|
07-30-2021, 11:40 | #1 |
Bu da Adli Tıp Savunma Hatıram
Bu da Adli Tıp Savunma Hatıram
https://www.enpolitik.com/bu-da-adli...kale,5123.html
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
09-28-2021, 15:06 | #2 |
Bu da Adli Tıp Savunma Hatıram
Bu da Adli Tıp Savunma Hatıram
Nasıl ki Agâh Oktay Güner Bayburt’taki tarihi saat kulesi dibinde düzenlenen mitingde hemşerilerine seslenerek; -Ey Hemşerilerim! Bir kabak kaç ayda yetişir diye bir soru yönelttiğinde, aldığı cevapta Bayburt halkının; - 2 ayda yetişir demesi üzerine, -İşte sizde görüyorsunuz ya, bir kabak iki-üç ayda yetişmezken, Ecevit iktidarı döneminde kırk beş günde öğretmen yetişebiliyor hitabıyla tam da benim lise yıllarımda sınıfta “Çırpınırdı Karadeniz, Bakıp Türk’ün Bayrağına” şarkısını söylememe karşılık TÖB-DER’li 45 günlük mezun öğretmenlerce disiplin kuruluna sevk edilişimi hatırlatan bir anım olduysa, aynı şekilde meslek hayatımın ilerleyen yıllarda ise 15 Temmuz hain darbe girişimin 2 ay öncesinden ‘ta ucu Pensilvanya'ya kadar uzanan paralel örgüt’ konusunda hassas olunması gerektiğine dair sunduğum dilekçeyi geri çekmememin yansımasının bir neticesi olarak düşündüğüm Bylock’tan tutuklanan Grup Başkanının yerine vekâleten oturan Grup Başkan vekili tarafından hakkımda verilen uyarı cezası da tamda Adli Tıp’tan Tıbbi İlaç ve Cihaz kurumuna naklen atamama ramak kala bir noktada bana Abdurrahim Karakoç’un ‘akıl karaya vurdu’ isimli kitabının dizelerini hatırlatan bir başka türden anım olmuştur. Aslında her iki anımda da aklı karaya vurduracak derecede akıllara ziyan denen hadisenin arka planında dönen sinsice kurgulanmış dolaplara baktığımızda: -İster kırk beş günde mezun olmuş kabak öğretmenlerin zihniyet kodlarında konumlanmış cenahın okul idarecileri tarafından bana verilen kınama cezası olsun, -İster eski otoriter sisteme dayalı emri vaki idareci anlayışı kalıplarında yetişmiş cenahın zihniyet kodlarında Grup başkanlık makamına kısa süreliğine vekâleten oturmuş bir idareci tarafından bana verilen uyarı cezası olsun, sonuçta her iki sığ anlayışta aynı kapının birer ürünleri olarak hemen her insanın başına gelebilecek türden zihniyet kodlarının dayatması olduğu görülecektir. Sözüm onlara yine de bu iki tip akıl tutulmasına haiz idarecilerin zihniyet kodlarınca verilen cezalandırmayla bana gol attıklarını sana dursunlar, oysaki verilen bu kınama ve uyarı cezaları benim için hayatımın iki aziz şeref madalyası olarak algılayacağım cezalandırmalar olacaktır. Hem nasıl böyle algılamayım ki, bikere lise yıllarımın zihniyet kodları anlayışı içerisinde sınıfta vatan, millet, bayrak temaları içeren söylediğim ‘Çırpınırdı Karadeniz’ şarkısının karşılığı olarak bana reva görülen kınama cezası nasıl ki benim için birinci şeref madalyam hatıram olarak algılamama sebep teşkil ettiyse, hiç kuşkusuz 15 Temmuz hain darbe girişimi öncesinde Grup Başkanlık makamına sunduğum milli vesika niteliğindeki dilekçemin anlam ruhuyla taban tabana zıt hak arayışımın yansıması olarak yine bana reva görülen uyarı cezası da benim için bu kez ikinci şeref madalyası hatıram olarak algılamama sebep teşkil etmiştir. Keza, meseleye birde savunma yönünden baktığımda ise; -Hem nasıl ki, lise yıllarında sınıfta ‘Çırpınırdı Karadeniz’ şarkısını söylememden dolayı yaptığım savunma