![]() |
#1 |
![]() Bal, arılar, lamba, fitil
(Bunca zaman geçti vefatının üstünden, ama dedem hiç susmuyor zihnimde; hep fısıldıyor, hep. Bana, beni ve kendini hatırlatıyor; tekrarlayıp duruyor nasihatlerini... Ve ben, dedemin hatırasında, bütün dedeleri seviyor, her birine birer fatiha gönderiyorum buradan. Hatta hepimiz, hep birlikte, hepimizin dedeleri için birer/biner fatiha gönderiyoruz yine, değil mi?) ..... Tepemde uçuşan arılardan ödüm kopmuştu. Ellerimi salladıkça onlar daha fazla saldırıyordu sanki. Kolumda "cozz" diye bir yanma hissettim o an, ve bastım feryadı... Şimdi, yaş fışkıran gözlerimle önümü de göremiyordum... Ensemdeydiler, kulağımın dibindeydiler, her yerimdeydiler; korkudan ölecek gibiyken aklıma geldi,,, ve; "deedeee" diye bağırdım, ki o an tosladığım dedemin göbeği hiç bu kadar sıcak, bu kadar yumuşak, ve bu kadar sevgili gelmemişti bana... ![]() ![]() ![]() -Çünkü, dedi... Kabahat işlemişsin!.. -Ben yapmadım, ben yapmadım, diye itiraz ederken, bir yandan da kollarımı sallıyordum hâlâ... -Şşşş, sakin ol, diyerek, sanki beni vücudunun ortasına gömdü. Sonra kızgın arıların biraz yükselmesini sağladı... Ardından; -Gel bakalım, önce şu "günahını" yıkayalım, dedi... Yıkayalım ama, bunun için önce tövbe etmen lazım. Tövbe etmek; yaptığın yanlışı, bir daha yapmayacağına karar vermek demektir. İster sesli, istiyorsan içinden... ![]() ![]() ![]() Ona ben söylememiştim. Beni kimse görmemişti. Dedem de görmemişti, ama görmüş gibi konuşuyordu sanki... Pişmandım zaten. Böyle bir işi bir daha yapmamaya gerçekten karar vermiştim ve şimdi; "tövbeee, tövbe estağfirullah" diye bağırıyordum... ![]() ![]() ![]() O sırada beni yere oturtmuş, üstümden gömleğimi çıkartmış, ve kendi abdest ibriğinden döktüğü suyla kolumu, omuzumu, ve sırtımın bir kısmını yıkamaya başlamıştı. Suratım kıpkırmızıydı şimdi... Çünkü her şey açıktaydı işte: Arılar, az öteye atılmış olan gömleğimdeki şerbete toplanmaya başlamışlardı... Zaten ıhlamur çiçeği, dut kurusu, ayva yaprağı, papatya ve bilemediğim daha pek çok şeyin şekerli suyla karışmasından meydana gelmiş olan bulamaç parçacıkları da gömleğimin üstündeydi!.. ![]() ![]() ![]() Kimse görmeden terasa/dama çıkmıştım. Orda arı kovanları vardı. Kurusun diye birçok ot, yaprak, çiçek, meyve filan da sermişlerdi güneşe... Ben, yerde yavaş yavaş yuvarlandıkça, işte onların altımda çıtır çıtır ezilmelerini dinlemek hoşuma gidiyordu. O sıra bir şeyi devirdim, umursamadım. Ama bu, arılara yardım olsun diye konulmuş şerbet kabıydı!.. Az sonra yerde; kuru çiçek, kuru yaprak ve şerbet karışımı bir bulamaç oluşmuştu. Ben hâlâ, aynen bir yavru ayı gibi yuvarlanıp duruyordum!.. Ama sonunda arılar beni dedeme kadar kovalamıştı işte.. ![]() ![]() ![]() -Anladın mı, diye sordu dedem... Arıların seninle hiçbir derdi yoktu. Onlar, başka bir şeyin, yani "günahının" peşindeydiler!.. Anlamış mıydım, bilmiyorum. Ama, az sonra iyice anlayacaktım... ..... Anladın mı, diye sordu dedem. Arıların seninle hiç bir derdi yoktu. Onlar başka bir şeyin, yani "günahının" peşindeydiler!.. Anlamış mıydım, bilmiyorum. -Gel bak, sana ne göstereceğim, dedi sonra... Bahçedeki ker(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz) eve girdik. Küçük ve loş odanın küçük penceresinde, üstüne çiçekler işlenmiş bir beyaz perde (o perde hâlâ duruyor) vardı. Duvarlara bembeyaz kireç sürülmüştü. Sergendeki (duvardaki tahta raf) gaz lambasını indirip yere koydu dedem. Sonra bir kutunun içini karıştırmaya başladı... -Bu ne, diye sordu bana. Baktım ki kutudan uzun, beyaz, temiz, yeni bir fitil almış. Söyledim... Yere oturmuştuk. Yukarıdan indirdiği lambayı da yakıp yere koymuştu. Bir tane de içerdeki odadan getirmişti; yepyeni bir lambaydı bu, fitili bile yoktu içinde... ![]() ![]() ![]() Yeni lambanın önce şişesini, sonra da makinesini çıkardı dedem. Temiz, kuru ve beyaz fitili alttan sürüp çarkı çevirince ucu yukardan çıktı fitilin... -Oldu mu? Dedi... -Oldu, dedim. -Yanar mı? Dedi... -Yanar, dedim. -Yanmaaaz, dedi!.. ..... Öyle demesine şaşırmıştım. Bana bakarak tebessüm etti o zaman, ve: -Hadi, deneyelim bakalım, dedi... Kibriti yakıp değdirdik, ama gerçekten tutuşmadı fitil. Gene denedik gene yanmadı... -Biliyor musun niye yanmadığını, dedi... Düşündüm o zaman. Bir ona baktım, bir eski lambaya. Biri yanıyordu biri yanmıyordu, halbuki ikisi de birbirinin aynıydı. O an gördüm göreceğimi, ve; -Çünkü gazı yok, dedim. Onun için yanmaz... Başını salladı ve: -Günahı olmayan yanmaz, dedi... ..... Öyle bir sesle söylemişti ki, gene ağlayacak sandım... Şu pamuk kalpli dedemden neden herkes çekinirdi ki?.. Onun ağladığını benden başka gören olmaz, hatta bunun olabileceğine bile kimse ihtimal vermezdi... ![]() ![]() ![]() -Fitile bir damla gaz koysak yanar, eğer yakılırsa... Eğer fitil gaza değerse, onu emerek başındaki ateşe doğru çeker şu fitil. Ve yanar, gazı tükeninceye kadar!.. İnsan, yanar mı? Yanar!.. Yanmaz mı? Yanmaz!.. Yanıcı olan insan değildir oğlum; günahlardır!.. İnsanı yakan, günahlarıdır; fitilde yanan gaz gibi!.. ..... Ve insan, günahını kendi toplar da peşi sıra götürür hesap gününe. Senin az evvel damdan kendine bulayıp da getirdiğin gibi... İyi düşün, arılar seni mi kovalıyordu, yoksa kendine bulaştırdıklarını mı?.. Ama tövbe ettin, bir daha yapmamaya karar verdin, yıkanıp temizlendin; gitti günahlar, gitti arılar... Öyle değil mi?.. ![]() ![]() ![]() Lambayla uğraşırken unutmuştum onları. O sırada elim yeniden, arıların soktuğu yerlere dokunuyor ve her dokunduğum yer "cozz" ediyor, yanıyordu!.. Muammer ERKUL
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
Konuyu Toplam 2 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 2 Misafir) | |
|
|