![]() |
#1 |
![]() ![]() Resim: Susa Katliamı Diyarbakır-Silvan-Yulaç köyü ( eski adı Susa köyü ) 26 Haziran 1992. Yeniden bir çatışma sürecinin vuku bulması durumunda, yaşanacak can ve mal kaybının yanı sıra bunun Kürt halkının toplumsal yapısını çok daha fazla derinden etkileyeceği muhakkaktır. Hem PKK'nin derin aktörleri hem de bölgede oluşabilecek yeni bir çatışma sürecine bel bağlayan statükonun medya ve siyaset kalıntıları, hayallerini kurdukları yeni bir kaos sürecinin yeniden dirilmesi yönündeki çabaları ile dikkatleri üzerlerine toplamış bulunmaktadırlar. Sarıldıkları ana argümanlar ise PKK'nın yeni bir saldırı dalgasına yönlendirilmesi, acımasız saldırı üslubuyla da Hizbullah'ı tahrik stratejisi güttükleri aşikardır. Bundan dolayı eski defterler karıştırılarak yaşanan tüm olumsuzlukların faturasını Hizbullah'a kesme, öldürülen yaklaşık 40.000 Kürd'ün doğrudan ya da dolaylı müsebbibi olan PKK'yi de sütten çıkmış ak kaşık gösterme operasyonunu olanca hızıyla yürüttükleri görülmektedir. Dolayısıyla yürütülen senaryo açıkça PKK'nin Hizbullah'a dayattığı çatışma sürecinin taktiklerini hatırlatmakta, süreçte yaşanan gerçekler ters yüz edilerek 1990'lı yılların çatışma faturası Hizbullah'a çıkartılmaya çalışılmaktadır. Tartışmalar ve tahrikler sıcaklığını korurken yaşanmış olan çatışma sürecinin sebeplerinin bir kez daha ciddi bir üslupla ortaya konulmasının gerekliliği ortaya çıkmaktadır. Ağustos 1984 yılında başvurduğu silahlı eylem yöntemi ile PKK, bölgede görev yapan üst düzey devlet erkanınca basite alınmış ve “bir grup eşkıya” türünden bir yaklaşım biçimi sergilenmişti. Ancak 1990'lı yılların başına gelindiğinde PKK silahlı eylem sahasını genişletirken aynı zamanda yoğunlaşan eylemleri karşısında “vur kaç taktiği”ne yabancı olan kolluk kuvvetleri, “bir grup eşkıya” karşısında neredeyse en çaresiz dönemini yaşamakta idi. Ne var ki, zafer sarhoşluğuna kapılan PKK, kendi dışındaki siyasi/dini içerikli şahıs ve teşkilatlara sataşma sürecine girmekte bir beis görmeyince Hizbullah'la yaşanacak bir sürece de kapı aralamış oldu. PKK sahip olduğu Marksist düşünceden hareketle ayırım yapmaksızın bölgede dini duyarlılık sahibi insanların üzerine gitmeye başladı. Dini duyarlılık sahibi insanları sindirme sürecine giren PKK, pasifize ettiklerinin dışında kalan şahıslara yönelik silahlı eylem sürecini başlattı. İşte bu durum, bölgede yıllarca sürecek olan PKK-Hizbullah çatışmasının da fitilini ateşledi. ÇATIŞMA SÜRECİNİN NEDENLERİ Elbette bu çatışma süreci durup dururken yaşanmadı. Hele insanların hayatının söz konusu olduğu hiçbir çatışmanın muteber sebepleri olmadan bir anda oluşması, kabul edilmelidir ki eşyanın tabiatına da aykırıdır. Dolayısıyla kamuoyunu manipüle etmeye yönelik salt propagandaya dayalı sıradan gerekçelerin kabul edilmesi de mümkün değildir. ÇATIŞMALARI KİM BAŞLATTI “Çatışmaları kim başlattı?” sorusu, elbette ki çatışma sürecinin aydınlatılarak gerçeklerin gün yüzüne çıkarılmasında kilit sorudur. Bu sorunun cevabını, tarafgirlik ruhunun verdiği kolaycılıkla “Şu kesim başlattı!” demek, her zaman gerçekleri ortaya çıkarmaya yetmiyor. Bu tür durumlarda suçlamalar genellikle somut ve soyut suçlamalar şeklinde iki kategoride ele alınabilir. Somut deliller, gerçekte çatışmaya giden sürece ışık tutacağından haklıyı - haksızı ya da mağdur ile saldırganı ayırt etmede en ciddi verilerdir. Soyut gerekçeler ise, daha ziyade ideolojik bakış açısına göre şekillenen, genellikle bilinçaltına yerleşmiş, kimi zaman saplantı haline gelen, bunun yanında propaganda yönü ağır basan “Kendince/subjektif gerekçeler”dir. Bugüne kadar PKK cephesinin öne sürdüğü gerekçeler tamamen soyut ve ucuz propaganda boyutunu aşmamış niteliktedir. Hizbullah cephesinden gelen somut gerekçeler ise artniyetçi bakış açısının kurbanı olmuştur. Dolayısıyla burada PKK'nin bazı soyut suçlamalarının yanı sıra Hizbullah'ın gerek“Kendi Dilinden” kitabı, gerek yargılama sürecinde dava dosyalarına yansıyan savunmalardan (özellikle Cemal Tutar'ın savunması), gerekse de Hizbullah içerisinde yer almış ve bu sürece tanıklık etmiş bazı isimlerden topladığımız bazı somut gerekçelerine yer vereceğiz. ÇATIŞMANIN