07-18-2008, 20:31 | #1 |
Atatürk’ü Nasıl Sevsinler ki?
Atatürk’ü Nasıl Sevsinler ki? [16 Haziran 2008 tarihli Star gazetesinde yayınlandı] Gazeteci Fatih Altaylı’nın sunduğu televizyon programına katılıp da “Atatürk’ü sevmediğini” söyleyen başörtülü öğrenci, bir anda medyanın boy hedefi oldu. “Büyük” bir gazete, internet sitesinde “İşte alçaklığın geldiği son nokta” gibi düpedüz hakaret içeren bir spot bile kullandı. Bu genç hanım “Atatürk’ü sevmemek suçu”ndan yargılanıp hüküm giyer mi, bilmiyorum. (Burası Türkiye; olur, olur.) Fakat kendisine “alçak” diyenleri mahkemeye verip tazminata mahkum ettirme hakkının olması lazım. (Ama burası Türkiye; olmaz, olmaz.) Kuşkusuz bu gibi “aykırı” beyanlar karşısında yapılması gereken “vay, nasıl böyle düşünürsün” diye köpürmek ve “medyatik linç”e girişmek değil. Yapılması gereken, tepki gösteren kişinin niye öyle düşündüğünü anlamaya çalışmak. Zaten burada tepki gösteren kişi, yani “türbanlı” öğrenci Nuray Bezirgan, bunun sebebini de açıklamış. “İnsanlar bana Atatürkçülük adına zulmediyorlarsa,” demiş, “benden Atatürk'ü sevmemi bekleyemezsiniz”. Evet, gerçekten de Atatürk’ü nasıl sevebilir ki? Bu ülkedeki muhafazakar Müslümanlar her gün “mürteci” diye aşağılanıyor, devlet kurumları tarafından “iç düşman” ilan ediliyor, “kamusal alan”dan mahkeme kararıyla kovuluyorlar ve bütün bunları yapanlar sürekli olarak Atatürk’ü referans gösteriyor. Muhafazakar dindarların haklarını savunan siyasi partilere karşı defalarca darbe yapıldı, şimdi “ağır çekim” bir tane daha yapılıyor, ve demokrasiyi hedef alan tüm bu saldırılar “Atatürk ilkeleri”ne dayandırılıyor. Ortalık, “Atatürk Türkiye’sinde dincilere, tarikatçılara yer yok!” diye ültimatom veren rejim gardiyanlarıyla dolu. Bu durum karşısında ne hissetmesini bekiyorsunuz ki bu insanların? Kendilerini sürekli ezen ve aşağılayan bir ideolojik akımın idolünü nasıl benimseyebilirler? Eğer Atatürk’ü tüm yurttaşların saydığı ve sevdiği ulusal bir sembol haline getirmek istiyorsak — ki buna ihtiyacımız var — o zaman yapılması gereken onu bu ideolojik şablondan çıkarmak. “CHP ideolojisi”nin tapulu malı değil, tüm toplumun ortak değeri haline getirmek. ABD’de George Washington öyledir mesela. Dar bir ideolojinin değil, tüm ideoloji ve görüşlere serbest rekabet ortamı sağlayan “demokrasi”nin kurucusu sayıldığı için herkesçe benimsenmiştir. Bizde ise Atatürk giderek daha fazla ideolojikleştirildi, toplumun tümünün değil, sadece “merkez”inin sembolü haline getirildi. Öyle ya, Atatürk’ten, “Kürdünden Ermenisine, kravatlısından şalvarlısına, Nakşibendisinden Nurcusuna dek herkesin atası” diye söz edildiğini duydunuz mu hiç? Böyle kucaklayıcı bir Atatürk portresi vardı da, toplum mu beğenmedi? İşin doğrusu şu: Türkiye hala ideolojik bir devletle, bu ideolojiyi benimsemeyen kesimlerin çatışmasını yaşıyor. Bu ideolojik devlet, dünyadaki pek çok benzerinin yaptığı gibi, kendine meşruiyet sağlamak için bir “lider kültü” yaratmış durumda. Bu otoriter sistemi “yaşam biçimleri” ve çıkarları açısından faydalı bulanlar, yahut onun ideolojisini içselleştirmiş olanlar, durumdan memnun. Sistem yüzünden hakları çiğnenenler, yahut hakları çiğnenenlere içleri sızlayanlar ise, demokrasi ve özgürlük istiyor. Bu otoriter sistemin ve onun yarattığı “lider kültü”nün herkes tarafından güle-oynaya benimsenmesini beklemek, tek kelimeyle saflık olur. Bunu zorla elde etmeye kalkmak, “Atatürk’ü kanun zoruyla sevdirmek” ise, saflığın ötesinde despotluktur. Unutmayın ki sevgi dayatılmaz, kazanılır. Eğer bazı vatandaşlarınız sizi bir türlü sevemiyorsa, suçu sürekli onların “ihanetinde” aramak yerine biraz da kendinize bakmanız, “biz ne yaptık bu insanlara” diye sormanız lazım. Yazan: Mustafa Akyol Tarih: June 16, 2008 10:36 AM
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 2 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 2 Misafir) | |
|
|