02-17-2014, 21:57 | #1 |
İbrahim Karagül - CIA ve Mossad da İstemiyor, Öyle mi!
İbrahim Karagül
CIA ve Mossad da istemiyor, Öyle mi! Hükümete karşı çıkmakla devlete savaş açmayı, ülkeyi yıkıma uğratmayı, milleti birbirine düşürmeyi karıştırdılar. Siyasi muhalefetle siyasi iç savaşı bir tutar oldular. Kurumların başındakilerine karşı olmakla o kurumları çökertmeyi, işleyemez hâle getirmeyi birbirinden ayırt edemez hâle geldiler. Örgütsel hiyerarşinin, cemaatsel bağlılığın, ideolojik körlüğün, kalbi buğz ve nefretle işlenmiş hâlinin nasıl bir zehirli dil oluşturduğunu ve bunun en başında kendilerine büyük zararlar vereceğini düşünmez oldular. Kullandıkları dilin, ürettikleri argümanların inandırıcılığının, güvenilirliğinin kalmadığını bilemez oldular. Sözün gücünü kaybettiler. Bu sözlerle, cümlelerle savundukları fikirlerin, durdukları pozisyonun, verdikleri mücadelenin etkisinin olamayacağını, kitlelerin kalbine giremeyeceklerini, sempati ve güven yerine korku ve endişe saçar hâle geldiklerini, böyle devam ettikleri müddetçe bir süre sonra insanların onlarla yan yana gelmeye bile çekineceklerini ölçemez oldular. Bir siyasi yapıya, iktidara muhalefet, karşı çıkmak en doğal hak iken, siyasi tercihlerinden kimsenin sorgulanamaz olduğu bir gerçek iken, tercihin ve karşı olmanın ötesinde yıkıcı, yıpratıcı, ülkenin ve milletin gelecek umutlarını bile kendi hesapları için gözden çıkarıcı bir savaş hâlinin siyasi tavırla hiçbir alâkası olmadığını sorgulayamaz oldular. Kendilerinden olmayan herkesi lanetlerken, herkese savaş açarken, hedef alırken kendi değerlerine taban tabana zıt çevrelerle ortaklıklar kurmak, savaş koalisyonu oluşturmak, dün nefret ettikleriyle bugün sahte evlilikler yapmak nasıl bir duruştur? Bu duruşun varacağı yer neresidir? Bu ortaklıklardan nasıl bir değer, nasıl bir toplum ve Türkiye projesi çıkar? Nasıl bir siyasi ya da ideolojik model kurulabilir? Yoksa böyle bir amaç yok mu? Amaç sadece ateşe daha fazla odun atmak, savaşa daha çok taraftar bulmak mı? Kendilerinden olmayanları yok etmek için daha fazla cephane biriktirmek mi? BAŞÖRTÜSÜNÜ BİLE İSTİSMAR ETTİNİZ Öyleyse bunun sonucu ne olacak? Öyleyse, burada proje, model yoksa söz konusu ortaklık sadece yıkım ortaklığı mı? Yıkım sonrası kimsenin umurunda değil mi? Burada intikamdan başka fikir, siyasi amaç ya da değer kalmadı mı? Başörtülü bir kadının mağduriyetini bile istismar edenler, yıllardır savundukları değerleri nasıl da ayaklar altına aldıklarını ne zaman anlayacaklar? Bir yıl önce kurduğunuz cümleler, yazdığınız metinler ne olacak? O zaman da mı söylediğiniz her şey yalandı? O zaman da mı hepimiz kandırılmıştık? Öyleyse hangi değer kaldı sizi ayakta tutacak? Bu kör kavganın önce sizin itibarınızı yerle bir ettiğini görmüyor musunuz? Yoksa değer dediğiniz her şeyi bir iktidar kavgası uğruna bir kenara itip, basit örgüt hesapları içine mi girdiniz? Bugüne kadar sizin de savunduğunuz değerlere sınırsız hakaret edenlerle omuz omuza, kol kola hareket etmeyi içinize sindirebiliyor musunuz? Yıkıcı ne kadar kelime varsa kullanmanın, dil ne kadar