![]() |
#1 |
![]() Kendi dedesine sövmekten zevk alan bazı gafiller döner dolaşır Sultan İbrahim'e sataşırlar. Yok efendim İbrahim Han zincirlik deliymiş de yesin diye balıklara inci, mercan serpermiş de filan...
Balıkların inci mercan yediği nerde görülmüş; yok, zaten yemiyor diyorsanız bunda ne mahzur var? Havuzdan çıkarır kullanırsınız o kadar... Aslını sorarsanız Şehzade İbrahim iyi yetişir ama kendini sultanlığa hazırlamaz. Zira onun 4. Murad gibi dirayetli maharetli bir kardeşi vardır ve ona hizmet etmeye bakar. Gelgelelim Murad Han genç yaşta vefat edince onu apar topar tahta çıkarmaya kalkarlar. İbrahim Han bir kere ağabeyinin öldüğüne inanmaz, onu 4. Murad'ın naaşına götürür hakikatle yüzleştirirler. Ağabeyinin cesedini görünce yükün omuzlarına çöktüğünü hisseder. Büyük bir teessürle "saltanat benim neyime. Karındaşım gibi olabilir miyim" der. Yaranamadığı beyler Sultan İbrahim asırlık geleneğe rağmen o gece cülus merasimi yapmalarına izin vermez. Sabaha kadar Yasin-i şerif okur gözyaşlarıyla dua eder. Bilirsiniz, 4. Murad, Atlas Okyanusundan, Hint Okyanusuna kadar titretmedik yürek bırakmayan çok müstesna bir sultandır. İşte bu yüzden Sultan İbrahim'i ağabeyisi ile kıyaslayanlar hata ederler. Ancak yeri ve zamanı geldiğinde aynı kanı taşıdığını, aynı tepkileri verdiğini görürler. Mesela, Osmanlı sarayında her melaneti işleyen Emir Güne adlı bir Şah daisini öldürtmekten çekinmez. Ardından işretçilere savaş açar, İstanbul'u sarhoştan meyhurdan temizler. İşte bu yüzden bir taraftan acemler, diğer yandan işretçiler hakkında olmadık hikayeler uydurur, akılları sıra onu gözden düşürürler. Sultan İbrahim "işinin delisi"dir ve her uygulamayı yakından takip eder. Mesela, Bursa'da sebepsiz mesnetsiz bir kilise yıkıldığını öğrenince derhal Vezirazam Kara Mustafa Paşayı çağırır ve sorar: - Bu karar kimden çıktı lâlâ? - Bursa kadısının takdiridir efendim. - Nerden icap etmiş? - Bir hatadır eylemiş. - Divana haber vermiş midir? - Maalesef Efendim. - Cezası ne olsa gerektir? - Azli elzemdir. - Gereği yapılsın. Münasiptir. Sultan İbrahim haktan adaletten taviz vermez. İcabında Rum'un, Ermeni'nin de hukukunu da gözetir kendi adamlarını cezalandırmaktan çekinmez. Tebdil-i kıyafet gezer Bir ara kıtlık pahalılık lafları alıp başını gider. Sultan derhal kıyafet değiştirip halkın arasına girer ve vaziyeti yakinen gözler. Ardından Veziriazamı çağırıp "İstanbul Efendisine (kadıya) ve Muhtesib Ağasına (Belediye başkanına) muhkem söyle, narh ahvaline ziyade tekayyüt (dikkat) etsinler. Gezsinler dolaşsınlar yoksa kendileri bilirler" der. Osmanlı ordusu silbaştan toparlanır. Yine onun gibi "Deli" diye adlandırılan Kaptan-ı derya Deli Hüseyin Paşa, Azak ve Girit üzerine sefer açar, Hanya'yı fetheder. Gelgelelim İbrahim Hanı ciddiye almadığı dedikodular bitirir, onu tahttan indirir, boğarak şehid ederler.. Alıntıdır..
![]() |
|
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
#2 |
![]() İbrahim Han ın balıklara atmasının da bir nedeni vardır. Evet atmıştır. ancak peşinden gelen hizmetkarlara (o kadar utangaçtır ki) gidip hediye para eşya verememekte onları utandırmamaktadır. ve onlar da İbrahim Han'ın attığı inci mercanları almaktalardı....
