AK Gençliğin Buluşma Noktası
Makale & Deneme Makale ve deneme içerikleri.



Cevapla
Stil
Seçenekler
 
Alt 10-29-2008, 16:18   #1
Kullanıcı Adı
Fasl-ı Gül
Arrow Kitaba Dair
Kitap fuarlarının ve çok şükür ki okuyanın da çoğaldığı günümüzde bir kitaptan ne anlamalıyız? İki kapak arasına girmiş sayfaların hangilerine kitap denilmelidir?

Bir kitap insana ne vermelidir? Kitap adıyla piyasada sebil edilen matbaa hamulesi kâğıt ciltlerinde gerçek bir kitabın özelliklerinden ne kadarı mevcuttur? İhtiva ettiği konu itibariyle ne tür kitaplar lüzumlu, hangileri eğlencelik, hatta gereksizdir? Sorular, sorular... Ve özet bir cevap: Kitap kelimesi, vaktiyle medeniyet tarihimizi etkileyen yığınla anlam taşıyordu. Ayetlerde geçen şekliyle "vahiy" karşılığı olarak Kur'an, İncil ve Tevrat birer kitap olarak anılmıştı. "Ehl-i kitap" tamlamasında veya şairin "Getir el basayım Kitabullah'a" dizesinde böyle anlaşılmıştı. Yunus "Dört kitabın manası"ndan söz ediyordu. Kitap, bütün varlık ve oluşlar hakkındaki İlahi bilgiyi, hükümleri ve yasaları ihtiva eden "Levh-i Mahfuz" da demekti. Kur'an'da, insanların dünyadaki inanç ve fiillerinin kaydedildiği "Amel Defteri" de kitap olarak anılıyordu. "Kitabı sağ yanından verilip de yüzleri ağaracak olanlar.." var ya hani!?..


Kitabın bir kavramdan öte bir nesne haline gelmesi kolay olmadı. Mısır'ın ünlü İskenderiye Kütüphanesi'nde rulo halinde saklanan papirüsler ve Bergama Kütüphanesi'nin parşömenler çağını geride bırakıp da kâğıtların birbirlerine dikilerek sayfalara dönüşmesi (M.S. 250 yılları) din adamlarının ilgi ve denetiminde olmuştu. O vakitlerde bir kitap bir dine ümmet olma bilgisinin artırılması için vasıta idi. Çünkü Ortaçağ'da karanlık Avrupa'da bütün bilimler kilisenin denetiminde yapılıyordu. Gustav Freytag'ın onyedinci yüzyılda geçen Kayıp Elyazması adlı romanı ile yakın zamanda Umberto Eco tarafından yazılan Gülün Adı adlı romanı bu konuyu anlatırlar. Aynı orta çağın İslam dünyasında ise kitap din adamları kadar medresenin de denetiminde ilerlemiştir. Bir kitaba duyulan saygıdır ki pek çok müellefat adına bizzat "Kitap" demiş ve içerdikleri kallavi konular ile kütüphanelerin demirbaşları arasına girmiştir: Fahreddin Razi'nin Kitabu'l-Erbaîn'i (kelam), İmam Ebu Yusuf'un Kitabu'l-Harac'ı (hukuk), Cahiz'in Kitabu'l-Hayevan'ı (tabiat, anatomi), Ahmed b. Hanbel ve İsa Tirmizî'nin Kitabu'l-İlel'leri (hadis), Zehebî'nin Kitabu'l-Kebâir'i (ilmihal), Seydi Ali Reis'in Kitabu'l-Muhît'i (denizcilik, astronomi), Piri Reis'in Kitâb-ı Bahriyye'si (denizcilik), İbn Sina'nın Kitabu'n-Necat'ı (mantık ve metafizik) bunlardandır. Kitabu's-Sünne ve Kitabu't-Tevhid, Kütüb-i Sitte gibi eserler ise ayrıca bir külliyat...


