![]() |
#1 |
![]() Hocaefendi'den Berkin'e taziye
![]() Fethullah Gülen Hocaefendi, Gezi Parkı olayları sırasında başına isabet eden gaz fişeğiyle ağır yaralanan ve bu sabah hayatını kaybeden Berkin Elvan için taziye yayınladı. Hocaefendi taziye mesajında şunları söyledi: Sağduyu ve uzlaşıyla örgülenmesi gereken devlet aklının öfke ve kine mağlub olduğu zor günler geçirmekteyiz. Bu nefret atmosferi, toplumun muhtaç olduğu sevgi, sükunet ve birbirini anlama çabasını ortadan kaldırmakta; yukarıdan aşağıya doğru çatışmacı bir üslûbu telkin etmektedir. Bir AVM inadıyla başlayan hadiseler teskin edileceğine kutuplaştırıcı bir dille körüklenmiş ve bugüne kadar birçok gencimizin hayatını kaybetmesine sebep olmuştur. 15 yaşındaki küçük Berkin Elvan, bu atmosferin son kurbanı. Elvan ailesine ve yakınlarına başsağlığı diler, bugüne kadar pek çok acıyla dağidâr olmuş ama temkin ve teyakkuzunu korumayı başarmış Alevi kardeşlerimize sabrı cemil niyaz ederim. M.Fethullah Gülen Kaynak Zaman 11.03.2014
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
#2 | |||
![]() Fethullah Gülen'in, Berkin Elvan için yayınlamış olduğu siyasi taziye mesajının apaçık ve reddedilemez olarak fikren çürütülmesinin kesin delili Adnan Menderes'in yapmış olduğu bir konuşmasıdır. Anarşist Darbeci Vatan Haini Laikofaşist 31 Mayıs 2013 Laikçi İrticai Kalkışması'nın ne kadar alçakça bir vatana ihanet kalkışması olduğu, Adnan Menderes'in aşağıdaki konuşmasıyla da kesin olarak kanıtlanmıştır.
"Aziz ve muhterem vatandaşlarım. Her an, her saat başında yalan haberler, birtakım korkunç şaiyalar çıkarılmak suretiyle heyecan yaratmak ve bu heyecan vasatında birtakım kışkırtmalar da yaparak hadiseler çıkartmak istenmekte olduğunu ve bu yıkıcı faaliyetlerin belli merkezlerden idare edilmekte bulunduğunu dünkü konuşmamda arz ve ifade etmiştim. Bu şaiyalara, bu yalan haberlere inanılmamasını ve hatta bunları yayanların, alâkalılara ve vazifelilere ihbar edilmesini de ayrıca rica etmiştim. Filhakika, ortada hiçbir şey yokken hadiseler çıkarabilmek için ancak bu yollara ve bu usullere müracaat olunur. Kandırılması en kolay olan ve toplantı hâlinde bulunan zümreler seçilmek suretiyle bunların üzerinde daimi surette yıkıcı faaliyet ve propagandalar tekzif edilir ve bunlar küçük bir zümre bile olsalar, otuz milyonluk Türkiye'nin hacmine ve ebadına nispetle bir zerre dahi teşkil etmeseler, bunlar sanki teşkilatlı ve vurucu bir kuvvetmiş gibi ele alınarak bir memleketin kaderi üzerinde pervasızca oynayabilmek imkânlarının aranmasına ve bu yolların araştırılmasına çıkılır. İstanbul ve Ankaramızda iki gündür yaratılmak istenilen hadiselerin kısaca izahı ve mânâsı işte bundan ibarettir. Bir memlekette birtakım ayaklanma hareketleri için vasat ve şartlar hiçbir suretle müsait değilse, profesyonellerin, bu işlerin esnafı olanların tutacakları yol işte budur. Güzelim memleketimizde ayaklanmalar için hiçbir sebebin mevcut olmadığı aşikâr. Memleketimiz eski devrin hürriyetsizlik ikliminden çıkıp çok partili bir idareye kavuşmuştur. Binaanaleyh; hürriyetsizliğin, tek parti tahakkümünün ve seçim yapmadan iktidarda olmanın, seçim yapıldığı takdirde ise rey sandıklarının nasıl kırılıp on binlerce mazbatanın nasıl tahrip edildiğinin ve nasıl reylerin