|
08-14-2014, 23:05 | #1 |
Hayrettin Karaman - Hayırlı Olsun
Hayrettin Karaman
Hayırlı olsun Recep Tayyip Erdoğan ezici bir fark ile seçimi kazandı, ayın 28'inde mazbatasını alacak ve hayırlısı ile ülkenin 12. Cumhurbaşkanı olarak vazifeye başlayacaktır. Muhalefetin şu gülmenin zor olduğu günlerde bile insanı güldüren hesaplarını, kimin kazandığı kimin kaybettiği konusundaki saçmalamalarını kaale almıyor, ilgilenmiyorum. Benim ilgilendiğim hususlar şunlardır: Özbe öz bu ülkenin bir çocuğu, hem de sıradan bir ailenin çocuğu, s'ay ve liyakat kanunlarına göre alnının teri ile basamak basamak yükselerek cumhurbaşkanı oldu. Bundan önceki sevgili Cumhurbaşkanımız da aynı nitelikteki bir ailenin çocuğu idi ve aynı zor yolculuk sonunda o makama gelmişti. 1940'lı, hatta ellili yıllarda nahiye müdürü bile olmaya göz dikemeyen taşralılar bugün ülkenin bütün iş ve görev alanlarında boy gösteriyorlar. Üstelik son başkanı doğrudan halk seçti; demokrasi halkın iradesinin egemenliği ise bu konuda o egemenlik ilk defa ete kemiğe büründü. Şimdi başkan, kanuni dönemi içinde vazife yapacak, bir mânâda imtihan verecek, halk beğenirse yine seçecek, beğenmezse değiştirecek. 'Herkes bana bey'at etsin, etmeyen kâfirdir, keserim' diyenlerin de yaşadığı bu dünyada bütün eksiklik ve kusurlarına rağmen demokrasinin iyi tarafları bunlar olsa gerektir. Seçim propagandaları yapılırken yoğun bir 'kucaklama' edebiyatına şahit olduk. 'Cumhurbaşkanı bütün halkı kucaklamalı, kimseyi dışlamamalı, işte bizim adayımız böyle' diyorlardı. 'Âyînesi iştir kişinin lâfa bakılmaz- Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde' şeklindeki hikmetli beyit mealen 'insanın ne olduğunu gösteren ayna onun işi ve davranışıdır, bir şahsın aklının derecesini görmek istiyorsanız eserine bakın' diyor. Sayın Erdoğan bu makama seçildiği anlaşıldıktan sonra yaptığı meşhur 'Balkon Konuşması'nda kucağını, bu ülkede yaşayan bütün insanlara, hiçbir ayrım gözetmeksizin ve olanca genişliği ile açtı. Muhalefete de 'gelin, geçmişin kırgınlıklarını ve çatışma dilini bir yana bırakalım, yeni Türkiye'yi beraber kuralım' dedi. Bu davetten sonra, Cumhurbaşkanı; hukuk, ahlâk ve ülke menfaati bakımından yanlış bir adım atıp bunda da ısrar etmedikçe bütün halkın ve özellikle de siyasi muhalefetin yapacağı şey bu sese kulak vermek ve yeni bir tecrübeyi birlikte başarmaya çalışmaktır. Bunu yapacak yerde daha ilk adımda yine nefret ve çatışma dili kullanılır, birlikte yürümeye yanaşılmaz, sen ben davasına düşülürse sorumluluk bunu yapanlara ait olur ve millet de bunu asla unutmaz, yeri ve zamanı geldiğinde değerlendirir. Demokrasi ile yönetilen ülkelerde farklı ideolojilerin, dünya görüşlerinin ve bunlardan biri içinde de farklı projelerin ve tercihlerin bulunması, yarışması, kendini ifade etmesi tabiidir. Ancak yürürlükteki hukuka ve mevzuata göre herhangi bir konuda bağlayıcı bir karar alınınca buna bütün vatandaşlar (gruplar) saygı duymak, itaat etmek ve uymak durumundadırlar. Eğer bir grup çıkar da 'ben itaat etmeyeceğim' derse, usulüne uygun olarak alınmış kararı 'hıyanet' gibi ağır suçlamalarla karşılarsa o grup, demokrasiyi hazmedememiş demektir. İslam'da da kural şudur: Yöneticilere, İslam'ın temel kaynak ve kanunlarına aykırı olmayan bütün kararlarında itaat edilir. Farklı anlayış, yorum ve içtihadlar itaatsizliğin ve fiilî muhalefetin gerekçesi olamaz. Kaynak Yeni Şafak 14.08.2014
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|