AK Gençliğin Buluşma Noktası
Ekonomi Ekonomi haberlerini bu bölümde paylaşıyoruz.



Cevapla
Stil
Seçenekler
 
Alt 05-28-2011, 12:54   #1
Kullanıcı Adı
EZEL
Standart ALİ BABACAN’IN HABERTÜRK TELEVİZYONUNA VERDİĞİ RÖPORTAJ
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI SN. ALİ BABACAN’IN HABERTÜRK TELEVİZYONU ANKARA TEMSİLCİSİ SN. ALİCAN TÜRKOĞLU’NA “HABERTÜRK ÖZEL YAYIN” DA VERDİĞİ RÖPORTAJ
27.05.201

ALİCAN TÜRKOĞLU- “Haber Türk Özel”de bugün Haber Türk Televizyonu Ankara Stüdyolarında çok değerli bir konuğu ağırlıyoruz. Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Ali Babacan bugün konuğumuz olacak. Ekonomide tabi çok önemli gelişmeler var, işte ekonomi gündemi ne şu anda Türkiye’nin, yine seçim sonrasında neler bekleniyor tüm bunları Sayın Babacan’la konuşacağız.
Efendim, hoş geldiniz öncelikle.
ALİ BABACAN- Hoş bulduk, teşekkürler.
ALİCAN TÜRKOĞLU- Boğazınızda sıkıntı var, çok teşekkür ediyoruz kırmadınız bizi geldiniz, geçmiş olsun diyerek başlayalım öncelikle. Tabi yoğun, seçim öncesi gündemler de yoğun, konuşmalar, mitingler gerçekleşiyor. O yüzden galiba biraz sıkıntı oldu sizin sesinizde, boğazınızda da.
ALİ BABACAN- Biraz soğuk algınlığı var. Malum mevsim bir sıcak, soğuk, yağmurlu değişiyor. Bir de çok konuşunca tabiatıyla bu aralar seçim kampanyası sebebiyle sesimde biraz kısıklık var. Şimdiden kusura bakmayın diyorum.
ALİCAN TÜRKOĞLU- Estağfurullah, geçmiş olsun diyelim tekrar efendim.
Aslında ekonomide gündem, Türkiye’nin gündemi gibi oldukça yoğun. Cevap bekleyen sorular var, tartışılan konular var. Öncelikle 31 Mayıs tarihinden başlamak istiyorum. 31 Mayıs tarihinde aslında iki tane önemli gündem maddesi var.
Bunlardan birisi; kamu alacaklarının yeniden yapılandırması için 31 Mayıs tarihi son gün. Şu ana kadarki hesaplamalar dahilinde ne kadarlık bir gelir şu anda bekleniyor, var veya şu anda ve bu gelirlerin nasıl kullanılacağına ilişkin herhangi bir tasarrufta bulunuldu mu, düşünce açısından en azından bununla başlayalım.
ALİ BABACAN- Hatırlayacak olursanız bizim geçen sene Kurban Bayramının arife günü açıkladığımız bir yeniden yapılandırma programı bu. Çok geniş kapsamlı. Yani vatandaşla devlet arasındaki bütün borç ve alacağı bir bakıma düzene sokan rahat bir ödeme planını bağlayan ve birikmiş yüksek faizleri de çok makul seviyelere, enflasyon seviyesine indiren bir uygulama. Yasayı biz çıkarttık, adı malum meşhur Torba Yasa, 6111 Sayılı ve o Yasada Hükümete 1 aylık bir uzatma hakkı verdik. Ve o 1 aylık uzatma hakkı da işte önümüzdeki Salı günü doluyor.
ALİCAN TÜRKOĞLU- Yeni bir uzatma olmayacağı kesin mi?
ALİ BABACAN- Yani yasa Hükümete sadece bu süreye kadar yetki vermiş durumda. Dolayısıyla, bunun ötesine bir uzatma yasa gereği mümkün görülmüyor. Dolayısıyla hala borcu olan, hala yeniden yapılandırma için başvurmayan vatandaşlarımızın bir an önce işlemlerini yaptırmasında bu süre içerisinde büyük fayda var. Aksi halde tekrar böyle bir fırsatın, böyle bir imkanın sunulması kısa bir vadede pek mümkün görünmüyor.
Rakamlara gelecek olursak, ben dün akşam itibariyle arkadaşlarımızdan rakamları aldım. Şimdi Gelir İdaresi Başkanlığımız, yani vergiler açısından baktığımızda, ki bu sadece merkezi Hükümetin topladığı vergiler. Belediyelerin topladığı Emlak Vergisi gibi rakamlar bunu içerisinde değil. Çünkü biz belediyelerden ya da TEDAŞ gibi, hani vatandaşımızın diyelim ki bir elektrik borcu, bir Emlak Vergisi borcu, bir doğalgaz borcu gibi bu tür borçlar bu rakamların içerisinde yok. Bu sadece Gelir İdaremizin topladığı vergi gelirleri açısından baktığımızda bugüne kadar toplam 4 milyon 490 bin mükellefimiz başvurmuş durumda. Dosya sayısı 5 milyon 199 bin. Çünkü bir mükellefin birden fazla dosyası olabiliyor. Ancak sayı 4 milyon 490 bin, bugün pek çok Avrupa ülkesinin nüfusundan daha fazla bir sayıdır. Yani bu kadar yüksek sayıda vatandaşımızın başvuruyor olması, aslında bir bakıma bir sil baştan yapma konusunda, kayıt dışından kayıt içine geçme konusunda vatandaşlarımızın ne kadar arzulu, istekli olduğunu da bir bakıma bize gösteriyor, bu oldukça iyi bir sayı. Sadece Gelir İdaresi. Bu kapsamda yeniden yapılandırılan borç tutarı 30 milyar 580 milyon TL.
Sosyal Güvenlik Kurumu tarafına baktığımızda orada başvuran vatandaş sayımız 1 milyon 707 bin. Yeniden yapılandırılan borç tutarı da 20 milyar 882 milyon. Yani kişi sayısı olarak baktığımızda yaklaşık 6 milyon 200 bin kişi başvurmuş. Ama bu başvurular aynı kişi hem SGK, hem Gelir İdaresine başvurmuş olabilir. Daha onun mükerrerliklerini netleştirip de birbirinden çıkarıp tam bir rakam…
ALİCAN TÜRKOĞLU- Tutar olarak da 50 milyar liradan fazla bir paradan bahsediyorsunuz.