çalınıp millet iradesinin ayaklar altında çiğnendiğinin türlü ve aşikâr misallerini görmüş ve yaşamış bir memleketiz. Bu iklimin içinden çıkıp gelmekteyiz. Diğer taraftan, sefalete mahkûm olmanın bu memleketin kaderi olduğuna inanmışcasına ve bunu kabul etmişcesine çeyrek asır içerisinde; memleketin meselelerine, vatandaşın ihtiyaçlarına, medeni ve ileri bir hayata kavuşmanın icaplarına nasıl omuz silkercesine lakayt kalındığını görüp yaşamış olan bir memlekettir Türkiye. Ve Türkiyemiz bugün, asırlarca yapılamayanların on sene içinde nasıl yapıldığını, memleketin bir baştan öbür başa her birisi bir kıymeti olan sayısız eserlerle nasıl donanmış hâle geldiğini görmektedir. Ziraatte, sanayide, madencilik ve nakliye ekonomisinde, velhasıl iktisadi hayatın bütün kollarında Türkiye'nin nasıl akla sığmaz bir süratle bir asırlık bir mesafeyi bir on sene içinde aldığını görmekteyiz. Terakki, umran, imar, iktisadi kalkınma, içtimai düzen, velhasıl medeni ve ileri bir cemiyet olmanın bütün şartlarını muayyen bir nizam ve ülkü içinde nasıl hep birden ele alınıp tahakkuk yoluna konmuş olduğunu vatandaşlar görmektedir. On sene evvelki ile bugünü vatandaşlar kıyaslayabilmekte ve hükümlerini vermiş bulunmaktadırlar." Konu Cihannur tarafından (11-27-2014 Saat 00:14 ) değiştirilmiştir.. |
||||
![]() |
![]() |
![]() |
#3 | |||
![]()
Rahmetli Adnan Menderes, CHP'nin ve CHP Zihniyeti'nin kötülüklerini şöyle anlatıyor: "Esasen öteden beri milletçe kalkınmamızın düşmanı kesilmediler mi?! Şimdiye kadar memleketin muvaffakiyetlerinden birisini dahi kaale alıp bahsettiler mi?! Türk Milleti'nin zekâ ve gayretinin mahsulü olan binbir eserden birisine bile başlarını çevirip baktılar mı?! Milletin olan her güzel şeyden birisini dahi benimsemek faziletini gösterdiler mi?! Hayır, aksine olarak her muvaffakiyeti bir felaket, her güzel ve muhteşem eseri bir zarar diye göstermek için seneler ve senelerdir nasıl çırpındıklarını milletçe bilmiyor muyuz?!" |
||||
![]() |
![]() |
![]() |
#4 |
![]() Berkin kendi suc islemis bir PKK Bölücü yandasi idi. Kazadan dolayi hayatini yitirdi.
Fethullah Gülen bunu paralel devletini güclendirmek icin malzeme yapmaya calisiyor kendine. |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#5 |
![]() Soylu: Darbecilerin Çocukları da Darbeci
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Süleyman Soylu, ''Silivri'den kahraman çıkmaz, darbecilerin çocukları da darbeci. 3-5 isyancıya teslim olursa Başbakan'ın yakasına yapışırım.'' dedi. AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Süleyman Soylu, Ergenekon Davası'nı Türkiye'nin hukuka dayalı fabrika ayarlarına dönmesi olarak değerlendirdi. Ömer Şahin'in TRT Türk'deki "Görüş Farkı" programına katılan Soylu şunları söyledi: "Ben neyle suçlandığımı bilmiyorum diyenler samimiyetsizdir. Neyin ne olduğunu en iyi onlar bilirler. Türkiye'ye ne ayar vermeye çalıştıklarını onlar bilirler ve Türkiye'nin başına hangi belaları açtıklarını da… Ergenekon, halkın gönlünde de, halkın vicdanında da, halkın terazisinde de mahkûm olmuştur." DARBECİLİK GENETİK AK Parti'li Süleyman Soylu darbeciliğin genetik olduğunu ve darbelere karışan insanların çocuklarının da aynı çizgiyi sürdürdüklerini iddia etti. Türkiye'deki ünlü televizyoncu, bilim