![]() |
#1 |
![]() Hikmet
Hikmet, Kur’ân kavramlarının üst boyutta yaşanan bir müessesesidir. Allahû Teâlâ buyuruyor ki: “Allah hikmeti dilediğine verir. Kime hikmet verilmişse ona büyük hayır verilmiştir.” 2/BAKARA-269: Yu’til hikmete men yeşâu, ve men yu’tel hikmete fe kad ûtiye hayran kesîrâ(kesîren), ve mâ yezzekkeru illâ ulûl elbâb(elbâbi). (Allah) hikmeti dilediğine verir. Kime hikmet verilmişse böylece ona çok hayır verilmiştir, ulûl’elbabtan başkası tezekkür edemez. Allahû Teâlâ her şeyi dilediğine verir. Kime ne dilerse onu verir. Ama burada dikkat edilmesi gerekli olan gerçek şu ki Allahû Teâlâ sadece hak edene verir. Allah’ın dilediği kişi, o verdiğini hak eden kişidir. Allahû Teâlâ şöyle buyuruyor: 13/RAD-27: Ve yekûlullezîne keferû lev lâ unzile aleyhi âyetun min rabbih(rabbihi), kul innallâhe yudillu men yeşâu ve yehdî ileyhi men enâb(enâbe). Ve kâfirler: “Ona, Rabbinden bir ayet (mucize) indirilse olmaz mı?” derler. De ki: “Muhakkak ki Allah, dilediği kimseyi dalâlette bırakır ve O’na yönelen kimseyi Kendine ulaştırır (hidayete erdirir).” “Allah dilediğini dalâlette bırakır. Ama onlardan kim Allah'a ulaşmayı dilerse onları Kendisine ulaştırır.” Allahû Teâlâ dalâlette olanları, dalâlette bırakmayı dilediği için mi dalâlette kabul ediyor? Hayır, o kişiler zaten dalâlettedirler. Allahû Teâlâ onları ilgi alanının dışında tutuyor ve buyuruyor ki: “Onlar Bana ulaşmayı dilemiyorlar, bu sebeple dalâletteler.” İşte bu dalâlette olan insanların dizaynında farklı bir olgu vardır. Bu insanlar, Allah'a ulaşmayı dilemedikleri için dalâlettedirler. “Allah onları dalâlette bırakır.” ifadesinde, Allah onları dalâlette bırakmak istediği için dalâlette bırakmış değildir. Allah onları dalâletteki halleriyle bırakır, onlarla meşgul olmaz. Ama onlardan kim Allah'a ulaşmayı dilerse Allah onları dalâlette bırakmaz ve Kendisine ulaştırır. İki grup insan vardır: 1. Allah’ın dalâlette bıraktıkları; Allah'a ulaşmayı dilemeyenler. 2. Allah’a ulaşanlar; Allah'a ulaşmayı dileyenler. Öyleyse hikmet müessesesini incelediğimiz zaman bunun işaretlerine bakıyoruz: 1. Hikmetin sahibi olan kişi daimi zikrin sahibi olmalıdır. 2. Bu sebeple nefsinin kalbindeki bütün afetler yok olmuş olmalıdır. 3. Allah onun kalp gözünü açmış olmalıdır. 4. Kalp kulağını açmış olmalıdır. 5. Bu kişi Allahû Teâlâ ile dilediği an konuşabilmelidir (Ehli tezekkür). 6. Bu kişi daimi zikrin sahibi olduğu için kişi her an derecat kazanmaktadır (Ehli hayır). Allahû Teâlâ’nın hayır müessesesi burada kendini gösterir. Çünkü daimî zikrin sahibi olan kişi her an derecat kazanmaktadır. Burada kesintisiz bir derecat kazanma olayıyla karşı karşıyayız. Başkaları aynı saniyede bir derece kazansa, Allahû Teâlâ kiramen kâtibin meleklerine onun 10 katını yazdırır. Ama eğer hikmette olan birisi zikir yapıyorsa, her saniye “Allah” kelimesini devamlı tekrar ettiği için, başkalarının 10 derecesine mukabil o her saniye 700 derece kazanır. Onlar 10 derece kazanırlar, hikmette olanlar 700 derece kazanırlar. İşte bu onların hikmet sahibi ve hayrın sahibi olmalarındandır. Allahû Teâlâ: “Onlara büyük hayır verilmiştir.” demekle, o kişinin daimî zikirde olduğunu, her saniye kesintisiz olarak 700 derecat kazandığını ve kazançlarının sonsuz olduğunu ifade etmektedir. O kişi ömür boyunca daimi zikrini devam ettirecek ve kazancı da sonsuz olacaktır. Allahû Teâlâ: “Onlara büyük hayır verilmiştir.” demekle, sonsuz dereceler kazanmalarını ifade etmektedir.
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
Konuyu Toplam 2 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 2 Misafir) | |
|
|