SEBEBİ, SÜRTÜŞME DEVRESİNDEKİ HADİSELERDE ARANMALI PKK - Hizbullah çatışmasına giden süreçte çatışma öncesi döneme ait sürtüşme merhalesi açıklığa kavuşturulmadan çatışmanın sebeplerini somut olarak ortaya koymak mümkün değildir. Elbette arada belirleyici sebepler olmadan binlerce insanın ölümüne neden olacak bir çatışma sürecinin mutlaka ciddi sebepleri olmalıydı. Ancak bugüne kadar PKK veya Hizbullah üzerine yazılan kitapların neredeyse tümünde “sürtüşme” diye niteleyebileceğimiz bu döneme ışık tutacak herhangi bir bilgiye rastlamak neredeyse imkansız. Sebep olarak belirtilen ve tamamen uyduruk diye niteleyebileceğimiz bazı mesnetsiz bilgilerin bir kısmı çatışmalar zamanında PKK adına yayın yapan Gündem ve Ülke gazetelerinin yanı sıra Doğu Perinçek'e ait 2000'e Doğru dergisinin propaganda içerikli yazılarından alınırken; diğer bir kısmı da bilahare derlenen resmi istihbarat raporlarına dayanmaktadır. Bugüne kadar çatışmanın sebebi hep çatışma döneminde yazılıp çizilen PKK medyası ve Türk Gladyosunun yayın organı olan Perinçek'in yayın organlarından derlendi. Bu tür yayın organlarına yansıyan haberler, çatışmalar öncesi döneme ilişkin hiçbir haber yoruma yer vermezken olayın salt “Kürt özgürlük mücadelesinin” derin devlete ait unsurlarca bastırılması temelinde ele alınması dikkat çekiciydi. PKK'YE GÖRE HİZBULLAH VE ÇATIŞMANIN NEDENLERİ Bu tür haberlere göre Hizbullah diye bir kesim yoktu. Böyle bir çatışma, PKK'nin silahlı mücadelede sağladığı başarının kirli yöntemlerle bastırılmak istenmesinin bir sonucuydu. Derin devlete bağlı çeteler, Jitem vb. kurumlar, PKK'yi bertaraf etmek için Hizbullah kılığına bürünmüşlerdi. Bu arada Hizbullah'la ilişkili olduğu tahmin edilen kişiler de bu tür karanlık oluşumların içerisinde faaliyet gösterenler olarak tanıtılıyorlardı. Elbette suçlamalar bununla sınırlı kalmıyordu. Bunların delillendirilmesi gerekiyordu. Bunun için sakallı-şalvarlı kişilerin D.Bakır Çevik Kuvvet'te eğitim gördükleri, Kızıltepe'deki tugayda eğitildikleri, falan köyde asker gözetiminde askeri eğitime tabi tutuldukları vs. türü haberler, çevrelerinde tanınan kişilerin isimleriyle beraber artık PKK ve Perinçek medyasının en önemli haber klasikleri arasına girmişti. Hatta o günlerde takip edebildiğim kadarıyla neredeyse tüm yerleşim birimlerinde sırayla, Hizbullah'la beraber oldukları tahmin edilen dindar insanlar isim isim zikredilerek kimin hangi istihbarat birimiyle görüştüğü ya da hangi karakolda eğitim gördüğü şeklinde çok yoğun bir kara propaganda yapılmaktaydı. Kısacası PKK'ye göre Hizbullah, derin devletin yeni bir örgütlenme modeliydi. Bu nedenle de PKK'ye yakın olduğunu düşündüğü herkesi, hatta her “yurtsever”i hedef alarak öldürme ve yıldırma hareketlerine girişmişti. Bundan dolayı da devletin yasal unsurlarına karşı silahlı mücadele veren PKK'nin, kaçınılmaz olarak derin devlet yapılanması olan Hizbullah'a karşı da eylem yapma zorunluluğu ortaya çıkmıştı. PERİNÇEK, MÜDAHİL AVUKAT ROLÜNÜ OYNADI Aslında bu tür haberler, çatışma sürecinin oluşturduğu düşmanlık ruhuna uygun olarak bir nebzeye kadar anlaşılabilir olsa da, hala anlamakta güçlük çektiğimiz bazı yönler de vardır: Mesela, PKK ile Hizbullah arasında çatışma yaşanırken 2000'e Doğru dergisinin neden bu sürece aşırı derecede müdahil olduğu hususu, hâlâ en büyük merak konusu olmaya devam ediyor. Dahası, Perinçek ile Yalçın Küçük'ün aynı dönemde Bekaa'yı müfettiş edasıyla denetlemelerinin bu çatışma sürecine olan katkısının mahiyeti hâlâ sırrını korumaktadır. BİR KRİTİK; İKİ ÇELİŞKİ PKK ve 2000'e Doğru dergisi bu tür haberlerde yarışırken ilginç bir detay gözlerden kaçmamaktaydı. Bu tür haberleri yapan “muhabirler”in gördükleri bu tür ilişki ve manzaralara nedense yerleşik bölge halkı bir türlü “rastlama şerefine” ulaşmadı. O dönemde bu tür haberler çokça konuşulmasına rağmen belirtilen “kamp” veya “eğitim bölgeleri” çevresinde ikamet edenler nedense bu tür olaylara tanıklık etmediler. Bu tür haberlerin kaynağı için bugüne kadar canlı bir tanık ortaya çıkmadığı gibi, bu haberlere sınırsız derecede inananlar da adı geçen yayın organlarına yansıyan haberleri delil olarak göstermekten