11-17-2012, 08:22 | #1 |
Sezai Coşkun: Kemal Tahir, gerçeğin peşinde bir sanatkârdır
Sezai Coşkun: Kemal Tahir, gerçeğin peşinde bir sanatkârdır "Esir Şehrin Hür İnsanı Kemal Tahir" adlı kitabın yazarı Sezai Coşkun'la kitabından hareketle Kemal Tahir'i konuştuk Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılışını görmüş ve Cumhuriyet'in en hararetli ve sıkıntılı yıllarını yaşamış çağdaşlarının arasında Kemal Tahir'in ayrı bir yeri vardır. Entelektüel hayatının seyri, şahsi hayatının sıkıntıları, eserlerinin neden olduğu tartışmalar göz önüne alındığında adeta Türkiye'nin yakın tarihinin bir özeti önümüze seriliyor denebilir. Sezai Coşkun, Esir Şehrin Hür İnsanı Kemal Tahir adlı eserinde Kemal Tahir'in hayatını, fikirlerini ve eserlerini titizlikle ele almakta ve okurlara bütünlüklü bir biyografi sunmakla beraber zengin kaynak kullanımıyla Kemal Tahir'İn çevresindeki kişileri, tartışmaları ve olayların da ayrıntılı analizini yapmaktadır. Coşkun'la kitabından hareketle Kemal Tahir'i konuştuk. Asım Öz: Kemal Tahir'in hayatını, eserlerini, düşüncelerini ele aldığınız hacimli çalışmanız yayımlandı. Oldukça metaforik bir adı var kitabınızın. 'Esir Şehrin Hür İnsanı' neyi ifade ediyor? Kemal Tahir'in eserleri ile bağlantısı nedir? Sezai Coşkun: Önsözde de belirttiğim gibi kitap, doktora tezime dayanıyor. Tezin kitaba dönüşümü sürecinde içerikteki bazı değişikliklere ilave olarak bir isim bulmak da gerekti. Ezel Erverdi Ağabeyle çeşitli isimler üzerinde düşünürken İsmail Kara Bey'in 'Esir Şehrin Hür İnsanı' yönündeki teklifi geldi. Doğrusu, kitabın temel tezini özetleyen bir ifade olmasıyla oldukça dikkatimizi çekti. Bildiğiniz gibi bizim ad olarak seçtiğimiz bu tanımlama, esasen Kemal Tahir'in eserlerine koyduğu isimlere göndermede bulunuyor. Onun işgal altındaki İstanbul'u anlattığı Esir Şehrin İnsanları ve Cumhuriyet'in ilk yıllarının İstanbul'unu anlattığı Hür Şehrin İnsanları isimli romanları vardır. Bir yönüyle nehir roman kabul edebileceğimiz bu eserlerde, dış dünyanın realiteleriyle aydın konumundaki insanların bu realiteleri algılama ve bir tavır ortaya koyma çabaları önemli bir problematiktir. Kemal Tahir, diğer eserlerinde olduğu gibi bunlarda da yerli özgün bir tavrın önemini vurgular. 'Esir Şehrin Hür İnsanı', hem Türk aydınının dünyasına hem bu dünya karşısında Kemal Tahir'in geliştirmek istediği tavra yaptığı göndermelerle kayda değer bulunduğundan isim olarak seçtik. BİR HENGAMENİN İÇİNDE Kemal Tahir'in içine doğduğu dünya, nasıl bir dünya? Yakın çevresinde kimler bulunuyor? Farklı açılardan yaklaşıldığında tartışmaya açık bir yönü olsa da psikolojide 'insan, çevrenin ve ırsıyetinin ürünüdür.' şeklinde genel geçer bir tanım vardır. Bu tanımdaki çevre vurgusunu, Kemal Tahir'in biyografisini anlamaya çalışırken hep göz önünde tutmaya çalıştım. Kitabın bir alt bölümüne 'Abdülhamit'in evinde doğan yazar' tanımlamasını koydum. Babası II. Abdülhamit'in sarayında, padişahına çeşitli lütuflarına mazhar olmuş, yakınında yer alabilmiş bir isimdir. Kemal Tahir'in Veznecilerde doğduğu evi, II. Abdülhamit ihsan eder. Babası, fotoğrafın günah olduğuna inanmasına rağmen, Abdülhamit'in fotoğrafını evin başköşesine asar. Annesi yine sarayda