|
06-17-2013, 01:34 | #1 |
Ukûbât
Arapça ukûbet ceza demektir. Çoğulu "ukûbât"tır. İslâm'ın getirdiği emir ve yasaklara veya İslâm'ın verdiği yetki sınırları içinde yöneticilerin belirlediği kurallarâ uymayanlara uygulanacak müeyyide ve yaptırımlar.
İslâmî hükümler inanç ve amelle ilgili olmak üzere ikiye ayrılır. Amelle ilgili olan hükümler de temel fıkıh kaynaklarında "ibâdetler, muâmeleler ve ukûbât yani ceza hukuku" olmak üzere üçe ayrılır. Ceza hukuku gerek inançla, gerek ibadet ve muâmelelerle ilgili hükümlere uymama veya İslâm'ın koyduğu yasakları çiğneme halinde uygulanacak hükümleri ifade eder. Bu cezalardan ayet ve hadislerde belirlenmiş olanlâra "had" cezası denir. Çoğulu "hudûd"tur. İslâm devletinin koyacağı cezalara "ta'zîr" cezası adı verilir. Had cezalan beş tane olup; zina, hırsızlık, içki içmek, namuslu kadına zina iftirası atmak ve yol kesmek suçları için belirlenen cezalardan ibarettir. Bunlar kısaca şöyle açıklanabilir: l. Zina Cezası Evli erkek ve kadın için recm, bekâr erkek ve kadın için yüz değnek vurmakla yerine getirilir. Bekârların zina cezası ayetle, evlilerinki ise hadisle sabittir. Kur'an-ı Kerîm'de şöyle buyurulur: "Zina eden kadın ve zina eden erkeğin her birine yüz değnek vurun. Allah'a ve ahiret gününe iman ediyorsanız, Allah'ın dinini uygulama konusunda onlara acıyacağınız tutmasın. Müminlerden bir topluluk da onların cezalarına şahit olsun" (en-Nûr 24/2). Bu ayette kastedilen bekârların zinasıdır. Zina sözlükte ve şeriatte şöyle tarif edilir: Erkeğin kadınla mülk ve mülk şüphesi bulunmaksızın önden cinsel ilişkide bulunmasıdır. Hanefiler haddi gerektiren zinayı şöyle tarif ederler: İslâmî hükümlerin uygulandığı bir ülkede kendisine cinsel istek duyulacak yaştaki diri bir kadına, isteyerek mülk (cariyelik gibi) ve mülk şüphesi, nikâh ve nikâh şüphesi olmaksızın önden haram cinsel ilişkide bulunmaktır. Bu tarife göre, ilişkinin zina sayılması ve had cezasını gerektirmesi için, erkeğin cinsel organının sünnet kısmının kadının cinsel organına girmiş olması yanında akıllı ve ergin bulunmak da gerekir. Çünkü küçük çocuk ve akıl hastası zina hükmüne muhatap olmaz. Hadiste şöyle buyurulur: "Üç kişiden kalem kaldırılmıştır: Çocuktan erginlik çağına kadar; uyuyandan uyanıncaya kadar; akıl hastasından şifa buluncaya kadar" (bk. Buhârî, Hudud, 22, Talâk, 11; Ebu Dâvud, Hudud, 17; Tirmizî, Hudud,1; İbn Mâce, Talâk, 15). Diğer yandan üç mezhebin ve Ebû Yusuf la İmam Muhammed'in aksine, Ebû Hanîfe'ye göre arkadan cinsel temas zina hükmünde değildir. Zorla ırza geçmelerde de istek olmadığı için zorlanana had cezası uygulanmaz. Hadiste şöyle buyurulmuştur: "Ümmetimden yanılma, unutma ve zorlandıkları şeyin hükmü kaldırılmıştır" (Buhârî, Talâk, 11, İlim, 44, Şurût, 12, Enbiyâ, 27; İbn Mâce, Talâk,16-20). Ayrıca, zina edilen yerin dâru'l-İslâm olması da gerekir. Çünkü dâru'l-harp veya dâru'l bağy'de İslâm'ın devletle ilgili hükümlerini uygulama imkânı bulunmaz (bk."Dâru'l-İslâm", "Dâru'l-Harb" ve "Bağy'.' maddeleri). Yine bir kimse şahitsiz