlar. Akan suyun önünü tıkadıklarından, ölüm barajından toplanan varlık suyu, onları boğmaktadır. Bu nedenle gölde kulaç atmakta ve çırpınmaktadırlar. Biraz sonra ise boğulacaklardır. Dışarıdan bakanlar da, gölde ki hareketliliğe, köpüğe bakıp "aktif" bir yaşam vehmetmektedirler. Bütün uygarlıkların başı da sonu da budur. Çünkü uygarlık demek, ahiretsiz bir dünya,vahiysiz bir hayat,peygambersiz bir yol demektir" (Uygarlığa Aşkla Direnmek-D.Ali Taşçı) |
|
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|