|
![]() |
#1 |
![]() Prof. Osman Özsoy
![]() İki fotoğraf arasında fark var mı? Aşağıda 2 fotoğraf paylaşacağım. Yazının kısaca özeti şu: Balyoz Davası'nda 20 yılı bulan mahkûmiyet kararlarından yola çıkarak, bu ülkede artık darbeci zihniyetin kökünün tamamen kazındığını iddia etmek çok iyimser yorum olur. Bu öyle bir zihniyet ki, milli iradeye karşı darbe amacıyla harekete geçmeleri için ülkenin padişahlıkla idare edilmesi de fark etmiyor, demokrasi ile yönetilmesi de... Bu durum bir çeşit Habil ve Kabil olayıdır ki, dünyada sadece 2 insan kalsa bile, şeytan denilen lanetin huzur iklimini baltalama çabası damarlarına sirayet ettiği kişiler üzerinden devam edecek ve son insana kadar asla tamamen sona ermeyecektir. “Bu iş artık tamamen bitmiştir” yargısı, bu konuda gösterilecek gafletin en önemli yansıması olur. Gördüğünüz fotoğraflardan ilkinde, Osmanlı Padişahı Sultan Abdülaziz var. ![]() Mithat Paşa ve yandaşları medrese talebelerini kışkırtarak 10 Nisan 1876'da bir protesto yürüyüşü düzenledi. Tıpkı 27 Mayıs 1960 darbesi öncesi üniversitelerin karıştırılması gibi... Yürüyüş hedefine ulaştı. Üç gün sonra gerçekleşen kabine değişikliğiyle, eylemlerin arka plânındaki isimlerden Mütercim Rüştü Paşa "sadrazam" yani başbakan oldu, rüşvet aldığı ortaya çıkan Hüseyin Avni Paşa "serasker" (şimdiki adıyla Genelkurmay Başkanı) oldu. Mısır Hidivlerine dış borçlanma yetkisi vererek Mısır'ı İngilizlere bir nevî satan Mithat Paşa "devlet nazırı" ve Hasan Hayrullah Efendi "şeyhülislâm" oldu. Cunta çok geçmeden hazırlıklarını tamamladı. 30 Mayıs 1876 Salı sabahı Serasker Hüseyin Avni Paşa ve ekibi Dolmabahçe Sarayı'nı bastı. Sultan Abdülaziz silah zoruyla Topkapı Sarayı'na götürüldü. "Aklını kaybetti" diye hakkında bir hal' fetvası hazırlandı ve padişahlığı sona erdi. Ülkeyi 15 yıldır huzur ve güven içinde yöneten, Osmanlı'nın kara ve deniz gücünü dünya standartlarının üzerine çıkardığı için başta İngiltere olmak üzere hasım ülkelerin hedefi haline gelen Sultan Abdülaziz, her ne kadar intihar süsü verilmeye çalışılsa da, 5 gün sonra öldürüldü. Cenazeyi yıkayan görevliler daha sonra Sultan Abdülaziz'in iki dişinin kırık olduğunu, sakalının sol tarafının yolunduğunu, sol memesinin altında büyük bir çürüğün bulunduğunu söylediler. Sultan Abdülaziz tahttan indirildikten sonra saray fotoğrafçılarından Vasilaki Kargopulo tarafından çekilen fotoğrafta, padişahın tutuklu olduğu günlerde mâruz kaldığı aşağılayıcı muamele görülmektedir. Padişahı bir tabure üzerine oturtan aşağılama ekibi, dirseğini sultanın omuzuna dayayarak poz verecek kadar alçaklaşıyor. ![]() Tıpkı, bir sonraki fotoğrafta görüldüğü gibi, Adnan Menderes idama götürülmek üzere odada bekletilirken, yüzüne pis pis sırıtan subay gibi... Sultan Abdülaziz'in kanlar içinde kalmış bedeni ve gömleği ile, Adnan Menderes'in üstünde defalarca sigara söndürülmüş bedeni ve idam sehpasında bile aşağılanan görüntüleri hiçbir zaman hatırdan çıkarılmamalıdır... Aynı zihniyetin uzantılarının ellerine fırsat geçtiğinde benzer şekilde davranmayacağını düşünmek gafletten öte bir durum olur. ![]() Başbakan Erdoğan'ın, Zaman gazetesi Başbakanlık muhabiri Erdal Şen'in "Yassıada'nın Sessiz Tanıkları" kitabını eline aldığında, Menderes'in elleri arkadan bağlı idam sehpasına götülürken ki fotoğrafını kastederek sarf ettiği, "Bu resim var ya, her baktığımda beni ağlatır." sözleri önemlidir. Nasıl ki deprem için, insanların en unuttuğu anda olur denirse, millet iradesine kastedenlerin menfur eylemleri de, varlıklarından bir an için gafil olunduğunda ve hafife alındığında gerçekleşmektedir. Yazımızı şu şekilde sonlandıralım: Sultan II. Abdülhamit´in tahttan indirilmesi kararlaştırıldığında, hal kararını kimlerin tebliğ edeceği de o günün cuntası arasında tartışılır. Arif Hikmet Paşa herkesten önce´ben giderim´ diyerek ortaya atılır. Orada bulunanlar şaşkınlıklarını gizleyemez. Çünkü Arif Paşa, Abdülhamit´in birçok seneler yaverliğini yapmış, onun sayısız iyiliğine mazhar olmuş, onun sayesinde kısa zamanda ferikliğe yükselmiş kişidir. Sonunda Arif Hikmet Paşa, Dıraç (Arnavut) mebusu Esat Paşa, Selanik mebusu Karasu (Yahudi) Efendi ve Aram (Ermeni) Efendi´den müteşekkil bir heyet oluşturulur.. Sultan Abdülhamit hal kararını kendisine kimlerin tebliğ edeceğini öğrendiğinde, “Bir Türk Padişahı'na, bir İslâm Halifesi'ne hal kararını bildirmek için bir Arnavut, bir Yahudi, bir Ermeni´den ve nankörden başkasını bulamamışlar mı?" der. Bu toprakların, hele ki kendi milletine karşı en bol nankör yetiştirdiği şu iklimde, güven konusunda ihtiyat payı asla elden bırakılmamalıdır. Altına ceylan derisinden koltuk verdiklerinizin, iskemlenizin altına tekme vurmak için sıraya geçtiğini görürseniz, Sultan II. Abdülhamit gibi şaşırmayınız. Daha açık nasıl yazılır ki? Kaynak Haber 7 24.09.2012
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|