02-02-2009, 23:44 | #1 |
Tarihe Geçen Kara Gün "28 ŞUBAT" (BELGE-ANLATIM)
Tarihe Geçen Kara Gün 28 ŞUBAT Çok az tarih vardır hafızalarda kalan, bir sürece ismini veren! 28 Şubat'ta, Türk siyaset tarihi için işte böyle bir gün, hem de en çok ders alınacak olanı! 1. Türkiye'de Önceki Yılların MGK Toplantıları 28 Şubat 1997 tarihinde yapılan MGK toplantısının 68 yıldır yapılan Milli 3üvenlik Kurulu toplantılarından tek farkı, toplantının öncesi ve sonrasında yaşa*nan sahnelerdi. Ne 1974'deki Kıbrıs çıkarmasında, ne 1991 Körfez harekâtında, ne Doğu Bloğu'nun parçalanmasında, ne de Bosna ve Azerbaycan katliamları sırasında, 28 Şubat günü yaşananlar yaşandı. "Öncesi ve Sonrasıyla 28 ŞUBAT" isimli kitabımda yazdığım gibi Bkz. Sh.44–45), Milli Güvenlik Kurulu toplantısının gündemine irtica konusu bu vadar kapsamlı bir şekilde, ilk defa REFAHYOL Hükümeti zamanında geliyor ve siliyor değildi. 28 Şubat gündemine getirilen ve konuşulan konular, takriben on yıl kadar önce de aynı kapsamla gündeme gelmişti. ANAP'ın tek başına iktidarda ve merhum Turgut Özal'ın başbakan olduğu, 25 Temmuz 1986 ve 27 Ocak 1987 tarihle*rindeki bu toplantıların, ne öncesinde ne de sonrasında, 28 Şubat 1997'dekine benzer bir medya tantanası yaşanmamıştı. Peki neden? Cevabını hemen vereyim: O tarihlerde, kartelci sermaye ile rantiyeci medyanın ANAP Hüküme*ti'nden, özellikle Turgut Özal'dan bir rahatsızlığı yoktu ki! Zira Özal, devletin bütün mali imkanlarını, hatta Fak-fuk-fon'da toplanan sosyal yardım bağışlarını dahi rantiyeci medya ve kartelci sermayenin emrine tahsis etmiş, onlara yorulmadan riske girmeden, kolay kazanç yollarını açmış bir Başbakan'dı. Özal'a irtica baha*nesiyle tepki göstermek, bu tatlı gelirlerden yoksun kalmak, oluşan toz pembe dünyalarını alt üst etmek demekti. REFAHYOL döneminde ise durum farklıydı. Önce, Fak-Fuk-Fon'un bütün geliri, fakir ve fukara halkımıza yönlendirilmiş; iç borçlanmanın kısılması ve mus*lukların halka doğru açılması sonucu, ANAYOL döneminde, yıllık kazançlarının yüzde 87'sini faizden kazanan rantiyeciler hem tatlı teşviklerinden, hem de tatlı faiz kazançlarından mahrum kalmışlardı. Böyle olunca da, REFAHYOL Hükümeti'ne karşı her fırsattan azami derecede istifadeye çalışacaklardı, çalıştılar da. 2. Toplantı Öncesi Yükseltilen Tansiyon ve Anormal İlgi Yukarıda da belirttiğim gibi, kuruluşundan 28 Şubat 1997 tarihine kadar yapılan Milli Güvenlik Kurulu Toplantılarının hiçbirisi, 28 Şubat 1997 tarihindeki kadar medya ilgisine mazhar olmamıştı. İstanbul ve Ankara'dan gelip köşk kapısını kamp yerine çeviren ulusal televizyonların canlı yayın arabaları, en popüler haber spikerleri ve yorumcuları, yazılı basının şöhretli köşe yazarları, yabancı gazeteciler o gün saat 12'den gece saat 24'e kadar heyecanlı bir bekleyiş içindeydiler. Zaten günler öncesinden rantiyeci medya gazetelerinin manşetleri. TV'lerin haber bültenleri bu toplantının uzun süreceği ve son derece tartışmalı geçeceği havasını oluşturmuştu. İşte havayı oluşturan manşetlerden sadece birkaç örnek: "Pompalı, MGK'da" (11.02.1997Hürriyet) ' "En kritik MGK" (18.02.1997 Sabah) "Erbakan MGK'da terleyecek" (24.02.1997 Radikal) - "Gözler Cuma'da" (26.02.1997Hürriyet) "Herkes çok gergin" (26.02.1997 Sabah) "Erbakan tırmandırıyor" (26.02.1997 Radikal) "Kritik MGK bugün" (28.02.1997 Haber) "MGK Toplantısında Beşi de konuşacak" (28.02.1997 Sabah) "Tarihi MGK Toplantısı" (28.02.1997 Akşam) Medyanın 28 Şubat MGK toplantısına gösterdiği bu ilgi ve alaka, REFAHYOL döneminden sonraki aylarda yapılan MGK toplantıları sırasında kısmen azalmakla beraber yine de devam ettirildi. Nitekim Hürriyet'ten Serdar Turgut da bunu farketmiş olmalı ki, 17 Nisan 1997 tarihli bir yazısında şöyle diyordu: "Bu arada farkında mısınız, Türkiye'de ne kadar fazla MGK toplantısı yapılıyormuş! Medya, bu konuda yeni başlattığı, aylık "MGK'ya geri sayım başladı", haberlerini yapmazdan önce, kimse bu toplantıların bu kadar fazla yapıldığını bilmiyordu. Bir şey daha eklemek istiyorum. Her ay MGK'nın kritik geçeceği yolundaki haber bombardımanından da acayip derecede sıkıldım. Haberiniz olsun. Bu memlekette kritik gün enflasyonu vardı zaten, şimdi buna bir de aylık MGK Toplantısı öncesi, toplantı günü ve sonrası eklendi."