zaten yaranamadığı Beyler de bunu istemediler.... Ruhu Şad ola... |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#3 | |
![]() Alıntı:
Evet, büyük tarihçimiz İlber Ortayı böyle der ve ekler; İbrahim Padişah Osmanlı'nın en zeki padişahlarından biridir.. Ki bence de öyledir o zekiliği, o inceliği anlamayan geri kafalılar İbrahim Han'a deli yakıştırmasını yaparlar.. |
||
![]() |
![]() |
![]() |
#4 |
![]() ![]() Sultan I Ahmed ile Kösem Sultan'ın oğulları ,4.Murad'ın kardeşi Sultan İbrahim 5 Kasım 1616'da dünyaya geldi. 1640-1648 yılları arasında 8 yıl padişahlık yaptı. 18 Ağustos 1648'de cebren tahttan indirdiler ve Evliya Çelebi'nin deyişi ile ''Mazlum İbrahim Han'ı boğarak şehid ettiler'' (Henüz 32 yaşındaydı) Lakabı ''Deli'' olan bu padişah, acaba gerçekten Deli miydi? Okul kitablarımız ''evet'' diyor, ''Sultan İbrahim tam bir zırdeliydi!'' Açıkca şunu ifa etmeliyim ki, Cumhuriyeti Türkiyesi, eski köklerin üzerinde kendini geliştirmeye çalışacağına, kökleri ile gereksiz bir rekabete girdi, Osmanlı ile yarışa kalkıştı. Bu ''abes'' yarışın galibi olmazdı,çünkü Osmanlı ile yarışmak kendi kendimiz ile yarışmak anlamına geliyordu. Nihayetinde ''Biz Osmanlıyız!'' Ayrıca da Osmanlıyı geçmek imkansız! Övünmemiz, ilham ya da ders almamız gereken geçmişimizle yarışmaya kalkıp, geçemeyince hırçınlaştık . Geçmişimizi geçmemiz şartmış,yoksa tutunamazmışız gibi düşünerek kendi kendimize saldırır gibi geçmişimize saldırmaya başladık. Kendi kendimizi karalar gibi geçmişimizi karaladık. Sultan II.Abdulhamit Han'a ''Kızıl Sultan'' ,Vahdettin Han'a ''Hain Sultan'' damgası vurduk.. Kimisine ''yobaz'' kimisine ''gerici'' dedik.. Bu arada Sultan İbrahim Han'ın talihine de ''Deli'' lakabı düştü! Fatih Sultan Mehmet Han gibi, neredeyse tüm dünyanın selamladığı büyük padişahların, bu karalama kampanyasının dışında tutuldduğunu sanmayın, dönem dönem malsef onlarda nasiblerini aldılar! Tarih 3 Mart 1924 Mecliste Hilafet kaldırılması görüşülürken ,seçimle değil tayinle millet vekili olan za'tlardan biri : ''Efendiler! Millete hizmet etmiş tarihimizde bir çok sadrazamlar görebilirsiniz. Fakat Padişah görmek için müşkilat çekersiniz. Bunların tahta bağlı olma sebebleri yalnız menfaat,ihtiras;bundan ibarettir. Türk milletinin bu kadar geri kalmasının sebebi padişahlardır.. Bu padişahlar bidayet-i saltanatlarında hiç birsey yapmamışlardır. Bu tarihi (Osmanlı Tarihi) yukarıdan aşağıya tetkik ederseniz ,hep cinayet, şahsi itiras görürsünüz.. Sultan Fatih'ten mi bahsedeceksiniz? Benim gözümün önüne, onun, sırf bir arzusu için en kıymetli sadrazamımız olan Mahmud Paşa'yı katletmesi geliyor. Devri baştan aşağıya cinayettir. Mazisi cinayetlerle dolu ve Türk milletine hizmet etmemiş bulunanbir aile..... (İkinci Meclis Zabit Ceridesi,cilt7,s.31'den özet olarak) Başka söze ne gerek var ? O devrin önder isimlerinin Osmanlı tarihine ve tarihi inşaa eden isimlere bakışı böyleydi deyip geçelim. Fatih Sultan Mehmed Han'ın nasibdar olduğu kinden ,Sultan Mustafa mı mahsur kalacaktı ? Ona da bir kulp takıb ''deli'' deyiverdiler... Aslında bunu ilk kullananlar onu katledenlerdi. İşledikleri cinayet yüzünden tarihin ve kişilerin vicdanlarında mahkum olma korkusu yüreklerini sarınca,sıyrılma çareleri aramaya koyuldular. Sultan Mustafa'nın balıklara inci-mercan atmasını ''delil'2 göstererek ''deli'' demeye karar verdiler. ''Deli! Çünkü balıklara inci mercan atıyor! Balık inciden ne anlar!'' ''Balık'' anlamaz ama ''Hâlık'' anlar! Ne demişti atalarımız ''iyilik yap denize at,balık bilmezse Halık bilir''. Sultan Mustafa son derece dindarane bir zarafetle,aslında arkasındaki hizmetkarlara,halayıklara, cariyelere''sadaka'' veriyordu.. Kendisi dairesine çekilince,havuza attığı altınlarla kıymetli taşların,arkası sıra gelen hizmetkarlar tarafından toplanıp bölüşüleceğini çok iyi biliyordu... Bugun bile Sultan İbrahime deli diyenler, Rus halkının gerçekten deli olan Rus çarı deli Petro'ya ''Büyük Petro'' dediğini hatırlatıp azıcık sıkılmalıdırlar ... |
|
![]() |
![]() |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|