benim için Mareşal Fevzi Çakmak’ın “Bayburt Kop savunması ikinci Plevne’dir” sözünü hatırlatan bir savunma olduysa, aynen öyle de 15 Temmuz hain darbe girişimi öncesi Grup Başkanlığı makamına verdiğim milli vesika niteliğindeki dilekçenin akabinde gelişen süreçte hak arayışlarımın sürdürmenin yansıması olarak yaptığım Adli Tıp savunması da bir başka açıdan bana ikinci Kuvayı milliye ruhunu hatırlatan 15 Temmuz milli direniş destanı savunma olmuştur. Nitekim hayal dünyamda yaşadığım bu milli duygu ve milli düşler içerisinde önüme konulan “kötü niyet, kurnazlık, saldırı, dayatma, bozuk, densiz, haddini aşan taarruz” gibi memuriyet adabına sığmayacak ifadelerle, yani Türk ceza kanununca suç teşkil edecek yaftalar ve suçlamalarla kişilik haklarımı ihlal ederekten hakkımda verilen uyarı cezasının öncesinde verdiğim 27.07.2017 tarihli yazılı savunma beyanımda daha Sağlık Bakanlığına naklen atanmadan az bir zaman kala Adli Tıp sınırları içerisinde yaptığım hattı müdafaamı bakın nasıl dile getiriyorum: T.C. ADLİ TIP KURUMU Ankara Adli Tıp Grup Başkanlığına İLGİ: 21.07.2017 tarih ve 9392388-2017/514 sayılı yazınız. 657 sayılı memurlar kanunu ast üst ayırımı gözetmeyen bir kanundur. Yani emir demir keser kanunu değildir. Amiriyle memuruyla tüm 657 çalışanların kanunlar karşısında eşit haklara sahip olduğunu bildiren kanundur. En son Grup Başkan vekilimizin de katıldığı toplantıda; dosya uzmanlarına yönelik performans kapsamında döner sermayenizi keserim tehdit varı üslup söylemlerinden tutunda daha pek çok konularda uyarılması ve bugüne kadar dosya uzmanlarının hiçbir demokratik hak ve taleplerinin yerine getirilmemesi, yine Birim Sorumlusunca bir dosya uzmanı arkadaşımıza yönelik çirkin sözlü sataşmasına göz yumulması gibi hususlar bundan böyle eşitsizliklere son verilmeyeceğinin bariz göstergesidir. Dolayısıyla 30.01.2017 tarih ve 20170130-162 sayılı dilekçeyle yazdığım dosya uzmanlarının problemlerinin ve müşteki olarak şahsımın mağduriyetimin giderilmesine çözüm getirmek ve cevap vermek yerine müşteki ve mağdur sıfatı konumda bulunan şahsımın söz konusu dilekçenin üzerinden yaklaşık 5 ay geçtikten sonra müştekiyi savunma konuma düşürecek bir soruşturma olarak karşılık bulmuştur. İlgi kayıtlı yazınızla bahse konu olan iddiaların bir iddia olup olmadığını, yine kullanılan ifadelerin uygunsuz olup olmadığını gerek Adalet Bakanlığı Teftiş Kurulu, gerek İstanbul Adli Tıp Kurumu Başkanlığı gerekse savcılık nezdinde yürütülen soruşturmalar belirleyecektir. 30.01.2017 tarih ve 20170130-162 sayılı dilekçenin bir örneğinin ilgili makamların evrak kayıtlarında da olması hasebiyle gerek Adalet Bakanlığı Teftiş Kurulu, gerekse İstanbul Adli Tıp Kurumu Başkanlığı nezdinde yürütülen soruşturmaların neticeleri bağlayıcı olacaktır. İşte bu yüzden 7 gün içerisinde savunmam istenen 28.02.2017 tarih ve 2014/147 soruşturma sayılı yazıyla hakkımda Kimya İhtisas Dairesi Başkanlığınca alınan ifade tutanağına ilaveten ekleyeceğim bir ifade yoktur. İfade tutanağında belirttiğim gibi sadece şahsıma uygulanan haksızlığın giderilmesi yetmez, yıllık izne ayrıldığında izin dönüşü fark dosya alma haksızlığıyla karşı karşıya kalacak durumda olacak olan dosya uzmanlarının da bu durumdan muzdaripe uğramamaları için mağduriyet yaşamamaları gerektiği kanaatindeyim. Yüce