AK Gençliğin Buluşma Noktası
Forum Köşe Yazarlığı Ak Parti Forum Köşe Yazarları buraya.



Cevapla
Stil
Seçenekler
 
Alt 01-20-2011, 23:16   #1
Kullanıcı Adı
alperen
Standart ALPARSLAN VE BATİNİLİK
ALPARSLAN VE BATİNİLİK

ALPEREN GÜRBÜZER


Alparslan, Çağrı Bey’in oğludur. Tuğrul Bey’in oğlu olmadığı için ister istemez Sultanlık yolu Alparslan’a açılmış oldu. O başa geçer geçmez hemen kendisine kısa zamanda adapte olabilecek, hatta ona yön verecek düzeyde Nizam-ül Mülk’ü vezir tayin eder. Gerçekten de Nizam-ül Mülk’ün işbaşına getirilmesi yerinde bir karardı. Çünkü Nizam-ül Mülk açtığı medrese ile de adından söz ettiren geleceğede ışık saçan bir deha örneği. Dahası Selçuklunun gelişim evresinde Hakanların payı olduğu gibi Nizam-ül Mülk’ün deha çapında icraatleri de kayda değerdir.
Alparslan’ın kısa süren saltanat (1063–1072) sürecini tek cümle ile; ‘Bu devre Selçuklunun en parlak dönemidir’ diye tanımlayabiliriz.
O aynı zamanda; daha işin ilk basamağında yıldırım hızıyla gerek emir, melik, yabgu ve hükümdarların yanı sıra Karahanlı hakanlarını da tabiiyetine alması, gerekse içte fatimilere dışta ise Bizansa karşı giriştiği seferleriyle göz doldurmasını bilen bir ulu hakandır.
Öyleki; Fırat nehrini geçerken Buharalı Ebu Cafer Muhammed Alparslan’a:
Efendimiz! Nimetinden dolayı Allah’a hamd ederim. Zira köleler müstesna, bu nehri ne eski zamanlarda ne de İslam devrinde bir Türk padişahı olarak ilk defa siz geçiyorsunuz diye iltifat içeren sözlerine muhatap kaldı. Alparslan’da bu sözler karşısında ellerini açıp mütevazı bir şekilde Allah’a şükreder. Çünkü bu kutlu yolda övünmek yoktur.
Alparslan ilk evvela Bahreyn taraflarında Karamatı sapıkları ve Şii Fatımı kalıntılarını temizleyerek işe başladı. Böylece Şii Fatımiler Suriye’den çekilmek zorunda kalırlar. Böylece Mekke Şerifi bu durumdan memnun kalarak Alparslan’a itaatını bildirip Fatimiler yerine Abbasi halifesi ve Türk sultanı adına hutbe okutmayı başlatır. Dolayısıyla Ön Asya güvence altına alınmış olur. Ancak Halep Emir’inin Fatımilerin etkisiyle taraf değiştirmesi canını sıkmıştı. Şöyle ki; Alparslan din kardeşliği hassasiyetiyle:
Rumlar karşısında bu hudut şehrini kılıç ile fethetmekten korkarım diyerek hücuma geçmeden önce şehrin kendiliğinden teslim olmasını bekledi. Fakat bu arada Romanos Diogenes’in ikiyüzbin kişilik ordu ile arkadan çevrildiğini öğrenince önce barış teklifi yapar. Romen Diojen bu teklifi reddetti tabi. Üstelik gönderilen elçiye:
—Alparslan’ın nerede teslim olacağını soruyor. Hatta kendisinin de İsfahan veya Hamedanda kışlayacağını bildiriyordu.
Türk elçisi bu durum karşısında dayanamaz:
—Hayvanlarınız orada kışlarlar, ama sizin nerede kışlayacağınızı bilemem tarzında ince bir gönderme yaparak manalı cevap verir.
Alparslan bu noktadan sonra gözünü Anadoluy’a çevirmek zorunluluğunu hisseder ve gereğini yapmak üzere derhal Malazgirt hazırlıklarına koyulur.
Buharalı İmam Ebu Cafer Muhammed:
Ey Sultan! Sen Allah’ın başka dinlere zafer vaad eylediği İslamiyet uğrunda cihad yapıyorsun. Bütün müslümanları minberlerde sana dua eylediği cuma günü savaşa giriş, ben Allah’ın zaferi senin adına yazdığına inanıyorum müjdesi Alparslan’ın moralini artırmaya yettiği gibi kendisini de taktik arayışlarına iter. Selçukludan kat kat üstün Bizans ordusuna karşı askerini motive etmeliydi, etti de. Nitekim sefer öncesi müthiş hitabetiyle askerlerinin gaza ruhunu coşturur da. Hatta konuşmasında; ‘Şimdiden beyaz kefenimi giyiyorum, ölürsem beni ak kefenimle defnedin’ diyecek kadar yüreğini ortaya koyar. Zaten öyle de yaptı ve beyaz kefenini giyinip hücum emrini verir.
Ordunun başında tüm heybetiyle Malazgirt ovasına daldı ve karşısında ise Bizans ordusunun başkomutanı Romen Diojen’dir Alparslan ordusunun azlığını giderecek ince bir taktik kullandı. Şöyle ki; savaş anında Bizansın Balkanlardan getirdiği Şamanî Uz (Oğuz) ve Peçeneklerden hazırlanmış soydaşlarımızdan oluşan süvari kuvvetlerin derhal Selçuklu tarafına geçmelerini sağladı. Bu hengâmede Bizans ordusu şaşkınlık ve telaş sonucu bozuluverdi. İki ordu arasında kıyasıya geçen savaşta 26 Ağustos 1071 de Bizans hezimete uğratılarak Romen Diojen esir alınıp Alparslan’ın huzuruna getirildi. Huzurda ona;
Eğer ben senin esirin olsaydım ne yapardın diye soru yöneltilir.
Romen Diojen bu soru karşısında;
—Öldürürdüm cevabını vermesine rağmen, Alparslan misilleme yapmadı. Bilakis Türk’e has bir davranış örneği sergileyerek ölümden azat etti onu.
Alparslan’ın Malazgirt zaferiyle elde ettiği başarı sonucunda Türkler Anadolu’yu yurd haline getirdiler. Artık Anadolu öz vatanımızdır bizim. Zira bundan böyle vatanımız olmaya da devam edecek. Çünkü Selçuklu’dan başlayan Anadolu ruhu bugünde var. İnşallah kıyamete kadarda var olacaktır elbet.
Anadolu’yu kalıcı olarak vatanlaştıran Alparslan, emaneti oğlu Melikşah’a devrederek her fani gibi o da Allah’a ulaştı. Fakat ölümü bir ecnebi tarafından değil de maalesef içerden Şii batini hançeri ile katledilmesi trajik hadise olmak bakımdan düşündürücü elbet. Gerçekten de Doğu Roma’yı fiilen tarihten silen ve Malazgirt’te Romen Diojen’i ayağına kapanmaya mahkûm eden Alparslan’ın bünyemizde taşıdığımız bir virüsle Şii batini hançerine kurban olması Selçukluyu derinden üzmüştür. Böylece Alparslan ardından birçok evladı arasında veliahd tayin ettiği oğlu Melikşah’a Nizamü’l Mülk gibi devlet adamını miras bırakarak kırk iki yaşında şehitlik şerbetini içerek ebedi âleme göç eyledi.
BATİNİLİK