yetişmiş bir hanımdır. Dolayısıyla Abdülhamit'in sarayının gölgesi bu ailenin her anına sirayet etmiştir. Annesi de çok dindar bir kadın. Bugün elimizde annesine ait bir fotoğraf yok. Çünkü günah olduğuna inandığı için fotoğraf çektirmemiş. Ama Kemal Tahir, bir hengamenin içinde doğar. II. Meşrutiyet'in en heyecanlı devreleri, onun hayata ilişkin ilk intibalarına tesadüf eder. Dolaysıyla İttihatçıların yerildiği, Abdülhamit'in övüldüğü bir aile ortamı onun hayata, siyasete, devlete ait ilk intibalarını teşkil eder. Zannımca sonraki yıllarda farklı etkenlerle farklı şekiller alacak çeşitli yönlerinde bu realite bir dip nehir gibi varlığını hep hissettirmiştir. Yakın çevresine gelince, çocukluğu babasının görevi dolayısıyla Ege vilayetlerinde geçiyor. Ama liseye, bitiremese de, Galatasaray lisesinde başlıyor. Lise ikiye kadar okuyor. Cumhuriyet'in kurulduğu yıl, bir Galatasaray öğrencisidir. Bu muhit de ona tesir eder. Sonrasında genç edebiyat heveslilerini görüyoruz. Bu dönemde dikkati çeken isim, çok yakınında olmasa da Arif Nihat Asya'dır. Onun esas muhiti, 1930'ların ortasında teşekkül eder. Nazım Hikmet çevresine dahil olunca, hayatının sonuna kadar aşağı yukarı bu muhit içerisinde kalır. Ama zaman zaman kendi ifadesiyle dostlarında 'tasfiyeye' gider. Bazı dostları da yazdıklarından rahatsız olduğundan yanından uzaklaşır. GERÇEĞİN DEĞİŞKENLİĞİ Onun düşünce dünyası ne tür değişimler geçiriyor? Bu değişimler eserlerine nasıl yansıyor? Kemal Tahir, gerçeğin peşinde olan bir sanatkâr. Yakın dostlarının birçoğu onun mümeyyiz vasıflarından bahsederken 'yine yanıldık' şeklindeki sözünü sık sık anarlar. Dolayısıyla Kemal Tahir, gerçeğin, araştırmalarla, tecrübelerle değişken bir yapıya sahip olduğuna inanıyor. Onun dünyasında dogmatik bir tavır görmüyoruz. Ama farklı düşünceleri seslendirse de entelektüel şahsiyetin olmazsa olmazı olan sahih duruş hep var. Gençlik yıllarında ateşli bir cumhuriyetçi olduğu dönemde de Nazım Hikmet'le tanıştığı ilk yıllardaki ateşli sosyalistlik döneminde de son yıllarındaki tavrında da hep sahih entelektüel tavır dikkati çekiyor. Eserlerine yansıma meselesine gelince, Kemal Tahir, eserlerinin büyük kısmını 1950'lerin ortasından itibaren verir ki bu dönemden itibaren çok ciddi bir değişim gerçekleşmez. Ama olaylara bakışı değiştikçe eserlerine bunları aksettirmekten de geri durmaz. Mesela, Esir Şehrin İnsanları romanında Kamil Bey karakterine, Milli Mücadeleye ilişkin fikirlerindeki bazı tashihler ışığında müdahale eder. Romanlarını otobiyografik buluyorsunuz. Bazı karakterlerle Kemal Tahir'i özdeşleştiriyorsunuz? Niçin? Kurgusal bir eserde yazarın kendini ne kadarıyla ortaya koyduğu/koyabileceği roman teorisi içerisinde esaslı tartışmalardan biri olarak yürüyüp gider. Otobiyografi diye bir şeyin olmadığı söylendiği gibi, metnin otobiyografiden müteşekkil olduğunu iddia edenler de var. Çalışmada, Kemal Tahir'in romanlarında otobiyografinin varlığını kabul ederek bu istikamette okuma yapmaya çalıştım. Kemal Tahir, hemen her romanında bir şekilde kendini dahil ederek, sadece anlatıcı olarak değil, kahramanlardan biri olarak da kurgunun şekillenmesinde etkili olur. Biyografisindeki bilgilerle romanlarında kendinden izler taşıdığını düşündüğümüz kahramanların özellikleri uyuştuğundan bu yönde bir okuma yapılabileceğini düşündük. Mahpusluk yılları romanlarına ve roman karakterlerine nasıl yansımıştır? Kemal Tahir, 1938 yılında 'komünistlikten' on beş yıla mahkûm olur ama 1950'de genel afla çıkar. Bu dönemde on üç yıla yakın bir süre Çankırı, Çorum, Malatya gibi Anadolu vilayetlerinde kalır. 