ALİ BABACAN- Tutar olarak da evet, 50 milyarın üzerinde, 51 milyar 400 milyonu aşan bir rakamdan bahsediyoruz. Tabi bu şunu vurgulamak istiyorum: Bu iş sadece yeniden yapılandırılan borç tutarını gösteriyor. Bu rakam henüz devletin kasasına girmiş para değil. Ve biz bütçemizi yaparken, 2011 bütçemizi buradan gelecek rakamı sıfır kabul ettik. Hiçbir para buradan gelmeyecek varsaydık, ki ne gelirse ona göre hesabımızı, kitabımızı yapabilelim diye.
ALİCAN TÜRKOĞLU- Peki genele bağlı olarak bu paralarının, bu rakamların kasaya girmesi durumunda hangi yerlerde kullanılacağı, nerelere aktarılacağı konusunda bir belirlenme var mı?
ALİ BABACAN- Şimdi bunların bir kısmı peşin ödenecek, bir kısmı taksitlendirilecek 3 yıla kadar. Ne kadar peşin ödenecek, ne kadar taksitlendirilecek bu da bir ortaya çıktıktan sonra biz oturup bir hesap, kitap yapacağız ve bunu da önümüzdeki 2012 ve daha sonraki yılların bütçesini yaparken bunları kuşkusuz dikkate alacağız. Ancak, bu rakamın bir kısmının borçların geri ödenmesinde kullanılacağını, yani bir bakıma tasarruf edileceğini, belki bir kısmının da Türkiye’nin üretim kapasitesini yükseltecek, Türkiye’nin rekabet gücünü yükseltecek bazı altyapı yatırımlarına yönlendirebileceğimizi ben şimdiden söyleyebilirim ama, rakamın ne kadarı nereye, ne kadarı nereye henüz kesin karar vermiş değiliz. Biraz da yeni Orta Vadeli Programı yaparken, yani 2012, 2013, 2014 yıllarını içeren yeni Orta Vadeli Programı yaparken, bu 3 yılın genel konjonktürünü gereğini maliye politikaları konusunda nerede durmamız gerekiyor, ne kadar sıkı, ne kadar gevşek, yani o dengeyi kurarken de bu dikkate alacağımız bir rakam olarak önümüzde duracak. Ama kesin kararları daha sonra vereceğiz. Şu an itibariyle daha bu rakamın tek bir kuruşuna dokunmuş değiliz.
ALİCAN TÜRKOĞLU- Bütçede de sıfır olarak kabul edildiğini zaten söylediniz.
ALİ BABACAN- Bütçede de zaten sıfır olarak kabul ettik. Dediğim gibi bir kısmı borç ödemede, bir kısmı rekabet gücümüzü artıracak altyapı yatırımlarında kullanılacak ama, orantısı çok değişebilir. Neyle alakalı? Gene Orta Vadeli Programımızın, orta vadeli maliye politikası çerçevesi ve kamu maliyesi duruşuna göre o kompozisyonda değişecektir.
ALİCAN TÜRKOĞLU- Yine Sayın Bakan, 31 Mayıs tarihi önemli diye vurgulamaya gayret ettim. 31 Mayıs’ta Bankalar Birliği’nin Genel Kurul Toplantısı da var gibi gözüküyor
ALİ BABACAN- Doğru.
ALİCAN TÜRKOĞLU- Ve burada size bir talepte bulunacak Bankalar Birliği, bu yüzde 25 kısıtıyla ilgili olarak. Yansıyanlar şu şekilde: Özellikle ihracat taahhütlü kredilerde ve büyük enerji yatırımları için mesela bu kısıt yüzde 25 esnetilsin diye size bir talep gelecek. Şimdiden belli mi 31 Mayıs tarihinde bankalara vereceğiz cevap bu konuda?
ALİ BABACAN- Biz tabi bir önce bankalarımızı dinlemek istiyoruz, çünkü henüz ne diyeceklerini bilmiyoruz. Birkaç gazetede benzer haberler çıktı, ama bankacılarımız oturup tabi bir konuşmamız lazım, tam talepleri nedir? Fakat bizi kısa vadedeki cari açık sorunumuzla alakalı kredinin türü çok fark etmiyor. Ancak uzun vadede hesapları yaptığınızda, yani yatırımın ileride getireceği diyelim ki ihracat gelirini de dikkate aldığınızda daha farklı hesaplar ortaya çıkabiliyor ama, bizim şu anda sorunumuz kısa vadeli hemen önümüzde duran bir sorun. Bu konuda bizim çok uzun vadeye bakıp şimdi cari açığımız varsın iyice artsın, daha sonra nasılsa bu toparlanır diyecek bir lükse sahip değiliz. Dolayısıyla, bu yıl cari açık konusunda çok çok dikkatli olmamız gereken ve almış olduğumuz kararlardan asla taviz vermememiz gereken bir yıl. Üstelik bizim koymuş olduğumuz yüzde 25 artış çok yüksek bir artıştır. Yani bunu da özellikle vurgulamak istiyorum. Bakın pek çok ülkede kredi hacminin artışı hemen hemen yok. Bazı ülkelerde yüzde 1, 3, 5 civarında seyrediyor. Biz bu yılın büyümesini işte yüzde 4,5 demiştik Orta Vadeli Programda, belki daha yüksek olacak. Üzerine bir de enflasyon ekleyin, hani en fazla yüzde 11-12 ediyor. Biz büyüme artı enflasyon üzerine bir de yüzde 11-12’lik bir daha fazla kredi hacmi artışını zaten öngördük. Onun da üzerine çıkmasın diyoruz. Dolayısıyla, buradaki bizim koymuş olduğumuz rakam çok makul bir rakam, dengeli bir rakam. Dolayısıyla, bunu fazla zorlamaya ben gerek görmüyorum. Önemli olan Türkiye’nin makro ekonomik dengeleridir. Çünkü makro ekonomik dengeler sarsılınca bundan ilk zarar gören sektör finans sektörüdür. Bakın kriz Amerika’da finans sektörüyle çıktı. 2001 Şubat krizi Türkiye’de yine ilk olarak bankaların vurulduğu bir kriz oldu, 22 tane banka battı bu memlekette. Dolayısıyla, makro ekonomik dengelere hep beraber sahip çıkmamız gerekiyor, yani hükümetiyle, sivil toplum kuruluşlarıyla, bankalarıyla, reel kesimiyle hep beraber sahip çıkmamız gerekiyor.