veya velisiz yahut geçici nikâhla yahut da mut'a nikâhı ile evlendiği bir kadınla cinsel ilişkide bulunsa had cezası uygulanmaz. Çünkü burada nikâh şüphesi söz konusudur. Hadiste; "Gücünüzün yettiği kadar şüpheler ile hadleri düşürünüz" (Ebu Dâvud, Salât, 14; Tirmizî, Hudud, 2). Şâfiî ve Hanbelilere göre, değnek cezası yanında bir yıl süreyle, sefer mesafesindeki bir yere sürgün cezası da verilir. Delil şu hadistir. "Bekârın bekârla zinasında yüz değnek ve bir yıl sürgün, dulun dulla zinasında yüz değnek ve recm cezası vardır" (Zeylaî, Nasbu'r-Râye, III, 330; eş-Şevkânî, Neylü'l-Evtâr, VII, 87). Hanefilere göre, zinada sürgün bir had cezası olmayıp, İslâm devletinin ihtiyaç duymasına havale edilen hapis cezası gibi ta'zir kabilinden bir cezadır (bk. es-Serahsî, el-Mebsut, IX, 44 vd.; el-Kâsânî, Bedâyiu's-Sanâyi ; VII, 22 vd.; İbnû'l-Hümâm, Fethu'l Kadîr, I V, 134 vd.; İbn Kusame, elMuğnî, VIII,166; Vehbe ez-Zühaylî, el-Fıkhu'l-İslâmî ve Edi!letüh, 2. baskı, Dimaşk 1405/1985, VI, 26 vd., 31 ). Evlilerin Zinası İslâm bilginleri evlilerin zinasına recm cezasının gerektiği konusunda görüş birliği içindedir. Recm cezası tevatüre ulaşan hadislerle, ve icmâ ile sabittir. Hz. Peygamber döneminde birkaç evli kişiye zina cezası uygulanmıştır. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: "Müslüman bir kimsenin kanı üç şeyden birisi dışında helal olmaz: Zina eden dul, can karşılığı can ve cemaatten ayrılarak dinini terkeden kimse" (Buhârî, Diyât, 6; Müslim, Kasâme, 25, 26; Ebû Dâvud, Hudûd,1 ). Bir işçi, patronunun eşiyle zina etmiş, kendisi bekâr olduğu için Hz. Peygamber'in emriyle yüz degnek vurulmuştur. Allah elçisi Üneys (r.a)'ı görevlendirerek şöyle buyurmuştur: "Ey Üneys, o kadına git, zinasını itiraf ederse, onu recmet" (Buhârî, Sulh, 5, Ahkâm, 39, Âhâd, 1, Şurût, 9, Eymân, 3, Hudud 30, 34, 38, 46; Müslim, Hudûd 25, Kudat, 22; Ebu Dâvud, Hudûd, 25). Yine sahabilerden Mâiz zinasını itiraf ettiği için kendisine recm uygulanmıştır (Zeylaî, Nasbu'r-Râye, III, 314; Şevkânî, Neylül Evtâr, VII, 95,109). Diğer yandan zinadan gebe olan bir kadının dört defa ikrarı üzerine doğumdan sonra recmedilmesi emredilmiştir. Ancak kendi rızası ile Allah'ın ve Resulunun hükmüne razı olan bu kadın hakkında Allah elçisi cenaze namazını kıldırdıktan sonra şöyle buyurmuştur: "O, öyle bir tövbe etti ki, Medine'lilerden yetmiş kişiye taksim edilse hepsine yeterli olurdu. Allah için canını vermesinden daha faziletli bir amel biliyor musunuz?" (Müslim, Hudud, 28; İbn Mâce, Diyet, 36). Recm cezasının uygulanması için zina edenin "muhsan" olması gerekir. Çünkü çeşitli hadislerde bu şarta yer verilmiştir. Muhsan'm mastarı olan "ihsân" sözlükte menetmek demektir. Recm konusunda ise bir kimsenin muhsan sayılması için Hanefilere göre yedi şartın bulunması gerekir. Zina eden kişinin) Akıllı olması, 2) Ergin olması, 3) Hür olması, 4) Müslüman olması, 5) Sahih nikahla evli olması, 6) Sahih nikâh içinde eşiyle guslü gerektirecek şekilde cinsel ilişkide bulunması, burada boşalma şartı aranmaz. 