öteye gidemediler. PKK'nin çatışma öncesi sürtüşme dönemine ilişkin hiçbir açıklama yapmamış olmasının sırrını da aslında buradan anlamak mümkün oluyor. Çünkü derin örgütlemeler sürtüşme için değil, saldırmak içindi. Sürtüşme devresine ait herhangi bir şey dile getirmek, PKK'nin Hizbullah etrafında oluşturduğu karanlık tablonun imajına aykırı olacaktı. Ayrıca PKK'nin Hizbullah'ı derin devlet yapılanması olarak gösterme çabası, PKK'nin ortaya çıktığı ilk yıllarda diğer Sol-Kürt örgütlerine karşı giriştiği sindirme taktiğinde de görüleceği üzere aslında Hizbullah'ın da imha edilmesi gerektiğinin izahından başka bir anlam taşımamaktaydı. O halde bu mantık, “çatışmayı kim başlattı?” sorusuna verilecek cevabın kapısını aralamada önemli bir veri olarak kabul edilmesinin kapısını aralamaktadır. Elbette PKK'nin Hizbullah ile ilgili dile getirdiği birbirine zıt bir sürü iddiaları mevcuttur. Mesela çatışmaların soğumaya yüz tuttuğu bir dönemde PKK tarafından Hizbullah ile ateşkese varıldığı noktasında bölgenin önemli merkezlerinin tümünde bildiriler dağıtıldı. PKK'nin devlete karşı silahlı mücadelesini sürdürdüğü bir dönemde neden derin devletin uzantısı olarak bildiği Hizbullah'la ateşkes yaptığını hem basın organlarında hem de bildirilerle açıklama zorunluluğu hissetti? Devlete karşı silahlı mücadeleyi sürdüren PKK, derin devletin uzantısı diye nitelediği Hizbullah'la ateşkes yapmışsa, o halde PKK derin devletle bir ateşkes mi imzalamış oluyordu? Gerçi Hizbullah kaynakları, PKK ile ateşkes konusunda herhangi bir görüşme ve anlaşmalarının olmadığını belirterek bunu kesin bir dille yalanlamaktadırlar. Ama varsayalım ki PKK'nin iddia ettiği gibi gerçekten de Hizbullah diye bir oluşum olmamış olsun ve Hizbullah diye ortaya çıkanlar da derin devletin, Jitem vb kurumların uzantıları olsun. O halde geçen mayıs ayında Milliyet'ten Hasan Cemal'e mülakat veren Murat Karayılan'ın şu sözlerine ne demeli: “PKK'yı bastırmak imkânsız. Ama varsayalım PKK bastırıldı, bitirildi. O zaman ne olur bölge biliyor musunuz, gericiliğin merkezi olur Güneydoğu... İran'ın çabaları var. İslamcı hareketi alternatif olarak geliştirmek istiyorlar. Hizbullah'ı asıl geliştiren JİTEM değil, İran dır. Kürtler bölgede laik bir güç... Bu yüzden Talabani'nin KYB'sine, Barzani'nin KDP'sine ve PKK'ya dönük bölgesel alternatif, İslamcı akımlardır. Eğer bu noktaya dikkat edilmezse, yarın Türkiye'nin güneyinde İran'a dayanan radikal bir Şii kuşağı neden gelişmesin?” (Milliyet:05 Mayıs 2009) Açıkçası “laik güç” sendromuna yakalanan PKK ve sivil uzantılarının Hizbullah ile ilgili saptama ve konjonktüre göre değişen suçlamalarının temelinde Hizbullah'ı aşan bir durum göze çarpmaktadır ki, o da Marxist gelenekten gelen bariz bir İslam düşmanlığından başka bir şey olmadığı hususu ciddi olarak dillendiriliyor. Hizbullah ile ilgili özel suçlamaları ise Hizbullah'ı tasfiye etmek için öngördüğü üç beş günlük süre tahmininde büyük bir yanılgıya kapılmalarındandır. PKK kaynakları bugüne kadar sürtüşme dönemine ilişkin hiçbir açıklamada bulunmamasına karşın Hizbullah kaynakları, bu döneme ait sürtüşmelere örnekler vererek yer ayırması, ayrıca çatışmanın çıkmaması için girişilen temas trafiğine de yer vermesi, bu dönemde yaşananların aydınlatılmasına yönelik ciddi bir adım olsa gerek. Keşke PKK kaynaklarının da sürtüşme dönemine ilişkin açıklamaları ya da Hizbullah kaynaklarının açıklamalarına karşın cevapları olsaydı da bizim de bunları karşılaştırma imkanımız doğmuş olsaydı. Ama maalesef bugüne kadar böyle bir açıklamaya rastlama şansımız olmadı. HİZBULLAH'A GÖRE PKK SALDIRILARININ NEDENLERİ Hizbullah kaynaklarından aktarılanlara göre PKK'nin sahip olduğu Marksist ideoloji başlıbaşına İslam düşmanlığını doğuruyordu. Ayrıca daha önce kendi ideolojisinden olan örgütlere karşı bile acımasız davranan PKK'nin İslami bir yapıya tahammül etmesi mümkün görünmüyordu. Nitekim savunmasında PKK'nin bu tavrına dikkat çeken Cemal TUTAR da, PKK'nin geliştikçe temel İslami değerlere karşı cephe aldığını, etkili olduğu kırsal kesimlerde camileri işlevsizleştirdiğini, gençler arasında İslama zıt bir yaşam tarzını dayattığını belirterek