6/7 Eylül olaylarında da birkaç ay tutuklu kalır ama bu dönemle ilgili fazlaca bir şey yazmaz. Mahpushane Kemal Tahir'in edebî şahsiyetinin, entelektüel kimliğinin teşekkülünde esaslı merkezlerden biridir. O, gençliğinde bir heyecan tufanıyla hissettiği Anadolu gerçeğini, bizzat bu coğrafyanın insanlarıyla temas ederek tecrübe eder. Onun, Anadolu haklarının ne Marks'ın ne de başka bir şemanın klasik çerçevesine sığmayacağı yönündeki düşüncelerinde bu tecrübenin çok mühim katkısı olur. Elbette hapishaneye giren her yazarda bu tecrübe aynı sonuçlara imkân vermiyor. Kemal Tahir, taşıdığı yerli kaygıyı bu tecrübe ile birleştirir ve Anadolu insanının kendine mahsus gerçekliğini kavramaya çabalar. Hapishane sadece mekân olarak değil, kahramanlarıyla da yer alır. İlk akla gelen Karılar Koğuşu, Türk edebiyatındaki en başarılı hapishane romanlarından biridir. O, mahpus karakterlerle yıllarca yaşadığından dünyalarına nüfuz edebilmiştir. Polisiye romanın onun diğer romanlarını etkilediğini belirtiyorsunuz. Şiir ve hikâye yazdığını da biliyoruz. Kemal Tahir ve edebi türler, denildiğinde neler söylenebilir? Kemal Tahir, edebiyat dünyasına şiirle girer. Daha sonra biraz da Nazım'ın teşvikiyle hikâyede yoğunlaşır. En sonunda roman. Şiir ve hikaye onun özellikle bir dil sanatı olan edebiyatta dilin realitesini fark etmesini sağlamıştır. Şiir ve hikâyeleri, kronolojik olarak okunduğunda görülecektir ki her geçen gün dilini bulan bir sanatkar karşımıza çıkar. Polisiyeyi ise daha çok maddi gerekçelerle yazar veya çevirir. Ama bu ilgi onun romancılığına da etki etmiştir. Kemal Tahir okurları bilir ki onun romanlarında polisiye önemli bir yer tutar. Çeviri veya telif polisiye eserler, edebî iddiayla kaleme aldığı eserlerinin kurgusunda bu şekilde bir katkıda bulunmuştur. CUMHURİYET BÜROKRASİSİNİN AKIL ALMAZ UYGULAMALARI Hikâyelerinde Dersim'i ve Kürtleri anlatan Tahir'in diğer eserlerinde Kürtlerin temsili söz konusu mu? Esas itibariyle, Dersim veya Kürtler, politik bir mesele olarak Kemal Tahir'de genişçe yer alan hususlardan değildir. Bir iki hikâyesinde konu yer alır ama bu hikayelerdeki esas mesele, Dersim olayı ve Kürtlerin politik durumları değil, Cumhuriyet bürokrasisinin akıl almaz ve toplumun gerçeğine dayanmayan uygulamalarıdır. Özel olarak bir politik vurgu öne çıkmaz. Namuscular romanında ise Malatya yöresinden Kürtler romana dahil olur ama burada da genel bir toplumsal meselenin parçası olarak yer alırlar. Etnik bir kimlik etrafında işlenen bir mesele görmeyiz. Kemal Tahir, etnik milliyetçiliği, Anadolu coğrafyası için en tehlikeli düşünce sayar. Türklük konusunda notlarında yer alan eleştirilerinde öne çıkan hususlar nelerdir? Yerlilik anlayışında Türklüğün yeri nedir? Az önce ifade ettiğim gibi, Kemal Tahir etnik milliyetçiliğin şiddetle karşısında yer alır. Türklüğün