adaletin tecelli edeceğine inancım tamdır. Bilgilerinize saygılarımla arz ederim.” İşte benden yedi gün içerisinde cevaplamam istenen hususlarda yazılı olarak sunduğum hattı müdafaa savunmamın her ne kadar satır aralarında “…bahse konu olan iddiaların bir iddia olup olmadığını, yine kullanılan ifadelerin uygunsuz olup olmadığını gerek Adalet Bakanlığı Teftiş Kurulu, gerek İstanbul Adli Tıp Kurumu Başkanlığı gerekse savcılık nezdinde yürütülen soruşturmalar belirleyecektir..” şeklinde bir öz güven bir ifadesi olarak ortaya koysam da, o söz konusu yürütülen soruşturmalar daha çok 15 Temmuz hain darbe girişimin 2 ay öncesinden ‘ta ucu Pensilvanya'ya kadar uzanan paralel örgüt’ konusunda hassas olunması gerektiğine dair dilekçenin besbelli ki o bölümüne odaklandıkları ve diğer idari sorunlarla alakadar olunmadığı, yani diğer kısmın Disiplin makamlarına başvurulacak mevzular olduğu anlaşılmaktadır. Bu yüzden de Grup Başkanı ve iki genetik uzmanının görüldüğü davalarda ilgili Cumhuriyet savcılıklarının yürüttükleri soruşturmalarda idari hususlarda ki bana yönelik haksız uygulamalar karşısındaki beklentim sadece hüsnü zan boyutunda bir beklentim olarak kala kalmıştır. Kaldı ki şahsıma yönelik haksız uygulamaların giderilmesi noktasında beklentilerimin boşa çıkmasının çokta önemi yoktur, burada önemli olan devletin kılcal damarlarına kadar sızmış 15 Temmuz hain darbe girişimin 2 ay öncesinden ‘ta ucu Pensilvanya'ya kadar uzanan paralel örgüt’ hakkında devletimizin çeşitli kurumlarını vatandaşlık görevi olarak haberdar etmem çok mühimdir. Öyle ki, yeni naklen atandığım kurumdayken bile devletin güzide kurumları ve emniyet birimleri bu sinsi örgüt hakkında beni çağırdığında hiçbir şekilde tereddüt etmeden seve seve gerekli yerlere gerekli bilgilendirmeler yapmaktan geri durmadım da. Şöyle ki; -Bylock’tan tutuklanan Adli Tıp Ankara Grup Başkanının Ankara Ağır Ceza mahkemesinde ki duruşmasında benim bilgime başvurulmak üzere çağırıldığım davada şahsım görüntülü kamera kayıtları eşliğinde yemin ettikten sonra Ağır Ceza hâkiminin bana 15 Temmuz öncesi yazdığım dilekçemde işaret ettiğim bu örgüt yapısının tüm Adli Tıp Kurum bünyesinde ne zamandan beri var olduğunu sorduğunda, bende cevaben sanık ve sanık yakınlarının huzurunda Adli Tıp Kurum Başkanı Uzm. Dr. Keramettin Kurt’tan sonra atanan Kurum Başkanının göreve başlamasıyla birlikte böyle bir yapılanmanın olduğu bilgisini paylaşmış oldum. -Hakeza benim Adli Tıp Kurumundan Tıbbi İlaç ve Cihaz Kurumuna naklen atanma aşamasında Adalet Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanlığı’na hitaben 22.06.2017 tarihli yazdığım dilekçemin Adalet Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanlığınca gereği için Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine istinaden savcılığın 18/07/2017 tarih ve 2017/117717 sor. sayılı yazısıyla yürütülmekte olan FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütüne Üye Olma suçundan yürütülen soruşturmaya esas olmak üzere Terörle Mücadele Şube Müdürlüğünde 06/11/2017 tarih ve saat:12:50’de ifademe başvurulduğunda da Teftiş Kuruluna sunduğum bilgilerin hemen aynısını ‘Bilgi alma Tutanağı’ başlığı altında paylaştım da. Ancak Cumhuriyet Savcılığının Terörle Suçları Soruşturma Bürosunda paylaştığım bilgiler benim