Batı aydınlanmasının başladığı onbeşinci yüzyıldan sonra Avrupa'da kitap kilise kontrolünden çıkıp üniversitenin özgür düşünce ortamına taşınırken doğuda ortaçağın bilimsel başarısı skolastik anlayışlar ile kısırlaşmaya yüz tutmuştu. Buna rağmen Osmanlı coğrafyasında en çok okunan kitaplar arasında Kur'an yine başta olmak üzere bilimsel alanda çeşitli siyer ve İslam tarihleri, Keşfüzzunun, Cihannüma ve Marifetname; imanî konularda Enam-ı Şerif, Delail-i Hayrat, Muhammediye, Kaside-i Bürde; kültürel alanda da Leyla ile Mecnun, Hz. Ali Cenkleri, Battalname, Binbirgece, Tutiname gibi kitaplar dolaşımdaydı. Kitap kelimesinin bir kavrama dönüştüğü çağlardı ve şairler "kitab-ı aşk"ı okuyup, "kitab-ı mihr ü vefa"yı aramaktaydılar. Artık "elem kitabı" her yerde bulunabilmekte, işler "kitabına uydurulmak" suretiyle yürümekte idi. Bir konu tartışılacaksa "kitapta yeri var mı, yok mu" bakılıyor, "kitaba el basarak" yeminler ediliyordu. İşte o sırada şairin biri "Mushaf-ı hüsnün değil midir kitâb-ı Câvidân / Ey şeh-i mülk-i melâhat dâda geldim el-amân" deyiverdi. "Ey güzellik ülkesinin sultanı olan sevgili! En ölümsüz kitap (veya ölümsüzlük kitabı) senin güzellik mushafındır diye şimdi aman dileyip kapına geldim (adaletine sığındım)!" diyen bu adam, aslında kitap kelimesine derin bir mânâ daha kazandırıyor ve bizi, insan yüzünde Allah'ın kudret kitabını okumaya çağırıyordu. Sevgilinin güzelliği öyle bir kitaptı ki, her gün yeni bir sayfası çevrilip okunsa yine de âşıkın ömrü buna yetmeyecekti. İnsan ile Yaratıcı, sultan ile kul, sevgili ile âşık arasındaki bu okuma eylemi bize dünyanın da bizatihi bir kitap olduğunu, ömrün bir kitaba bağlı geçmesinin lüzumunu anlatıyordu. Tıpkı Cemil Meriç'in "Her toplum bir kitaba dayanır; senin kitabın hangisi?" demesi gibi...


LAF OLSUN DİYE

Yanlışını düzeltecekmiş!


Kitapların el ile yazıldığı ve altın ile tartılıp satıldığı dönemlerde eğer kitabın bir yerine işaret konulmak istenirse (hatalı yerler, önemli cümleler vs.) kenarına tik atılmaz, karalama yapılmaz, sayfaya zarar vermesin diye satırın kenarına mum yapıştırılır imiş. Rivayettir ki, Süleyman Çelebi'den yaklaşık bir asır sonra, Yavuz Han zamanında İstanbul'da gösteriş budalası, kibir küpü, övünmekten gayri bir şey söylemeyen bir Arap vaiz yaşamış. Âdeti olduğu üzere ona buna sataşırken Süleyman Çelebi merhumun ünlü Vesiletü'n-Necât nam mevlidine de dil uzatarak iftiralarıyla onu yerden yere çalmış. Halktan bazıları dayanamayıp,


- Bre Efendi! Bu kadar söz edersin ama buna delil göstermezsin. Gücün yetiyorsa daha güzel bir kitap yaz da dediklerine inanalım, demişler.


Arap vaiz, çarnaçar divitini hokkasına bandırmış. Bir hayli zaman emek çekmiş, ter dökmüş. İşin sonunda, yazdığı ipe sapa gelmez beyitleri bir kitap şekline sokup soluğu, devrin ünlü şairlerinden Üsküplü Atâ'nın evinde almış.


- Hele, demiş, üstat! Oku da nerelerinde hata görürsen tashih edilmek üzere kenarına balmumu yapıştır.


Atâ, sözden ve şiirden anlayan adamdır. Bakmış ki, Arap vaizin söylediklerinde düzeltilmeye değecek hiçbir doğru lâf yok, kitabı balmumuna batırıp iade etmiş.