eleştirisinden ziyade etnik anlamda Türkçülüğü bu coğrafya için şart koşmanın eleştirisini yapar Kemal Tahir. Ona göre bu coğrafyayı parçalamak isteyenler etnik milliyetçiliği pompalamışlar; etnik milliyetçilik arttıkça da bu coğrafyanın halkları birbirinden uzağa düşmüştür. Bu sebeple Osmanlı'nın son döneminde bu yöndeki uygulamaları kökü dışarıda olan uygulamalar olarak değerlendirir. Ama bir millet olarak Türklüğün vurgusunu yapar ve millet olmanın bilincini biz onun eserlerinde görürüz. Yerlilik meselesinde ise özel olarak Türklükten ziyade coğrafyanın barındırdığına inandığı realitelerin etkisinden bahsetmek mümkündür. O, yerliliğini 'Anadolu hakları' olarak tanımladığı bu coğrafyanın insanlarının tarihsel şahsiyetleri etrafında kurmaya çabalar. KEMAL TAHİR'İN İTİBARSIZLAŞTIRILMASI Toplumsal Gerçekçi edebiyat anlayışını eleştiren Kemal Tahir'in bu konudaki eleştirileri edebî kamuda nasıl karşılanır? Türk romanının talihsizliklerinden biri, Marksist edebiyat kuramını, esas kaynaklarından değil, yazarı bir 'parti memuru' olarak kabul eden 1934'teki Sovyet Yazarlar Birliği'nin temsil ettiği anlayış çerçevesinde kabul etmeleri, eserlerini bu istikamette vermeleridir. Kemal Tahir, şabloncu bir romancı olmaz. Bu da beraberinde bazı eleştirileri getirir. Kendisine büyük ümitler bağlayanlar, 'duymak istediklerini duyamayınca' itibarsızlaştırma yoluna giderler ve edebî eleştiri olarak kabul edemeyeceğimiz ağır hakaretlerde bulunurlar. 27 Mayıs sonrasındaki toprak reformu gibi tartışmalarla Kemal Tahir'in dışlandığını ifade ediyorsunuz. Bu dönemde neler yaşandı? Kemal Tahir'in dışlanması bu dönemden çok daha önce 1950'lerin ortasında başlar. Hapishaneden çıktığından kendisinden 'büyük Türk romancısı' olarak bahsedenler, yazdıklarının roman kabul edilemeyeceğini iddia etme noktasına gelirler. Özellikle Rahmet Yolları Kesti'deki tavır, ayrılmaların ilk işaretini verir. 1960'larda ise sol Türkiye'de önemli bir ivme kazanır. Bildiğiniz gibi İşçi Partisi meclise on üç milletvekili sokmayı başarır. Yine bu yıllarda solun içinde farklı fraksiyonlar baş gösterir. Bunlardan özellikle başta askeriye olmak üzere üstten gelecek bir 'devrimle' sosyalist düzene geçileceği hayalini kuranları Kemal Tahir şiddetle eleştirir. Örneğin, Kurt Kanunu her ne kadar 1926 yılındaki İzmir Suikast meselesini ve İttihatçıların Mustafa Kemal'le ilişkilerini konu alıyor görünse de bir yandan o yıllarda damalarında ittihatçı heyecanları duyan sol guruplara da hitap eder. Kemal Tahir, romanlarında ittihatçıları nasıl tasvir eder? Kemal Tahir sadece ittihatçıları değil, Cumhuriyet kadrolarını da ele alırken hep 'gerçekçi' olup olmayışlarına göre değerlendirir ve bu anlamda İttihatçıların mühim bir kısmını gerçekçilikten uzak 'hevesliler' olarak değerlendirir. Osmanlı'nın onların elinde parçalanmasını şiddetle eleştirir ve bilerek veya bilmeyerek dış unsurların elinde oyuncak olduklarına inanır. Osmanlı gerçeğini ortaya koymaya çalıştığı Devlet Ana romanı etrafında meydana gelen tartışmalar Türk düşüncesinde ve siyasetinde ne tür kırılmalara sebep oldu? Devlet Ana, kitapta da vurgulamaya çalıştığım gibi Türk romanında etrafında bu denli büyük tartışmaların yaşandığı nadir eserlerden biridir. Bu anlamda sadece edebî değil aynı zamanda sosyolojik bir vakadır. Devlet Ana yayınlanmadan önce esas itibariyle Kemal Tahir'e dönük eleştiriler zaten önemli oranda kemikleşmişti. Yani herkesin safı az çok belliydi. Devlet Ana bu tabloyu çok daha net bir hale sokar. 