|
01-28-2014, 06:54 | #1 |
Cem Küçük - Paralel İfadeler, Birbirini Tamamlayan Yazılar
Cem Küçük
Paralel ifadeler, birbirini tamamlayan yazılar Cemaat medyasında ve paralel yapının kontrolündeki yayın organlarında hemen her gün seçilmiş meşru hükümet, Başbakan Erdoğan ve hatta Meclis hakkında ağır ithamlar çıkıyor. Güya hak, hukuk diyenler meşru yapıların meşruiyetini sorguluyorlar. Bakın bunlardan birkaç örnek: Faruk Mercan'ın 10 Ocak'ta attığı tweet. 'HSYK taslağı ile yürütme organı; 'yargı erki'ne resmen el koyuyor. Bunu kabul eden bir Meclis'in anayasal meşruiyeti tartışmalı hale gelir.' Gelen yoğun tepkiler üzerine geri adım atan Mercan peşinden şunu yazdı: 'Anlama özürlü kişiler; Meclis'i 'gayri meşru' ilan ettiğimi iddia ediyor. Tam tersine Meclis'i 'meşruiyetine' sahip çıkmaya davet ediyorum. Okuma yazması olan herkes ilk cümlenin ne anlama geldiğini zaten bilir. Sanki millet aptalmış gibi peşinden, 'Ben öyle demedim' anlamına gelen şeyler yazıyor. Ne dedin peki? Sonra eski Zaman ve Today's Zaman yazarı İbrahim Öztürk'ün tweeti: 'Türkiye için tek çıkış yolu var. AKP'ye derhal kapatma davası açılmalı. Artık hukuki ve toplumsal meşruiyetlerini kaybettiler.' Bu arkadaşa bunu söyleten motivasyon nedir çok merak ediyorum. Ergenekoncular da böyle düşünüyordu ve dava açmışlardı. Demek ki cemaat yazarlarının içinde bu tür istek ve arzular hiç bitmiyor. Zaman Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı, bir televizyon programında şöyle söyledi: 'Yezit İstanbul'u fethetmek için de gelmişti. Fakat siyasi merkezdeki goygoycular Yezid'i doldura doldura bir yere getirdiler'. Sonra köşesinden Dumanlı şunları yazdı: 'Ben hiç kimseye Yezid demedim. Hedefim goygoycuların çıkardığı ve sürekli harladığı fitne ateşi.' Madem amacınız fitne ateşi o zaman önce bazı yazarlarınızdan başlayın. Ya da Yezid lafını hiç etmeyin. Peşinden, Bülent Korucu, "Kapıdaki Yönetim Krizi" başlıklı yazısında şunları söyledi: 'Sosyal hayat sizin oy depolarınızı sağlamlaştırmak adına sürdürdüğünüz gerginliklerden en fazla yarayı alır. İnsanlar siyasî partilerin tarafı olmaktan çıkar 'düşman' cepheler biçiminde mevzilenir. Bu cepheleşme çarşıya pazara, camiye, kahvehaneye yansımaya başladığında astronomik yüzdelerde oy da alsanız, ülkeyi yönetemezsiniz.' Korucu'nun ne dediği çok belli. Ama üç gün sonra "Yamacıların İşi de Zor be" yazısında ise şunu dedi: 'Siyaseti savaş, rakipleri düşman olarak nitelerseniz sosyal patlamalar ülkeyi yönetilemez hale getirir. Cami, çarşı ve kahvehanelerde insanlar cepheleşiyor. Bu kaygılarımı yeniden yazıyorum.' Kendisini yanlış anlayanlara da komplocu ya da yamacı dedi. Mehmet Kamış da dün yazısında Başbakan'ın ettiği bazı sözleri sıraladı şunları şöyledi: 'Bu sözler, Avrupa'nın herhangi bir ülkesinde bir başkası tarafından söylenseydi, nefret söylemi nedeniyle yargılanmayı gerektirirdi. Lügatlerdeki nefret söylemi maddelerine baktığınızda Başbakan'ın ve bazı hükümet yetkililerinin söylediklerinin, çok net biçimde bu kapsama girdiğini göreceksiniz.' Mehmet Kamış henüz 'Ben öyle demedim' diye bir kelam etmedi ama beklemedeyiz. Aralarında Afrikalılara yamyam diye hitap edenler de var, iPad'im azizlik edip prime minister (başbakan) yerine prime monster (baş canavar) yazdı diyenler de. Cemaat yazarları ettikleri sözler ya da yazdıkları yazılar hakkında sürekli olarak bir daha yorum yapmak zorunda kalıyorlar. İnsanlar sizin yazılarınızı niçin sürekli paraphrase (yeniden yorumlama) etsin? Madem ortam bu kadar gergin, o zaman ifadelerinizi net belirtin. Gerçi bazı ifadelerin ne anlama geldiği çok net ama buna rağmen göz göre göre tevil yoluna gidiyorlar. Tabii herkes böyle değil. Derdini net söyleyen, açıkça yazanlar da var. 24 Ocak'ta Washington Post'ta Morton Abramowitz, Eric Edelman ve Blaise Misztal ortak imzayla bir makale yazdılar. Bu yazı ABD kamuoyuna değil Türk kamuoyunun dikkatine yazılmıştı. Bu isimleri ABD'de umursayan yok ama bizde Erdoğan düşmanları yere göğe koyamadılar. O yazıdan bazı satırbaşları şöyle: 'Geçmiş on yıldaki kazanımları ne olursa olsun, Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan ülkesinin muallaktaki demokrasisini mahvediyor. Bu, Türkler ve Türkiye'nin müttefikleri için çok ciddi bir sorun. Kısa dönemli çıkarların zarar göreceği kaygısıyla sessiz kalmak, Türkiye'nin uzun dönem istikrarını tehlikeye atıyor.' 'Türkiye'nin demokratik çöküşü ABD'yi üzerinde baskı oluşturan bir çelişkinin içine sürüklüyor. Erdoğan'ın mevcut söylemi Türkiye'yi mükemmel olmayan bir demokrasiden bir otokrasiye götürüyor. Yakın bir müttefikin ve NATO üyesinin bu gidişatının ittifakımızda ve bölgede eleştirilerin hedefinde olan ABD'nin demokrasisine olan güven ve ümit üzerinde çok ciddi sonuçları olması muhtemeldir.' 'Erdoğan, Türkiye'nin demokrasisine büyük zarar veriyor. ABD ikili gizli görüşmelerde ve âşikar olarak, Erdoğan'ın aşırı eylemlerinin ve demagojisinin Türkiye'nin politik kurum ve değerlerini çökerttiğini ve ABD-Türkiye ilişkilerini tehlikeye attığını açıkça belirtmesi gerekiyor.' Edelman, Abromowitz ve Misztal henüz, 'Biz aslında öyle demek istemedik' demediler. İsrail yanlısı bu üç isim karın ağrılarını açık açık yazmışlar. İçerideki paralel yapı medyasıyla aynı şeyleri yazıyorlar. Tek farkları var, lafı eğip bükmüyorlar. İnsan merak ediyor, nasıl oluyor da aynı anda içeriden ve dışarıdan birileri aynı anlama gelen cümleleri farklı ifadelerle yazıyorlar diye. Yoksa bu yazılar tek merkezden mi yönlendiriliyor? Kaynak Yeni Şafak 26.01.2014
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|