İskender PALA

 

Fasl-ı Gül isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Konuyu Beğendin mi ? O Zaman Arkadaşınla Paylaş
Sayfayı E-Mail olarak gönder
Alt 11-04-2008, 19:18   #2
Kullanıcı Adı
Fasl-ı Gül
Standart

Kitaba Dair (2)

Sedat Umran, "Gecenin kitabı durur dizimde / Çeviririm yaprak yaprak / Yüzerim hayal denizinde / Altın sayfalarına bakarak" diye başlar bir şiirine ve çağlar ötesinin altın suyuyla yazılan kitaplarını canlandırır gözümüzde.

Eski Mısır'da papirüsler üzerine nakşedilmiş satırların insanlığa bıraktığı birikimi bir düşünün. Ondan daha geriye, tabletler üzerine kazınmış ölümsüz sözlere kulak kabartın. Ninova'da Asurbanipal'ın 20 bin tabletlik kütüphanesini hayal edin. Daha sonra Mısır'da Hz. İsa Ruhullah'tan üç bin yıl öncesine ait lifleri, sayfaları hatırlayın. Cyperus papyrus denilen bitkiden 30 cm en; 6-7 metre boyunda şeritler halinde imal edilip üzerine altın yaldız harfler yazıldıktan sonra metinlerine göre tomarlanan bu rulolar deri kılıflara sarılıp sandıklarda saklanırmış. Satırların yukarıdan aşağıya akıp gittiği bu rulolar sandık sandık ayrılarak kitap olurmuş. Söz gelimi Homeros'un eserlerinin tamamı 48 rulo ihtiva eden bir sandıkta bulunmuş. Üzerlerinde kralların resimlerinden gök cisimlerinin hareketlerine varasıya dek pek çok resmin yer aldığı rulolardan oluşan İskenderiye Kütüphanesi koleksiyonunda 700 bin kitap bulunduğu rivayet edilir. Hz. İsa'dan evvel dindar Romalıların Yahudi din kitaplarını çoğaltma gayretleri papirüs ithalini canlandırmış, Bergama'da 200 bin kitaplık bir koleksiyon ortaya çıkmıştı. O vakit Mısırlılar Byblos limanından papirüs ihracını durdurdular. (Batı dillerinde 'kitap' anlamına gelen ve daha sonra İncil anlamı taşıyacak olan Bibl kelimesi bu limanın adından gelir.) Buna karşılık Bergamalılar kütüphanelerini zenginleştirmek için kendi kağıtlarını icad ettiler. Bergamon, 'parşömen=Bergama işi' demek olup tabaklanarak sertleştirilmiş ve beyazlatılmış ince bir tür deri idi. Pergamon krallığındaki yazıcılar bu derileri dört köşe sayfalar halinde kesip ikiye katlayarak kral Augustus zamanında (m.ö. 27-14) sırtlarından birbirine dikerek ilk kitabı oluşturdular. Sonraki yıllarda Kuzey Avrupa'da bizim ak gürgen dediğimiz kayın ağacını levhalar halinde dilip iki veya daha fazla sayfayı birbirine bağlayarak kitap hazırlayanlar ortaya çıktı. Ahşabının beyazlığıyla dikkat çeken bu ağaca Anglo-Sakson dilinde 'boc' denilir ki daha sonra 'kitap' anlamı taşıyan İngilizce'deki 'book' ile Almanca'daki 'Buch' kelimesi buradan türeyecektir. ('Kodeks' kelimesi de Latince 'ağaç gövdesi' anlamına gelen 'caudex'e dayanır.)


