11-10-2009, 20:07 | #1 |
Mustafa KARAALİOĞLU "Meclis isterse..."
Meclis, bugün önüne gelen tarihi değerdeki fırsatı popüler gösteriler uğruna feda ederse ne demokratik açılım durur, ne de Kürt sorununda acil bir çözüm ihtiyacı ortadan kalkar. Parti liderlerinin haftalardır grup toplantılarında birbirlerine nazire yaparcasına yükselttikleri tansiyona rağmen sorun nasıl hala ilk günkü gibi kanlı ve canlı ortadaysa bugün ne olursa olsun yine aynı yerde olacaktır. Ama Meclis bugün, inkarı mümkün olmayan bu sorun için elle tutulur, gözle görülür, ikna edici bir perspektif ortaya koyamazsa sınavı kaybeder. Kimse endişelenmesin... “Vatan elden gidiyor” demekle vatan bir yere gitmediği gibi, “Kürt sorunu yoktur” demekle de sorun bitmez. Ama o sorunla yüzleşemezsek, gereğini yapamazsak, kulağımızın üzerine yatarsak vatan acı çekmeye devam eder. Parlamento ve onu oluşturan siyasi güçler ne kadar değişimci, ne kadar cesur, ne kadar askeri vesayetten arınmışlar; bunu görmek için, bunu ölçmek için bugünkü oturum bulunmaz bir fırsattır. Tam da 10 Kasım günü, Kürt meselesini ilk fark eden ve çözüm için çaba gösteren ilk Cumhuriyet lideri olan Atatürk’ün ölüm yıldönümünde. Bugün... Geçmişte olduğu gibi hamaset, retorik ve tabana mesaj kaygısı galebe çalarsa fırsat kaçar. Fırsat kaçarsa da siyaset sınıfı da değer ve önem kaybeder. Neden? Çünkü, bütün temel sorunların olduğu gibi demokratikleşmenin ve Kürt sorununun tek çözüm yeri de Türkiye Büyük Millet Meclisi’dir. Orada çözülemeyen bir sorun sadece içeriği itibariyle değil, çözümsüzlüğünün doğuracağı bir dizi problem nedeniyle de demokrasiye tehdittir. Daha açık ifade edelim... Meclis, bu sorunun çözümü için bir kararlılık gösteremezse sorunu sadece askeri önlemlere havale ettiğini de ilan etmiş olur. O önlemlerin ne olduğunu da hatırlatmaya gerek yok herhalde. 30 yılı bir film şeridi gibi gözden geçiren ne demek istendiğini anlar. Polemiğin ve hamasetin kaldırdığı toz bulutunun bazı gerçekleri konuşulamaz hale getirmesine aldanmayalım. Değil çözememek, sorunun ertelenmesi ve bir müddet rafa kaldırılması bile mümkün değildir. Yetki CHP’de olsa da MHP’de olsa da mümkün değildir. Muhalefet hükümete demokratik istikamette adım attırmamak için elinden geleni yapıyor ama bu aslında iktidarda kim olursa olsun bu adımı atmak zorunda olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Mesela, onca hamasete rağmen Öcalan’ı idam edememek gibi bir gerçek... Eğer, Kürt sorununun yıllarca dışarıdan kışkırtıldığına inanan varsa bugün o kışkırtmayı bitirmek için de fırsat günüdür. Sorunu Türkiye’nin Meclis’i çözsün ve her kimse hiçbir yabancı güç içimizi karıştıramasın. AK Parti çözüm için hangi adımları planladığını hepimize anlatsın. O adımlar sorunu gerçekten çözmeye yetecek mi tartışalım. Sadece çözüme arzulu olmak yetmez bunun mümkün ve kalıcı olabilmesi de gerekir. Ama, muhalefet de bir şeyler söylemek zorundadır. Bölünme, parçalanma vehminden öteye ciddi bir şeyler... Ortada bir sorun olmadığını düşünüyorlarsa, 30 binden çok insanımızı neden kaybettiğimizi anlatmalılar. Bir sorunun varlığını kabul ediyorlar ve iktidarın önerilerini yeterli bulmuyorlarsa da çözüm paketlerini anlatmalılar. Çözüme karşı çıkmak artık sadece daha etkili ve cesur bir çözüm önerisiyle mümkündür. İktidardır da gölgede bırakacak bir cesaretle... Bundan başkası sadece, “Ölen ölsün, ben hamasetime devam edeyim” demekten ibarettir ki herhalde bu ülkenin gençlerinin de ihtiyarlarının da buna tahammülü kalmamıştır.
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|