ALİCAN TÜRKOĞLU- Dolayısıyla, yüzde 25 sabit kalacak gibi algılıyorum, en azından şu an itibariyle…
ALİ BABACAN- Yani karşımıza çok böyle çok sürpriz, çok hani yeni bir icat, yeni bir buluş gibi çok farklı bir şeyle gelmezlerse bankalarımız, yani genel yüzde 25 oranından bizim herhangi bir vazgeçmemiz, bir geri adımımız söz konusu olmayacak.
ALİCAN TÜRKOĞLU- Cari açık konusuna birazdan tekrar değinmek istiyorum ama, bankalarla devam etmek istiyorum. Sizin şöyle bir açıklamanız oldu: Vatandaş parasını taksiyle götürse havale ücretinden daha ucuza mâl olur gibisinden. Özellikle Merkez Bankasının zorunlu karşılık oranlarını artırmasından sonra bankaların bu komisyon veya işlem ücretlerini artırması sonrası siz böyle bir cümle sarf ettiniz. Ne yapılmalı, yani vatandaş ne yapmalı veya bankalar ne yapmalı? Çünkü halen bu işlem ücretleri aynı şekilde devam ediyor hem komisyonda, havalelerde, EFT’lerde olsun, işlem ücretlerinde de aynı en azından bazı vatandaşlara göre sıkıntı olarak gösterilen durum devam ediyor gibi. Şimdi bankalar ne yapmalı veya vatandaş ne yapmalı, gerçekten taksiye binip bankadan bankaya öyle mi götürmeli efendim?
ALİ BABACAN- Şimdi normalde hangi sektör olursa olsun, eğer rekabet iyi işliyorsa, herhangi bir kurum müşterisine keyfi bir şekilde istediği bir ücreti salıvermesi mümkün değildir. Yani rekabetin iyi işlediği sektörlerde kıyasıya daha iyi hizmeti daha ucuza götürme yarışı vardır. Biz ilk aşamada bununla ilgili bir genel düzenleme yapma yerine, yani devletin bu gücü var. Devlet isterse der ki, kardeşim havale ücretini şundan daha fazla alamazsın, işte EFT ücretini şundan daha fazla alamazsın ya da şu işlemler için şundan daha fazla para alamazsın ya da şu kadardan fazla yüzde alamazsın diye devlet bunu istediğinde kanun da çıkarır, ilgili kurumlar vardır, otoriteler kendi içlerinde düzenleme yaparlar ve bunları yapar. Ama bizim ilk aşamada tedbir olarak uygulamaya koyduğumuz şudur: BDDK kendi web sitesinde bankaların bu tür ücretleriyle ilgili tüm fiyat listesini yayınlıyor artık. Yani halkımız, vatandaşlarımız BDDK’nın web sitesini girip hangi banka, hangi işlem için ne kadar ücret alıyor bunu artık görebiliyor. Eskiden bu imkan yoktu. Ancak bankaya sorup veznede, kapıda ya da telefonda sorduğunda o bankadan öğrenebiliyordu. Şimdi BDDK’nın web sitesinde bunlar karşılaştırılmalı olarak artık ilan ediliyor. Dolayısıyla, hani ben artık kararımı vermiştim, havaleyi de çıkartmıştım, sonradan baktım ki bir sürü masraf gelmiş gibi bir şey artık söz konusu değil. Biz bunu bir süre deneyeceğiz, bakacağız. Yani vatandaşımıza bir bakıma şeffaflıkla ve her bankanın verdiği rakamın birbiriyle mukayese edilebilir şekilde tablolarla sunulması bir süre devam edecek. Bu süre içerisinde bakacağız, vatandaşlarımızın tepkisi ne, bankalarımız ne yapıyorlar, genel trendde, genel alışkanlıklarda bir değişiklik var mı yok mu? Eğer bu da işe yaramazsa ileride tabi başka türlü tedbirler de olabilir.
Yalnız şu da var ki: Türkiye’de faizler hiç kimsenin beklemediği kadar çabuk düştü. Şu andaki reel faizler Türkiye’de vadesine göre yüzde 0’la yüzde 2-3 arasında değişiyor. Şimdi reel faizler bu kadar düştükten sonra bankaların kârlılıklarında ve bilançolarının yapısında sıkıntılar olmaya başladı. Dolayısıyla, o düşen faizden doğan bir bakıma gelir kaybını bu tür işlem vergileriyle ya da işlem gelirleriyle, işlem ücretleriyle bankalar bir bakıma telafi etmeye çalışıyorlar. Bizim bankalarımızın bilanço yapısı çok önemli. Yani biz bankalarımızın tek tek, kurum kurum güçlü olsun istiyoruz.
ALİCAN TÜRKOĞLU- Ama sanki ben sizin sözlerinizden bu bir nevi uyarı gibi olmuyor mu? Yani eğer vatandaştan biz olumlu tepki almazsak benim şahsi anladığım bu, vatandaştan olumlu tepkiler almazsak bu BDDK’nın sayfasındaki veya bankalardan edilen havale, EFT, diğer işlem ücretlerine ilişkin biz devlet olarak bir sınırlama koyabiliriz gibisinden bir uyarı diyebilir miyiz şu anda?
ALİ BABACAN- Devletin elinde her zaman böyle bir opsiyon var kuşkusuz. Yani eğer bu BDDK’nın yetkisi neyse, BDDK’nın yapabileceği şeyler varsa BDDK yapar. Yok BDDK beni aşıyor derse, hemen bir kanun çıkarırız, böyle bir kanun da Meclis’ten çok hızlı geçer. Yani orada en ufak problem olmaz.
ALİCAN TÜRKOĞLU- Yani bir sınır koyulabilir ücrete.