İslam tarihinde iki kapak arasına konulan ilk kitap Hz. Ebubekir devrinde bir araya getirilip Hz. Osman döneminde istinsah edilen Kur'an'dır. İslam dininin ilme verdiği değerle birlikte Doğu dünyasında kitap itibar kazanmış ve sahabeler devrinden itibaren bilginin yazıyla korunmasına çalışılmıştır. Ezber ve söz geleneğine dayalı Doğu toplumlarında kitabın yeri satır ile sadır (göğüs, kalp) arasındaki tercih farkından ibarettir. Bu açıdan bakıldığında Cahiz'in, Kitabu'l-Hayevan'ının başında "Kitabı ayıpladın; oysa ben ondan daha iyi komşu, daha insaflı ortak, daha uyumlu yoldaş, daha mütevazı öğretmen, daha güzel arkadaş görmedim." demesi bir devrim sayılmıştır.
Abbasi ve Emeviler devrinde İslam dünyasında kitaba verilen değerin yükseldiği biliniyor. Öyle ki Bizans'a karşı kazanılan her savaşta, henüz Arapça'ya çevrilmemiş kitaplar, savaş tazminatı, fidye ve ganimet diye istenir. XVI. yüzyılda İslam dünyasının herhangi bir başşehrindeki kitap sayısı bütün Batı dünyasındaki kitaplardan fazla çıkıyordu. Şarlken'in 900 ciltlik bir kütüphane kurdurmasıyla övündüğü dönemde Endülüs'teki halifenin sarayında 400 bin cilt kitap bulunmaktaydı. Bugün kütüphane deyince akla British Museum ve Biblioteque Nationale geliyor. Oysa bir zamanlar Eski Mısır, Asur Banipal, İskenderiye, Endülüs ve Osmanlı kütüphanelerindeki koleksiyonlar parmakla gösterilirdi. Üstelik o vakitler, kitaplar el ile yazılır ve okunmak üzere azami onbeş günlüğüne kiralanır, bu işleri yapan sahaflar da oldukça zengin olurlarmış. Bu yüzden eski elyazmalarının zahriyelerinde "Bu kitabı filanca mahalleden ben falanca, şu tarihler arasında okudum!" diye bir kayıt görmek mümkündür ve bu kayıtlar, Battal Gazi, Binbir Gece, Tutiname, Leyla ile Mecnun, Kerem ile Aslı gibi kitaplarda sıklıkla karşımıza çıkarlar. Böyle bir kitabın sayfaları arasında acaba kaç neslin birikmiş parmak izleri vardır, hiç düşündünüz mü?!..


Sahih Müslim

Eski sahaflar ellerine geçen bazı nadir elyazmalarını mutlaka ilgilisine ayırırlar, hatta kitabı müşterinin görmeyeceği rafların arkasında bir yerde gizli tutarlarmış. Devran değişip de sahaflarda insaf kalmayınca nadir nüshalar fazla parayı verene satılır olmuş. Hatta 18. yüzyıldan itibaren bu tür kitapların çoğunu İstanbul arastasından Batılı gezginler, elçilik görevlileri, diplomatlar bol para ile almaya ve Londra'da, Paris'te, New York'ta kurulmakta olan kütüphanelere taşımaya başlamışlar. Yerli kitap meraklılarının satın almaya güç yetiremediği, sahafların da meslekî hassasiyetlerini kaybettikleri bu dönemle alakalı olarak kitapla uğraşanların insafsızlığını anlatan bir fıkra uydurulmuş. Yaşanmış olması da muhtemel bu hikâyeye göre medreseye yeni başlamış talebenin birisi hadis derslerinde okuyacağı kitabı satın almak üzere sahaflar çarşısının yolunu tutar ve ilk dükkândan girince sorar:


- Sizde Sahih Müslim bulunur mu?!..


Sahafın cevabı çok manidardır:


- Ben kırk yıldır bu çarşıdayım bir sahih müslim henüz bulamadım.


BERCESTE

Mecnun ile Mekteb-i aşkı birlikte okurduk
Ben Mushaf'ı hatmeyledim o Ve'l-Leyli'de kaldı


Aşk mektebinde Mecnun ile sınıf arkadaşıydık. Ben Kitab'ı hatmettim, o ise Ve'l-Leyl ayetinde takılıp kaldı (çünkü Leyla'yı hatırladı).



İskender PALA
Fasl-ı Gül isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 2 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 2 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı





2007-2023 © Akparti Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.



Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı
çarşamba pasta çarşamba bilgisayar tamircisi