|
12-10-2009, 07:43 | #1 |
Yavuz Bahadıroğlu "Galibiyet ve mağlubiyet"
Kur’an geçmiş kavimlerin akıbetleri ve Peygamberlerin mücadeleleri konusunda bazı kıssalar anlatır bize...
İster ki; hayat kendini tekrarlamaya başladığında onları hatırlayalım ve ona göre bir “hayat felsefesi” geliştirip strateji tespiti yapalım. Fakat biz de, tıpkı Avrupalılar gibi, o derece sekülerleştik (dünyevileşme) ki; Kur’an’a değil de sebeplere, sonuçlara, gerekçelere, güç dengelerine filan bakıyoruz... Oysa Allah; güçlüler karşısında güçsüzlerin, zenginler karşısında fakirlerin, zalimler karşısında mazlumların olacağını kuşkusuz biliyor. Zaten hayatın dengesini bunlarla kuruyor, “imtihan sırrı”nı bunlara oturtuyor; en önemlisi de zalimlere rağmen mazlumlara, güçlülere rağmen güçsüzlere yaşama şansı tanıyor. Bazı ibretli kıssaları Kitab’ına geçirmek suretiyle de bunu örnekliyor. İstiyor ki; güç karşısında yürekler pes etmesin, gücün saldırganlığı karşısında hakkı, hukuku savunanlar umutsuzluğa düşmesin; yılmasınlar, yıkılmasınlar! Şimdi Kur’anî bazı kıssaları hatırlamanın tam sırası... Biliyorsunuz; Nemrut ve Firavun, kendi dönemlerinin güç sembolleriydiler. Ordulara, devletlere hükmediyorlardı. Fakat bunlarla (hükümdarlık, servet, şöhret, asker, silah, vs.) yetinemediler, zaman içinde kendilerinde birtakım “manevi güçler” de vehmetmeye ve bunu çevrelerine hissettirmeye başladılar... Çünkü kendi kendilerine tanrılık taslamanın tatminkâr bir yönü yoktu; öncelikle yakın çevrenin bunu kabul etmesi, hatta açık teklifin yakın çevreden gelmesi gerekiyordu. Hükümdarın (Nemrud, Firavun ya da Corç W. Bush, hiç fark etmez) kontrol ettiği gücün çanağını yalamak isteyen karaktersizler, “kraldan daha kralcı” bir tavırla, onlara istediklerini verdiler: Tanrı olduklarını söylediler. (Bunu söylerken, tabii ki, Amerika’nın Türkiye’ye sağlayacağını vehmettikleri menfaatten pay kapmayı hesaplayan kimi zenginler kulübü üyelerinin “ABD ile birlikte Irak’a karşı savaşalım” anlamına gelen demeçlerini kasdetmiyorum...) Sonra bu tezi kabul ettirmek için halka eziyete başladılar... Hatırlayın ki; Hz. İbrahim, Nemrud’un tanrılık tasladığı zulüm diyarında, Nemrud dehşetinden annesinin sığındığı karanlık bir mağarada dünyaya geldi. Varlıklardan yola çıkıp el ve gönül yordamıyla Rabbini buldu. Peygamberlikle müjdelendikten sonra ise, Nemrud’un elindeki maddi güce bakmadan ve o güce asla boyun bükmeden varlık sebebine uygun yaşamaya ve tebliğini en canlı biçimde yapmaya başladı. Nemrud’un tanrılık taslaması tehlikeye düşmüştü. Çünkü Hz. İbrahim karşısındaki acziyeti kitleleri etkiliyordu. Bu durumda Hz. İbrahim’i bertaraf etmesi gerekiyordu. Bildiğiniz gibi, büyük bir ateş yaktırıp Hz. İbrahim’i içine attırdı... Ama ateş, Her Şeye Hükmü Geçen’den hüküm alıp “selâmete” dönüştü, Hz. İbrahim’i yakmadı. Allah isterse, ateş gülistana dönüşür de, teey yirmi birinci yüzyılın başlarında yüreklere düşecek olan sözde “akıllı füze”lerin tahribatından kurtaracak cesaretler verir! Nemrud’un akıbetine bakın: Gücüne kapılıp kendisini tanrılaştıracak kadar yozlaşan hükümdar, sonuçta bir minik sineğe mağlup oldu: Burnundan giren güçsüz bir sinek, güç timsalini yere serdi. Allah isterse, dev güçler sinek misali güçsüzlere yenilir! Yine hatırlayın ki; Hz. Musa, Firavun’un (rivayete göre İkinci Ramses) emriyle tüm erkek çocukların doğar doğmaz katledildiği bir ortamda dünyaya gelmişti. Zulmün odağında (Firavun’un sarayında) büyümüş, tanrılık taslayan Firavun’u Kızıldeniz’e (Fırat Nehri de olabilirdi) gömmüştü. Allah isterse, her deniz, hatta nehir, çağlar ötesini yazan bir “Umut Destanı”na dönüşüp Firavunları boğar! Milli tarihimizde de bu konuda pek çok örnek var... En son örneklerden biri, Çanakkale Zaferi, diğeri Sakarya Zaferi... Mondros Mütarekesi ile ülkemizi bölüşen İngiliz’in, Fransız’ın, İtalyan’ın, Yunan’ın işgali altındaydık. Düşmanın planları, programları, eğitimli askerleri, bütçesi, parası, teknolojisi, yeni silahları ve ateş gücü vardı... Biz ise açtık, yorgunduk, eğitimsizdik, düzensizdik, hatta büyük ölçüde silahsızdık... (Silahlarımızın çoğu modası geçmiş çakar almazlardı.) İmkânsızlıklar içinde savaştık... Nasıl olduysa oldu kazandık işte! ABD de Irak’ta öyle şeyler kaybetti ki, savaşı kaybetmişten beter oldu!
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|