ALİ BABACAN- Ancak şu da var ki: Bizim bankalarımızın bilançosunun sağlamlığını da dikkate almamız lazım. Yani bankalarımızın hem kârlılığının iyi olması gerekiyor, hem de sermayesinin güçlü olması gerekiyor. Şimdi atacağımız adımlar eğer bankalarının sermayesini zayıflatıcı sonuçlar getirirse ona da dikkat etmemiz lazım. Dolayısıyla, burada bir denge kurmak lazım. Tamamen popülist bir anlayışla yani bankalara bir bakıma şunu yapmak zorundasın derken, öbür taraftan dönüp baktığımızda bilançolarına bir zarar veriyorsak, bilançolarındaki o sağlam yapıyı bir bakıma zayıflatıyorsak o da dikkate almamız gereken bir unsur.
ALİCAN TÜRKOĞLU- Böyle bir sınırlama zayıflatabilir mi? Yani sizin şahsi görüşünüzü soruyorum.
ALİ BABACAN- Yapılış tarzına bağlı.
ALİCAN TÜRKOĞLU- Çünkü belli bir tavan ücret koyulduğunda bu tip ücretlere o bankaların bilançosunu bu kadar zayıflatma...
ALİ BABACAN- Yapılış tarzına bağlı, bir de ne kadar sert yaptığınıza bağlı tedbir, olabilir, ki şu anda biz Türk bankacılık sektörü dünyada itibarı çok çok yüksek olan ve bilanço yapısıyla her yerde güven uyandıran bir sektör. Bizim bu krizden hızlı çıkmamızın da en önemli dayanaklarından bir tanesi bankacılık sektörümüzün bu krizde hasar görmemesiydi. Dolayısıyla, bu güçlü sermaye yapısını da kurmaya devam etmemiz lazım. Yani orada hassas dengeler var, ince dengeler var, biz bir yandan tabi rekabet iyi işlesin diyoruz, ama aynı zamanda da bankalarımızın sermaye yapısı güçlü olsun istiyoruz. Çünkü bankalar zayıfladığı zaman, bankalarla ilgili sorun çıktığı zaman bunu bedelini yine toplum olarak hep beraber ödüyoruz. Yani bugün havale ücretinden şikayet ederken Allah korusun bir başka tablo karşımıza çıktığında bu sefer hep beraber çok daha büyük bir külfete, çok daha büyük bir maliyetle de karşı karşıya kalabiliriz. Dolayısıyla, hep bir denge içerisinde, bir uyum içerisinde ve dikkatli bir şekilde uzun vadeyi de düşünerek bu politikalarımızı uygulamamız gerekiyor.
ALİCAN TÜRKOĞLU- Önümüzdeki günler bunu gösterecek gibi gözüküyor en azından görüşmeler.
ALİ BABACAN- Biz sürekli izliyoruz, bakıyoruz. Belki bazı çok aşırı hareket edenler varsa onlar usulüne uygun şekilde uyarılır, edilir. Ama dediğim gibi bir yandan vatandaşlarımızı koruyacağız, vatandaşlarımızın en iyi hizmeti, en uygun maliyetle almalarını sağlayıcı çerçeveyi oluşturacağız. Ama öte yandan da bankacılık sistemimizin sermaye yapısının gücünü koruyacağız. Aksi halde dediğim gibi riskler belirir.
ALİCAN TÜRKOĞLU- Cari açık konusuna reklamdan sonra gitmek istiyorum, bir 2-3 dakika sonra reklama gideceğiz. Ama reklam öncesi de şunu sorayım: İşsizlik konusu. Türkiye’de belki de en çok tartışılan, konuşulan, özellikle seçimin yaklaşmasıyla beraber de belki seçim meydanlarında, mitinglerde de en çok konuşulan konulardan bir tanesi. Açıklamalarınız olmuştu sizin yine çalışma saatlerinin düşmesine ilişkin olarak. Ve mesela kıdem tazminatı veya esnek çalışma gibi düzenlemeler bu tip şeyler gündemde mi, yani işsizlik oranının azalmasına ilişkin bu tip çalışmalarınız gündeme gelecek mi?
ALİ BABACAN- Şimdi bizim en çok açıklanan rakamlar 2011’in ilk çeyreğiyle ilgili işsizlik rakamları. Buna baktığımızda Türkiye’deki işsizlik oranımız geçen senenin aynı dönemine göre tam 2.9 puan düşmüş, yani yüzde 2.9. Bu dünyadaki en hızlı düşüşlerden bir tanesini ifade ediyor. Ve yine geçen senenin 1. çeyreğinden bu senenin 1. çeyreğine kadarki 12 aylık dönemde Türkiye’de çalışan insan sayısı, yani toplam istihdam 1 milyon 535 bin kişi artmış.
Ben geçen Brüksel’deydim. Ekonomi ve Maliye Bakanları Toplantısı yapıldı Avrupa Birliğine üye ülkelerin ve aday ülkelerin. Yani 27 üye ülke var, 5 tane de aday ülke var, toplam 32 ülke masa etrafında oturuyor. Yani Türkiye’yle ilgili sunuşu yapıp da bu rakamı söyleyince herkes şöyle önündeki kağıtlara, dosyalara baktı, şöyle bir geri oturdu ve daha dikkatli dinlemeye başladı, ya bu nasıl olabiliyor diye. Düşünün ki Avrupa’da, Avrupa Birliğinde 1 yılda işsiz sayısı 1,5 milyon artıyor 27 ülkenin toplamında. Türkiye tek başına 1,5 milyon yeni istihdam oluşturuyor. Bizim hem hızlı büyümemiz, hem de istihdamla ilgili 2009’da Sayın Başbakanımızın açıklamış olduğu o tedbir paketi çok çok iyi bir şekilde çalıştı, işe yaradı ve güzel sonuçlar verdi ama, bu yeterli değil. Bakın bizim mevsimsel düzeltilmiş işsizlik oranımız yüzde 10.1’e kadar düştü ilk çeyrek itibariyle. Bu rakam yüzde 16’ya çıkmıştı krizin en derin döneminde. Yani krizin o en derin 2009’un o ilk aylarında, ki rakama göre işsizlik oranımız neredeyse 6 puan düşmüş durumda. Dolayısıyla, trendler gayet olumlu. Ama bundan sonra neler yapılacak, bundan sonra bu yüzde 10.1’e inmiş rakamı biz nasıl 2023 için hedeflerimizi yüzde 5’e çekeceğiz bu işin en önemli noktası. Bu da işte bahsettiğimiz, sizin sorduğunuz politikalarla çok çok yakından ilgili. Burada öncelikle bizim eğitim politikalarımızla işgücü piyasamızı daha üst üste çakıştırmamız, örtüşmemiz gerekiyor. YÖK’le yıllarca sıkıntılar yaşadık, daha son 1-2 yıldır konuşabiliyoruz. Ve eğitim sistemimiz maalesef modern Türk ekonomisinin ihtiyaç duyduğu türden insan kaynağı üretmiyor. Gençlerimiz liseyi bitiriyor, üniversiteyi bitiriyor, diplomalarını eline alıyorlar, sonra iş aramaya başladıklarında görüyorlar ki, o diplomanın karşılığı bugünkü ekonomik yapımızda yok. Şimdi bu çok vahim bir durum ve bunun çok hızlı bir şekilde düzeltilmesi gerekiyor. Bir yandan meslek liselerinin Türkiye’de çok daha geliştirilmesi gerekiyor, o da biliyorsunuz birkaç başlığın maalesef bir ideolojik çatışma alanı haline geldi meslek liseleri ve milyonlarca gencimiz burada mağdur duruma düştü. Yine YÖK’ün Hükümetle olan kopukluğu yıllarca üniversite sistemimizin ekonomimizin gerçekten de kopuk bir şekilde devam etmesini getirdi.
