|
05-18-2010, 16:14 | #1 |
Mustafa KARAALİOĞLU "Baykal... Tasfiyeyi çaresizce izlemek "
Büyük partiler için genel başkanlık yarışları zor, yıpratıcı, sarsıcı olur. Hele sözkonusu olan CHP gibi kurultaylar geleneğinden gelen bir parti ise durumun daha da zor olmasına şaşırmamak gerekir. Bir “hele” daha var... Hele başkanlık yarışı, Deniz Baykal gibi mahrem görüntüleri nedeniyle koltuğu terk etmek zorunda kalan bir liderin arkasından yapılıyorsa o yarışta her şey vardır. Nitekim, son günlere girilirken CHP’de dün ortaya çıkan manzara bütün bu zorlukların işaretini vermektedir. Kemal Kılıçdaroğlu, arkasına hem mahrem görüntülerin yarattığı dramın, hem de değişim rüzgarını alarak Baykal’a karşı adaylığını açıkladı. Kılıçdaroğlu için bundan iyi bir zamanlama olamazdı. Kaçınılmaz olarak, Baykal’ı yıkan komplodan istifade etmiş olmanın ağırlığını taşıyacaktır. Lideri böylesine güç durumdayken durumdan istifade etmenin ağırlığını bir süre taşıyacaktır. Tayyip Erdoğan’ın ard arda verdiği demeçlerle sarsılan Baykal’a bir darbe de kendisi vurmuş muamelesine maruz kalacaktır. Kılıçdaroğlu, bunlardan dolayı suçlanabilir mi? Hakkını teslim etmek lazım, öyle görünmüyor... Ancak, endişeye de mahal yoktur zira; bu devirde hiçbir bilgi gibi, hiçbir plan, proje ve komplo da gizli kalmıyor. Kim yaptı, niye yaptı, nasıl yaptı ve kim, nasıl yararlandı? Merak uyandıran sorular cevap buluyor, gerçekler ortaya çıkıyor. Asıl dikkat çekici ve hatta şaşırtıcı olan bütün “derin” ve “yüzey” unsurlarıyla birlikte CHP yönetiminin birdenbire düğmeye basar gibi Baykal’ı silmesidir. Evet, silmesi... Dünkü manzara şunu anlatıyor: “Ergenekon’un avukatı”, gözden düşen, taşınması güç olan, birlikte görünmesi problem teşkil eden eski Ergenekoncular gibi silinip bir kenara atılıyor. Kürt sorununda, demokratikleşmede, anayasada, Avrupa Birliği sürecinde vs. itiraza zorlanan; böyle olduğu için de itibarsızlaşan bir lider, işi bittikten sonra kurultaya giderken hassa bir kaset darbesiyle nakavt ediliyor. Deniz bey, şimdi hatırladıkça kahrolduğu sayısız pişmanlıklarının yanı sıra, sorgusuz sualsiz yerine getirdiği “değişim direnç” vazifesine de kahrediyor olmalı... Üstelik de dün gördüğü manzaradan sonra. En iyi, en sarsılmaz, en keskin Baykalcılar’ın, bıçağı sırayla batırır gibi ard arda açıklama yaparak genel başkanlarını tarihe gömme yarışına giriştiği, siyasi tarihte bir benzeri olmayan inanılmaz bir tabloya şahit olduk. Düşünün, Baykal’ın avukatı bile o yarışta ön almaya çalışıyordu... Baykal’ın öfkeli, sinirli ve çaresiz olduğunu tahmin etmek güç değildir. Kurultaya kadar geçecek süre onu daha da huzursuz edecek ve kesin kararlar almaya zorlayacaktır. En az mahrem görüntüleri kadar beklemediği bir hamleyle karşı karşıya kalmıştır. Önce, yandaş medyası desteğini çekmişti, şimdi de partisi. İlk anda kendisi gibi üzülen, sinirlenen, öfkelenen ve gözyaşlarıyla tepki gösterenler şimdi bir karar varmış görünüyorlar. O karar da Baykal’ın suçluluğuna hükmetmek ve dolayısıyla tasfiyesini onaylamaktır. Nezaketle, saygıyla, duygusallıkla yol alamayacaklarının farkındalar ve bu nedenle Baykal’ın feryatlarına da kulak tıkayacaklardır. Eğer, işler planlandığı gibi giderse ihtimal o ki kurultay sonrasında da itibarsızlaştırmaktan geri durmayacaklardır. Çünkü, Baykal tümüyle tasfiye olmadan ve siyaseten gömülmeden partiyi ele geçiremeyeceklerini biliyorlar. Baykal’ın istifa kararından bugüne kadar geçen süre gelecek için iyi işaretler vermiyor. Deniz Bey’in karşı karşıya bulunduğu problem genel başkanlık koltuğuna tekrar geri dönebilmekten büyük görünüyor.
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|