artık tesettüre bile tahammül edemez hale geldiğini söyleyerek yaşanmış şu meseleyi tüm bunlara örnek verir: “Siirt'e bağlı Mıwélé köyünde Molla Reşid adında bir imam yaşıyordu. Bu imam, bütün din adamları gibi, İslam'ın tesettür emrine karşı son derece hassas ve tavizsiz davranıyordu. Hanımı evin dışında çarşafını giyer ve yüzünün görülmemesi için peçesini takardı. PKK, bu durumu hazmedemediği için Molla Reşid'in tutumunu değiştirmesi ve hanımının çarşaf ve peçesini çıkarması için değişik metotlarla tehditler sıraladı. PKK, bu tehditlerin hiçbirisine kulak asmayıp tutumunda taviz vermemekte kararlı olan Molla Reşid'e ne dinsiz Rusların, ne de Yahudilerin yapmayacağı şeyi yaptı. Köye baskın yapan PKK, bütün köylüleri bir meydanda topladı. Sonra Molla Reşid'in hanımının peçesini zorla açtırıp köylülerin hepsinin teker teker ona bakarak geçmesini istedi.” SÜRTÜŞMENİN İLK ADRESİ OKUL VE CAMİLER OLDU Gerçekten de diğer yapılanmalara tahammülsüzlüğü, PKK'nin en karakteristik özelliğiydi. Nitekim diğer Kürd-sol örgütlere karşı giriştiği tasfiye hareketi, bugün için hâlâ PKK'nin sırtındaki en büyük kambur olmayı sürdürüyor. Hizbullah'a göre başta Nusaybin, İdil ve Silvan olmak üzere birçok yerde PKK'li gençlerin okullarda İslami mukaddesatlara yönelik hakaret ve küfürleri, bu alanlarda fiili kavgalara dönüşmeye başlamıştı. Ayrıca Hizbullah'ın o dönemde Camilerde süren eğitim faaliyetleri de keza PKK'lilerin müdahalelerine maruz kalmaya başlamıştı. Okul ve camilerle başlayan sürtüşmeler dalgalar halinde yayılarak toplumun diğer katmanlarına da yansımaya başlamıştı. Savunmasında buna dair örnekler veren Cemal TUTAR, şunları söylemektedir: “1991 yılının Ramazan Ayında, Nusaybin Merkezinde bulunan bütün camilerde olduğu gibi Alika Camii'nde de Hizbullah Cemaatine mensup gençler teravih sonrası vaazlar vererek halkı dini konularda aydınlatıyorlardı. PKK bunu hazmedemeyince başta imamları tehdit edip bu vaazları engellemelerini istedi. İmamlar, yapılanın Allah rızası için olduğunu ve bunun bir hayır hizmeti olduğunu bildikleri için tehdit ve korkutmaların etkisiyle cılız bir engelleme isteğinin dışında menfi bir tutum sergilemediler. İmamlardan umudunu kesen PKK, bu kez cami cemaatini arkadaşlarımıza karşı kışkırtmaya başladı. Bundan da istedikleri sonucu alamayınca, Alika Camiinin bulunduğu mahalle halkını provokasyona getirdi. Böylece her gece olduğu gibi teravihler sonrası vaaz ve irşadlarına başlayan Hizbullahi Müslümanlar, bir anda mahallenin bütün soytarıları, serserileri, berduşları, içkici, kumarbaz ve ne kadar meymenetsiz insanı varsa, hepsinin birleştiği bir saldırıya maruz kaldılar. Gerek PKK mensubu ve gerekse sempatizanı konumunda olan bu yaratıklar, camiye girip necis ayakkabılarıyla halılara basıp ellerindeki sopalar, zincirler, demir çubuklar, kürekler ve bulabildikleri diğer darp malzemeleriyle arkadaşlarımızı Cami içinde dövmeye başladılar.” PKK nin “sürtüşme” dönemine ilişkin suskunluğu, bu dönemde gerçekleştirdiği saldırılardan mı kaynaklanıyor? Gerçekte o dönemi iyi hatırlayanlar, okul çevrelerinde yoğunluk kazanmaya başlayan tartışma ve fiili kavgaların dalgalar halinde yayılarak diğer katmanlara yayılmaya başladığını iyi bilirler. Ancak “Kendi Dilinden Hizbullah” kitabında yer ve şahıs isimleri verilmese de süreci irdeleyen kimi anlatımlar, İdil'de Hizbullah mensubu olarak bilinen Karaaslan ailesine yönelik PKK saldırısının başlangıç olarak kabul gördüğü PKK- Hizbullah çatışmasından önce PKK'nin Hizbullah'a yönelik silahlı eylemlere bile yöneldiği ortaya çıkmaktadır. Kitapta konuyla ilgili şu görüşlere yer verilmektedir: “Bugüne kadar Hizbullah-PKK çatışmasının başlangıç noktası olarak, PKK'nin İdil'de Karaaslan ailesinin evine yaptığı silahlı baskın gösterilmektedir. TC'nin resmi raporlarına bu şekilde girdiğinden ve bu konuda kitap yazan veya görüş beyan edenlerin çoğu da bu raporları esas aldığından, aynı yanlışlığı tekrar ederek çatışmaların başlangıç noktasını ve tarihini PKK'nin İdil baskını olarak vermişlerdir. Oysaki bu, doğru bir tespit değildir. Çünkü, bu olaydan çok önce PKK bölge genelinde Cemaat mensuplarına yönelik çok sayıda silahlı eylem