7) Yukarıdaki niteliklerin cinsel birleşme sırasında her iki eşte de bulunması. Bu şartlardan herhangi birisi bulunmazsa değnek cezası uygulanır (bk. es-Serahsî, a.g.e, IX, 39; el-Kâsânî, a.g.e, IV, 37; İbn Âbidîn, a.g.e, III,163; İbnü'l-Hümâm, a.g.e, IV,130). Bu sonuncu maddeye göre, diğer şartlar bulunup kadın küçük olur veya akıl hastası ya da cariye statüsünde bulunursa, bu eksiklik giderilip yeni bir cinsel ilişki olmadıkça taraflar muhsan hale gelmiş bulunmaz. Ebû Yusuf ve Şâfiîler bu sonuncu şartı gerekli görmezler. Onlara göre, diğer şartlar bulununca, kadın kâfir olsa veya taraflardan birisi akıl hastası veya küçük bulunsa da muhsan şartı gerçekleşir (ez-Zühaylî, a.g.e, VI, 42). Şâfiî, Ahmed b. Hanbel ve Ebû Yusuf'a göre, recm için taraflann Müslüman olması şart değildir. Bu yüzden zimmî, İslâm mahkemesine başvursa had uygulanır. Yine Müslüman erkek zimmî bir kadınla evlenip, onunla cinsel ilişkide bulunsa her ikisi de muhsan olurlar. Delil şu hadistir. İbn Ömer (r.anhümâ)den rivayete göre Allah elçisine zina eden iki yahudi getirilmiş, o, bunların recmedilmelerini emretmiştir (Müslim, Hudûd, 27; Tirmizî, Hudud,10). Eğer recmde, Müslümanlık şartı olsaydı, bunları recmetmezdi. Hanefilere göre, iki yahudinin recmedilmesi olayı recm ayeti inip neshedilmezden önce, Tevrat hükmüne uygun olarak vuku bulmuştur (Zeylaî, Nasbu'r-Râye, III, 328; eş-Şevkânî a.g.e, VII, 12; es-Serahsî, a.g.e, IX, 39, 40; İbnü'I-Hümâm, a.g.e, VI,132; el-Kâsânî, a.g.e, VII, 28; İbn Âbidîn, III, 162). Sonuç olarak zina cezasının uygulanması için İslâmî yönetimin bulunması, dört erkek şâhidin suçluların zina fiiline bizzat görgüye dayalı olarak şahitlik yapması veya zina edenin ayrı zamanlarda mahkemede dört defa zina ikrarında bulunması gerekir (Ayrıntı için bk. "Zina" maddesi). 2. Hırsızlık Cezası Başkasına ait olup, koruma altında bulunan en az on dirhem değerindeki (Hz. Peygamber döneminde iki koyun bedeli) bir malı çalmanın cezası Kur'an-ı Kerim'de şöyle belirlenmiştir: "Hırsızlık yapan erkek ve kadının; yaptıklarına karşılık Allah'tan bir ceza olarak ellerini kesin. Allah her şeye galip, tam hüküm ve hikmet sahibidir" (el-Maide, 5/38). Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: "Sizden öncekiler, şu yüzden helak oldular, onlar şerefli bir kimse hırsızlık yaptığı zaman, hırsızı serbest bırakırlar, güçsüz bir kimse hırsızlık yapınca da ona ceza uygularlardı" (eş-Şevkânî, a.g.e, VII, 131, 136). Hırsızlık cezası uygulanınca, çalınan mal elde mevcutsa sahibine teslim edilir; helâk olmuşsa bu malın tazmini gerekmez. Çünkü had ile tazmin bir arada uygulanmaz. Hatta, malı çalınan kişi daha önce malının tazminini talep etmişse artık el kesme cezası düşer. Çünkü yukarıdaki ayette yalnız had cezasına yer verilmiş, malın tazmininden söz edilmemiştir. Diğer yandan Allah elçisi; "Hırsıza had uygulanınca artık malın tazmini istenemez" (Zeylaî, o.g.e, III, 375) buyurmuştur. Mâlikilere göre, hırsız zenginse hem had, hem de malın tazmini birlikte uygulanır; yoksulsa, had