|
12-06-2010, 04:19 | #1 |
Akit’in haberleri “gerçek”tir, “manipülasyon” yoktur! / Hasan Karakaya - Yeni Akit
Geçen haftanın gündeminde, öne çıkan “3 konu” vardı... Biri; günlerdir tartıştığımız, “dedikodu” yüklü WikiLeaks belgeleri... İkincisi, “CHP’de Olağanüstü Kurultay” tarihinin 18 Aralık olarak ilân edilmesi... Üçüncüsü, “terfi edemeyen 3 general”in Askerî Yüksek İdare Mahkemesi’ne açtıkları “yürütmeyi durdurma” taleplerinin reddedilmesi ve dördüncüsü de Gazi Üniversitesi eski rektörü Prof. Dr. Kadri Yamaç’ın, şoförü ile “sapık cinsel ilişki”ye girdiğinin ortaya çıkması... Geçen haftaki Akit’in; gerek birinci sayfalarında, gerek iç sayfalarında ve de gerekse “köşe yazıları”nda, bu olaylara geniş şekilde yer vermeye çalıştık. BELGELERDE DOĞRULAR DA VAR! Meselâ, WikiLeaks belgelerindeki, çoğu “dedikodu” olan “bilgi”ler konusunda, son derece “titiz” davrandık ama “gerçeklerle örtüşen” iddiaları da görmezden gelmedik... Meselâ; Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek ve Azerbaycan Devlet Başkanı İlham Aliyev’le ilgili iddialar... Zira, belgelerde geçen “konuşma”lar ile, her iki devlet başkanının “icraat”ları, bire bir örtüşüyordu... Dolayısıyla, “Belgelerdeki 2 Brütüs” demekte bir beis görmedik... Bazıları; “Bu başlığı attığınıza göre, belgelerin gerçek olduğunu da kabul etmiş olmuyor musunuz?.. Belgelere ‘Dedikodu’ diyorsanız, bu iki devlet başkanına niye ‘Brütüs’ dediniz?.. Yook, eğer belgeleri gerçek kabul ediyorsanız, AK Parti ve Tayyip Erdoğan’la ilgili iddiaları niye ciddiye almadınız?” şeklinde eleştiriler getirdiler. Her türlü eleştiriye açık olmakla birlikte; bir hususun altını çizmek istiyoruz. Biz, “Belgelerin tamamı sahte” demedik ki... Elbette, içlerinde “ciddi belgeler” de var... Yani, hepsi “yalan” değil... Ama, bazı “iddia”lar da var ki; herhangi bir “bilgi” ve “belge”ye dayanmıyor... BİLGİ DEĞİL, DUYUM! Meselâ, dönemin ABD Büyükelçisi Eric Edelman tarafından Washington’a geçilen “kripto”daki; “Erdoğan’ın 8 İsviçre bankasında gizli hesabı bulunduğuna” dair iddia, sadece “duyum”a dayanıyor!.. Zaten, Edelman da gizlemiyor bunu... Diyor ki; “İki kaynağımızdan aldığımız duyuma göre!..” Peki, bu “duyum”u alan bir büyükelçinin bunu “belgeletmesi” gerekmez miydi?.. Hadi o, bunu yapmadı... Elinin altında bir çok “casus”u bulunan Washington, bu “duyum”u aldıktan sonra “İsviçre bankaları” nezdinde bir araştırma yaptırıp, “Erdoğan’ın gizli hesapları”nı ortaya çıkartmaz mıydı?.. Bu hesapları çıkartır, “belge”leri elinde tutar ve böylece “Erdoğan’a karşı koz olarak kullanır” ve her dediğini yaptırırdı... Dolayısıyla; Erdoğan da; ABD ve İsrail’e karşı, “süt dökmüş kedi gibi uysal” olur, her dediklerine “Eyvallah” derdi... Ama, Erdoğan ne yaptı?.. Çıktı ortaya ve dedi ki; “İspatlamayan alçaktır, şerefsizdir!” Kime