ALİCAN TÜRKOĞLU- 2011-2023 arasında bu düzelecekmiş gibi konuşmaya devam…
ALİ BABACAN- Bunlarla ilgili adımlar mutlaka atacağız ama, sadece bu değil, başka adımlar da var. Eğer ara vermemiz gerekiyorsa, aradan sonra ben devam edeyim.
ALİCAN TÜRKOĞLU- Reklamdan sonra devam edelim.
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacanla sohbetimize reklamlardan sonra devam edeceğiz. İşsizlik konusu şu an da çok konuşulan, cari açık konusunu da reklamlardan sonra önemli açıklamalar geliyor diyelim.
(Reklam arası)
ALİCAN TÜRKOĞLU- Haber Türk televizyonu Ankara Stüdyolarında Haber Türk Özel’de Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’la beraberiz.
Sayın Bakanım, işsizlik konusunda kalmıştık. Özellikle son dönemde YÖK’le Hükümet arasındaki ilişkilerin geliştiğinden ve bazı ideolojik, geçmişte yaşanan sıkıntılardan bahsettiniz, özellikle meslek liseleri konusunda, buradan devam edelim.
ALİ BABACAN- Şimdi bu önümüzdeki dönemde bizim eğitim politikalarımızla, işgücü piyasasıyla ilgili attığımız adımların mutlaka örtüşülmesi gerekiyor, ki öğrencilerimiz eğitimlerini alırken ve diplomalarını eline alıp iş aramaya başladıklarında bugünkü ekonomik yapımızın ihtiyacı olan türden donanımla bir bakıma yetiştirilmiş olsunlar. Ve o şekilde bir diplomayla iş hayatına atılsınlar; bu birinci alan. Yani eğitim ve işgücü piyasasının örtüşmesi.
İkinci önemli konu; bizim işgücü piyasamız çok katı. Yani işveren, eleman alırken ya da eleman çıkarırken çok büyük maliyetlere katlanmak zorunda kalıyor. Ya da bürokratik bazı sıkıntılar içerisine kendini düşmüş görüyor. Dolayısıyla, işgücü piyasamızın esnekleşmesi, yani çalışanların şehirden şehre kolay hareket etmesi, şirketten şirkete kolay hareket etmesi, sektörden sektöre kolay hareket etmesi, işsizlik oranının genelde düşmesini sağlayan çok çok önemli bir faktör, ki bugün Amerika Birleşik Devletleri’nde işsizlik oranı diğer ülkelerin daha altında seyrediyorsa, bu esnekliğin orada çok önemli bir payı var.
Şimdi bu esneklikle ilgili ben geçenlerde şuna vurgu yapmıştım: Yani işgücü piyasamız katı olduğu için, Türkiye, çalışanların en uzun saatler çalıştığı ülke. OECD’nin 3 gün önce yeni bir raporu yayınlandı, o raporda da aynı, sonuç aynı, hiç değişmemiş. Yani tüm OECD ülkeleri içerisinde haftalık çalışma süresi en uzun olan ülke Türkiye. Bir yandan işsizimiz çok, ama bir yandan da işim var çalışıyorum diyenler çok uzun saatler çalışıyorlar. Ve bunun da sebebi, patronlar imalat kapasitesini artırdıkça, imalat satışlarını artırdıkça yeni adam alma yerine mevcut elemanını daha uzun süre çalıştırmayı tercih ediyor. Şimdi yeni eleman bir sürü külfet diyor. Ben mevcut elemanımı 3 saat, 5 saat daha fazla çalıştırırım diyor, yine aynı üretimi sağlarım diyor. Halbuki bunun doğal olanı ve daha insani olanı çalışanların makul saatte çalışmasını ama, yeni işgücü ihtiyacı varsa onun için yeni eleman alınması. İşte bunu sağlayacak bir ortam oluşturmamız gerekiyor. Ve biz bunu yasayla yapamayız, yani yasa çıkararak işte haftalık çalışma saati şunu geçemez, ki var, yazılı kurallarımız var. Ama pratikte bunun ne kadar zor uygulandığını ben iş hayatının içinden gelen birisi olarak görüyorum, söylüyorum. Yani her işletmenin başına bir tane müfettiş dikemezsiniz. Dolayısıyla, teşvikleri ve esneklik uygulamalarını öyle bir noktaya getireceksiniz ki, işe almak daha kolay olacak patronlar, işverenler açısından. İşte bunu sağlayıcı tedbirler üzerinde çalışıyoruz, tabi kıdem tazminatı da hani sordunuz, bunun bir unsuru, onunla ilgili de çalışmalarımıza bir yandan çalışanların hakkını korurken, öte yandan da işveren üzerindeki maliyetleri nasıl makul seviyelerde tutabiliriz, bunun bir çalışması var, seçimden sonra hepsi yürürlüğe girecek.
