|
06-11-2010, 01:14 | #1 |
~ Sultanların Köleliği ~
Dumanlar içinde hasıra sarılmış gencecik bir beden… Adı: Zübeyr bin Avvam (ra) Suçu: Müslüman olmak Yaşı: Henüz on beş İşkence yapan: Öz bir amca Kesık kesık öksürükler içinde zulüm kokan bir ses yayılıyor etrafa. - Muhammed’in Rabbini inkar et! Seni bu işkenceden kurtarayım. Cevap bir meydan okumadır sanki: - Hayır. VALLAHİ asla küfre dönmem. Bir şehâdettir bu ölümü hiçe sayan. Bu şehâdet, dumanla birlikte yükselirken semaya, ateş bir kez daha körüklenir zalimce. Bir zülümdür bu, amca merhametinin de üstünde olan.. Müslüman olacağını rüyasında gören bir genç… Adı: Hâlid bin Said (ra) Suçu: Müslüman olmak Ay ışığının aydınlattığı karanlık bir oda.. Köşeye sinmiş, aç, susuz ve dövülerek işkence edilmiş bir beden. İşkenceyi yapan: Bir baba Üzerine kapatılan kapılar O’nu Rabbiyle baş başa bırakıyor. Şimdi ne odanın karanlığı acıtıyor içini ne de yaralarından akan kanlar. İmanın teselli etmediği yer mi var?! Fakat bu kadar işkence kafi değil bu baba için. Mekke’nin kızgın kumlarına yatırıyor oğlunu. Yetmiyor ağır taşlar koyduruyor üzerine… Habeşli siyahi bir köle… Adı: Bilal-i Habeşi (ra) Suçu: Müslüman olmak. İşkenceyi yapan: Efendisi Umeyye bin Halef Kölesinin Müslüman olması çileden çıkartıyor o’nu: -andolsun sen ölmedikçe yahut Muhammed’i ve onun dinini inkar etmedikçe bu azabı üstünden eksık etmeyeceğim. Ücretle tutulmuş müşrik çocukları tarafından boynundaki iple aç, susuz Mekke sokaklarında gezdiriliyor. Önce kızgın kumlara yatırılmış olacak ki, izleri hala sırtında. ALLAH(celle celalüh) ve Rasulünün aşkıyla yanan bir kalbe sahip bedeni kızgın kumlar ne kadar yakabilir ki!? Urganla direğe bağlanıp bayılana kadar dövülen edep ve haya timsalidir O… Adı: Osman bin Affan (ra) Suçu: Müslüman olmak. İşkenceyi yapan: Amcası Hakem bin Ebu-l As Melekler bile haya ediyor O’dan.. Yeryüzünde yürüyen bir şehit… Adı: Talha bin Ubeydullah (ra) Suçu: Müslüman olmak İşkenceci: Nevfel bin Adviye İple bağlanıp işkence edilen bir sahabi de O. Ama ALLAH(celle celalüh) Rasul’ü O’ndan bahsederken “Yeryüzünde yürüyen bir şehide bakmak isteyen Talha’ya baksın” buyuruyor Ve Habbab bin Eret… (ra) İşkencenin beklide en ağırı O’naydı. Efendisi Ümmü Ammar O’nu ateşe yatırır, vücudu ateşi söndürmeden kaldırmazdı. İşte… Bir yanda cahiliye bataklığının tam ortasında bir devir ve kalplerindeki yaradanına sığınma arzusunu kendisine bile faydası olmayan taşlarda arayan zavallı bir beşeriyet… Diğer yanda hidayet güneşinin aydınlığında asr-ı saadet denilen ve içlerinde daha dünyadayken cennetle müjdelenen nice hidayet erlerinin çıktığı bir insanlık. Peki neydi onları karanlık kuyuların güzel Yusufları yapan? Yusuf’un güzelliğine bir sebep kuyunun karanlığıydı belki de… Ya neydi onları secdelerin sultanı yapan? Sultanlığa sebep secdedeki zillet tacını giymekti belki de… Atalarının dininden ayrılıp Hak’kı dolayısıyla işkenceyi zulmü kabul ve tasdik edenler. İşte onlar… işte biz…. Onların çektiklerini çekmeye hangimiz hazırız biz?! Onlar neler çekti, biz, neler gördük? Her birimiz cahiliye kuyularında boğulmayan Yusufların aksine ahir zaman kuyularında boğulmaya talip olmuş gibiyiz! Düşünebildiği kadar insan olan insana Nebiy-yi Zişan’nın bu sözü kafi gelir herhalde: “Sizden öncekiler âhiret işlerinden arta kalan vakitlerini dünyaya harcarlardı. Sizler ise dünya işlerinden artan vakitlerinizi âhirete sarf ediyorsunuz.” İşkence edenler ve edilenler.. Dünya lezzetlerini tercih edenler ve âhireti özleyenler.. Büyük bir göç var, herkes gidiyor. Zulmedenler de zulme uğrayanlar da zulme seyirci kalanlar da bu sevkiyata karşı koyamaz. Göç muhakkak.. BU GÖÇTE SECDEDEKİ ZİLLETİ TERCİH EDEN SULTANLARIN ÖNDERLİĞİNDE AHİR ZAMAN KUYULARINDA BOĞULMAYAN YUSUF’LAR OLMAK DUASIYLA… Zeynep Hüsna Asel İrfan Mektebi Dergisi, Eylül, 2007
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 2 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 2 Misafir) | |
|
|