'Sağ', Osmanlı'ya önem vermesi sebebiyle sıcak bakmaya çalışırken özellikle dinin yer alış biçimi sebebiyle ne yapacağını bilemez bir tavır içinde kalır. 'Sol', Kemal Tahir'i Osmanlıcı bir mürteci olarak yaftalar. Ama sonraki yıllarda yerli sol, ortanın solu gibi tanımlamalarla Türk siyasetinde etkili olacak Bülent Ecevit, romanı heyecanla karşılayanlardandır. Bu anlamda hem sağın ilgisini çekmiş hem 1970'lerde daha belirgin hale gelecek ortanın soluna entelektüel kaynaklık etmiştir, denebilir. Fotoğraflar: Yakup Öztürk KEMAL TAHİR VE TARİH Osmanlı devleti hakkındaki değerlendirmelerinin kaynakları neler Kemal Tahir'in? Neler okuyor? Kemal Tahir, tarih okumalarına daha ziyade hapishane yıllarında başlıyor. Başlangıçta ikinci, üçüncü sınıf Osmanlı tarihçilerinin kaleme aldıkları eserleri okuyor. Daha sonra birincil kaynaklara yönelme ihtiyacı duyuyor ve Aşıkpaşazade'den Naima'ya, Cevdet Paşa'ya değin Osmanlı tarihçilerinin eserlerini dikkatle inceliyor. Bugün kütüphanesini incelediğimizde, notlarına baktığımıza bu okumalarının izini sürmek zaten mümkün oluyor. Tanzimat sonrasında Osmanlı'da yaşanan gelişmeleri anlatmak için kullandığı Batılaşma kavramı nedir? Bu kavramı batılılaşma, asrileşme gibi kavramlardan ayırt eden noktalar nelerdir? İfade ettiğiniz gibi özellikle Osmanlı'nın son iki asrından başlayarak yapılan bir takım değişiklikleri, yaşanan toplumsal, siyasal ve edebî durumları anlatma sadedinde 'batılılaşma' kavramı kullanılıyor. Bu kavramı kullananların yükledikleri anlamların farklılığı bir yana, genel bir kabul ve ortak nokta olarak yaşanan kötü gidişata batının desteğiyle dur demek ve ardından yine bu destekle kendimize ait bir dünya kurmak düşüncesi bu kavramın zihniyet arkaplanını teşkil eder. Kemal Tahir ise bunun bir aldanma ve aldatmacadan ibaret olduğunu söyler. Çünkü ona göre batı batıdır, doğu da doğu. Batılılaşarak dertlerimize derman bulabilmek bir yana ancak batılaşarak 'batı gibi' olabiliriz ki bu, herhangi bir şahsiyeti, var olma şartını barındırmaz. Bu anlamda Kemal Tahir tercih ettiği kavramla son iki asrımızın bir kavrama yüklenen hayalin peşinde heder edildiğini da söyler. Batılılaşma değil, Batılaşmadır. Bir anlamda Kemal Tahir, işin adını doğru koyalım, der ve Batılaşmayı, batıya teslim olmak olarak değerlendirir. KEMAL TAHİR VE TANPINAR Kemal Tahir'in Osmanlı'yı anlattığı romanına kadar Ahmet Hamdi Tanpınar'ın eserlerinin gündeme gelmediğini biliyoruz. Hem Devlet Ana hem Huzur hakkında yazı kaleme alan Selahattin Hilav Kemal Tahir'den etkilenmiş bir isim. Şöyle bir soru beliriyor aklımda: Tanpınar'ın eserlerinin fark edilme sürecinde gerek kentli insanı anlatması gerekse Osmanlı hakkındaki bazı kalıpları sorgulatması bakımından Kemal Tahir'in etkisi söz konusu edilebilir mi? Selim İleri'nin hatıralarından öğrendiğimize göre Tanpınar, Kemal Tahir'in pek de önemsediği bir yazar değil. Okumadan değersiz olduğu hükmünü veriyor. Ama yine