ALİCAN TÜRKOĞLU- Belki de bu dönemde konuşulan, ekonomi çevrelerinde konuşulan en önemli konulardan birisi de cari açık. O büyümeye devam ediyor gibi gözüküyor, benim aldığım notlarda son olarak 22,12 milyar dolar gibi bir rakam var, doğru mu bilmiyorum şu andaki cari açık rakamı. Gerekirse tedbir alınır gibisinden açıklamalar olmuştu sizden de. Bu tedbirlerin alınma vakti geldi mi efendim? Yani artık tedbir için bu gerekli koşullar, şartlar oluştu diyebilir miyiz ulaşan bu rakam ve artış sonrasında cari açıkta?
ALİ BABACAN- Şimdi bu cari açık konusu, bizim çok yakından takip ettiğimiz ve önemsediğimiz bir konu. Cari açık oranlarının bugünkü seviyesi kadar ileride nereye doğru gittiği de çok çok önemli. Dolayısıyla, biz hem bugünkü rakamlara bakıyoruz, hem ileriye doğru muhtemel trendlere bakıyoruz. Cari açıkla ilgili bizim bazı yapısal sorunlarımız var. Ve o yapısal sorunlardan kaynaklanan cari açık daha yıllar boyunca Türkiye’de devam edecek. Dolayısıyla, Türkiye’de bizim cari açığı sıfırlamamız, cari açığı kapatıp da cari fazlaya geçmemiz kısa vadede mümkün değil, bunu öncelikle kabul edeceğiz. Burada önemli olan, Türkiye’de cari açığın makul seviyelerde seyretmesini sağlamak ve sıhhatli bir şekilde finansmanının devam etmesini sağlamak. Sıhhatli derken, burada mümkün olduğunca doğrudan yatırımların kompozisyonda ağırlık teşkil ettiği, mümkün olduğunca daha uzun vadeli kaynakların Türkiye’ye yönlendiği bir altyapıyı, bir çerçeveyi burada oluşturmamız gerekiyor. Enerji en önemli sebeplerinden bir tanesi. Yenilenebilir enerji ve nükleer enerji yapısal olarak uzun vadede çözmek için bu konuyu çok önemli adımlar olacak. Yine ar-ge, inovasyon bu konuda yaptığımız, yapacağımız yatırımlar, Türk özel sektörünün yapacağı yatırımlar, bunlar yine Türkiye’nin daha yüksek katma değer üretmesi için çok önemli adımlar olacak. Eğitim, tek tek insanlarımızın yüksek katma değer üreten bireyler olması, bu yine bizim uzun vadede cari açığımızı azaltacak, önleyecek önemli yapısal tedbirler. Ancak…
ALİCAN TÜRKOĞLU- Kısa vadede tedbir var mı?
ALİ BABACAN- Kısa vadede nedir elinizdeki enstrümanlar? Para politikaları vardır, maliye politikaları vardır, bir de makro ihtiyati diye tanımlayacağımız ve daha çok yapısal tedbirler, yapısal derken burada hani ekonomik genel yapısıyla ilgili değil de, daha farklı, bankacılıkla ilgili tedbirler. Dolayısıyla…
ALİCAN TÜRKOĞLU- Kredilerin sınıflandırılması falan bunlara giriyor mu, öyle bir şeyler var mı gündemde en azından?
ALİ BABACAN- Şimdi şunu diyeyim: Yani tedbir olarak, adım olarak gerektiği zaman ne gerekiyorsa bunu yaparız, o adımları atarız, ama gerekiyorsa ve gerektiği zaman. Örneğin Merkez Bankamız işte ayın 25’inde Para Politikası Kurulunu topladı, trendlere baktı ve dedi ki, benim bugün için atacağım bir adım yoktur dedi bugün için. İleride yeni veriler gelir, yeni gelişmeler olur o gün o zaman bakarız dedi. Nasıl Merkez Bankası Para Politikası tarafında bunu söylüyorsa, mesela BDDK bankacılıkla ilgili olası tedbirler konusunda ya da Hükümetin direkt yetki alanındaki diğer konularda da zamanı gelince gerekli tedbirleri her zaman alabilir, bundan biz çekinmeyiz, kaçınmayız.
ALİCAN TÜRKOĞLU- Ama şu an için zamanı gelmedi diyebilir miyiz?
ALİ BABACAN- Şöyle diyeyim: Yani bugün bir adım atmıyorsak bugün için gerekmiyor demektir. Ama bu yarın bir adım atmayacağımız anlamına da kesinlikle gelmez. Buradaki kritik nokta şu: Pek çok ülke şu anda ekonomisinde farklı türden sorunlar yaşıyor. Hemen komşumuz Yunanistan’dan başlayın ta öbür uçta İrlanda’ya kadar, atlayın, Amerika’nın kendisi, öbür tarafta gidin Japonya. Bunların hepsinin kendine has ekonomik sorunları var, yüksek borçtu, şuydu buydu. Fakat bu sorunların aşılmasıyla ilgili pek çok ülkede güçlü bir hükümet ve güçlü bir siyasi irade yok. İş dönüyor dolaşıyor ekonomi politikalarında gerektiğinde zor kararlar alabilecek, gerektiğinde zor adımlar atabilecek güçte bir siyasi irade, bir hükümet var mı yok mu iş ona dayanıyor. Türkiye’de çok şükür bu var. Önümüzde seçimler var ama, seçimlerden sonra büyük ihtimalle inşallah tek parti hükümeti yeniden güçlü bir hükümet şu anda kamuoyu yoklamalarına göre görülüyor. Dolayısıyla, piyasalar eğer hani fazla bir heyecanlanmıyorsa, fazla bir endişe yoksa seçimle ilgili, seçim sonrasıyla ilgili, biraz da buna duyulan güven. Hem piyasaların genel kanaati, yeniden AK Parti Hükümeti kurulacak, bir başka AK Parti hükümeti olacak ve tek parti olarak, güçlü olarak bu hükümet devam edecek, bu iktidar devam edecek, beklenti bu. Aksi halde Allah korusun piyasalar bir koalisyon ihtimalini görse ya da zayıf bir hükümet, popülist bir hükümet ihtimali görse bizim ekonomik göstergeleri buralarda tutmamız mümkün değil. Yani öyle bir ihtimal verirse, bugün hemen öğleden sonra işler karışmaya başlar piyasalarda. Dolayısıyla, bu güven var. Yani nasıl olsa Türkiye’de bugüne kadar 8,5 yıldır akıllı işler yapıldı, bundan sonra da akıllı işler yapılmaya devam edecek, popülizm Türkiye’de olmayacak güveni var.
