|
![]() |
#1 |
![]() Görmek düş oldu artık, yaşıyoruz kâbusu, Yo(ğ)rulduğum kiri temizler ( mi) bir damla su? Hangi harfe dokunsam solmakta olan bir çiçek gibi boynunu büküyor. Hangi kelimeye el uzatsam hüznün yüreğe değen ateşiyle tutuyor elimi. Kurduğum cümleler henüz sonuna gelmeden dağılıyor. Muhayyilemde toplayıp her şeyi yerli yerine yerleştiriyorum. Yaşamaya gelince hiçbirini bulamıyorum koyduğum yerde. ... Çocukluğumu da hatırlamasam insanlığımı unutacağım. Ağladığımı s/aklıyor(d)um herkesten, kendimden dahi. Samimi/masumiyet kordon bağım ve hala düşmemiş, duruyor. Geceden ürktüğüm kadar da seviyorum geceyi. Nasılda gizemli ve ürperten bir karanlığı, yok yok güvenli laciverti var. Karanlığın koynunda güvende olmanın anlamını buluyorum içimde. Seviniyorum, gözlerim uykuya inat sevinçle ışıldıyor. Hani kâbuslara gebeydi gece-ler? “Bir sabahı var” olan “her karanlık gece” bu mu diye soruyorum kendime. Karanlık ve aydınlık derin çağrışımlar oluşturuyor havsalamda. Bakabilirsen; gecenin aydınlığı, gündüzünkinden daha çok gösteriyor hakikati. Duyabilirsen; hikmeti sessizliğiyle söylüyor. Gece, yüreğimi gözlerimden yakalayıp cezbediyor benliğimi. Dünyamı keşfediyorum, fethediyorum zihnime attığı düş ağıyla. Küçük ama bana “yetmek”liğiyle kalmayıp iyilik adına her şeye ev sahipliği yapıyor dünyam. Dokunulmaz bir göğü ve akıl almaz toprağı var. Ne ekersen onu biçmiyorsun, “hikmet” bir’e sonsuz veriyor... Tan ağarırken çiçeklerin üzerinde parıldayan çiyleri sobeliyorum. Ellerimi tenlerine sürünce, her biri şefkatli birer zıpkın gibi ruhuma geçiyor sanki. Kaburgalarımı sarmalayıp, göğsümü genişletiyor, nefesimi açıyorlar. O kadar naifler ki, yüreğimin katılığını çatlatıp çocuk olmayı öğretiyorlar. Gece bütün güzelliğini damıtıp arza yağıyor da o mahmur damlalar süzülüp ruhuma akıyor. Güneşten kaçırmaya ç/alıştığım çiy tanelerini avucuma biriktiriyorum. Çünkü görünce güneşi, ya da d/algın düşüp -en geç- görününce güneşe gelinlik kız edasıyla yok oluveriyorlar ortadan. Geride ne koku ne duman... Çocuk da olsam, bir hikmet kırıntısı elimde/beynimde kal/an... “biz büyüdük ve kirlendi dünya”, diyor şarkının sözü... Çocukluğumu özlüyorum ayaküstü, oturunca ya da yatınca... Kurduğum bağdaşın genişliği sevgi ve huzuru karşılamıyor. Ayaklarım at gibi –rahvan veya dörtnala- koşturmuyor, bulutlar hiçbir şeye benzeyemiyor artık. Hüzün içimde onulmaz yaralar açıyor. İyileşsin istemiyorum belki de. Ruhumdan akan bu köhne acının tadı bir başka güzel geliyor bana. Belki de hüzünlenmeyi seviyorum. Çocukluğumdan şimdiye açılan ve durmadan hüzün sızan kesiklerden oluşuyor yaralar. Ben kendime has yöntemlerle acımı yaşamaya çalışırken, insanların tuhaf ve bir o kadar fıtrat dışı yöntemlerle merhemleşmelerine bakıp, bırakın hakikati, hüznü dahi anlayamadıklarını düşünüyorum, üzülüyorum. Kapı pervazının ardına saklanan bir çocuk tavrıyla –ürkek ve korkak- nasıl da mutlu olabildiklerine bakıyorum. Sanki bu (mutlu) “an”ın sonsuzluğu var ve bulunduğum açıdan göremiyorum... Ama en küçüğünden üzüldüklerinde nasıl da dünyaya lanet okuduklarını görüyorum. Lanet okunulan “dünya” kavramının içinde nelerin olabileceğini düşününce dehşete kapılıyor benliğim. Üzülüyorum... Hüzünleniyorum... Kendim için olduğu kadar da kendileri için üzüldüğümü, hüzünlendiğimi bilmeseler de... Ben hüzünlenmeyi seviyorum, farkında olduklarım adına, aşkına... Aradığım “hikmet” mefhumu hep felaket tecellilerinden görünüyor gözüme. Her şeyin hayrı vardır elbet ama her “şey” ne zamandır “şer” oldu? Bütün hayırlardan şer, bütün şerlerden hayır olacak diye bir kaide var da biz mi görmedik, bilmedik? İnsanlık şer hesabına hayır (olması) için mi çalışıyor öyleyse? İyilikten doğan maraz şer ise, aynı şer hayır demek olur bu hesapla. Öyleyse kendinden maraz doğan iyilik en başından hayır olmaz mı? Başka bir deyişle başı iyi olanın sonu kötü olabilir mi? Şimdilerde göğsüm yumuşamıyor. Yaratılışa, hayata dair, çocukluğumda kalma bir şeyleri arıyorum belki de. Çiy tanesi göremiyorum mesela ve geceler uyumuyor koynumda. Kendi adımlarımdan korkup kaçıyorum ya da bacaklarımı karnıma çekip yattığımda üşüyorum. Çeyrek asır hayattan öğrendiğimi çocukluk mihengine vuruyorum da –zamanemden habersiz- hikmetten zerre kotarıyorum, Şükür... M.Münzevi
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
#2 |
![]() Ellerinize sağlık...Yazmayı ve okumayı seven bir yanım var ve ben sizin gibi bu yönde paylaşmayı seven arkadaşlarımı görünce çok seviniyor ve büyük bir zevkle bu paylaşımlarınızı okuyorum...++...++
|
|
![]() |
![]() |
![]() |
#3 |
![]() teşekkürler okuduğunuz için
|
|
![]() |
![]() |
![]() |
Konuyu Toplam 2 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 2 Misafir) | |
|
|