|
08-30-2008, 12:25 | #1 |
Org. Başbuğ'un mesajı
Türkiye'de rejimi değiştirebilecek en kritik koltuk sanıldığı gibi seçilmiş siyasilerin işgal ettikleri makamlar değildir. Bugüne kadar süregelen siyasi geleneklerimiz, ne kadar çaba gösterirlerse göstersinler, siyaset adamlarının rejimi değiştirmelerinin imkânsız olduğuna işaret ediyor. Muarızları tarafından 'İslâmcı', 'faşist', 'komünist' olmakla suçlanan siyasiler önemli koltuklarda oturdular da ne oldu; hiçbiri rejimi değiştirmedi, değiştiremedi.
Bu anlamda en kritik koltuk Genelkurmay Başkanlığı koltuğudur bizde. Başka ülkelerden farkımız da budur zaten. Diktatörlüklerde, aynı zamanda Genelkurmay Başkanı kendisi değilse, Silâhlı Kuvvetler'in başındaki kişiye kendisini yerinden edecek yetkiler bahşetmez diktatör... Olgun demokrasilerde ise Silâhlı Kuvvetler'in başındaki komutanın rejim diye bir kaygısı olması beklenmez; 'rejim' siyasilerin titizleneceği bir konudur ve o ülkelerde kimse Genelkurmay Başkanlığı makamına kimin geleceğiyle ilgilenmez. Bizde ise, görüyorsunuz, yediden yetmişe hepimiz “Kim gelecek?” sorusunun peşindeydik; o konuda endişeler ortadan kalkınca, bu defa “Nasıl bir Genelkurmay Başkanı olacak?” sorusuna cevap verebilmek için devir-teslim töreni konuşmasına bakarak fal tutanlarımız çıktı. Madem tartışma açıldı, konuşmasına bakarak, yeni Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ'un görev anlayışı ve 'rejim' hassasiyeti konusunda bir tahlil denemesine de biz girişelim. Atatürk, lâiklik ilkesi, ulus-devlet kaygısıyla ilintili vurgular hayli fazla metinde; ancak bildiğimiz gibi, Türk ordusunu şekillendiren yapı taşlarını teşkil ediyor o konular ve vurguyu doğal karşılamak gerekiyor... Önemli olan “Hangi Atatürk?” ile “Nasıl bir lâiklik?” sorularına cevap vermeye yardımcı olacak, 'küreselleşme' olgusunu değerlendirmeye ilişkin ipuçlarıdır. Org. Başbuğ'un konuşma metninde bu iki konuda da iyimser olmamızı getirecek ipuçları fazlasıyla var. Dünyamız küreselleşme süreci içerisinde ve pek çok uluslararası örgütte Batı ile birlikte hareket eden Türkiye o süreçten en fazla etkilenen ülkelerden biri. Küreselleşme bizim gibi ülkeler için hem olumlu hem de olumsuz unsurları içerisinde barındırıyor. Bu sebeple gözü kapalı taraftarlık kadar cüretkâr bir aleyhtarlık da bizi derinden etkileyecektir. Küreselleşmenin kapımıza dayadığı sorunlar, başka bazı ülkeler için büyütülmeden üstesinden gelinebilecek önemsizlikte olabilir; bugün bazı ilkelerden vazgeçmek gerekse zorlanmaz, yarın yeniden aynı ilkeler gerekse dönüşü kolayca becerir o ülkeler... Bizde ise demokrasiye yüklediğimiz anlamı, lâiklik algılamamızı, devlet yapımızı yeniden gözden geçirmemizi ve dönüşü olmayan bazı köklü değişikliklere gitmemizi zorluyor küreselleşme. Org. İlker Başbuğ bu durumun fena halde farkında göründü verdiği mesajlarda. İkna edildiği taktirde değişime karşı çıkmamak, istismardan uzak, iyi niyetli ve samimi girişimlerden yana tavır almak ve ne olursa olsun dünyanın gittiği istikametten kopmamak olarak özetlenebilir bu yaklaşım. Konuşmasını dinleyen siyaset adamları kadar asker-sivil bürokrasinin de verilen mesajları doğru değerlendirmesi, önümüzdeki dönemi, ülke açısından bir kazanım haline dönüştürebilir. Bunun gerçekleşmesinden en büyük yararı, demokrasimiz, dolayısıyla da siyasetçiler görecektir. Türkiye'nin yakın tarihi, 'rejim' üzerine tartışmalar ve “Rejim tehlikede” yanlış alarmları üzerine çıkan krizler yüzünden vakit kaybetmekle geçti. Bugün karşımızda olan gerçek, bütün o tartışmalar ile kuşku ve korkulara dayalı kriz çıkartıcı beklentilerin gerçekleşmesinin imkânsızlığıdır; her siyasi parti, projesini, demokratik sistem içerisinde hayata geçirmek zorunda. Asker de bunun güveni içerisinde ülkenin iç ve dış güvenliğini korumak olan aslî görevine gönül rahatlığı içerisinde dönebilir. Şimdiden sevinelim mi, yoksa asker ne kadar yerinde mesajlar verirse versin, dünyanın gittiği istikameti muhalefetin bir türlü doğru okuyamadığı, iktidarın ise geç reflekslerle karşıladığı bir ülkede normalleşmeyi getirecek yeni dönemin fuzuli sıkıntılarına şimdiden üzülelim mi? Fehmi KORU yeni şafak
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
08-30-2008, 12:36 | #2 |
Org. Başbuğ'un mesajı
gerçekten çok güzel bir yazı yazmış fehmi koru. ülkemiz kağıt üzerinde değilse bile gerçekte dikdatörlükle yönetilen bir ülkedir. askeri dikdatörlük. hiçbirini halk seçmiyor, bizlerle hiçbir ilgileri yok. yaptıkları harcamaları hükümet kontrol edemiyor. kendi mahkemeleri, savcıları, havaalanları, hakimleri var. görülüyor ki iktidar partisi ne kadar güçlü olursa olsun askeri yönetim konusunda pekte etkili olamıyor, söz geçiremiyor. ülkemiz hakkında hayırlısı olur inşallah. bu askeriye belasından kurtulduğumuz zaman, her konuda çok yüksek yerlere geleceğimizden kimsenin kuşkusu olmasın. hiç gereği olmadan her yıl milyarlarca doları israil ve abd nin silah üreticilerine aktarıyoruz. yıllardır askerimiz böyle yapıyor. askeriyede bulunan eşi örtülü veya kendisi namaz kılan, dini inancı yerinde askerlerle uğraşıp onları 'irtica' adı altında kapı dışarı eden askeriye bunlarla uğraşacagına kendi üretebilecegi, ihraç edebilecegimiz adam gibi teknolojik silahlar üretmeli, an azından bu konuda çaba göstermelidir. onlar en basitini seçiyor israil ve abd nin kucağına oturup hazır silah alıyorlar.
|
|
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|