|
12-07-2009, 19:06 | #1 |
Şamil Tayyar "Atın çöpe gitsin"
Emekli Kuvvet Komutanları Aytaç Yalman, İbrahim Fırtına ve Özden Örnek’in saatler süren sorgulamanın ardından mahkemeye bile çıkarılmadan serbest bırakılmasının ne anlama geldiği, cevaba muhtaç kritik bir sorudur.
Gelin birlikte arayalım cevabı... Bize ipuçları verecek iki önemli saha var. Birincisi sorgulamayı yapan savcıların imza attığı iddianameler, diğeri sorgu sürecinde yaşananlar... Geçen yıl temmuz ayında tamamlanan birinci iddianamede, sanıklara isnat edilen suçun özü, hükümeti devirmeye yönelik darbeye teşebbüsüydü. İkinci iddianameyle birlikte davanın kapsamı biraz daha da genişledi ve tümüyle darbe eksenine oturdu. Savcı Mehmet Ali Pekgüzel’in yargılamanın devam ettiği İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde haykırdığı “işin özü darbedir” sözünün gerisinde yatan gerçek de budur. Savcılar, bu iddianamede, büyük darbe planını dört aşamalı senaryoya dayandırdılar. Kamuoyunun sıkça telaffuz ettiği Sarıkız, Ayışığı, Yakamoz ve Eldiven senaryoları, aslında ayrı ayrı darbe planları değil tek planın evreleridir. Özetle, ortada “tek darbe planı” vardır. Her plan ayrı bir aşama Sarıkız; darbe öncesi aşamanın adıdır, darbe hazırlıklarını ifade ediyor. Ayışığı ve Yakamoz; darbenin uygulama tarifidir, bizatihi kendidir. Eldiven ise darbe sonrası devletin yapılandırılması ve uluslar arası ilişkilerin yeniden dizayn edilmesini öngörüyor. 2. İddianameye göre; Sarıkız’ın temel dayanağı, Özden Örnek’e ait olduğu iddia edilen (savcılara göre gerçek) darbe günlükleridir. Mustafa Balbay günlükleri, eski Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’ün ifadesi, kimi telefon konuşmaları, Şener Eruygur ve Hurşit Tolon’da ele geçirilen bazı gizli belgeler gibi yan unsurlar da var. İddianamede Sarıkız evresinin mimarları olarak Aytaç Yalman, İbrahim Fırtına ve Özden Örnek gösteriliyor. Ayışığı, Yakamoz ve Eldiven ise “Şener Eruygur ve ekibi”ne bağlanıyor. Dolayısıyla, savcılar, iddianamede açık bir şekilde isimlerini yazarak üç paşanın darbe için 2003-2004 yılında düğmeye basan isimler olduğunu ifade ediyor. Başlar dışarda ayaklar içerde Geldiğimiz noktada durum nedir? İddianame üzerinden yoruma devam edecek olursak; düğmeye basanlar (Yalman, Fırtına, Örnek), tutuklanma talebiyle mahkemeye sevkine bile gerek görülmeden savcılık tarafından doğrudan serbest bırakılıyor. Oyuna devam eden paşa (Eruygur) ise bir şekilde dışarıda kalmayı başarıp kafe gezintisine çıkabiliyor. Yani, başlar dışarıda eller ve ayaklar içeride... Bu durumda sormak gerekmez mi? O günlükler yüzünden Mustafa Balbay’ı neden içeride tutuyorsunuz? Balbay’ınki “darbe günlükleriydi” de paşalarınki “Narnia Günlükleri” mi? Demek, öyleymiş! Özde değil sözde... Öyleyse, 2. İddianameyi atın çöpe, 1. ve 3. İddianameyi ise yeniden yazın. Bir çocuk masalı olan Narnia Günlükleri üzerinden yargılama olmaz. Paşalara pozitif ayrımcılık Gelelim ikinci bölüme... Darbe günlüklerinin ağırlıklı olarak yer aldığı 2. İddianame, geçtiğimiz mart ayı içinde tamamlanarak mahkemeye sunuldu. Özden Örnek ve günlükler, kırk yerde geçtiği ve iddianın omurgasını teşkil ettiği halde, günlüklerin sahibi aranmadı. Tanık sıfatıyla ifadesine başvurulan Hilmi Özkök Paşa’nın ayağına gidildi. Mahkumlar hariç tüm tanıklar, İstanbul’a davet edilirken Özkök Paşa için İzmir’e bilet alındı. Olabilir, makama hürmettir, geçelim. Neticede, tanıktır. Yalman, Fırtına ve Örnek “şüpheli” sıfatıyla sorgulandıkları halde davetiye gönderildi. Genelkurmay’ın çıkışından sonra Albay Dursun Çiçek ve arkadaşlarında denenen bu yöntem, gelenekselleştirildi mi bilemem, ama paşalara pozitif ayrımcılık yapıldığı ortada. Bir de cevapsız kalan sorular var; eğer bu paşalara şüpheli gözüyle bakıyorsak, teknik takibe alındı mı? Ev ve ofislerinde delil arama çalışması neden yapılmadı? Bu paşaların ilk aşamada misal Mustafa Balbay veya Tuncay Özkan’dan ne farkları vardı? Şener Eruygur ve Hurşit Tolon’un kapısını çalan irade, neden kayboldu? Yeni konsept bu mu? Sormaya devam edelim... Adalet Bakanlığı’nın birden bire eski bir yönergeyi hatırlayarak paşaların sorgulanmasında başsavcı veya başsavcı vekilinin nezaretine gönderme yapması, ardından paşa sorgularının Başsavcı Vekili Turan Çolakkadı başkanlığında yapılmasındaki keramet nedir? Bu hassasiyet, Eruygur ve Tolon’a neden gösterilmedi? Bedrettin Dalan’ın, Tuncer Kılınç’ın adlarının karıştığı 10. dalga operasyondan sonra bozulan devlet mutabakatı, farklı bir konseptle yeniden mi kurgulanıyor? Yeni konsepti, açılımdaki olumsuz gelişmeler mi tetikliyor? TCK’da gazetecilere yönelik cezaların arttırılmasını öngören düzenleme de bu kurgu içinde mi değerlendirilmeli? Hülasa, neler oluyor? Bilmiyoruz, ama olanlar, hayra alamet değildir. Ergenekon davası fıtık olmuştur. Tedavisi mümkündür, lakin bu haliyle kötürümdür. Artık, hukukun üstünlüğü değil güçlülerin hukuku vardır.
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|