Batıniler Alamut kalesini karargâh olarak kullanmışlardı hep. Bu kalede konuşlanan Hasan Sabbah’ın efsunladığı esrarkeş serseriler o günün şartlarında adeta ölüm yemini yapıp, intihar timleri oluşturarak etrafa korku salabiliyorlardı. Nihayet Selçuklu Sultanı Muhammed Tapar Batıniliğin merkezi Alamut kalesini kuşatarak çok sayıda Batıni öldürmesine rağmen, bu fesad ocağının kaldırılmasına ömrü yetmedi. Tarihler bize Hülagu’nun bir yıkıcı olduğu kadar, aynı zamanda bir kurtarıcı görevi ifa ettiğini de bildiriyor. Çünkü Hülagu istilası olmasaydı Alamut Kalesi ve Batinilik İslam dünyasını bütünüyle kuşatabilirdi. Moğol- Hülagu kasırgasıyla Alamut kalesi düşebilmiştir ancak. Nitekim yukarıda da bahsettiğimiz gibi Batiniler Alparslan’ın şehit olmasını bile gözüne kestirebilecek cüreti gösterebilmişlerdir. Batinilik o kadar tehlikeli bir akım ki, ilerde Şah İsmail vasıtasıyla en etkili öldürücü darbeyi, Sünni âleme batinilik taktikleri ile gözdağı vermelerinde anlaşılacak bir meseledir.
ŞAH İSMAİL VE TÜRKMENLER