insanları, sanatçıları dikkatle izlediğini söyleyen Soylu, konuşmasına şöyle devam etti: "Çok garip bir şey var. Türkiye de darbelere karışmış ailelerin çocukları enteresan bir şekilde genetik olarak bunu devam ettiriyor. Ben size böyle yüz isim söyleyebilirim Türkiye'de. Şu anda hepsi meşhurlar ve hepsinin babası, ailesi, annesi, amcası ya rahmetli Adnan Menderes'e ya Türkiye'nin birliğine bütünlüğüne yönelik hadiseye kendi bedenini koymuş, ruhunu koymuş, vicdanını koymuş insanlara hakaret edenler, küfredenler. Bunlar korunmuşlar. Yıllarca Türkiye'de hep iyi yerlerde olmuşlar. Bunlar korunmuşlar bunlar muhafaza edilmişler ve bunlar devletimizin en önemli yerlerinde en kıymetli maaşlarla istihdam edilmişler. Bunlar Türkiye'nin yabancı misyonunda önemli temsil görevlerinde bulunmuşlar. Bunlar genel yayın yönetmenlikleri yapmışlar. Bunlar Türkiye'de üniversitelerde rektör olmuşlar. Bunlar üniversitelerde önemli noktalarda öğretim üyesi olmuşlar. Bunlar parlatılmışlar." Süleyman Soylu, Gezi olaylarının yeniden başlayacağı ve "sıcak geçeceği" iddia edilen "Sonbahar senaryoları" için ise şunları söyledi: "Ben hiçbir şey beklemiyorum, beni kaygılandıran hiçbir şey yok. Eğer hükümet benim özgürlük alanımı muhafaza etmez de 3-5 tane isyan plânlayanlara, huzur bozmaya çalışanlara beni mahkûm ederse, ben de Başbakan'ın, görevli olan herkesin yakasına yapışırım. Herkesin yapışma hakkı vardır. Türkiye'de çocuğunu okula gönderen velinin, üniversiteye gönderen velinin, stada evladını gönderip oradan haz almasını sağlayan annenin kafası arkada kalmamalıdır." Kaynak Analitik Bakış 16.08.2013 |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#6 |
![]() 28 Şubat neyse Gezi kalkışması da odur!
![]() Moderatörlüğünü Elif Çakır'ın yaptığı Söz Bitmeden programının bugünkü konuğu; yapımcı, sunucu ve aynı zamanda Akşam gazetesi yazarı Turgay Güler'di. İşte 28 Şubat, Gezi olayları ve gündeme ilişkin sıcak konuların tartışıldığı programdan öne çıkan açıklamalar... 28 Şubat davası 28 Şubat davasında yargılanan ve "Bir gün yargılanacağımız aklımızın ucundan geçmezdi." diyen paşalar için "Dönemin kudretli paşalarıydı" ifadelerini kullanan Turgay Güler, sözlerine şöyle devam etti: "Dönemin kudretli paşalarıydı. Ağızlarından çıkan her söz kanun gibiydi. Onlar birşey söylemese dahi onlar adına adının açıklanmasını istemeyen bir asker, bir paşa olarak haberleri yapılırdı. Korku manşetleri atılırdı. 'Gerekirse silah dahi kullanabiliriz' manşetleri atılırdı. Hatta bazı gazeteciler ve medya patronları bunlarla birlikte oturup 'Nasıl bir manşet atsak?' diye bir toplum mühendisliğine soyunmuşlardı. 12 Eylül'de çocuktum; ama 28 Şubat'ı iliklerine kadar yaşamış bir gazeteciyim ben. O dönem muhabirdim ve bir gün darbeyi bekledik arkadaşlarla. Askerler gelecekler, yayını durduracaklar ve bizi götürecekler diye bekledik. Komediydi. Tanklar Sincan'da yürüyordu falan... O dönem olanların zerresini bugün hiç kimse yapmaya cesaret edemez. İnsanın yüzüne tükürürler! Biri diyor ki, 'Asker kâğıttan kaplanmış.' bir diğeri de, 'Dışarıda darbe yapacak general kalmadı, hepsi içeride.' diyor. Yani bunu akıllarından geçirecek utanmazlığa sahipler mesela. Olsa yapacaklar yani! Askerin darbe yapanı(!) makbuldur. 