müşteki olarak altını çizdiğim hususlarda işin daha çok FETÖ/PDY kısmıyla alakadar olunduğundan diğer şahsıma yönelik uygulanan mobbingle ilgili hususlarda Disiplin makamlarına başvurulacağına dair 04/04/2018 tarih, 2018/72174 soruşturma no’lu ve 2018/41877 karar no’lu yazıyla tarafıma bildirilmiştir. Doğrusu bende artık bir noktadan sonra onca zamandır yürüttüğüm hak arayışı mücadelemde yeni atandığım kurumda huzurlu bir şekilde çalışmak düşüncesiyle daha fazla meselenin mobbing kısmı üzerine gidip de sil baştan mücadele içerisine girmedim. Benim tek arzum bu uzun soluklu hak arayışı mücadelemde bana uygulanan psikolojik mobbing uygulamalarının milyonda bir olası ihtimal dâhilinde de olsa darp ya da bir başka fiziki boyuta varacak türden mobbing uygulamalarına yol açmayacak tedbirlerin alınmasıydı ki, böylesi olası bir durum için zaten CİMER’e arzuhalimi şöyle bildirmiş oldum da: “Ankara Adli Tıp Kurumu Yöneticilerinin hakkımda epey zamandır uyguladıkları mobbing üzere BİMER’e 04/02//2017 tarihli internet başvurumun 06/02/2017 tarih itibariyle Adalet Bakanlığı tarafına sevk edildiğinden dolayı teşekkürlerimi sunarım. Bu hususta Ankara Adli Tıp Kurumunda İzmir’den gelen Disiplin Soruşturma Görevlisi olarak İzmir Grup Başkan vekili, 08/03/2017 günü tarihinde müşteki olarak ifademe başvurup hakkımda yürütülen mobbing uygulamaları belgelendirip tutanak halde kayıtlara geçirmiş oldum. Hatta ifademin bir gün sonrasında unuttuğum konuyu da başvuru dilekçesi olarak kendilerine şu şekilde takdim ettim: “Özel nedenlerden dolayı geçmiş yıllara ait kış mevsiminde, hem de kimsenin izne ayrılmadığı bir dönemde izin talebimi reddeden Biyoloji ihtisas Dairesi Başkanı, ilginçtir 15 Temmuz 2016 Darbesi haftası iki Genetik uzmanı ve aralarında bir biyoloğunda bulunduğu aynı anda üç kişiye birden izin verip onaylayabiliyor. Hatta ilginçtir darbe haftası Grup Başkanı da izindeydi. Malum darbe girişimi sonrası Başbakanlık genelgesiyle kuruma gelmek zorunda kalmışlardır Dün verdiğim ifadede bu denli cüretkâr davranış sergilemekten çekinmeyen Biyoloji İhtisas Dairesi Başkanının güvendiği dayanaklardan eski Grup Başkanından söz etmiştim. Ne ilginçtir, dün ifade verdikten sonra bugün kurumumuza Kimya İhtisas Dairesi başkanı, Biyoloji İhtisas Dairesi başkanı ve kurumdan birkaç kişiyle birlikte sanki buranın sorumlusuymuş edasıyla kuruma yine ziyarette bulunup, bu arada Biyoloji İhtisas Dairesini gezdirerek kendisine tadilatla alakalı bilgi verilmiştir. Oysa Biyoloji İhtisas Dairesinin tadilatında İstanbul Adli Tıp Kurumu Başkanımızın talimatlarıyla nezih hale getirilmiştir. Ben bunu toplantıda dile getirdiğimde Biyoloji İhtisas Daire Başkanı buna itiraz edercesine bana sen öyle bil diyerek kendisinin katkısı olduğunu söyledi. Zaten bu ifadeleri kullandığında da şaşmadım. Çünkü şimdiye kadar ki uygulamalara baktığımız zaman ben yaptım, benim biyoloğum, benim personelim gibi ifadelerle ben merkezli karakter sergilemesi hasebiyle İstanbul Başkanını bile hafife alabiliyor. Bu konunun doğru olup olmadığını uzmanların bulunduğu toplantıdaki arkadaşlara sorulabilir. Saygılarımla arz ederim. 