cezası ile yetinilir. Şâfiî, ve Hanbelîlere göre ise, hırsızın zengin veya yoksul oluşuna bakılmaksızın had ve tazmin cezası birlikte uygulanır. Çalınan mal mislî ise misliyle, kıyemî ise kıymetiyle tazmin ettirilir. Çünkü had cezası Allah hakkı, tazmin cezası ise kul hakkıdır (Ayrıntı için bk. "Hırsızlık" maddesi). El kesme cezası da diğer hadler gibi İslâmî hükümlerin tam olarak uygulandığı İslâm ülkesinde söz konusu olur. Böyle bir ülkede toplum dengeleri kurulmuş, sosyal güvenlik müesseseleri oluşturulmuş olacağı için maddî sıkıntıya düşenlerin problemleri çözülmüş olur. Bu yüzden Hz. Ömer kıtlık yılındaki sıkıntıları dikkate alarak el kesme cezasını uygulamamıştır (Hayreddin Karaman, İslâm Hukukunda İçtihad, Ankara 1975, 77). 3. Zina İftirası Cezası (Kazf) Namuslu (muhsan) bir kadına zina iftirasında bulunmak büyük günahlardandır. Hz. Peygamber (s.a.s) şöyle buyurmuştur: "İnsanı helake götüren yedi günahtan sakınınız. Bunlar şu günahlardır; Allah'a şirk koşmak ,sihir yapmak, haksız yere adam öldürmek, faiz yemek, yetim malı yemek, savaştan kaçmak, iffetli ve iman sahibi bir kadına zina iftirasında bulunmak" (Buhari, Vesâyâ, 23; Müslim, İman, 38; Ebu Davud, Vesâyâ, 10). Kur'an'da şöyle buyurulur: "Eğer yasaklandığınız büyük günahlardan kaçınırsanız kusurlarını örter ve sizi güzel bir makama koyarız" (en-Nisâ, 4/31, bk. en-Necm, 53/32) buyurulur. Zina iftirasının cezası Kur'an-ı Kerîm'de şöyle belirlenmiştir: "İffetli kadınlara zina isnad edip de sonra bu iddialarını doğrulayacak dört (erkek) şahit getiremeyenlere seksen değnek vurun; onların şahitliklerini de ebediyyen kabul etmeyin. İşte onlar, fasıkların ta kendileridir. Ancak bundan sonra tövbe edip islâh olanlar bu hükmün dışındadır. Çünkü Allah bağışlaması ve merhameti bol olandır" (en-Nûr, 2414, 5). Zina isnadı ya açık ifadelerle olur: "Ey zâni", "sen zina ettin" sözleri böyledir. Bu dört şahitle ispat edilir veya zina isnadında bulunulan ikrarda bulunursa zina cezası uygulanır. Aksi halde zina isnad eden iftira etmiş sayılır ve seksen değnek vurulur. İsnad, bir kimsenin nesebini, bilinen babasından kaldırmakla da olabilir. "Sen filancanın oğlu değilsin" veya "O, senin baban değildir" demek gibi. Bunu ispat edemezse, zina iftirası yapmış olur. Zina İftirası Yapılanda Bulunması Gereken Şartlar a. İftira edilen kimse erkek olsun kadın olsun, muhsan olması gerekir. Kazf konusunda "muhsan" sayılmanın beş şartı vardır. Zina iftirası atılan kişide bunların bulunması şarttır. a) akıllı olmak, b) ergin bulunmak, c) hür olmak, d) Müslüman olmak, e) zina yönünden iffetli bulunmak. Buna göre küçük çocuk ve akıl hastasına zina iftirası yapılsa had değil ta'zîr cezası gerekir. İffetli olmaktan maksat ömrü boyunca, haram yolla cinsel ilişkide bulunmamış olmasıdır. b. Zina isnadı yapılanın bilinen bir kimse olması gerekir. Bu yüzden; "Sizin içinizde bir kişi dışında zina eden bir kişi vardır" veya iki kişiye hitaben; "Sizden biriniz zina edendir" gibi sözlerde belirsizlik vardır (el-Kâsânî, " Bedâyiu's-Sanâyi ; VII, 40; İbnü'l Hümâm, Fethu'l-Kadîr, IV,191; es-Serahsî, el-Mebsût, IX,116; İbn Âbidîn, Reddû'l-Muhtâr III, 184). Bir erkek kendi kansına zina isnadında bulunur ve bunu dört şahitle ispat edemezse, önceleri ona da seksen değnek cezası uygulanıyordu. Ancak daha sonra inen şu ayetler bu konuda mulâane yöntemini getirdi: "Hanımlarına zina isnat edip de, kendilerinden başka şahitleri olmayanların şahitliği, doğru söyleyenlerden olduğuna dair dört defa Allah'ı şahit tutup yemin etmesiyle olur. Beşinci defasında, eğer yalan söyleyenlerden ise Allah'ın lânetinin kendi üzerine olmasını diler. Kadının da kocası yalancılardan olduğuna dair, Allah'ı dört defa şahit tutup yemin etmesi, cezayı kendisinden kaldırır. Beşinci defasında kocası doğru söyleyenlerden ise, Allah'ın gazabının kendi üzerine olmasını diler" (en-Nûr, 24/6-9). Bu hükümlerden İslâm'ın erkek ve kadının cinsel hayatını koruma altına aldığı, onları evlilik dışı cinsel maceralardan koruduğu anlaşılmaktadır (bk. "Kazf", "Zina", "Lian" maddeleri). 4. Yol Kesmenin Cezası Yoldan geçenlerin önünü kesmek ve geçişi haksız olarak engellemek suretiyle yolcuları soymak, İslâm'da şiddetle cezalandırılmıştır. Allah Teâlâ şöyle buyurur: "Allah ve Resulune karşı savaşan ve yeryüzünde fesat çıkarmaya çalışanların cezası ancak; öldürülmeleri veya asılmaları yahut ellerinin ve ayaklarının çaprazlama kesilmesi ya da yeryüzünde başka bir yere sürgün edilmeleridir. Bu, dünyada onlar için bir zillettir. Ahirette ise onlar için büyük bir azap vardır" (el-Mâide, 5/33). Bu ayette belirlenen cezalar suçun niteliğine ve şiddetine göre uygulanır. Yol kesenler yalnız soygun yapmışsa el ve ayakları çaprazlama kesilir, yalnız öldürme suçu işlemişlerse öldürülürler. Hem soygun, hem de öldürme birlikte işlenmişse; Ebû Hanîfe (ö.150/767) ve İmam Züfer'e (ö.158/775) göre, İslâm devlet başkanı seçimlik hakka sahiptir. İsterse ibret olması için önce el ve ayaklarını çaprazlama keser, sonra öldürülür veya idam edilir. Dilerse kesme uygulanmaksızın yalnız öldürülür veya asılır. Ebu Yûsuf (ö.182/798) ve Muhammed eş-Şeybânî'ye (ö.189/805) göre ise bu durumda yol kesen ya öldürülür veya asılır. Çaprazlama el ve ayak kesilmez. Çünkü burada asıl suç yol kesme olup, bir suça iki had birden uygulanmaz. Zaten öldürme cezası, daha hafif olan çaprazlama kesmeyi de kapsamına alır. Nitekim evli kimse hem hırsızlık hem de zina yapsa"recm" cezası ile yetinilir. Çünkü ağır olan bu ceza diğerini de kapsar (es-Serahsî, el-Mebsût, IX, 195; el-Kâsânî, a.g.e, VII, 93; İbnü'l-Hümâm, Fethu'l-Kadîr, IV, 270; ez-Zühaylî, el-Fıkhu'l-islâmî ve Edilletüh, 2. baskı, Dimaşk 1405/1985, VI, 127 vd.). Yol kesip adam öldüren ve soygun yapan kimseye had cezasının uygulanacağı konusunda islâm âlimleri arasında görüş birliği vardır. Bu ceza, âdî katilden farklı olarak öldürülenin velisinin affetmesi veya soygunda alınan malın geri verilmesi ile düşmez. 