28 Şubat neyse Gezi kalkışması da o'dur! "28 Şubat neyse Ergenekon da aynıdır, Balyoz aynıdır, 27 Nisan e-muhtırası aynıdır, Gezi kalkışması aynıdır.. Hiç değişmiyor. Ne yapılmaya çalışılıyor? İktidara diyor ki, 'Ben seni istemiyorum!' Neden istemiyor? Kara kaşını kara gözünü beğenmediği için değil menfaatine uymadığı için istemiyor. 28 Şubatta hedef Erbakan hükümetiydi. 27 Nisan'da ve Gezi olaylarında hedef kimdi? Erdoğan hükümeti. Ne oldu da kalkıştılar?" Y kuşağı değil X kuşağı "Ben onlara Y değil X kuşağı diyorum. Ne istemiyorlar? Diyor ki, 'Köprü istemiyorum,otoban istemiyorum, havaalanı istemiyorum, Kanal İstanbul'u istemiyorum, enerji santrali istemiyorum.' Sen nereden geldin? Amacın ne? Olaylı derbi Olaylarda ne Beşiktaş Kulübü'nün ne de Çarşı grubunun bir suçu olmadığını söyleyen Güler, "Bunlar bir numaraydı. Bu, Gezi kalkışmasının sosuydu." dedi. Kaynak Star 25.09.2013 |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#7 |
![]() "Anne Başını Aç Bizi Öldürecekler"
![]() Gezi Parkı eylemleri paralelinde gelişen başörtülü hanımlara saldırı vakalarına bir yenisi daha eklendi. Akit'in ifşa ettiği bu şok olayda 13 yaşındaki çocuğun feryadı yürekleri dağladı. Gezi Parkı’nı bahane ederek sokaklarda terör estiren provokatör gruplar masum insanların can ve mal güvenliğini tehdit ediyorlar. Gezi Parkı eylemleri paralelinde gelişen başörtülü hanımlara saldırı vakalarına bir yenisi daha eklendi. Beşiktaş - Kabataş İskelesi ve Antalya’nın ardından bir saldırı olayının daha Kadıköy’e bağlı Göztepe semtinde meydana geldiği öğrenildi. KAPUTUN ÜSTÜNDE TEPİNDİLER, CAMLARI TEKMELEDİLER Yanında bulunan 13 yaşındaki kızı ile alışverişten dönmekte olan öğretmen H.A.’nın aracının yolunu kesen saldırganlar, öğretmene hakaretler savurmaya başladılar. Öğretmen hanımın kapıları kilitleyip camları kapatması üzerine iyice kuduran saldırganlar, aracı tekmeleyip yumruklamaya başladılar. KIZ ÇOCUĞU PSİKOLOJİK TEDAVİ ALTINDA Akit'ten Yiğit Doğaner'in haberine göre, Pazar günü meydana gelen olayda aracın içerisinde bulunan çocuğun psikolojisinin bozulduğu öğrenildi. Olay esnasında, “Anne başını aç, bizi öldürecekler.” diyerek ağlamaya başlayan kız çocuğunun psikolojik tedavi altına alındığı öğrenildi. H.A.’nın olayın sıcaklığı ile saldırganların kaç kişi olduklarını sayamadığı, ancak saldırganların 5-10 kişilik bir gruptan oluştuğu kaydediliyor. FAİLLERİN BULUNMASI BEKLENİYOR Saldırıya uğrayan H.A.’nın, çocuğunun çığlıkları üzerine kaputun üzerinde tepinen ve camları tekmeleyen saldırganlardan birinin canı pahasına aracı hareket ettirdiği ve olay yerinden güçlükle uzaklaşabildiği öğrenildi. Şimdi, Antalya’da meydana gelen olayın failinin yakalandığı gibi bu olayın faillerinin de yakalanması ve adalete hesap vermesi bekleniyor. HATAY’DA GEZİCİLERE POLİS MÜDAHALESİ Gezi Parkı olayları kapsamında Hatay’da bir parkta kurulan çadırlar, polisin düzenlediği operasyonla kaldırıldı. Olayda gözaltına alınanların olduğu öğrenildi. Alınan bilgiye göre, dün sabah erken saatlerde, Emniyet Müdürlüğü Çevik Kuvvet timleri ve Antakya Belediyesi zabıta ekipleri Gezi Parkı odaklı gelişmeler kapsamında Akdeniz Mahallesi’ndeki Sevgi Parkı’nda kurulan çadırları kaldırdılar. Olayla ilgili gözaltına alınanların olduğu bildirildi. Bu arada ekiplerin bölgede çok sayıda bilye ile çeşitli malzemeler buldukları öğrenildi. Kaynak Habervaktim 23.07.2013 |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#8 |