dedi bunu?.. Hem ABD’ye, hem de bu iddiayı “manşet”lerine taşıyan “gazetelere” ve iddialara “mal bulmuş mağribî” gibi sarılan “CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu”na!.. DAHA NASIL KAFA TUTSUN? Öyle ya; Kim, nasıl bir “iddia”da bulunuyorsa, bunu “ispatlamakla” mükelleftir!.. “Hukuk” da bunu emreder!.. Hukukta bir “iddia”yı ispatlamak, “İddia sahibi”ne düşer!.. Kaldı ki; Erdoğan, 1 Aralık Çarşamba günü yaptığı o “sert çıkış”ında; sadece “ispatlamayan alçaktır, şerefsizdir” demekle kalmadı, ABD’ye de yüklendi; “Bu diplomatların yalan yanlış yorumlarıyla yaptıkları iftiralar birinci derecede Amerika Birleşik Devletleri’ni bağlar. Bunun hesabını ABD’nin sorması lazım o diplomatlara. Hiçbir diplomat; yalan yanlış, kendine ait yorumlarla bir ülkeyi itham altında tutamaz.” Bu sözler; aynı zamanda; “Bize niye kızıyorsun, yüreğin yetiyorsa ABD’ye kafa tut” diyen Kemal Kılıçdaroğlu’na da bir cevaptır!.. Daha ne desin; İşte ABD’ye kafa tutuyor ve “O elçilerden hesap sor” diyor!.. KANDİL’DEN KÂĞIT GETİR! Bu “cevap”la susması gereken Kılıçdaroğlu ne yaptı?.. “Git, İsviçre bankalarına başvur” dedi Erdoğan’a; “Başvur ve hesabının olmadığına dair yazı al!” Kılıçdaroğlu, o kadar “mantık fukarası” ve o kadar “ucuz siyaset” yapıyor ki; Tayyip Erdoğan da çıkıp, kendisine dese ki; “Sizin, SSK Genel Müdürü’yken, özellikle PKK’lı ve DHKP-C’li teröristleri işe aldığınız söyleniyor... Kandil’den veya İmralı’dan, teröristleri işe almadığınıza dair belge getirin, açıklayın kamuoyuna!” Acaba ne yapar Kılıçdaroğlu?.. Kandil veya İmralı’dan “temiz kâğıdı” ister mi?.. Tayyip Erdoğan’ın; Kılıçdaroğlu’ndan böyle bir belge istemesine nasıl “Saçmalık” dersek, Kılıçdaroğlu’nun “İsviçre’den belge istemesi” de, tam anlamıyla bir “saçmalık”tır!.. Açıkça ifade etmek gerekirse; Kılıçdaroğlu’nun yürüttüğü “kahvehane politikası” ne kadar “akıl ve mantık süzgecinden yoksun” ve de ne kadar “sığ” ise, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin bu konuda takındığı tavır da o kadar “takdire şayan”dır!.. AK Parti ve Erdoğan’a karşı, sürekli “acımasız eleştiriler” yönelten; “Haydarpaşa Garı’ndaki yangın” ile “İsrail’deki yangın” arasında “alâkasız kıyaslama” yapmak gibi, zaman zaman “saçmalayan” Bahçeli, Kılıçdaroğlu’nun aksine, WikiLeaks belgeleri konusunda dedi ki; “Biz, birbirimizi Amerikalı diplomatların yazışmalarından öğrenecek değiliz!” Çok doğru bir tavır!.. EDELMAN’I BİLMEYEN YOK! Hele de o diplomat, Eric Edelman gibi bir “Yahudi ve Neo-Con” olursa!.. “Neo-Con’ların dünya görüşünü yeterince biliyoruz. Türkiye’yi kendi askerleri olarak gördükleri için, askerin Türkiye’de güçlü olmasını isterler. Amerika’da bile askerî darbe özleyebildiklerine göre; Türkiye’de böyle bir şeyi pekâlâ destekleyebilirler. Ayrıca Erdoğan Hükümeti’ne ve AK Parti’ye