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
02-02-2009, 23:46 | #2 |
3. 28 Şubat MGK Toplantısı
28 Şubat MGK toplantısından önce, Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Başbakan Necmettin Erbakan, Başbakan Yardımcısı Tansu Çiller ve Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı, 10 dakika süren, dörtlü bir toplantı yaptılar. Bu ön toplantıda Demirel, üyeleri, gergin geçeceği belli olan MGK'nın atmosferine hazırlayıcı nitelikte bir konuşma yaptıktan sonra, toplantı salonuna geçildi. Toplantı başlamadan önce basın mensupları görüntü fotoğrafları çektiler ve ayrıldılar. Saat 15.10'da başlayan toplantıya, Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Başbakan Necmettin Erbakan, Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı, Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Tansu Çiller, Milli Savunma Bakanı Tur*han Tayan, İçişleri Bakanı Meral Akşener, Kuvvet Komutanları Orgeneral Hikmet Köksal, Ahmet Çörekçi ve Teoman Koman ve Oramiral Güven Erkaya'nın yanı sıra, Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Onur Öymen, MİT Müsteşarı Sönmez Koksal, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Necdet Seçkinöz, MGK Genel Sekreteri Org. İlhan Kılıç, Emniyet Genel Müdürü Alaattin Yüksel, Olağanüstü Hal Bölge Valisi Necati Bilican, Genelkurmay İstihbarat Dairesi Başkanı Korg. Çetin Saner ve MGK Genel Sekreter Yardımcısı Korg. Necdet Timur katıldılar. Tam 9 saat devam eden toplantı esnasında neler oldu, kimler konuştu, neler konuştu, toplantı nasıl bitti? 2945 Sayılı Milli Güvenlik Kurulu Kanununun 10. maddesine göre: "MGK toplantılarında yapılan görüşmeler usulüne uygun şekilde tutanakla tespit edilir... Tutanaklar Genel Sekreterlik'te saklanır tutanaklar ve görüşmeler açıklanamaz ve yayınlanamaz." O zaman ben, neyi, nasıl ve neye göre anlatacağım? Benim aşağıdaki satırlarda aktaracağım tüm bilgiler, toplantının ertesi günü, rantiyeci medyada çıkan ve MGK Genel Sekreterliği'nce yalanlanmamış olan haberlerden derlenmiştir. Rantiyeci medyada çıkan haberlere göre; Toplantıyı Cumhurbaşkanı Demirel kısa bir sunuş konuşmasıyla başlattı. Önce, OHAL'in 9 ilde 4 ay daha uzatılması, sonra bölücü terörle mücadelede MED TV yayınlarının izlenmesinin önlenmesi konuları görüşüldü. Arkasından, MİT tarafından hazırlanan "Radikal Dinci Akımların Rejime Etkileri" başlıklı irtica raporu, onu takiben de Emniyet Genel Müdürlüğü ile Dışiş*leri Bakanlığı'nın İç ve Dış Güvenlik Raporları okundu. Daha sonra, Genelkurmay İstihbarat Dairesi Başkanı Korg. Çetin Saner, Genelkurmay Başkanlığı tarafından hazırlanan, irtica ile ilgili çok ayrıntılı bir rapor takdim etti. Raporda, radikal dinci akımların, vakıflar aracılığıyla örgütlenmesinden, çeşitli tarikatların Türkiye'deki coğrafi dağılımına, Anadolu'da oluşan sermaye şirketlerinden, merkezi Almanya'da olan Avrupa Milli Görüş Teşkilatı'nın Türkiye'deki örgütlenmesine ve bu örgütlenmenin silahlı eylem aşamasına geldiğine (!) dair gazete haberlerinden derlenmiş her türlü bilgi vardı. Raporların kurul üyelerine takdimini müteakip, Emniyet Genel Müdürü Alaattin Yüksel, OHAL Bölge Valisi Necati Bilican ve Genelkurmay İstihbarat Dairesi Başkanı Korg. Çetin Saner saat 18.00 sıralarında toplantıdan ayrıldılar. Kısa bir aradan sonra, Kurul üyeleri, raporları müzakereye başladılar. Önce Genelkurmay Başkanı