eğilebiliyorsa o kadar ölçüyü kaçırmanın, yarın bu millete, kendi tabanınızın dışındakilere karşı da lazım olacağını nasıl unutursunuz? Bu nasıl bir akıl, nasıl bir zihin, nasıl bir körlük demeden edemiyor insan. TOPLAMA KAMPLARI MI KURACAKSINIZ O ZAMAN Bu koroya katılanların büyük çoğunluğunun çıkar hesapları olduğunu, kişisel kavgaları olduğunu, çok az kısmının siyasi/ideolojik hesabı olduğunu görüyoruz. Medyadan dışlananlar orada, siyasi ömrü bitenler orada, yıllardır darbe senaryolarında yer alanlar orada, 28 Şubat'çılar orada, adliyede davaları olanlar orada... Say say bitmez.. Ortada samimi, gerçekten dürüst bir karşı cephe yok. Olmayacak da. Bunlarla olmaz da. Onlarla yapamazsınız ve yapamayacağınızı göreceksiniz de. Nasıl bir resim karesi içine girdiğinizi, bu resmin toplumsal hafızadan kolay kolay silinemeyeceğini, tehdit ve şantajla zihinleri formatlayamayacağınızı nasıl olur da anlayamazsınız? Diyelim devleti ele geçirdiniz, kurumları denetlediniz, iktidar alanını yönetiyorsunuz. Bugünkü muhalefet söyleminin iktidar söylemine dönüştüğünü düşünsenize. Bugün kullanılan dilin bir iktidar dili olduğunu hayal etsenize. Türkiye toplumu kaç parçaya bölünür. Nasıl bir kıyım ve parçalanmışlık görüntüsü oluşur? O zaman memleketin yarısını toplama kamplarına mı dolduracaksınız? Sözleşmeli evlilikler, menfaat-çıkar ortaklıkları, hiçbir zaman yan yana yürüyemeyecek insanları birlikte yürümeye zorlamalar, beddua seansları, ömür biçmeler... TÜRKİYE BİLE FEDA EDİLİR, ÖYLE Mİ!.. İnsan ürküyor, anlamakta zorluk çekiyor. Şu sözlere bir bakın: 'Ok yaydan çıktı bir kere. Bu safhadan sonra geri dönüş 'yok olmamız' anlamına gelir. Onun için tüm imkânlar kullanılarak taarruz tek yoldur. Önümüze kim çıkarsa ezip geçeceğiz. Seçimlerde % 65 ile bile gelseler, dosyalarla götürmek zorundayız. 44 yılda ördüğümüz hırkayı 'buyrun siz giyin' diyecek değiliz. Komünist, faşist, Alevi ve CHP'li farketmez; herkesle ittifak edin.' 'Hizmetin bekası için gerekirse Türkiye feda edilir. 5.000 savcı, o kadar hâkim, on binlerce polis ve asker, şehid olmaya hazır. Kayıplar önemli değil.' 'Bütün bilgiler her alanda amir, memur, hâkim, savcı, asker, general, vali, müsteşar, esnaf ve talebe sayı ve özellikleriyle masamızda. Herkesi her an 'hain ilan ediliriz' endişe ve baskısı altında tutun. Gerekirse zaaflarını açıklamakla tehdit edin. Hizmetimizi muhafaza için güçlü olandan yana olmak esas düsturumuz olmalı. Türkiye'deki mücadelede ABD'nin yanında yer alırsak güçlü çıkarız.' Bunlar ne demek? 'MOSSAD ve CIA'nin de Erdoğan'ı istemediğini' vurgulamak ne demek? Yüksek yargı üyesi hâkim ve savcılara böyle talimatlar veriliyorsa, evlerde sadece beddua seansları mı yapılıyordur? Bir kez, sadece bir kez dönüp kendinize de bir cümle kurun, tek bir soru sorun. Bu yetecek... Kendi resminizi ortaya çıkaracak... Herkese zarar verebilirsiniz. Ama gün gelecek en büyük zararı kendinize verdiğinizi göreceksiniz... Kaynak Yeni Şafak 17.02.2014
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 2 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 2 Misafir) | |
|
|