5. İçki İçmenin Cezası Sarhoş edici içkilerin içilmesi ayet ve hadislerle yasaklanmıştır. Kur'an-ı Kerim'de altı ayette geçen "hamr" kelimesi üzüm suyundan elde edilen özel içkinin adı olmuştur. Türkçe'de "üzüm şarabı" denilen içki budur. Diğer içki çeşitleri veya; içkinin yapıldığı hammaddeler hadislerde belirlenmiştir. Tedricî yasaklamanın sonunda, kesin içki yasağı bildiren ayette şöyle buyurulur: "Ey iman edenler! İçki, kumar, putlar ve fal okları sadece şeytanın işinden birer pisliktirler. Bu pislikten kaçının ki, kurtuluşa eresiniz. Şüphesiz Şeytan kumar ve içki ile aranıza düşmanlık ve kin sokmayı, sizi Allah'ın zikrinden ve namaz kılmaktan alıkoymayı ister. Artık bunlardan vazgeçtiniz değil mi?" (el-Mâide, 5/90, 91; Diğer ayetler için bk. el-Bakara, 2/219; en-Nisâ ; 4/43; el-A'râf, 7/157; en-Nahl, 16/67). Hanefilere göre had cezasının uygulanması bakımından içkiler ikiye ayrılır: Şarap içene verilecek ceza, şarap dışındakileri içene verilecek ceza. Şarap içen kimse az içsin, çok içsin sarhoş olsun veya olmasın kendisine had cezası uygulanır. Çünkü Hz. Peygamber; "Şarap içen kimseye değnek vurunuz" (Ebû Dâvud Hudûd, 36; Tirmizî, Hudûd 15; Nesâî, Eşribe, 42; İbn Mâce, Hudûd, 17, 18; Dârimî, Eşribe, 10) buyurmuştur. Bu hadisteki "hamr"da köpük atmış taze üzüm suyu olup, içenin aklını örttüğü için bu ad verilmiştir. Şarap dışındaki içki çeşitlerinde ise, kişi sarhoş olacak kadar içtiği takdirde had cezası uygulanır (el-Kâsânî, a.g.e, VII, 39; İbnü'l-Hümâm, Fethu'l-Kadîr, IV, 178; Zeylaî, Tebyînü'l-Hakâik, III, 195). Çoğunluk fakihler ise şarapla diğer içki türleri arasında bir ayırım yapmazlar. Çoğu sarhoş eden içkinin azı da haramdır ve hamr (şarap) hükmündedir. Bu yüzden, sarhoş edici olduğu bilinen herhangi bir içkiyi içene had cezası gerekir. Delil şu hadistir: "Her sarhoş edici içki hamr'dır ve her hamr da haramdır" (Müslim, Eşribe, 73; Ebû Dâvud, Eşribe, 5; Tirmizî, Eşribe, l; İbn Mace, Eşribe, 9; Ahmed b. Hanbel, II, 16, 29, 31,105, 134, 137). Ebû Hanîfe'ye göre haddin uygulanmasını gerektiren sarhoşluğun ölçüsü; sarhoşun konuşulanları anlamaması, mantıklı konuşamaması, erkekle kadını, yerle göğü birbirinden ayırt edememesidir. Çünkü hadlerde şüphenin kalkması için ağır olanı esas almak gerekir. Hz. Peygamber; "Gücünüzün yettiği sürece hadleri şüphelerle kaldırınız" (Ebu Davud, Salat, 114; Tirmizî, Hudûd, 2) buyurmuştur. Ebû Yûsuf, imam Muhammed ve diğer üç mezhep imamına göre, sarhoşluk ölçüsü; sarhoşun saçma konuşması ve sözleri birbirine karıştırmasıdır. Çünkü insanlar bu durumdaki kişiye "sarhoş" demektedir. Bu kimse kendi elbisesini veya ayakkabılarını başkasınınkinden ayırt edemez. İçki içene ceza uygulanabilmesi için akıllı, ergin, Müslüman olması, içki zorlama ile veya zarûret sebebiyle içmemiş olması, içtiği şeyin içki olduğunu haram kılınmış bulunduğunu bilmesi gerekir. Ayrıca içtiği içkinin kendi mezhep görüşüne göre haram sayılması da gereklidir. İçki İçene Verilecek Cezanın Miktarı Çoğunluk müctehitlere göre, sarhoşluğun cezası seksen değnektir. Delil, Hz. Ali'nin şu sözüdür: "Kişi içki içince sarhoş olur, sarhoş olunca da saçma sözler konuşur; saçma sözler arasında da iftira eder. İftiranın had cezası ise seksen değnektir" (eş-Şevkânî, Neylü'l-Evtâr, VII, 144; Zeylaî, Nasbu'r-Râye, III, 351). Şâfiîlere göre, şarap veya diğer içkileri içmenin cezası kırk değnektir. