|
08-08-2008, 11:23 | #1 |
Üç Kıssa, Üç Hisse, Üç Tevil
Üç Kıssa, Üç Hisse, Üç Tevil
Kıssa Bir: Bir dağ başı… Yaşlı bir adam ve çocuk… Çocuğun gözleri bağlı… Adamın elinde kocaman bir bıçak… Adam çocuğu yere yatırmış halde… Bıçak çocuğun boyun hizasında… Ha kesti, ha kesecek… Tam o esnada gökten kocaman bir koç indirilir… Adam önce koça bakar, sonra gökyüzüne… "Tanrım sana şükürler olsun, bana nimeti gönderdin" der… Sonra çocuğun yanına döner ve büyük bir vecd içerisinde çocuğu keser… Yanına koçu alır köye döner… Gördüklerinden son derece memnun olan köylüler sevinç çığlıklarıyla karşılarlar adamı… Kendilerine nimeti gönderene şükrederler… Akabinde koçu kesip, karınlarını güzelce doyururlar… Kıssa İki: Hakim buyurdu: "Mademki iki kadın da çocuğun kendisine ait olduğunu söylüyor, o halde yapacak başka bir şey yok. Çocuğu ikiye bölün. Bir parçasına birine, diğer parçasını ötekine verin!.." Bunun üzerine kadınlardan biri feryat ederek öne atılır: "Hayır, hayır! Ben yalan söyledim. Çocuk karşımdaki kadına ait. Ne olur öldürmeyin çocuğu!.." Ve hakim hükmünü verir: Feryat eden kadını göstererek emreder: "Tiz bu yalancının boynunu vurun, çocuğu da öteki kadına teslim edin!.." Kıssa Üç: Şeyh dergahını dolduran müritleriyle sohbet ediyor… Eski müritler, yeni müritler… Dergah kalabalık… Mükemmel bir anlatıcı olan şeyh anlatır da anlatır… Şeyhin dinleyicileri büyüleyen harikulade tahlilleri var… Konu döner dolaşır eskilerin hikayelerine gelir… Şeyh devam eder: "Bir gün dergaha giderken ayaklarıma bir şey takıldı. Merak ettim meğersem şeymiş. Eeee hani şu kırk yıl dergaha odun taşıyan vardı ya. Neydi o çocuğun adı?" Birinci kıssanın hissesi: Sen istediğin kadar İsmail ol. Şayet baban İbrahim değilse, sana kurban olacakların kurbanı olursun!.. İkinci kıssanın hissesi: Hakim Süleyman değilse, değer yargıların zaafa dönüşür. Sadece kafanla değil, haysiyetinle de oynarlar!.. Üçüncü kıssanın hissesi: Şeyhin Tabduk değilse, sen "bizim" değilsin!.. Birinci kıssanın tevili: Köy açlıktan kırılıyordu… Ya çocuklarını kesip yiyecek, yamyam katil olacaklardı ya da kurban edeceklerdi… Yamyam mı olsalardı? İkinci kıssanın tevili: Hakim ne yapsın? Kadın o kadar kişinin huzurunda açık açık "ben yalancıyım" dedi… Süleyman kuş dilini bilirdi… Her hakim kuş dilini bilmek zorunda mı? Hem o kadın artistlik yapacak yerde doğru dürüst kendisini savunsaydı ya!.. Ayrıca esas olan çocuğun kurtuluşu değil miydi? Öz annesinin veya başkasının yanında olması mı daha önemli, kurtulması mı? Üçüncü kıssanın tevili: Nedir bu "bizim olmak" saplantısı… Esas olan dergah değil mi? Dergah dolup taşıyor, gelen gidenin hesabı yok… Ne olmuş yani şeyh bir müridin adını hatırlayamadıysa!... İstenen ne, dergahın küçük ve müritlerin istenilse de unutulmayacak kadar az olması mı? Her okuyucu ister hisselere sarılır, ister tevilleri… Şüphesiz bu onların tercihi… Ancak şunun hatırlatılmasında yarar vardır: "Karakter kişinin kaderidir..." Tercihleri bir yerde karakterimiz belirlediğine göre, tercihlerimiz kaderimiz olacaktır…
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|