Düşünebiliyor musunuz ki siz seçime giden bir hükümetsiniz ve seçime giderken ilk 4 aya bütçe sonuçlarına bakıyorsunuz, geçen seneden daha az açık vermiş. Yani geçen seneki kadar bütçe açık verse, hatta daha fazla verse bu makul karşılanır, ya seçime gidiyorlar tabi biraz harcama olacak denilir. Bakın seçime gidiyoruz ve geçen seneden daha az açık veriyoruz, Nisan ayında gene bütçemiz fazla verdi düşünün. Dolayısıyla bizim bu duruşumuz, yani seçim ekonomisi kesinlikle uygulamamamız, popülist her türlü söylemi ve eylemi bir bakıma artık geride bırakmış oluyorsunuz, çok ciddi bir güven kaynağı. Dolayısıyla, işin başında güçlü bir hükümet olduktan sonra, güçlü bir siyasi irade olduktan sonra, gözünü kırpmadan her türlü tedbiri alabilecek bir ekip iş başında olduktan sonra korkacak hiçbir şey yok Türk ekonomisiyle ilgili.
Biz 8,5 yıldır yaşadık, neler neler yaşadık. Yani devraldığımızdaki ekonomik tablo, herkes biliyor bunu. Hazine yüzde 66 faizle borçlanıyordu, en fazla 9 aylık borçlanabiliyordu. Ve enflasyon yüzde 30’a yakındı biz teslim aldığımızda biliyorsunuz. Yani Türkiye’nin borcunun milli gelirine oranı yüzde 74’tü, bugün inmiş yüzde 41,5’e. Türkiye’nin borcunun, kamu borcunun 3’te 2’si dövizdi. Bugün kamunun net anlamda net dış borcu hemen hemen sıfırlandı. Bugün kamu borcu hem rakam olarak düştü, hem yüzde olarak düştü, hem de kompozisyon çok sağlam. Yani kurdaki ya da faiz hadlerindeki inişler çıkışlara göre çok daha korunaklı bir yapımız var. Ve o günlerde 22 banka battı. Bugün Türk bankacılık sektörü, bütün dünyada bankalar yanıp kavrulurken, bizim bankacılık sektörümüz sapasağlam ayakta. Yani 2002 tablosuyla bugüne baktığımızda çok çok farklı bir noktadayız. Ve üstelik hala aynı kararlıktaki sapasağlam bir Hükümet iş başında. Dolayısıyla, burada önemli olan şudur: Gerektiğinde doğruları yapacak bir yönetim anlayışı var mı, gerektiğinde doğruları yapacak bir siyasi irade o ülkede var mı yok mu? Hesap bu hesap, bu varsa korkmamak lazım.
ALİCAN TÜRKOĞLU- Diğer ülkeleri hatırlattınız şu andaki durumları. Özellikle Yunanistan’ın durumu ortada. Yine kredi derecelendirme kurumları tarafından Portekiz’in, Yunanistan’ın notu düşürüldü. Ancak, bizim de Türkiye olarak bir süredir notumuzun, kredi notunun yükselmesini beklediğimiz yönünde görüşler var. Siz bir not artırımı bekliyor musunuz?
ALİ BABACAN- Şimdi bu kredi derecelendirme kuruluşlarının notu ne zaman, neye göre vereceği artık bir muamma haline geldi. Ve kendi kredibilitelerinden çok şey kaybettiler. Şu anda biz G-20 masasında önemli bir çalışma başlığı olarak dünyada bu kredi derecelendirme kuruluşlarına olan bağımlılığı nasıl azaltırız, nasıl alternatif mekanizmalar kurarız onu çalışıyoruz.
Bakın Yunanistan’ın durumu belli. Ama adam tutuyor notunu daha bir hafta önce 3 kademe birden düşürüyor. Yunanistan’ın bütün piyasa göstergeleri belli, faizler belli, CDS spreadleri belli. Siz duruyorsunuz duruyorsunuz ne oldu da akşamdan sabaha 3 kademe bugün düşürüyorsunuz. Halbuki kredi derecelendirme kuruluşlarının önden gitmesi lazım, yön göstermesi lazım, yol göstermesi lazım. Önden gidip o ülkelerin ilerideki durumunu yatırımcılara anlatmaya çalışan kurumlar olma yerine, bugün olayların peşinden sürüklenen ve olup biteni tanımlamaya çalışan kurumlar haline düştü bunlar.
ALİCAN TÜRKOĞLU- Peki önden gitseler Türkiye için not artırımı gerekir mi sizin kanaatinize göre şu an itibariyle?
ALİ BABACAN- Türkiye’nin notunu yatırımcılar çoktan vermiş. Bugün Türkiye’nin faizlerine baktığınızda, Türkiye’nin CDS spreadleri, yani CDS spreadleri dediğimiz belki hani çok teknik bir tabir ama, yani Türkiye’nin kamu kağıdını yüzde kaçla sigortalıyorlar, yani kamu kağıdı ne kadar güvenli, ne kadar değil. Şimdi bunlara baktığınızda biz şu anda 11 tane Avrupa Birliği üyesinden daha sağlam görünüyoruz yatırımcılar tarafından, yatırımcıların değerlendirilmesi bu. Bugün bakıyorsunuz 2 yıl vadeli İtalyan eurobondlarının faizi, Türk eurobondlarının faizinden yüksek. İtalya kendi parasıyla borçlanıyor, sıkıştı mı basabileceği para. Biz onların parasıyla borçlanıyoruz, cari açığımız var. Ona rağmen biz İtalya’dan daha düşük faiz ödüyoruz. Şimdi yatırımcı bize notunu zaten çoktan vermiş geçmiş. Çoktan yatırım rahat rahat yapılabilir bir ülke demiş Türkiye’ye. Hani deniyor ya yatırım yapılabilir kredi notu, yatırımcı zaten geliyor. Ama nedir? Hala ona bakan bazı fonlar var, yani kredi notuna kendi kurallarını yazmışlar bundan 30 sene önce, 50 sene önce, kredi notu bu olmadı mı biz oraya yatırım yapmayız diye. Biz o fonları belki şu anda cezp edemiyoruz. Yoksa onun haricinde Türkiye zaten yatırımcıların gözünde kredi notunu almış, güvenilir bir ülke şu anda.