Org. İsmail Hakkı Karadayı söz aldı ve yaptığı konuşmada özetle şunları söyledi: "TSK, demokrasiye inanmaktadır. Bizim için laiklik, demokrasi kadar önemlidir. Din ahlaktır. Ahlaksız bir adamın dini de olmaz. Dindarlıkla siyaset, birbirine karıştırılmamalıdır. Milli Güvenlik Kurulu'nda, Türkiye'nin birçok meseleleri görüşülmektedir. Özellikle, komşularımızla ilişki*lerde, bir düşman çemberinin içindeyiz. Böyle bir dönemde, cumhuriyetin temel ilkeleri konusunda, toplumda, yaygın bir tartışma ortamı yaratılmaktadır. Köktendinci akımlar, Türkiye'de psikolojik bir rahatlama içindedir. Destek alarak yavaş yavaş, laik demokratik cumhuriyeti değiştirmeye yönelik, hazırlıklara girişmektedirler." Karadayı’dan sonra Kuvvet komutanları söz aldılar. Komutanlar yaptıkları konuşmalarda, okunan MİT Raporuna dayanarak, hep laiklik konusunu işlediler ve REFAHYOL Hükümeti'nin 8 aylık icraatından örnekler vererek özetle şunları dile getirdiler: Son dönemde, açılan cami sayısıyla, okul sayısı, örgün eğitim ile Kur'an kursları arasındaki fark, dikkat çekicidir. Laikliğe, Anayasaya, Atatürk ilke ve inkılapları ile devrim yasalarına aykırı davranışlar, özendirilip yüreklendirmektedir. Bazı hükümet üyeleri, tavırları ve açıklamalarıyla laikliğe, Atatürk ilke ve inkılâplarına, Anayasa ve yasalara aykırı hareket etmektedirler. Özellikle Erzurum, Yozgat, Sultanbeyli ve Kayseri'de, şeriat devleti özentileri organize durumdadır. Tutuklanarak cezaevine konulan Sincan Belediye Başkanı Bekir Yıldız, yargılanıp cezalandırılmalıdır. Son dönemde, pompalı tüfeklerin satışlarında hızlı bir artış olmuştur. Bu silahları satın alanların, özellikle köktendinci kesime mensup olduğu dikkate alınmalı ve rejime karşı, silahlı bir başkaldırının nüvesi olabileceği endişesi bertaraf edilmelidir. Kur'an kursları ve İmam Hatip Okulları, irticai faaliyetler için önemli bir kaynak haline gelmiştir, derhal 8 yıllık kesintisiz eğitime geçilmelidir. Özellikle RP'li belediyelerin, ordudan çıkartılan kişileri ve köktendinci militanları işe aldığından şikâyetler vardır. Tarikat liderlerinin, bir başbakan tarafından onurlandır/İması ve ön plana çıkarılması, devrim yasalarına aykırı bir davranıştır. Dergâh ve tarikat faaliyetleri artmıştır. Oysa devrim yasaları, bunların mutlaka kapatılmasını gerektirmektedir. Tarikatlar, vakıflar aracılığıyla örgütlenmekte, köktendinci finans kuruluşları, radyo ve TV kanalları kurmakta ve bunlar aracılığıyla halkımız rejime karşı kışkırtılmaktadır. Kılık kıyafet yasası, uygulanmamakta, yasaya aykırı hareket edenler korunmaktadır. Adalet Bakanı Şevket Kazan'ın, alevi vatandaşlarla ilgili sözleri, toplumsal barışı tehlikeye düşürecek niteliktedir. Sonuç olarak, Genelkurmay Başkanlığı tarafından hazırlanmış olan öneriler, MGK Kararı olarak kabul ve ilan edilmeli ve gereği yerine getirilmelidir. |
|
02-02-2009, 23:49 | #3 |
Daha sonra söz alan Milli Savunma Bakanı Turhan Tayan ile Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Tansu Çiller, yaptıkları konuşmalarda, askerlerin önerilerine sıcak baktıklarını belirttiler. Ancak Çiller, konuşmasında, yine de demokrasi üzerinde durmayı ihmal etmedi:
