01-05-2008, 18:38 | #1 |
Bin yıl önce, yüz yıl sonra
Bin yıl önce, yüz yıl sonra
Yönetim konusunda paradigmalarının esiri olmadan kafa yoranlar, yönetim işinde yepyeni bir ufuk açmak için çırpınıyorlar. Tezleri şu: “Şu anda uygulanan yönetim tarzının temelleri yüz-yüz elli yıl önce atılmıştır. Kısaca Taylorizm denilen bu tarz artık ihtiyaca kâfi gelmemekte, değişimle başetmede ayak bağı oluşturmaktadır. En modern diye takdim edilen yönetim teknikleri de bu klasik paradigmayla şekillendiği için yeterli olmamaktadır. Onbeş-yirmi yıl sonrası için, olan biteni şimdiden kestirip, yeni yönetim anlayışlarının temelleri atılmazsa insanoğlu kaynakları israf etmeye devam edecek ve sonunu hızlandıracaktır...” Yönetim bilimine son yıllarda büyük katkılar yapan MESS’in en son yayınladığı “Yönetimin Geleceği” isimli kitapta Gary Hamel bu kitabı niçin yazdığını şöyle özetliyor: “Öyleyse bu kitap hayalciler ve yapanlar içindir. Bürokrasi tarafından domuz bağıyla bağlandığını hisseden, ‘sistem’in buluşçuluğu boğduğundan endişe duyan, dar boğazın şişenin en tepesinde olduğuna gizlice inanan, kurumsal hayatın neden böyle şevk kırıcı olduğunu merak eden, çalışanların kendilerini yönetecek kadar zeki olduklarını düşünen, mevcut uygulamasıyla ‘yönetim’in başarıya ayak bağı olduğunu bilen ve bu konuda bir şeyler yapmak isteyen herkes içindir. Eğer bu sizseniz, o zaman hoş geldiniz.” Gary Hamel de diğer birçok yönetim düşünürü gibi “taşı yerinden oynatmaya” çalışanlardan. Gerçekten özellike son onbeş-yirmi yıldır iş ve yönetim hayatında çok büyük değişiklikler oldu ve olmakta, bundan otuz-kırk yıl öncesinin “kabulleri” ve “kriterleri” ile şirketleri ve örgütleri ayakta tutmak imkânsıza yakın görünüyor. Ulaşım, haberleşme, teknoloji, kültür alanlarında bütün dünyada çarpıcı gelişmeler oluyor. “İşçi” ve “memur” diye adlandırdığımız insanlar artık otuz-kırk yıl öncesinin çalışanları değil. Onlar da herkes gibi insanlığın yararına işler yapabilmenin heyecanını duymak istiyorlar. Bu sadece kuru bir istek de değil, fırsat verildiğinde bunu yapabileceklerini görüyorlar. Biraz önce Gary Hamel’den aldığım cümleyi; kendinizi onların yerine koyarak lütfen bir daha okursanız, bu insanların ne kadar sıkıntıda olduklarını anlarsınız. Bütün bunları düşünebilmelerine, hissedebilmelerine rağmen, seslerini “şişenin dar boğazında oturan” yöneticilerine duyurabiliyorlar mı? İletişimi iyi kurabilen... İşte bütün mesele burada. Bu konuda geçenlerde okuduğum bir tarihî bilgiyi aktarayım. Bakınız Harun Reşid hazretlerinin oğluna bir nasihati: “Oğlum şu oturduğun sandalyenin dört ayağı var. Biri eksik olsa bu işe yaramaz. Sen de yönetici olduğun zaman şu dört şeyi tamam eyle: Adalet, emniyet, muhasebat, muhaberat...” Şöyle diyelim mi? Adil, güvenilir, hesabını iyi bilen ve iletişimi iyi olan şirketler ayakta kalırlar. Çalışanların yöneticilerle eksiksiz iletişim kurabilmeleri gelecekte de en önemli konu olmaya devam edecek gibi görünüyor... İş Dünyamız Resul İzmirli
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 4 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 4 Misafir) | |
|
|