|
07-16-2007, 09:51 | #1 |
KAYIP CENNETİN KANATSIZ MELEĞİ
“Bütün renkler hızla kirleniyordu, birinciliği beyaza verdiler”
Herkesin kendince farklı bir anlam yükleyebileceği Özdemir Asaf’ın bu unutulmaz söylemi ne zaman karşıma çıksa hep (Panter) Emel Yıldız’ı ve onun yaşam macerasının tanık olduğum hikayelerini çağrıştırır bana. Saflık, temizlik, masumiyet gibi birçok pozitif kavramı betimlemede kullanılır durur beyaz. Kasvetin rengi gridir, hüznün sarı, acılı günler ise kara günlerdir. Güzelliğin, iyiliğin, barışın rengi ise beyazdır. Karakarga menfiidir, beyaz güvercin müspet. Şeytan karalar giyer, melekler ise beyaz. İçinin karası yüzüne vuranlar kötüdür, akça pakça (beyazlar) iyi... Yani “Ak sütten çıkmış beyaz bir kaşık”tır adeta beyaz. Beyaz nazlıdır, incinir. Beyaz saydamdır, kırılgandır. Diğer renkler (kendilerine verilen rol gereği) tüm kirliliklerini kamufleli temsil ederlerken, beyaz etkilenmişliğini ve mağduriyetini adeta haykırmaktadır. Ya da bize hep böyle öğretilmiştir şimdiye kadar! Peki, gerçekten masum mudur beyaz? Konsept olarak iyiliğin izdüşümü olarak tanımlanan beyaz, böylesine barışçıl mıdır? Beyaz mı kirlenmektedir hızla, yoksa kirleten midir beyaz? Yaşamın renk skalasından, öğretilmiş düşmanlık kalelerimizin duvarlarına çarpan Vietnam’daki, Hiroşima’daki Nagazaki’deki “sarı” benizliler, Yenidünya’daki “Kızıl”derililer, tüm kıtalara dağılmış olan “kara” derileriyle zenciler, Irak’ta “esmer”, Afgan’da “bronz” renkliler ve beyazın dışındaki tüm renklerin yakasına yapışan kanlı eller birçok ipucunu sağır kulaklara haykırdılar. Ama her yer/her şey ve herkes beyazdı. Ya da öyle sanıyorlardı. Nereden çıkmıştı şimdi bu “öteki” renkler? Duymadılar... Ama gerçek ne kadar uzaklaşabilir ki yaşamdan? Nasıl ki “çocuk” oldukları için her türlü yaramazlıkları görmezden geliniyorsa çocukların ve affediliyorsa... Beyazın ardında evsinlenen canavar da öylesine görmezden geliniyor sürgit. Yetişkin bile olsa insanlar, bir suç işleyip de yakalandıklarında pişmanlıklarını (samimi olmasalar bile) dile getirmek için, biraz da mahcubiyet ve masumiyet katmak için “bir çocukluk” yaptıklarını söylerler. Çünkü bütün çocuklar masumdur ve çocuğun rengi de beyazdır!.. * İşte; Panter Emel, kapılarında/camlarında “Siyahlar ve köpekler giremez” yaftalarının asıldığı evlerde oturan beyazların mahallelerine dayanan bir zenci olarak çıkmaktadır karşımıza. O “Her şey insan için” söylemiyle masumlaştırılan birçok olumsuz edimi, hayvan ve çevre katliamlarını gökkuşağının sekizinci rengi misali kuşatmaya ve engellemeye soyunmuş bir fenomendir. Güler yüzlü bir perde arkasında saklanan canavarla adeta tek başına savaşan Donkişot... İçinde bulunduğumuz süreçte gittikçe ivme kazanan hayvan ve çevre koruma hareketinin öncüsü durumunda olan Panter Emel yaşamımda ender rastlayabileceğim çok özel insanlardan biri olarak girdi dünyama. Rengi “beyaz” bile olsa, her türlü yalana-dolana, haksızlığa karşı koymaya çalışan, hayvan dostlarımız için gündüzünü gecesine karıştıran, düzenli uykuları, yemeyi-içmeyi adeta unutan Panter Emel’in özünde bir sınıf mücadelesi verdiği maalesef hemen tüm insanların gözlerinden kaçmaktadır. Aslında trajik olan da budur... Onun, faşizan zihniyetin vahşi bir pratiği olan “Türcülük” ile savaşımı özellikle toplumun gözlerinden kaçırılıyor aslında... Sistemin işine gelmiyor... Elbette ki, kimse görmek istemeyenler kadar kör değildir. Bu anlamda, içinde bulunduğumuz karanlığı ışıtmak adına bedenini ateşe vermiş bir meşale gibi parlayan Panter Emel’i, toplumun “fevri-hırçın” gibi yüzeysel değerlendirmeler ve yaklaşımlar ile görememelerini Montaigne’in şu söylemiyle açıklayabiliriz ancak; “İnsanın gözü karanlıkta da göremez, çok parlak ışıkta da...” Sokaklarda belediyelerin katliamlarıyla, trafikle, açlıkla-susuzlukla, soğukla-sıcakla, hastalıklarla cebelleşerek hayatta kalmaya çalışan tüylü dostlarımızı koruma adına yaptığı bir eylem nedeniyle yaklaşık yedi ay hapis cezasına çarptırılan Panter Emel’e reva görülen bu müeyyide, ülkede yaşanan diğer olumsuzluklarla, yolsuzluklarla, soygunlarla ve onların yaptırımlarıyla görecelendirildiğinde insanın burnunun direği sızlamakta, içi acımaktadır. Hüzün vericidir bu durum... Ama bir farkındalığı da yaratmıştır bu sayede Panter Emel... Nasıl bir ülkede yaşadığımızın farkındalığını... Öküz (daha sonra “Hayvan” oldu) ve Efendisizler dergilerinde insana, hayvana ve çevreye yönelik yazılar yazarak topluma ulaşmaya çalışan, bu anlamda bir bilinç dönüşümü çabası gösteren, iç içe geçmiş sistemler bütünü dünyanın “kaçak avcıları” olan “beyaz”lara; “ Bizler, başka türlerin canı sırasına fazlaca özgürlüğe sahibiz” diye adeta haykıran Panter Emel, kötülüğün hemen/kendinden organize olduğu, buna karşın iyilerin bir türlü bir araya gelemediği beyazların dünyasında adeta tek başına savaş vermektedir. Belki zaferini göremeyecek ama bu savaşı kazanacaktır Panter Emel... Çünkü teslimiyetin ve teslim bayraklarının da rengi “beyaz”dır...
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|