ALİCAN TÜRKOĞLU- Sayın Bakanım, son 1-2 dakikama giriyorum ama, şu soruyu sormak istiyorum: Şimdi eğer AK Parti’nin tek başına iktidar olması durumunda yetki kararnamesi de alındı, yeni bakanlıklar gündemde, bunların birisi Ekonomi Bakanlığı zaten. Bazı kurumların yetkilerinin fazla olduğunu ifade etmiştiniz, edilmişti EPDK olsun, TAPDK olsun bazı kurumların yetkisi fazla denmiş. En azından Ekonomi Bakanlığı altında hangi kurumların, hangi kuruluşların yer alacağı belli mi ve bu kurumların yetkisi fazla olarak, tırnak içinde söylüyorum, kurumların yetkileri bakanlık yetkisi altına mı alınacak diye, son 1 dakikamızda kısa olarak alabilirsem sevinirim.
ALİ BABACAN- Şimdi bu çalışma biliyorsunuz asıl başlangıç kaynağı Başbakanlığa bağlı çok birim var. Bunlar devlet bakanlıkları arasında dağıtılıyor her hükümet kurulurken. Bunun yerine devlet bakanlıkları kalksın ve herkesin sorumlu olduğu bir alan olsun, Başbakanlığın bünyesinde bütün bu kuruluşlar da o bakanların altında yeni bir yapıda birleşsin diyeydi. Sayın Başbakanımız bununla ilgili 3 bakan arkadaşımızı, benim de içinde olduğum bir grup ve bir teknik ekibi görevlendirdi. Biz bunların alternatifleriyle çalıştık. Fakat çalışma sırasında sadece bu iş devlet bakanlıklarıyla sınırlı kalmadı, diğer bakanlıklarla da birleşme ya da ayrılmalar ya da yeni kompozisyonlar ortaya çıktı. Biz bunları teknik olarak bütün ayrıntılarıyla çalıştık, alternatifleriyle de çalıştık. Sayın Başbakanımızın bu seçim programı malum çok yoğun. Mümkün olan en kısa zamanda bir oturup bu alternatiflere bakacak, nasıl kendisi takdir ederse. Çünkü hani hükümeti kuran Başbakan olduğu için, kişileri, kurumları her şeyi düşünerek hazırladığımız alternatifler içerisinden kendi uygun göreceğini seçecek ve o şekilde inşallah seçimlerden sonra kurulacak hükümet o yeni yapıya göre kurulacak.
Burada benim bahsettiğim bazı bağımsız kurumlarımızın yetkileriyle ilgili konu ben detaylara şu anda girmek istemiyorum ama, normalde siyasi iradenin karar vermesi gereken konular var. Zaten o kurumlarımız o konularda karar veremiyorlardı, gelip bize soruyorlar bunu nasıl yapalım, şunu nasıl yapalım diye. Zaten bizden duyduklarına göre gidiyorlar, çalışmalarına şekil veriyorlar.
Bir de bu kurumların da aynı zamanda adeta bir bağımsız yargı gibi, mahkeme gibi çalışması gereken alanlar var. Diyelim ki, biz kuralları koymuşuz, kurallar belli ve önlerine tek tek münferit şirketlerle ilgili konular geliyor. O konularda ne yapacaklar? Bu kurallara bakacaklar, bağımsızca, tarafsızca kurallar neyi diyorsa o şirketler onu uygulayıp geçecekler. İşte o noktada bağımsızlık çok önemli ve gerçekten yargı gibi bağımsız bir şekilde hiçbir taraf gözetmeden yapmaları lazım. Ama iş politika oluşturmaysa, iş yeni bir çerçeve oluşturmaysa, mevzuat gerektiren, özellikle siyasi bir bakış açısı gerektiren bir konuysa onun da doğal olarak Hükümette olması gerektiğini biz düşünüyoruz.
ALİCAN TÜRKOĞLU- Dolayısıyla, Hükümete sorulan sorulardaki yetkiler aslında bakanlıklar çerçevesine, bakanlıklar kapsamına alınacak diyebiliriz herhalde.
ALİ BABACAN- Yani bir işin sonucundan halk bizi sorumlu tutuyorsa, bu iş niye olmuyor, niye yürümüyor diye halk bizi sorumlu tutuyorsa o zaman o işin yetkisinin de Hükümette olması gerektiğini düşünüyoruz.
ALİCAN TÜRKOĞLU- Çok teşekkür ediyorum.
ALİ BABACAN- Yani yetki ve sorumluluğun aynı yerde olması lazım. Aksi halde yetki bağımsız kurumlarda ve onlar hata yaptığı zaman bunun sorumluluğu Hükümet üzerinde, işte o noktaların ayrıştırılması gerektiğini düşünüyoruz.
ALİCAN TÜRKOĞLU- Çok teşekkür ediyoruz hem değerli görüşleriniz için, hem de rahatsızlığınıza rağmen kırmayıp geldiğiniz için. Çok sağ olun değerli görüşleriniz için.
ALİ BABACAN- Sağ olun.
ALİCAN TÜRKOĞLU- Haber Türk televizyonu Ankara Stüdyolarında bugün çok değerli bir konuğu ağırladık, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Ali Babacan konuğumuzdu. İşte ekonomi gündemindeki tüm konuları masaya yatırdık.
Bizi izlediğiniz için teşekkür ediyoruz.

Kaynak :http://www.hazine.gov.tr/irj/portal/anonymous

Kaynak: http://www.hazine.gov.tr/irj/go/km/d...K_27052011.doc

 

EZEL isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Konuyu Beğendin mi ? O Zaman Arkadaşınla Paylaş
Sayfayı E-Mail olarak gönder
Cevapla


Konuyu Toplam 2 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 2 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı





2007-2023 © Akparti Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.



Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı
çarşamba pasta çarşamba bilgisayar tamircisi