Selim İleri'nin aktardığına göre, kendisine Tanpınar'ın sanatçı kişiliğinden bahsedilince alıp Huzur'u okumaya başlıyor. Hatta son okuduğu eser, Tanpınar'ın Huzur'u olur. Tanpınar'ın fark edilme sürecine Kemal Tahir'in doğrudan bir katkısından ziyade özellikle Marksizm etrafındaki tartışmalar bağlamında dolaylı bir katkısı olabilir. Hilav'ın Tanpınar'ı Marksist bir okumaya tabi tutması, Hilmi Yavuz'un cevabı vs. tartışmalar Tanpınar'ın gündeme gelmesinde elbette önemli oluyor ama bu etkiyi doğrudan Kemal Tahir'e bağlamak doğru olmaz sanırım. TÜRKİYE SOLUNUN KEMALİZM'E SARILMASI Kurt Kanunu romanıyla Kemal Tahir'e yöneltilen eleştiriler ve yapılan suçlamalar başka bir bağlama taşınır; Atatürk düşmanı ilan edilir. Düşünsel aşamalarını dikkate aldığımızda Kemal Tahir'in Kemalizm hakkındaki düşünceleri konusunda ne söylenebilir? Kemal Tahir, 1926'da liseden ayrılıp hayata atıldığında ateşli bir cumhuriyetçidir ve Mustafa Kemal'i bir kutsalın anlam manzumesi etrafında sever. Öyle ki Cumhuriyet'in onuncu yıl kutlamalarını Taksim meydanında takip eder ve yapılanları heyecansız bulur. Onun beklediği, yerin göğün inlemesidir. Askerlerin yürüyüşünden halkın sevgi gösterisinden yerin inlememesinden şikayetçi olur. Aynı şekilde ilk eşi Fatma İrfan'a Mustafa Kemal'in fotoğrafını göndererek arkasına 'ümitsizliğe düştüğünde bak ve güç kazan' anlamında cümleler karalar. Yaklaşık 1930'ların ortasına kadar bu heyecanlı devir devam eder. Ama sosyalizmle tanıştıktan sonra bu heyecan söner. 1950'lerin ortasından itibaren ise Cumhuriyet yönetiminin uygulamalarını sorgulamaya başlar ve toplumsal temelden uzak oluşu, gerçekçi olmayışı, halka rağmen halkçılık politikasını gütmesi, dış güçlerle işbirliği içinde olması, Osmanlı'nın misyonuna son vermesi gibi iddialarla Mustafa Kemal'i ve Cumhuriyet yönetimini eleştirir. Notlar'ında da belirttiği gibi onu 'Atatürk düşmanı' ilan etmek yersiz bir ithamdır. Kendisi de Atatürk'ün bir Osmanlı paşası olduğunu ve milletin tarihinde takdir edilecek veya eleştirilecek bazı mühim işler yaptığını söyler. Onun Mustafa Kemal'e yaklaşımını düşmanlıktan ziyade eleştirel bakış olarak nitelemek daha doğru olur. 1960'tan sonra Türk solunun Kemalizm'e sarılmasını ise düpedüz kolaycılık ve kaytarmacılık sayar. Kemalizm'i gerçekliğe dayanamayan bir düşünce olarak değerlendirir, Türk solunun bu düşünceyi sahiplenmesini ise aynı gerçeklikten yoksun olma halinin devamı olarak değerlendirir. SAHİCİ VE ELEŞTİREL BİR ENTELEKTÜEL Kurtuluş Savaşı ifadesini doğru bulmuyor, niçin? Kurtuluş savaşını, kutsal bir hareket olarak değerlendirir ama bu harekete 'kurtuluş savaşı' denmesinin batılıların istediği gibi konuşmak olacağını söyler. Çünkü ona göre Osmanlı toplumu bu hareketle herhangi bir durumdan kurtulmamakta, bir tecavüzü geri püskürtmektedir. Kemal Tahir, düşüncenin her şeyden önce kavramlar üzerinde varılacak anlaşmalarla ilerleyeceğini düşünür. Dolayısıyla onun tarihe eleştirel bakışı evvela tarihteki bazı dönemlerin veya isimlerin adlandırılmalarından başlar. Sezgileri güçlü olduğu kadar bazı konulardaki yaklaşımlarıyla öncü bir yazar Kemal Tahir. Söz gelimi Eric Jan Zühcrer yıllar sonra yazdığı kitaplarındaki bazı tespitlerle bir anlamda