yapmıştı. Bu silahlı saldırılar sonucu yaralanan ve şehid düşen Cemaat mensupları olmuştu. Ancak İdil olayı, o güne kadar sessizce süren Hizbullah-PKK sürtüşme ve gerginliğinin su yüzüne çıkıp alenileşmesi ve kamuoyuna yansımasına neden oldu” (Sf: 90) Kitapta da belirtildiği gibi PKK-Hizbullah çatışmasının başlangıcı olarak bugüne kadar hep İdil'deki PKK saldırısı gösterildi. Yazılan makaleler, yapılan haberler ve basılan kitaplar da hep bu olayı başlangıç olarak ele alıp bunun üzerinden değerlendirmelere yer verdi. Açıkçası yaralananların isimlerine ulaşma imkanım olmadı. Ancak “Bu silahlı saldırılar sonucu şehid düşen Cemaat mensuplarından kastın İdil olayından aylar önce Şırnak'ta silahlı saldırıya maruz kalan Hasan TEKİN olduğu bilgisine ulaştım. Evet, Hasan TEKİN, “faili meçhul” bir saldırıya maruz kalmıştı ve Hizbullah kaynaklarına göre herhangi bir karşılık verilmediği gibi, PKK'nin provakasyonlarına gelmemek için bu olay kamuoyuna da duyurulmamıştı. “BİR ÇATIŞMA ÇIKARSA BUNDAN HEPİMİZ ZARAR GÖRÜRÜZ” Hizbullah kaynakları, gerek dalga dalga yayılan sürtüşmeler, gerekse PKK'den kaynaklanan silahlı saldırılar (Hasan TEKİN cinayeti ve açıklanmayan yaralanma hadiseleri kastediliyor) sonrası yaşanabilecek genel bir çatışmanın önüne geçmek için yerel düzeyde tanınan üst düzey PKK yetkilileriyle görüşme ve mesaj trafiğine girişildiğine yer vererek hem verilen mesajların ayrıntılarına, hem de alınan red cevaplarına yer vermektedir. Gerek “Kendi Dilinden Hizbullah” kitabı, gerekse Cemal TUTAR'ın savunmasında detaylarıyla verilen mesajların içeriği ve mesaj ulaştırılan PKK üst düzey sorumlularının kimi zaman isimlerine ait bilgiler de yer almaktadır. Buna göre Hizbullah'ın aracılar vasıtasıyla PKK'ye gönderdiği mesajların içeriği, “eğer çatışma çıkarsa bundan herkesin zarar göreceği” yönünde iken PKK'den gelen cevaplar ise oldukça enteresandı. Bu konuya açıklık getiren “Kendi Dilinden Hizbullah” kitabı, PKK'ye gönderilen mesajlar ve PKK tarafının verdiği cevaplara ilişkin şu görüşlere yer vermektedir: “…PKK'ye yönelik özel bir düşmanlık ve faaliyetimizin olmadığını, bölge genelinde var olan sürtüşme ve gerginliklerin PKK'nin baskı ve saldırılarından kaynaklandığını, Cemaatın PKK ile çatışmak istemediğini, patlak verecek bir çatışmanın lokal olmaktan çıkıp bütün bölgeyi kapsayan bir savaşa dönüşeceğini, böyle bir çatışmanın uzun süre devam edeceğini ve maliyetinin ağır olacağını, bunun her iki tarafın da zararına olacağını, özellikle şu anda fiili bir çatışma ortamı içinde olan PKK'nin kendisine yeni bir cephe açmakla daha fazla zarar eden taraf olacağını, iki taraftan ziyade bu savaştan TC'nin kazançlı çıkacağını, Cemaate yönelik saldırılarını durdurmalarını, aksi takdirde bizim de kendimizi savunmak zorunda kalacağımızı, bu mesajımızı iyi değerlendirmelerini, böyle bir çatışma başlarsa bunun sorumlusunun kendileri olacağını” belirtmektedir. 'NEYİN YARAR, NEYİN ZARAR OLACAĞINA PKK KARAR VERİR! Kendi Dilinden Hizbullah kitabında yer alan bilgilere göre PKK tarafının verdiği cevaplar ise ilginçti: “Cemaatin mesajına da şu cevabı verdiler; Biz, neyin çıkarımıza ve neyin zararımıza olduğunu sizden daha iyi biliyoruz. Bunları siz bize öğretemezsiniz. Sizin nasihatlarınıza ihtiyacımız yoktur. Eğer gerçekten devlete muhalifseniz gelin PKK'ye katılın ve PKK'nin önderliğinde bu mücadeleyi sürdürün. Eğer bunu yapmıyorsanız bu işi bırakın ve bölgeyi terk edin. Eğer bunu da yapmıyorsanız, size yönelir ve sizi imha ederiz. Buna göre hangisini istiyorsanız kendinize tercih edin diyerek, bizi üç seçenekten birini tercihle baş başa bıraktılar.” Savunmasında mesajlaşma trafiğini daha da somutlaştıran Hizbullah Ana Davası sanıklarından Cemal Tutar ise PKK'nin dayattığı imha hareketlerinden sonra dahi çatışmaların her iki tarafa da zarar vereceğini, bunun mazlum Kürd halkını içinden çıkılmaz mağduriyetlere sürükleyeceğini bildiklerinden böyle bir durumun önüne geçmek amacıyla Nusaybin, İdil ve Silvan'dan PKK'ye şu içerikte mesajlar gönderdiklerini açıklamaktadır: “İslam'a ve Müslümanlara düşmanlık yapmayın. İslam'a ve Müslümanlara düşmanlık yapmak, hiç kimseye fayda