karşı hiçbir sempatileri yoktur.” Unutmayalım ki; Eric Edelman’ın Ankara’da görev yaptığı 2003-2005 yılları, aynı zamanda “AK Parti iktidarını devirmeye” yönelik “Sarıkız ve Ayışığı adlı darbe girişimleri”nde bulunulduğu yıllardır!.. Bay Kılıçdaroğlu, maalesef, işte böyle bir “darbeci diplomat”ın duyumlarına dört elle sarılmıştır!.. ERGENEKON/NEO-CON İŞBİRLİĞİ! Ama, bunu da çok görmemek gerekir... Öyle ya; “Edelman’ın kışkırttığı” isimler, birer “Ergenekoncu”dur ve CHP de, “Ergenekon’un avukatı”dır!.. Dolayısıyla; AK Parti İktidarı’nı devirmek için yapılan “Neo-con/Ergenekon işbirliği”ni normal karşılamak gerekir!.. Bay Kılıçdaroğlu’nun bir “dış desteğe muhtaç” olması da normaldir... Çünkü kendisi; “kendi becerisi” ile değil, “Baykal’ın zina kasedi ve Önder Sav’ın desteği” ile Genel Başkan olmuştur!.. Hayatı boyunca “kendi kabiliyeti ile bir yere gelemeyen” bir insanın, bu defa da “ABD’nin ipine sarılması”nı anlayışla karşılamak gerekir!.. Çünkü önümüzde; 18 Aralık’ta yapılacak “CHP Olağanüstü Kurultayı” var... Arkasından, “Haziran’daki genel seçimler” var... Kılıçdaroğlu, ilk önce “kurultay”dan, sonra da “seçim”den güçlü çıkmalı ki, siyasî hayatı devam edebilsin... Aksi halde, “sıkılıp atılmış limon” gibi, “siyaset mezarlığı”ndaki yerini alma riski var!.. Bu durumda ne yapacak?.. Elinde kullanabileceği bir “malzeme” yok ki!.. O da, mecburen, “diplomat dedikoduları”na sığınıyor!.. Bu, “zavallılık”tır, “acizlik”tir!.. Eğer yüreği yetiyorsa; “ABD dedikoduları” ile değil, “kendi belgeleriyle” yüklenmelidir Erdoğan’a!.. Zira, bir gün “işbirlikçi” diye suçlayıverirler kendisini!.. ESKİ REKTÖRÜN SAPIKLIĞI! Bay Kılıçdaroğlu’nun bu tavrı, aslında “CHP zihniyeti”nin de bir göstergesidir... CHP, nasıl ki bir “yasakçı”dır, nasıl ki bir “özgürlük düşmanı”dır, “CHP’nin arka bahçeleri” olan “bazı üniversiteler” ve onların “rektör”leri de birer “yasakçı” ve “özgürlük” düşmanıydı... Tabiî, “CHP zihniyeti” taşıyan 10. Cumhurbaşkanı A.N. Sezer’i de unutmamak gerekir. Malûm; Gazi Üniversitesi eski Rektörü Prof.Dr. Kadri Yamaç; 2004 yılında dönemin Cumhurbaşkanı Sezer tarafından, 1064 oy alan Prof.Dr. Rıza Ayhan’ın yerine 366 oyla rektör atanmıştı. Rektörlüğü döneminde skandal icraatlarıyla sürekli adından söz ettiren Yamaç, rektör olur olmaz Gazi Üniversitesi’ni milliyetçi-muhafazakâr yapısından uzaklaştırmak için elinden geleni yapmıştı. Yamaç’ın göreve gelmesinin ardından Gazi Üniversitesi’ne başörtülü öğrencilerin girişleri yasaklanmıştı... Yasağın ardından öğrenciler peruk takarak içeri girmek istemişler, ancak Yamaç, verdiği talimatla Gazi Üniversitesi’nde peruğu bile yasaklamıştı... Yamaç, yasakla ilgili yaptığı açıklamada, “Ninem gibi örtseler bile içeri almam” demişti... Dünkü Akit’te, “Yamaç’ın yasakçı uygulamaları”nı tek tek