Yol Ayrımı'nı analitik olarak tahlil eder gibidir... Sosyal bilimlerde tek bir doğrudan bahsedemeyiz ama temel bazı gerçeklerin var olduğu da bir vakıadır. Hakikate hangi yönden bakarsan bakalım değişmez. Züchrer veya başka bir yazarın Kemal Tahir'le örtüşmesini, değerlendirmelerinin benzeşmesini ele aldıkları konulara eleştirel bakabilme tavrına bağlamak yerinde olur sanırım. Tarihe bir doğruyu kanıtlamak için eğildiğimizde tarihi değil kendi doğrumuzu inşa ederiz. Kemal Tahir'in böyle bir derdi yok. O, ne bazı isimlerin büyüklüklerini ispat etmek ne de bazı olayların kutsiyetini gözler önüne sermek gibi ön kabullerle hareket etmez. Onun çabası, bir milletin tarihini şekillendiren olayları sebepleri, sonuçları ile anlama gayretidir. Bu, sahici olmanın şartlarından biridir. Sanırım, tarihe sahici bir niyetle ve tüm ön kabullerden soyutlanarak eğilen hemen herkes Kemal Tahir'e uğrama ihtiyacı duyacaktır. Elbette Kemal Tahir'in söyledikleri, hakikatin kendisi değil. Elbette eleştireceğimiz çok şey söylüyor ama bütün bunları yaparken sahici ve eleştirel bir entelektüelle muhatap olduğumuzu her an hissettiriyor. Kemal Tahir'in son gecesinde başlayan tartışmanın önemi nedir? Son gecenin şahitlerinin bir kısmı hayatta. Baykan Sezer, bir öğrencisine o gecenin neredeyse tüm şahitleriyle görüşmesini sağlayan bir lisans tezi hazırlatıyor. Ben de ulaşabildiğim bazı isimlerle görüştüm. O gecenin ilk planda önemi, Kemal Tahir'in rahatsızlığını tetiklemiş olması. Mehmet Barlas'ın evinde başlayan tartışmanın ardından Kemal Tahir yolda fenalaşır ve hastaneye kaldırılır; akabinde vefat eder. Fakat bundan daha önemli olan bence Türk entelektüel hayatının çok önemli bir fotoğrafını bize sunması. Gecede cereyan eden tartışmalara baktığımızda, Kemal Tahir'in bir anlamda Cumhuriyet kadrolarını niçin övmediği, Osmanlı'yı yücelttiği gibi konular etrafında sıkıştırıldığını görürüz. O gece Kemal Tahir'e yöneltilen eleştiriler, sonraki yıllarda başka isimlerce de tekrar edilmiştir. Ama dediğim gibi bence gecenin önemi, Kemal Tahir'in niçin bazı kesimlerce 'sevilmediğinin' fotoğrafını bize sunmasıdır. Altmışlı yılların sonunda reel sosyalist ülkelerde sosyalizmin uygulanma biçimini sorgulayan Kemal Tahir'in seksen sonrasında solun hemen bütün kesimleri tarafından eleştirilmesini hatta yok sayılmasını nasıl yorumluyorsunuz? Kemal Tahir, Bulgaristan üzerinden Rusya'ya bir seyahat yapıyor. Bu seyahatteki gözlemlerine baktığımızda pek de takdir ifadelerini göremiyoruz. Belirttiğiniz gibi sosyalizmin uygulanma biçimini eleştiriyor. Bize gelince Kemal Tahir, az önce de ifade ettim, 1950'lerin ortasından itibaren 'beklenenleri söylemediği için' yok sayılmaya başlanıyor. Düşünce tarihinde bir entelektüele niçin ilgi gösterilmez diye sorduğumuzda ya ortaya koyduğu düşüncelerin toplumla ve insanla irtibatının sağlam olmayışı ya da söylediklerinden memnun olmayış sebep olarak gösterilebilir. Kemal Tahir'e dönük ilgisizliğin ikinci sebeple bağlantılı olduğunu sanıyorum. Onun söz konusu ettiği meselelerimizden hangisi bugün gündemden düşmüştür? Hemen hemen hiçbiri. Ama bu ülkenin tarihine, edebiyatına eğilen sahici insanların hangi düşünceye mensup olursa olsun Kemal Tahir'i okuduğunu belirtmek de gerekir. Kemal Tahir'in belki çok gündeme gelmeyen ama sağlam bir okur kitlesi olduğunu söyleyebiliriz. KEMAL TAHİR'İN ANADOLU GERÇEĞİNE EĞİLMESİ Kemal Tahir'e dair İslamcı çevrelerin kanaatleri nedir? Nuri Pakdil ve Sezai Karakoç'un Kemal Tahir eleştirileri dışında yetmişli yıllarda Kemal Tahir üzerine pek bir yazı yok İslamcıların çıkardığı dergilerde. Sonraki yıllarda özellikle seksenli ve doksanlı yıllarda genel bir ilgisizlik var. Katılır mısınız? 