getirmemiştir. Düşmanlığınıza devam ederseniz, düşmanlığınız size de fayda getirmez.” Ancak Cemal TUTAR'a göre PKK'den gelen cevaplar karşılık vermekten başka hiçbir şans tanımamaktaydı. Cemal Tutar'ın verdiği detaylara göre Nusaybin'den gönderilen ve PKK'den gelen mesajlaşma trafiği şu şekilde cereyan etmişti: “Nusaybin'de; biri Hizbullahi bir Müslüman'ın kardeşi de olan iki PKK önde gelenine Cemaat'in şu içerikteki mesajı gönderildi: Bakın sizlerle birbirimizi iyi tanıyoruz, ikimiz de aynı toplumun, aynı şehirlerin, aynı köylerin halkı, hatta aynı ailelerin fertleriyiz. Uzun zamandan beridir partinizin elemanları, her fırsatta ve her platformda Hizbullahi cemaatin aleyhinde her türlü aşağılayıcı ve onur kırıcı propagandalar yapmaktadır. Sizler de çok iyi biliyorsunuz ki, bu söylenenlerin tamamı yalandır. Bizim, cemaat olarak bu mazlum halkın zulümden kurtulması, aydınlanması ve İslamî bir hayata kavuşması için yola çıktığımızı, bu uğurda her türlü hizmeti yaptığımızı çok iyi biliyorsunuz. Çünkü bütün faaliyetlerimizi görüyor ve çalışmalarımıza şahit oluyorsunuz. Sizlerle dükkânlarımız bitişik ve yan yana olup sempatizanlarımız kapı komşusudurlar. Bir evin iki oğlundan biri PKK'li ise, diğeri Hizbullahidir. (Ağabeyi Cemaat mensubu olan muhatap alınarak) En bariz örneği sensin. Senin ağabeyin Hizbullahîdir ve şu yaşa kadar ondan memnun olmayacağın en ufak bir şey, bir hareket görmüş değilsin. Bunu sen kendin bile söylüyorsun. İşte tüm bunları göz önünde bulundurup partinize anlatın. Bize karşı bu çirkin hareketlerden vazgeçsin, yoksa bizi çok iyi tanıdığınız gibi çok sert karşılık göreceğinizi de biliyorsunuz. Eğer çatışma başlarsa, bu yerel olmaktan çıkıp tüm bölgeye yayılacaktır. Bu çatışmada birbirimize karşı yapacağımız her şeyden iki taraf da zarar görecektir.” PKK'DEN GELEN CEVAP:'…YA DA HEPİNİZİ ÖLDÜRÜRÜZ!' Aradan bir müddet geçtikten sonra, PKK üst yönetimine iletilmesi için gönderdiğimiz mesaja aracı olan iki şahıstan, ağabeyi cemaatle olan yanımıza gelerek şöyle dedi: “Biz mesajınızı partiye ilettik. Ancak fazla ileriye gidip bu işin savunucusu olamazdım; çünkü ağabeyim sizin tarafınızdadır. Israrcı olduğumu görürlerse, sizden taraf olduğumu düşünürler, diye çekindim. Ben biliyorum ki sizler de bu halkın haklarını alma, halkı mazlumiyetten kurtarma ve bu halkın menfaati için çabalayan insanlarsınız. Ama ne yapalım ki, bizimkiler böyle düşünmüyor” dedikten sonra, partinin bize iletmesini istediği mesajı okudu. Bu mesaja göre; 1- Ya Partiye teslim olacaksınız, onun emirlerini kabul edeceksiniz, o ne derse onu yapacaksınız. 2- Böyle yapmadığınız takdirde bölgeden gideceksiniz. Yani buraları terk edeceksiniz. 3- Bu ikisini de yapmazsanız hepiniz öldürüleceksiniz. Suriyeli Bahoz Erdal: “Size burada hayat hakkı yok..!” Nusaybin'deki PKK üst düzey kesimlerinden “…ölürsünüz!” cevabından sonra Cemal TUTAR, savunmasında İdil'den PKK yöneticilerine gönderdikleri benzer içerikli mesaja verilen cevaba da değinerek durumu şöyle anlatmaktadır: Cemaat, benzer bir mesajı İdil'de de iletti. Bunun da özetle içeriği şu şekilde idi: “Sizinle karşı karşıya gelmek istemiyoruz. Geldiğimiz takdirde bundan başkaları kârlı çıkar. İkimiz de aynı halkın çocuklarıyız. Gelin bu kışkırtıcı tavırlarınızdan vazgeçin. Sizler bizi tanıyorsunuz. En ufak bir haksızlığı kabul etmez ve aynen karşılığını veririz.” Mesajımıza, o zamanın alan sorumluları olan Suriyeli Bahoz kod adlı “Derviş Hüseyin” adlı kişiyle cevap verildi. PKK, Bahoz kod adlı Derviş Hüseyin'in ağzından özetle şöyle dedi: “Size burada hayat hakkı yok. Biz gerilla olarak sıkıntı çekelim ve halkı size bırakalım! Ayrıca siz ikimiz de zarar ederiz, diyorsunuz. Zarar mı ederiz, kâr mı ederiz buna partimiz (PKK) karar verir. Siz veremezsiniz.” Bu mesajla diyalog yollarını tamamen kapatan PKK, uygulamalarıyla da şu gerçeği dile getiriyordu: “Ya hepiniz teslim olacaksınız ya da size hayat hakkı tanımayacağız.” Yine savunmada yer aldığına göre aynı tür mesajlaşma trafiği olayların en yoğun yaşandığı yerlerden biri olan D.Bakır'ın Silvan ilçesinde de yaşanmış, burada bazı PKK yetkilileri mesajı olumlu karşılarken bazılarının verdikleri cevaplar