sıraladık... Yamaç, “yasakçılık” konusunda, “CHP zihniyetinin tipik bir göstergesi”ydi!.. Tabiî, “sapıklığı” konusunda aynı şeyi söyleyemeyiz... Çünkü, eski Rektör Kadri Yamaç’ın, “sapık bir ilişki” içinde olduğu da çıktı ortaya... Haberi, dünkü Akit’te verdik; “Mescit kapatıp dansöz oynatan başörtüsü yasakçısı Rektör Kadri Yamaç’ın, koruması ile sapık ilişki yaşadığı ortaya çıktı. Yamaç, 19 Ağustos 2010 tarihinde kendi evinde, koruması Serdar Göçer’le cinsel ilişkiye girdi. Göçer, ilişki anını cep telefonu ile görüntüleyerek Yamaç’a şantaj yaptı. Göçer yakalandı. Yamaç ise kendisini ‘Alkol aldıktan sonra kendimde değildim. Muhtemelen sarhoş olduğum esnada olay meydana gelmiş’ diyerek savundu.” Merak ediyoruz; Sincan Hakimi Osman Kaçmaz’ın, “iki kadın”ın da bulunduğu otelde basılmış olmasını; “Velev ki grup seks yapıyor olsunlar, bize ne?.. Bu bir özel hayattır” diye savunmaya çalışanlar, acaba “Kadrî Yamaç’ın, şoförüyle girdiği sapık ilişki”ye nasıl bir kılıf uyduracaklar?.. Buna da “Özel hayat” deyip, örtbas mı edecekler?.. Şunu da merak ediyoruz; Bütün “Hükümet muhalifleri”ni bünyesinde toplayan ve onlara “yazı”lar yazdıran Sözcü gazetesi, “Kadri Yamaç’a yazı yazdırmaya” devam edecek mi?.. Eğer, “Yamaç’a yazı yazdırmaya devam ederler” ise; bu durum “gay”ları, “bay” olarak gördüklerini göstermez mi?.. Bekleyip, göreceğiz!.. İNSANLIK AYRI, DİPLOMASİ AYRI! Geçen haftanın gündeminde, bir de “İsrail’de çıkan orman yangını”nı söndürmek için Türkiye’nin “iki yangın söndürme uçağı”nı göndermesi vardı... “42 kişinin öldüğü” bu yangına müdahale etmek için Türkiye’nin 2 uçak göndermesi; bazıları tarafından “ilişkilerin düzelmesi” olarak yorumlandı... Ancak Başbakan Tayyip Erdoğan, kısa ve net konuştu: “Bu, bizim için insanî ve İslâmî bir görevdi... İsrail, özür dileyip tazminat ödemedikçe, ilişkilerin düzelmesi mümkün değildir!..” Aynı günlerde Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün şu sözleri de, “Türkiye’nin kararlılığı”nı göstermiştir: “Akdeniz’in ortasında insani yardım gemilerine İsrail ordusu saldırdı ve insanımızı öldürdü. Açık söylüyorum, bunu bizim unutmamız mümkün değil. Uluslararası hukukun gereği, İsrail’in bunu süratli bir şekilde telafi etmesi gerekirdi. Bunu henüz yapmadı. İsrail, Türkiye’nin ve Türk halkının dostluğunu kaybetti.” Bu da gösteriyor ki; İsrail “özür” dileyip, “tazminat” ödemezse, hiç kimse “ilişkilerde yumuşama” beklemesin!.. Geçen hafta; işte bu gelişmeleri sunduk sizlere... “Türkiye’nin konuştuğu” olayları; hem “perde arkaları”yla, hem de “yorum”larıyla aktardık ki; “doğru bilgi”yi, “doğru adres”ten alabilesiniz... Aksi halde; “kirli bilgi”ler ve “manipülasyon”lar, beyinlerinizde sancıya yol açabilir. Siz, “Akit okumaya” devam edin. Selâm ve saygılarımızla...
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|