09/03/2017, saat 15.00” diye arz ettim. İşte yukarıda takdim ettiğim hususlarda Eski Grup Başkanının (Grup Başkanı Kimyager Esen Kaynak’ın emekliye ayrılmasıyla yerine atanan Başkan) adeta Biyoloji İhtisas Dairesine gelerek gövde gösterisinde bulunması doğrusu bana karşı “ayağını denk al” mesajı olarak algıladım. Düşünebiliyor musunuz İzmir’den gelen muhakkik İzmir grup Başkan vekiline müşteki olarak ifade veriyorum, hemen ertesi gün eski Grup Başkanı Biyoloji Dairemize heyet halinde geliyor. Bu olay bana yönelik yeni bir mobbing uygulamalarının habercisi bir gövde gösterisi olarak algıladığımdan şimdiden tedbir alınmasını saygılarımla arz ederim.14/03/2017” Evet, 14/03/2017 tarihli CİMER’e 1700381383 no’lu başvuru yazımda da görüldüğü üzere şayet satır sonundaki ifademe dikkat ettiyseniz ‘tedbir alınması’ gerektiğini vurgulayan ifadeyle durumumu arz ettim. Hiç kuşkusuz bu ifadeyi kullanırken bana mobbing uygulayanlardan koktuğumdan değil, inancım gereği başıma ne hal gelecekse tedbir alıp kaderde yazılı olana razı olmam içindir elbet. Ki, tedbirsizlik insanın kendi kendini intihara sürüklemesi demektir. (Bkz. Ekler: Daha detaylı diğer BİMER ve CİMER başvurularım) Başka ne diyelim, işte görüyorsunuz bir yandan Adli Tıp Kurumundan naklen geçiş yaptığım Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumunda çalışıp tanık olarak çağrıldığım yerlerde yaptığım bilgilerle vatandaşlık görevimi yerine getirmeye çaba sarf ederken diğer yandan ise Ankara Adli Tıp Grup Başkan vekili de ardımdan boş durmayıp bu kez dört yıldır oturduğum Adli Tıp lojmanı üzerinden vurmaya çalışılacaktır. Nasıl mı? Şöyle ki, adıma 5 yıl süre ile sıra tahsisli Ankara il Çankaya İlçesi Cebeci Mahallesi Yargıç sokakta bulunan 10 kapı nolu lojman binasının 12’nolu konutunda yaklaşık 4 yılı aşkındır oturmakla beraber, malum sebeplerle Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumuna naklen atanmam hasebiyle belli bir kanunu süre içerisinde boşaltmam söz konusuydu ki, bana boşaltmam hususunda 27.10.2017 tarih ve 93929388-2017/560 sayılı tebliği yazısı gönderildiğinde bende posta yoluyla mazeretime binaen makul bir süre daha tanınmasını talep eden posta yoluyla gönderdiğim bir dilekçeyle eski çalıştığım kurumuma şöyle başvuruda bulundum: “İlgi kayıtlı yazınızla tarafıma 06.11.2017 tarih itibariyle posta görevlisi tarafından imza karşılığında teslim edilip, tebliğ edilen hususta lojmanı boşaltmam gerektiği bildirilmiştir. Ancak babamın (Şerif Gürbüzer) ani rahatsızlığı nedeniyle felç olup konuşamaz halde yatalak hasta hale gelmesi hasebiyle lojmanı boşaltmam hususunda makul bir süre tanınması, çünkü 27.10.2017 tarih 23:50 Anadolu jet (PNR Rtuces) uçağıyla Esenboğa havaalanında acilen Erzurum’a indiğimde Atatürk Üniversitesi Araştırma Hastanesi Nöroloji bölümünde yoğun bakıma kaldırılan babamın durumuyla ilgili doktorların “her an her şeye hazır bekleyin” demeleri üzerine bu şartlarda lojmanı boşaltmanın zor olacağının ve bu durumumu anlayışla karşılayacağınızı, biraz zaman tanınmasının, şayet mümkünse bu arada şahsıma ait tapulu 4 yılı aşkındır kentsel proje kapsamında yapımı devam etmekte olan ve Ankara Sincan ilçesi Gökçek Mahallesi Törekent- Fatih semtinde Batıpark sitesi C blok 15 no’lu dairenin yakın bir tarihte teslimi söz konusu olacağından ikinci bir taşınma külfetini yaşamamamın gerektiğini de göz önüne alarak yaklaşık 2 ay bir süre sonrasında dairenin anahtar teslim edileceği güne kadar lojmanda bir süre daha kalmam hususunda gereğinin yapılmasını, Saygılarımla arz ederim. 