'İslamcı kesim', 'sağ kesim' gibi tanımlamalara katılmamakla beraber, kendini tanımlamada dine temel referans olarak başvuran insanların Kemal Tahir'e ilgisi özellikle Devlet Ana romanından sonra artıyor. Romanda Osmanlı'nın 'yüceltilmesi', Osmanlı'yı seven bu insanlara sıcak geliyor; sonrasında Cumhuriyet'in bazı uygulamalarını eleştirmesi de sıcak karşılanıyor. Ama bu ilgi, üzerinde düşünülen, okunan bir entelektüel ilgiye tam olarak ulaşamıyor. Özellikle son yıllarında Hareket dergisi etrafında toplanan entelektüel kesimin Kemal Tahir'le yakın ilgisini görüyoruz. Bu ilgi, Kemal Tahir yaşasaydı önemli bazı verimlere imkan tanıyacaktı, diye düşünüyorum. Bir faraziye ama bu temas Kemal Tahir'in Anadolu gerçeğine eğilmesine çok önemli açılımlar getirecekti, diye düşünüyorum. Son yıllarda ise ilgisizliğin daha da arttığını söyleyebiliriz. Az önceki soruda söylediğim gibi yine sahici düşüncenin peşinde olan, düşüncenin celadetini kavramış bir kesimin ilgisi hep var. Ama genel için bunu söyleyemeyiz. Fakat şunu da soralım, 1980'lerden 1990'lardan sonra okur yazarımız kime ilgi gösteriyor ki? Düşünce tarihimizin hangi ismi elden ele dolaşıyor? Cevdet Paşa'yı, Tunuslu Hayrettin'i, Babanzade'yi kim okuyor? Hem bu isimler hem Kemal Tahir veya başka bir sahici isim bugünün insanına ne söyler ki? Okuma, her şeyden önce bir irade işidir ve bu isimleri okumak belli hazırlığı gerektirir. Bugünün insanı sanırım bundan hayli uzak. Romanlarından hareketle çekilen filmleri izleme imkânı buldunuz mu? Ulaşabildiğim bazılarını seyrettim. Kemal Tahir, Halit Refiğ, Metin Erksan gibi yönetmenlerle yerli bir sinema dili kurmaya çabalıyor. Bu yönde bazıları basit olsa da senaryolar kaleme alıyor. Onun hemen akla gelen Karılar Koğuşu gibi romanlarından uyarlama filmlerinin yanında senaryosunu kaleme aldığı filmler de vardır. Sinemayla ilgisini entelektüel kimliğinin çok yönlülüğü bağlamında değerlendirmek doğru olur sanırım. Kemal Tahir'in yapmaya çalıştıkları üzerine oluşan literatür hakkındaki kanaatleriniz nedir? Kemal Tahir, kaygı sahibi bir yazar. Bu coğrafyanın meseleleri üzerine derdi olan bir yazar. Bugüne kadar hakkında kaleme alınan çalışmalar onun bu derdini teşrihte ne kadar katkı sunmuştur dersek elbette derdinin büyüklüğü yanında az kalır. Ama üniversitelerde tezlerin yapıldığını, farklı açılardan ele alındığını görüyoruz. Şunu rahatlıkla iddia etmek mümkün: Bu coğrafyayı geçmişiyle, bugünüyle ve geleceğiyle anlama cehdi içinde olan hemen her sahici isim, Kemal Tahir'e müracaat etme ihtiyacını mutlaka duyacaktır. Sezai Coşkun, Esir Şehrin Hür İnsanı Kemal Tahir, Dergâh Yayınları, İstanbul, 2012, 664 sayfa Asım Öz/ Dünya Bülteni
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|