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.s) bu konuda belirli bir miktar uygulamamıştır. Ebû Hüreyre (r.a), Hz. Peygamber'e getirilen bir sarhoşa uygulanan cezayı şöyle anlatır: "Bizden bir kısmı eliyle, bazıları ayakkabısı ya da elbiseleriyle vurdular. Adam ayrılıp gidince, arkasından; Allah seni rüsvay etsin" dediler. Bunun üzerine Allah Rasûlü şöyle buyurdu: "Böyle söylemeyin, ona karşı şeytana yardım etmeyin" (Buhârî, Hudûd, 4; Müslim, Hudûd 35; Ebu Dâvud, 35, 36; Tirmizî, Hudûd, 14, 15). 6. İrtidâd Edene Verilecek Ceza İrtidâd, sözlükte bir şeyden başka bir şeye dönmek demektir. Aynı köktün ism-i fail olan mürted sözcüğü ise; İslâm dinini terkedip küfre, dinsizliğe dönmek anlamına gelir. İrtidâd küfrün en aşırısı ve en ağırıdır. Hanefilere göre mücerred irtidatla, Şafiilere göre ise irtidâdın ölümle birleşmesi halinde önceki ameller boşa gider. Kur'an-ı Kerîm'de şöyle buyurulur: "Sizden kim dininden döner ve kafir olarak ölürse, işte onların, dünya ve âhirette amelleri boşa gitmiştir. İşte Cehennemlikler onlardır. Onlar orada ebedî olarak kalacaklardır" (el-Bakara, 2/217). Müslüman olan bir kimse; Allah'ı inkâr, peygamberleri veya bir peygamberi kabul etmemek veya zina, eşcinsellik, şarap içmek ve zulüm yapmak gibi ittifakla haram olan bir şeyi helal saymak ve yine alışveriş ve evlenmek gibi ittifakla helal olan bir şeyi haram kabul etmek suretiyle dinden çıkar ve mürted hükümlerine tabi olur. Yine hakaret için Kur'an'ı yere atmak, bir hadis kitabını pisliğin içine atmak veya putlara ya da güneşe tapmak, kişiyi dinden çıkarır (bk. İbnü'l-Hümâm, Fethu'l-Kadîr, IV, 385; eş-Şirbînî, Muğnî'l Muhtâc, Mısır, t.y, IV, 133 vd.; eş-Şîrâzî, el-Mühezzeb, II, 288; İbn Kudâme, el-Muğnî, 3. Baskı, Kahire 1970, VIII, 123, 131). İrtidadın geçerli olması için, kendisini dinden çıkaracak sözü söyleyen veya işi yapanın akıllı olması ve bu söz veya fiili kendi iradesiyle yapmış bulunması gerekir. Mürteddin Cezası İslâm müctehitleri mürteddin öldürülmesi gerektiği konusunda görüş birliği içindedir. Delil şu hadislerdir: "Dinini değiştiren kimseyi öldürünüz" (Buhârî, Cihâd 149, İ'tisâm, 28, İstitâbe, 2; Ebû Dâvud, Hudûd 1; Tirmizî, Hudûd, 25; Nesaî, Tahrîm,14); "Müslüman bir kimsenin kanı ancak üç şeyden birisi ile helal olur. Zina eden dul, cana karşılık can ve cemaatten ayrılıp dinini terkeden kimse" (Buhârî, Diyât, 6; Müslim, Kasâme, 25, 26; Ebu Davud Hudûd 1). Hanefilere göre, irtidâd eden kadın öldürülmez, fakat yeniden, İslâm'a dönünceye veya ölünceye kadar hapsedilir. Çünkü o, büyük bir cürüm işlemiş olur. Ancak kadınların öldürülmesini Rasûlüllah (s.a.s) yasaklamıştır. Temelde, mürteddin öldürülmesi küfrü yüzünden değil, İslâm toplumuna baş kaldırması yüzündendir. Çünkü İslâm devletine baş kaldırmanın cezası Allah yanında, öldürmekten