tamamen hakaret içerikli olmuştur. Cemal TUTAR şunları söylüyor: “Yine Silvan'da, lisede başlayan bir kavgadan sonra, gerek PKK'li gerekse de PKK'li olmayıp Kürd sorunu konusunda duyarlı olanların ileri gelenlerine gidildi. Bu bağlamda, değişik zamanlarda, Misbah D., Seyfettin B., Rıza K., Çiçeka Köyü nden Sadık, Fuat A., Recep Y., Sazcı Cao, Mehmet U., Ahmet T. ve daha başka kişilere şu içerikteki mesajlar gönderildi: “…PKK'ye yönelik özel bir düşmanlık ve faaliyetimiz yoktur. Bölge genelinde var olan sürtüşme ve gerginlikler, PKK'nin baskı ve saldırılarından kaynaklanmaktadır. Cemaatin, PKK ile çatışmak gibi bir niyeti yoktur, ancak böyle devam ederse, ister istemez çatışmalar patlak verecektir. … Yaşanacak bir çatışma, her iki tarafın da zararına olacak, fakat özellikle şu anda fiili bir çatışma ortamı içinde olan PKK, kendisine yeni bir cephe açmakla daha fazla zarar eden taraf olacaktır. … Bu nedenle Cemaate yönelik saldırılarınızı durdurmanızı, aksi takdirde bizim de kendimizi savunmak zorunda kalacağımızı bilmenizi istiyoruz. Temennimiz, bu mesajımızı iyi değerlendirmenizdir, aksi halde yaşanacak bir çatışmada sorumluluk tamamen size ait olacaktır.” Bu kişilerin bazıları mesajı güzel karşıladılar. Bir kısmı da ters cevap vermelerine rağmen, mesajı yetkililere ileteceklerini söylediler.” “SAKALLARINI KESMEK İÇİN BERBERDE SIRAYA GİRECEKLER!” Silvan'da gönderilen mesajlara karşı PKK tarafından gelen mesajların detaylarına yer vermeyen Hizbullah'a ait yazılı kaynaklara rağmen o dönemi hatırlayan bazı şahısların verdikleri bilgiler, Silvan'da verilen cevapların tehditvari olmalarıyla beraber daha ziyade hakaret dolu bir üslubun ağırlık kazandığını belirtiyorlar. PKK adına mesaja cevap getiren ve savunmada da ismi geçen Ahmet T. Şöyle bir cevap getirir: “3-4 sofik kalkmış kendini bir şey sanıyor. Biz oturacak, karılarımız onları memleketten çıkaracaklar. Berberde sakallarını kesmek için sıraya girecekler. Sıra bulamayınca da tuvaletlerde sakallarını kesecekler.” Yine ismi geçenlerden Sadık'ın verdiği cevap ise; “Mukaddesatınıza hakaret edilse de sesinizi çıkarmayacaksınız!” şeklinde olur. İsmi geçenlerden Rıza K. aracılığıyla da şu cevap gelir: “Ok yaydan çıkmıştır. Dağdakiler ne b.. yiyiyorlar; bizim arkadaşlar her gün dayak yiyecek, dağdakiler de boş duracak! Olmaz böyle şey!” İDİL BASKINI BARDAĞI TAŞIRAN SON DAMLA OLDU Hizbullah kaynaklarına göre mesajlara karşı olumsuz tavır takınan PKK'nin Mayıs 1991 yılındaki İdil baskını, bardağı taşıran son damla olmuştu(Kendi Dilinden): “PKK'nin İdil saldırısı bardağı taşıran son damla oldu. Cemaat, PKK nin İdil eyleminden sonra saldırılara cevap vermeye başladı ve böylece bölge genelini kapsayan çatışma süreci başlamış oldu… PKK, bu basiretsizliğinin sonucu olarak yıllarca süren ve büyük can ve mal kaybına yol açan bir çatışmanın fitilini ateşledi. Bu yanlış tutum, tavır, taktik ve stratejilerinden kaynaklanan bu çatışmanın bedelini çok acı bir şekilde ödedi. Ancak bu ateş sadece kendisini yakmadı ve bu çatışmanın zararı sadece kendisiyle sınırlı kalmadı. Aynı şekilde Cemaate ve bölge halkının tümüne zarar veren, pahalıya mal olan ve uzun süre devam eden büyük bir çatışmanın başlatıcısı oldu.” AYNI PROVAKATİF DİL BUGÜN DE KULLANILIYOR Ne acıdır ki o günlerin çatışma öncesi sürecin kirli aktörlerinin kullandıkları provakatif, kışkırtıcı ve hakaretler içeren dilini bugünün ortamına taşıyan bilinçli bir ekip, bugün PKK cephesinde yeniden insiyatifi ele almış görünüyor. Sağduyu sahibi olanlar çoğunlukta ise de insiyatifi ele almış gözüken ve derin bağlarının bulunduğu kuşku götürmeyen provakatif ekibin tekrar bir çatışma sürecine girip girmeyeceği şimdilik bilinmiyor. Ancak yeniden bir çatışma sürecinin vuku bulması durumunda, yaşanacak can ve mal kaybının yanı sıra bunun Kürt halkının toplumsal yapısını çok daha fazla derinden etkileyeceği muhakkaktır. (Doğruhaber Gazetesi) http://haberdiyarbakir.com/news_detail.php?id=41737
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
#2 |
![]() pkk artik eskisi kadar din karsiti degil son zamanlarda mitinglerde din öne cikiyor önde imamlar ellerinde Kuranlar show yapiyorlar..
