|
01-12-2010, 22:34 | #1 |
İbrahim Karagül "Sahtekarlar! "
Geçmişe dönüp bazı şeylerin hesabını sormak hem yazan hem de okuyanlar için hiç de keyifli bir şey değil. Ancak hepimizi aptal yerine koyup, zaaflarımız, hassasiyetlerimiz, korkularımız üzerinden kampanya yürüterek milyar dolarlar kazananları, resmi kanallar dahil bütün iletişim yollarını kullanıp kitleleri gereksiz yere paniğe sevkederleri unutmak da mümkün değil.
Hani domuz gribinden milyonlarca insan ölecekti? Hani kış aylarında salgın kontrol edilemez noktaya ulaşacaktı? Hani milyonlarca doz aşı bile yeterli olmayacaktı? Bebekler, hamile kadınlar, yaşlılar başta olmak üzere kitlesel ölümler bekleniyordu? İnsanlar “neler oluyor” bile diyemeden; küresel düzeyde yürütülen, dev ilaç firmalarının, bu şirketlere danışmanlık yapan “salgın uzmanları”nın, Dünya Sağlık Örgütü'nün, sağlık bakanlıklarının el birliği ile dünya genelinde öyle bir panik yaratıldı, öyle korku salındı ki, ortada çok büyük bir istismarın olduğunu, ekonomik kriz döneminde ilaç firmalarının basit bir hastalığı büyütüp dev bir endüstriye dönüştürdüğünü söyleyenlerin sesi duyulmadı bile. Şimdi; bütün dünya “ne oldu domuz gribine”, “bu kadar aşı ne olacak” sorularına cevap arıyor. Avrupa Konseyi Sağlık Birimi Şefi Wolfgand Wogard, domuz gribi salgınının dünya çapındaki panikten faydalanmak isteyen ilaç firmalarının başlattığı “sahte bir salgın” olduğunu açıkladı. Wogard'ın bu süreçte ilaç firmalarının rolü üzerinde soruşturma açılması teklifi Avrupa Konseyi'nde kabul edildi. Avrupa Konseyi gibi, Hollanda parlamentosu da konuyla ilgili soruşturma açtı. Öyle görünüyor ki, bir çok ülkede, “domuz gribi soruşturmaları” başlatacak. Çünkü, ülkelerin milyonlarca doları bu sahtekarlık yüzünden boşa gitti. Öyle görünüyor ki, “ilaç mafyası” sadece bireyleri değil, devletleri de kandırdı. Şimdi, milyonlarca doz aşı alan ülkeler, kullanım süresi bir yıl olan aşıyı elden çıkarmak için yoğun çaba sarfediyor. Bazı Avrupa ülkeleri, bir yolunu bulup bunları “az gelişmiş ülkeler”e satmaya çalışıyor. Mesela; satın aldığı 94 milyon doz aşıyı Fransa; Katar, Mısır, Bulgaristan, Romanya ve Ukrayna gibi ülkelere satıyor. 50 milyon doz aşı alan Almanya ise Kosova, Moğolistan ve Maldiv Adaları'na satıyor. 2009'un en büyük skandalı olarak tarihe geçecek bir senaryo uygulandı ve hepimiz uyutulduk. Artık üniversiteler, bilim çevreleri, salgının abartıldığını, yaşadığımız salgınların en hafifi olduğunu, normal gripten daha az tehlikeli olduğunu, ölüm istatistiklerinin de bunu gösterdiğini biliyor. Basit bir hastalığın panikle beslendiğini ve birilerinin ceplerini doldurduğunu öğrenmiş olduk ama geç kaldık. Nisan 2009'da Meksika'nın Veracruz köyünde ortaya çıkan (belki de çıkarılan), ilaç firmaları aşı üretene kadar pek de önemsenmeyen domuz gribi, aşı üretimi tamamlanınca bir anda dünyanın gördüğü en tehlikeli salgına dönüştü. O zamana kadar, sistematik bir şekilde kamuoyu bu tehlikeye hazırlandı. Resmi çevreler hiçbir şekilde tartışmaları sorgulamadı bile. Sokaktaki insan daha temkinliydi ve çok önemli sorular sordu. Maalesef bu sorulara cevap veren kimse de çıkmadı. Sonunda, aşı dağıtımının üzerinden birkaç ay geçmeden gerçek ortaya çıktı. Kasım aylarını hatırlayalım: Türkiye'nin her yanından ölüm haberleri geliyor, korku haritası günden güne genişliyordu. Gazeteler, televizyonlar, internet siteleri, kitle iletişim araçlarının tamamı bir korkuyu büyütmek, bir kampanyayı yaygınlaştırmak için seferber edilmiş durumdaydı. Sağlık birimlerinin açıklamaları paniği daha da artırıyordu. Sorular sorduk o zamanlar. Hastalık ortaya çıktığında, aşının ancak Ekim ayında üretilebileceği açıklandı. Neden? Daha erken üretilemez miydi? İlaç firmaları, aşıyı piyasaya vermek için salgının zirveye ulaşmasını mı bekledi? En karlı sektör korkuya yatırım mı oldu? Salgın, dev ilaç şirketlerinin aşı üretimini tamamlamasını mı bekledi? Fabrikalar üretime geçtiler, stoklarını tamamladılar, ülkelerden sipariş almaya başladılar, aşı dağıtımına start verdiler o an domuz gribi harekete geçti, hızla yayılmaya başladı, bütün ülkelerde salgın paniği başlatıldı, aşı kampanyalarına hız verildi! Öyle olmadı mı? Büyük ilaç firmalarının kampanya için bu zamanı beklemeleri, onlarca ülkeyle bağlantı yapmaları, hisselerinin hızla artması ortada. Sadece ABD'nin aşı için ayırdığı para beş milyar dolar civarındaydı. Sadece İngiliz GlaxoSmithKline şirketi 16 ülkeye aşı sattı. Korktuğumuz şey hastalık ya da aşı değildi. Küresel ekonomik kriz yüzünden şirketler/devletler batarken, insan sağlığı üzerinden dev bir sektör oluşturulmasıydı. İnsanlığın biyoteknoloji şirketlerinin oyuncağı haline gelmeleriydi. Bu şirketlerin siyasi bağlantılarıydı. Tamiflu ve Relenza gibi ilaçları üreten ilaç şirketleri olağanüstü paralar kazandı. Aşı piyasaya verilir verilmez, yapılan bağlantıların miktarı 10 milyar dolardı! Ülkeler, milletler, resmi kurumlar, hepimiz kandırıldık. Domuz gribi, gerçekten de 2009'un son aylarında yaşanan en büyük, karmaşık dolandırıcılık operasyonuydu? Maden konu sağlık, insanların mahkum olduğu bir alan, emin olun yeni salgınlar gelecek. Ve elbette yeni aşılar. Dolandırıcılık devam edecek. Karlı yatırım da… Yenişafak
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|