daha büyüktür. Yukarıda yol kesmenin cezasını açıklarken buna temas etmiştik (bk. es-Serahsî, el Mebsût, I, 98 vd.; İbnü'l-Humâm, Fethu'l-Kadîr, IV, 385 vd.; el-Kâsânî, a.g.e, VII; 134; İbn Âbidîn, a.g.e, III, 312, 326). Çoğunluk fakihlere göre ise, dinden dönen kadın da öldürülür. Çünkü Ümmü Mervân adlı bir kadın İslam'ı terketmiş, bu haber Hz. Peygamber (s.a.s)'e ulaşınca, bu kadının tevbeye davet edilmesini bildirmiş, tevbe ederse serbest bırakılmasını, aksi halde öldürülmesini emretmiştir. Ancak bu hadisin senedinde zayıflık vardır (bk. Zeylaî, Nasbu'r-Râye, III, 458; eş-Şevkânî, Neylü'l-Evtâr VII,192). Yine Hz. Peygamber, Muaz b. Cebel (ö. 18/639)'i Yemen'e vali olarak gönderirken ona şöyle buyurmuştur: "Herhangi bir erkek İslâm'dan dönerse, onu yeniden İslâm'a çağır, dönerse ne âlâ; aksi halde onun boynunu vur. Kadın da dinden dönerse, onu da dine yeniden çağır, dönerse ne âla; aksi halde boynunu vur" (Zeylaî, a.g.e, III, 457; eş-Şevkânî, a.g.e, VII,193). İbn Hacer, bu hadisin senedinin hasen olduğunu söylemiştir. Hanefilere göre, Hz. Peygamber döneminde görülen bu gibi kadın öldürme olaylarının irtidâd sebebiyle değil İslâm devletine başkaldırma yüzünden olmuştur. Mürteddin öldürülmeden önce tevbeye çağrılması Hanefîlere göre müstehaptır. Çünkü bununla yeniden İslâm'a dönmesi umulur. Eğer tevbe etmezse, tevbe edeceği umulur veya kendisi süre istemiş olursa ona üç gün süre verilir. Ancak tevbe edeceği umulmaz veya süre istememiş olursa, derhal öldürülür. Delil Hz. Ömer'in uygulamasıdır: Ömer (r.a), İslâm ordusundan bir adamın durumunu sordu: "İslâm'a girdikten sonra Allah'ı inkâr ettiği için onu öldürdük" dediler. Hz. Ömer dedi: "Keşke onu bir evde üç gün hapsedip, her gün bir ekmek verseydiniz, belki tevbe ederdi". Sonra şöyle dua etti: "Allahım! Ben orada yoktum, emir de vermedim, razı da olmadım" (Mâlik, Muvatta', Akdiye, 16). Çoğunluk müctehidlere göre, mürted erkek ve kadının öldürülmeden önce üç kere tevbeye çağrılması vaciptir. Delil; Ümmü Mervan hadisi ile Hz. Ömer'in tevbeye davetin gerekliliğini bildiren ifadeleridir (bk. İbn Rüşd, Bidâyetti'l-Müctehid, Mısır, t.y., II, 448; eş-Şirbînî, a.g.e,139 vd; İbn Kudâme, el-Muğnî, VIII,124 vd.; ez-Zuhayli, a.g.e, VI, 186-188.) Mürted, yalnız İslâm devlet başkanı veya onun yetki verdiği kimse tarafından öldürülebilir. Bunların izni olmaksızın başka birisi öldürülürse kötü bir iş yapmış olur ve ta'zîr cezası uygulanır. Ancak tevbeye çağırmadan önce bile olsa, böyle bir öldürmeden dolayı öldürenin tazminat yükümlülüğü bulunmaz (ez-Zuhaylî, a.g.e, VI, 188). Kısas Cezası İslâm hukukunda âyet ve hadisle miktar ve kapsamları belirlenen had cezaları yukarıda kısaca açıklananlardan ibarettir. İslâm toplumu ideal bir ahlâk yapısına kavuştuğu takdirde İslâm devletinin yalnız bu cezalarla yetinmesi mümkün ve caizdir. Bunların yanında "kısas" cezası gibi kul hakkı sayılan cezalarla, diyet, erş ve hükûmetü'l-adl gibi malî cezalar da vardır. Sevde.de
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|