![]() Haşmet Babaoğlu
![]() Çıldırmak üzereler! Artık kabul edelim... Bu toplumda iyicil ve barışçı hasletler yavaş yavaş tatile çıkıyor ve bir daha da geri dönmüyorlar. Berbat bir şey bu! Ne demek istediğimi anlatmaya çalışayım... Siyasi, sosyal ayrımlar, inanç farklılıkları, görüş ve fikir anlaşmazlıkları günümüz toplumlarının olmazsa olmaz nitelikleridir. Aksi takdirde bir toplumdan değil, özgül bir topluluktan (cemaat) söz ederiz. Fakat nefret farklıdır! Anlaşmazlık, karşıtlık, farklılık başka şeydir; şu sıralarda toplumumuzu etkisi altına alan her şeyi siyasal nefretler üzerinden tanımlama hastalığı bambaşka bir şeydir! Böyle bir durumda bir toplumu birbirine bağlı ve ayakta tutmak zorlaşır. *** Bir kesim Erdoğan ve AK Parti nefretiyle yiyor, içiyor, soluk alıyor! O kadar ki, Tokyo'nun 2020 Olimpiyatlarını kazanması, Türkiye'nin kaybetmesi İstanbul'un kimi beyaz semtlerinde tencere tava çalınarak, silahlar atılarak ve sloganlarla kutlandı! "Tokyo kazandı, Tayyip kaybetti" diye sevinç çığlıkları atıldı. Şaka değil, aynen böyle! Sosyal medyayı hiç sormayın, iş "orantısız mizah"tan çıktı, "orantısız alçaklık" noktasına uzandı. Yarın öbür gün en azından İstanbul'da yerel seçimi kazanırız ve "2020 Olimpiyatlarını biz yapar, şanını biz taşırız" hayalini bile kurmadılar. Cumartesi gecesi özellikle sosyal medyada öyle acıklı bir nefret ve ahmaklık rüzgârı esiyordu ki, eski Tüsiad Başkanı, Gezi destekçisi Ümit Nazlı Boyner bile dayanamadı, şöyle isyan etti: "Hiç ileriye bakmayacak mıyız? Bu kadar mı bugünün hesabıyla yaşıyoruz? 2020 İstanbul bir gelecek projesiydi. Onu bile hayal edemiyorsak!" *** Çünkü koyu bir umutsuzluğun içindeler! Ve bu yüzden çıldırmak üzereler. Umutsuzluklarının nedenleri üzerine düşünmektense nefretlerini ve öfkelerini biliyorlar. Militer ve otoriter bir talim terbiyenin toplumu eninde sonunda getireceği yer buydu! İlkokul ezberlerini siyasal program sanacak kadar "büyümemiş" bir toplumsal kesimden başka ne beklenebilirdi ki! Geldiğimiz noktada, gönül okşayacak şeyler söylememi beklemeyin. Bu gidiş, iyi değil! Yapılacak şeyler açık... Birincisi... Tek tek ve yüz yüze hâlâ altından kalkabildiğimiz "birlikte yaşama" becerimizin üzerine titremeliyiz. İkincisi... Görev her şeyden önce iktidara düşüyor. Üzerinde iyi çalışılmış "demokrasi atakları"yla bu gidiş durdurulmalı! Kaynak Sabah 09.09.2013 |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#9 |
![]() Gülay Göktürk
![]() Artık tasada ve kıvançta ortak değiliz Tasada ve kıvançta ortak olmak... Öyle tarif ederdik "millet" olmayı, değil mi... Milli maçlarda kendi takımımızı bir yana bırakıp hepimiz milli takımı tutardık. Olimpiyatlarda kazandığımız altın madalya hepimizi yerinden hoplatır, kürsüde milli marşımız çalınırken hepimizin gözleri yaşarırdı. İhracatımız arttığı, milli gelirimiz yükseldiği, uluslararası kredi kuruluşları notumuzu yükselttiği zamanlarda birlikte sevinir, birlikte gururlanırdık. Dünya Türkiye'ye bir haksızlık yapınca birlikte hırslanırdık. Artık öyle değiliz... Daha ilkokul sıralarında öğrendiğimiz ve bir daha da unutmadığımız o tarif artık geçerli