Uzun Hasan ile başlayan ve Şah İsmail’le devam eden bu Türkmen bölünmesi, Şah İsmail’in şahsında Osmanlılara karşı batini muhalefet cephesi oluşturmaya yetti de. Öyle ki, Şah İsmail ve Erdebil Tekkesi Şeyhi vasıtasıyla coğrafyamızda sürekli ayrılık yeşertildi. Bu durum dini karar olmayıp, kesinlikle siyasi bir kararın önümüze getirdiği bir oyundu. Zira olanlar oldu, bütün bazı Yörük Türkmen unsurlar Şah İsmail’in etrafında birleşerek yerleşik Türkmenlere karşı topyekün savaş ilan ettiler. Şah İsmail böylece Safevi Devletinin Şahı unvanıyla Müslümanların bir zamanlar yıktığı Pers imparatorluğunu yeniden dirilişe geçirerek bütün ihtilafların kaynağını yeniden körükleme rolünü üstleniverdi.
Bazı Yörük Türkmenler kendilerinden olmayanları yozlaşmış ve bozulmuş olarak ilan ederek Müslümanlar arasında ayrılık tohumları serptiler. Oysa tarihin bizlere öğrettiği önemli not; ihtilafların kaynağında göçer-konarların yerleşik hayata intibak edemeyişin veya yeni bir düzene geçişteki bir takım sancıların sonucu olarak ortaya çıkan tepki hareketine dönüştüğü gerçeğidir. Zaten tarih yerleşikliği tercih eden hem Anadolu ve Suriye Selçuklularını, hem de Eyyubileri ve Osmanlıyı kuran Türkmenleri haklı çıkarmıştır.
Safevi Türkmenlerden geriye baktığımızda ise onların bakiyesi sayılan İran ve Anadolu’da hala zaman zaman ciddi olaylara neden olan ayrılık tohumları niteliğinde topluluklar kalmıştır sadece. Bu değerlendirmeyi dini yaklaşımla değil, ancak siyasi gözlükle baktığımızda bu tespitimiz o zaman anlam kazanacaktır. Haçlı ve Moğol saldırılarının Türkmen dağılmasının sebebi olarak gösterilse de, asıl sebep yıllardır süren Yerleşik-Yörük çekişmesinden kaynaklandığı muhakkak. Bu iç mücadeleler sonunda Sünni Müslümanlığı bırakanlar bizim topraklarımıza ait olmayan İran kökenli Şiiliğin bir değişik versiyonu niteliğini taşıyan ekolün peşine takılacaklardır. Türkmenlerin yerleşik hayatı seçenleri ise özünden taviz vermeyerek Türk tarihinde yepyeni bir sahife açmışlardır.
Batı Türklerinin, ya da diğer bir ifade ile Yerleşik Türkmenlerin Büyük Selçuklularla başlattıkları Rönesans, Sultan Sencer’in bir iç savaşta yenilip esir edilmesiyle birlikte Türkmenlerin intiharı gerçekleşir. Kelimenin tam anlamıyla Selçuklu yıkıldıktan 300 sene sonra ancak Fatih Sultan Mehmet’in elinde bir çağ kapatılıp yeniçağın kapıları açılabilecektir. Yörüklere gelince onlarda Müslümanlığı terk ederek Şiiliğe kanalize oldular. Hatta İran, Tükmenler tarafından Şiiliğin kalbi olarak görüldü. Bu durumun tehlikeli boyutlarını sezen Osmanlı Balkan kavimlerinden devşirdikleri askerler sayesinde Anadolu’da Şii Türkmen yayılmasını önleyebilmişlerdir.
Yavuz Sultan Selim’in neden Batıya değil de Doğuya doğru sefer düzenlediği bu gerçekler ışığında şimdi daha iyi anlıyabiliyoruz. Doğuyu emniyete almadan batıya yöneliş hiç yoktan koca imparatorluğu maceraya sürükleyebilirdi. Yavuz’da gereğini yaptı. Bugün Anadolu’nun değişik yörelerinde halkımızın bir kısmı Yavuz’un davranışını dini nedenlere bağladıklarından ona iyi gözle bakmazlar. Oysa yaptığı hamlelerle Bütün Türk İslam âlemini büyük bir badireden kurtarmıştır.

 

alperen isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Konuyu Beğendin mi ? O Zaman Arkadaşınla Paylaş
Sayfayı E-Mail olarak gönder
Alt 01-26-2011, 23:54   #2
Kullanıcı Adı
alperen
Standart
Anadoluyu Türkleştiren hakanımız.
alperen isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı





2007-2023 © Akparti Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.



Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı
çarşamba pasta çarşamba bilgisayar tamircisi