13.11.2017.” Evet, makul bir süreyle uzatılması yönünde başvuruda bulunmasına bulunduk ama gel gör ki, bu dilekçeli talebime cevap vermek yerine, kısa yoldan beni hazırlıksız vaziyette yakalayacak şekilde Çankaya Kaymakamlığı İlçe Hukuk İşleri şefliği kanalından polis memuru Mücahit Polat tarafından tarafıma tebliğ tebellüğ belgesini göndermek suretiyle red cevabımı almış oldum. Öyle ki 29/12/2017 tarihi itibariyle imzaladığım tebliği tebellüğ belgesinde geçen ifade de 03.01.2018 Çarşamba günü saat 09.30’a tahliye etmeme karar kılındığı yazılıdır. Aynı zamanda imzaladığım belge kurumca çekici, işçi, teknik personel, kamera temin edilmesi ile tahliye işlemleri için kurumu temsilen bir yetkilin görevlendirilmesi ve bu görevinin 02.01.2018 Salı günü saat 14.00’da Kaymakamlıkta yapılacak olan toplantıya katılımının da sağlanmasıyla gerçekleşecek bir tebliğ tebellüğ belgesinin ta kendisi yazılı bir belgedir bu. Yani bu demektir ki, şayet 3-4 gün içerisinde evi boşaltamasam kameralar ve çekicilerle eşliğinde seni lojman sakinlerinin gözü önünde mahcup duruma düşürecek bir yöntem uygularız demektir. Onlar beni elaleme, komşularıma rezil edeceklerini sana dursunlar apar topar kiralık ev ve nakliye işlemlerini ayarlamanın akabinde boşaltmam gereken o günün sabahında taşınmış bir halde evi boşalttığımı gördüklerinde o anı yaşamanın zevkini onlara tattırmayaraktan heveslerini kursaklarında bırakmış oldum. Ne ilginçtir ki, kolluk kuvvetiyle beni lojmandan çıkarmaya kalkışan Grup Başkan vekilinin bir zamanlar Morgda doktor olarak çalıştığı dönemlerde lojmanda kalması gereken sürenin üzerinde sık sık beş yılda bir tazeleyerekten bir başkasının oturma hakkının önüne geçecek şekilde mesken tutmuş olmasıdır. Hakeza personel arasında kendine yakın bulduklarının da sık sık beş yılda bir tazeleyerekten bir başkasının lojmanda oturmasının önüne geçildiği de bilinen bir gerçekliktir. Daha da vahim olan bir durum personellerden bazılarının Adil Tıp’tan emekli olup da halen lojmanda kalmasına göz yumulduğu da bilinen bir gerçekliktir. Maalesef çifte standart uygulamaları lojman için geçerli bir akçedir. Anlaşılan lojman hadisesi de iç ve dış denetimle incelenmeye alınsa kim bilir altından neler çıkacak türden bir tabloyla karşılaşacağımız skandal bir konudur bu. Velhasıl-ı kelam, bu nasıl bir yöneticilik anlayışıysa müşteki konumda bir insanın kanunların kendisine tanıdığı hukuki yollardan sürdürdüğü hak arayışlarını tersinden okuyup her an o kişiyi savunma konumuna düşürecek bir soruşturma manevrasıyla aleyhine dönüştürecek bir yaptırım cezası olarak karşılık bulabiliyor. Vesselam. Dip Not: Aşağıda dipnotta geçen Ekler benim aynı zamanda hak arayışlarımı BİMER ve CİMER üzerinden de devam ettirerekten sunmuş olduğum eklerdir: Ek-1 04/02/2017 tarihli CİMER’e 1700170378 no’lu başvuru yazım. Ek-2 14/03/2017 tarihli CİMER’e 1700381383 no’lu başvuru yazım. Ek-3 05/09/2017 tarihli CİMER’e 1701282089 no’lu başvuru yazım. Ek-4 29/01/2019 tarihli CİMER’e 1900269179 no’lu başvuru yazım. Ek-5 05/03/2019 tarihli CİMER’e 1900597055 no’lu başvuru yazım. SELİM GÜRBÜZER https://www.enpolitik.com/yazar/seli...23-kose-yazisi |
|
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|