tabiki bundan taban kaymasida var cünkü kürt halki dindaridr, dinine baglidir pkk ise marksist ve dini tanimayan bir yapiya sahip o acidan kürt halkiyla bir kan uyusmazligi var ve vatan, millet, sakarya edebiyatida bir yere kadar üstüne birde kürt kökenli hizbullah cikinca pkk ister, istemez dini görmezden gelemiyor.. ama suda bir gercekki pkk nin yönetim kadrosu daha cok alevi kökenli kürtlerden olusuyor yoksa az, cok inanci olan birisi bu kadar vahsete eyvallah diyemez.. |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#3 |
![]() Ne alaka mavera
![]() Bir konu açmıştım pkk islama hakaretleri diye ![]() Ben derlemiştim ![]() Gayette kafirler değişen bir şey yok ![]() |
|
![]() |
![]() |
#4 |
![]() buda bi arkadaşın yorumu şu habere yapmış http://hurseda.net/Bolgemizden/42531...imsizligi.html
" ...Muhammed ''ben yalnız arapların peygamberiyim'' demez; çünkü bu o zamanki koşullara denk gelmez. Yine isa ‘’ben tanrıyım’’ diyor. Bu nedenle Muhammed kendi kendisini tanrı da ilan edemez. Yapması gereken en uygun şey nedir. Geleneklere de dayanarak kendisini tanrının elçisi, bütün insanlığın peygamberi ilan eder… (Din Sorununa Devrimci Yaklaşım- Abdullah Öcalan, SF. 55) Lise dönemlerinde büyük felsefik bunalımı yaşadım. Tanrı ile savaşı verdim, bu savaştan başarı ile çıktıktan sonra yarı Tanrı oldum." (Özgür Yaşamla Diyaloglar, Ekim 2002, s. 257) "Tek tanrılı din ideolojileri, baştan sona siyaset ideolojileridir. Dini söylem, Allah, peygamber ve melek gibi kavramlar dönemin siyasi literatürüdür. (Sümer Rahip Devletinden Demokratik Uygarlığa, Cilt 1, Aralık 2001, s. 204) "Allah bir nevi ortaçağın feodal manifestosudur, temel yasası ve bildirgesidir." (Sümer Rahip Devletinden Demokratik Uygarlığa, Cilt 1, Aralık 2001, s. 313) "Namazın kendisi de genel anlamda bir tiyatrodur." (Sümer Rahip Devletinden Demokratik Uygarlığa, Cilt 1, Aralık 2001, s. 354) "Allah’ın Arabistan tasarımı olduğu", "Allah’ın 99 isminin Sümer kavramlarından ileri geldiği", "Hz. Peygamber’in Hz. Hatice ile parası için evlendiği", "Keşke Asya’da Hıristiyanlık egemen olsaydı (aynı adlı kitaptan iddalardan bazıları) “Biz bölgelerimizin irticaya teslim olmaması için büyük çaba sarf ediyoruz. Biz bölgedeki cemaatlere karşı, cemaatlerin toplumsal zararlarına karşı açık bir şekilde mücadele ediyoruz (BDP Milletvekili Özdal Üçer) Kurban bayramında hayvan haklarına saygı çerçevesinde hayvanları kesmeden kutlayın (Eski DTP Başkanı Nurettin Demirtaş) 300 PKK linin katıldığı bir anket ‘’ ‘En çok beğendiğiniz dinî önder kim?’ Zerdüşt % 34 Hz. İsa % 34 Mani % 11 Hz. Muhammed % 10 Hz. Musa % 7 Hz. İbrahim % 4 (ANF 2006) BDP/PKK/Öcalan önce bu küfür sözlerinden dolayı tövbe etsinler, sonra Müslüman olan Kürd halkından oy istesinler." zemin kayması en büyük korkuları zaten Hizbullah ilde bu yüzden bu korku nedeniyle çatıştılar saldırdılar. ama Müslüman kürt halkı uyanıyor ve gerekli cevapları da veriyor. |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#5 |
![]() |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#6 | |
![]() Alıntı:
yani bdp nin ve pkk nin dinsizligi tescillenmis hatta onu gectim meryem ana resimlerinin altinda poz veriyorlar ama secim zamani senden, benden daha dindar olabiliyorlar.. |
||
![]() |
![]() |
![]() |
#7 |
![]() pkk diyarbakırda toplu cuma namazları kıldırmaya başlamış ne yapacaklarini şaşırdılar
![]() |
|
![]() |
![]() |
#8 | |
![]() Alıntı:
ama enterasan bir durum var abdullah öcalan sünni bir kürt ve ailesi dindar ama alimden, zalim cikabiliyor.. |
||
![]() |
![]() |
![]() |
#9 |
![]() 17 haziranda bakalım camiye gideceler mi ? ki biz isteriz ki camilerden çıkmasınlar hatta Ahmet türk de İmamlık etsin. da islam kolay değil yaşamak hiç kolay değil
![]() |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#10 |
![]() Aponun soyunu üstad kadir mısıroğlu çok güzel anlatıyor
![]() Dinleyin bence ![]() |
|
![]() |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|