değil. Tasalarımızın ve kıvançlarımızın birbirine taban tabana zıt hale geldiği günler yaşıyoruz. Cumartesi gecesi olimpiyat sonuçları açıklandığında gördük acı tabloyu: Bir kısmımızın tasası, diğerlerinin sevinci oldu. Bir kısmımız hüzünle kapatırken televizyonlarını, bir kısmımız taa yüreklerinden kopup gelen sevinç çığlıkları atıyor, sağa sola zafer tweetleri yolluyordu. Yaşasın! Başarmışlardı. Haftalardır yürüttükleri Türkiye aleyhtarı lobi sonuç vermiş, Türkiye kaybetmişti! Çünkü bu Türkiye artık "Tayyip'in Türkiyesi"ydi... "Benim yönetmediğim ülke batsın!" Ne zaman başladı bu? Olimpiyatlarda başlamadığı kesin. Türkiye'nin kaydettiği her başarının bir kesimde üzüntü ve hayal kırıklığına yol açması epeydir yaşanan bir olay. Cumartesi gecesi İstanbul olimpiyatları kaybedince sevinç naraları atanlar, dolar yükselince de, büyüme rakamları düşüş gösterince de, ihracat düşünce de sevince gark oluyorlar. İşsizlik rakamlarındaki düşüş, okullaşma oranında artış, kredi notumuzdaki bir yükseliş, yurtdışından gelen herhangi bir övücü söz, iyiye giden her şey onları kahrediyor. Çözüm süreci çöksün, savaş yeniden başlasın, Reyhanlı'da bombalar patlasın, ekonomik kriz çıksın, sağlık sistemi işlemesin, hastalar hastane kapılarında ölsün; insanlar iş bulamasın istiyorlar. "Benim yönetmediğim ülke batsın!" Dedikleri işte bu. Hâlâ millet miyiz? Başlangıçta saf bir iyimserlik içindeydim. Hele birkaç yıl geçsin; AK Parti yaşam tarzına karışmadığını ortaya koysun, bu korkuları geçer, iktidarı kabullenirler, diyordum. Yanılmışım. On yılı aşkın bir zaman geçti. Kimsenin hayat tarzına karışılmadığı gibi, hayal bile edilemeyecek iyileşmeler yaşandı. Türkiye kendini ikiye katladı. Ama onların AK Parti düşmanlıkları azalmadı, arttıkça arttı. Yanılgım şuydu: Onların dertlerinin Türkiye'nin nasıl yönetildiği değil, kimin tarafından yönetildiği olduğunu anlayamamıştım. Artık çok açık bir şekilde ortaya çıktı ki bu düşmanlıkları kaybettikleri "eski Türkiye'yi" geri alamadıkça artacak. Onlar, bu ülkede yaşayan diğer insanlarla eşit vatandaş olmayı asla kabullenemiyor. "Ayakların baş olmasını" hazmedemiyor. O zamana kadar aşağıladıklarıyla eşit sayılmayı kazanılmış haklarını kaybetmek olarak algılıyor. Benim üstün olmadığım, benim borumun ötmediği, benim damgamı basamadığım; kurallarını benim koymadığım ülke olmaz olsun, diyor ve gözlerini kırpmadan batırmak için çalışıyorlar. X x x Kürtlük-Türklük, Alevilik-Sünnilik, bizi bölemedi. Ama Beyaz Türkler'in iktidar hırsı bölüyor işte... Kaderde, tasada ve kıvançta ortak değiliz artık. Bir millet değiliz belki de... Kaynak Bugün 09.09.2013 |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#10 |
![]() Gezi ruhu öldü mü?
![]() Bir Gezicinin itirafı sosyal medyada paylaşım rekoru kırıyor. Geziciler tatil arası verdikleri eylemlerine yeniden başladılar. Haziran ayındaki eylemlerde olduğu gibi artık büyük kalabalıklar toplayamıyorlar. GEZİ RUHU ÖLDÜ MÜ İki gece önce Taksim'de bin kişiyi geçmeyen marjinal bir grup vardı. Dün gece Kadıköy'ü yakıp yıkanlar bir avuç şehir teröristiydi. Aşağıda bir Gezicinin Gezi Ruhu'nun ne aşamaya geldiği itirafını okuyacaksınız. ![]() Kaynak En Son Haber 12.09.2013 |
|
![]() |
![]() |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|