"Demokratik rejimin kesintiye uğrayacağı yolundaki iddialar, Batı nezdinde Türkiye'yi zor duruma sokmaktadır. Demokrasinin de, laikliğin de teminatı biziz. Bundan kimsenin şüphesi olmasın" dedi. Toplantı boyunca sakin görünen Başbakan Erbakan, söz sırası kendisine geldiğinde, önce, bir görevliden, Cumhurbaşkanı’nın önünde duran Anayasayı kendisine getirmesini rica etti ve sakin bir üslupla şunları söyledi: "Önce, tüm üyelerin, samimi duygularını, içtenlikle dile getirmiş olmasından dolayı, bütün arkadaşlarıma teşekkür ederim. Son zamanlarda, bazı odaklar, REFAHYOL Hükümetiyle TSK'yı, karşı karşıya getirme gayreti içindeler. Biz, Refah Partisi ve REFAHYOL Hükümeti olarak, hiçbir zaman rejimi değiştirme gayreti içinde olmadık ve olmayız. Biz, laikliğin din düşmanlığı olarak gösterilmesine karşıyız ve laikliğin, her fırsatta inançlı insanlara karşı kullanılmasından rahatsızlık duyuyoruz." Ancak, Türkiye'de laiklik, bazı çevreler tarafından din düşmanlığı şeklinde anlaşılıyor. Laiklik, din düşmanlığı olarak algılanmamalıdır. Biz, Avrupa ve Amerika'daki laiklik uygulaması ne ise, ülkemizde de, aynen öyle olmasını istiyoruz. Buna karşı dindarlık da, laiklik karşıtı olmak, demek değildir. REFAHYOL olarak, gayemiz, devlet-millet kaynaşmasını temin etmektir. Bu bakımdan, Hükümetimiz hakkında yapılan bu tür propagandalar, maksatlıdır. REFAHYOL Hükümeti'nin, bugüne kadar laiklik karşıtı hiçbir icraatı olmamıştır. Birkaç partilinin yaptığı bazı hareket ve sarf ettiği sözlerin hükümet icraatı gibi algılanmaması gerekir. Kurulun asker üyesi arkadaşlarımız, bazı tekliflerde bulundular. Bu teklifler, MGK Kararı haline getirilsin, dediler. Anayasayı korumak, elbette hepimizin görevi. Ancak, Anayasa bir bütündür. Anayasayı korumak, bütününü korumakla olur. Onun için ben, şimdi size, Anayasanın 2. maddesini okuyacağım, ama yarısını değil, tamamını okuyacağım... Önce yapılan teklifler bu maddedeki prensiplere uygun mu, ona bakmak lazım. Biz Milli Güvenlik Kurulu olarak sadece laikliği değil, bu maddede yazılı olan hususların her birini korumakla yükümlüyüz... Görülüyor ki, bu maddede toplumun huzuru var, milli dayanışma faktörü var, adaletle muamele ilkesi var, insan haklarına saygı var. Bunların her birini, ayrı ayrı dikkate almak zorundayız. Yapılan önerileri, önce bu kriterler açısından değerlendirmemiz gerekir. Vakit hayli geç oldu, ama müzakerelere devam edebiliriz... Toplantının uzaması, dışarıda bazı tedirginliklere yol açabilir derseniz, toplantıyı yarına erteleyelim, yarın kaldığımız yerden devam edelim, ama mutlaka tartışalım. İsterseniz yapılan bu teklifleri MGK Genel Sekreterliği'ne gönderelim, onlar bu Anayasal kriterler açısından teklifleri incelesin, ondan sonra önümüze getirilsin, konuşalım." Konuşmanın bu noktasında, Erbakan'ın sözünü kesen Demirel, şu öneride bulundu: "MGK Genel Sekreterliği'nde bu incelemeyi yapmak için, ne ye*terli hukuk müşaviri kadrosu var, ne hukuk uzmanları. Bence Genel Sekreter bunları, bir yazı ile Hükümete göndersin, incelemeyi Hükümet yaptırsın!" Demirel'in yaptığı bu çok yerinde teklif, tüm üyeler tarafından tartışılmadan kabul edildi. Böylece, Genelkurmay Başkanlığı tarafından tavsiye kararı haline getirilmesi için yapılan öneriler, Milli Güvenlik Kurulu kararı haline getirilmeksizin Başbakanlığa gönderilmek üzere Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği'ne tevdi edildi. Böylece, yoğun medya ilgisi altında, saat 15.00'da başlayan MGK toplantısı 9 saat devam eden tartışmalı bir çalışmadan sonra, gece yarısı saat 24.00'a doğru, yine aynı medya ilgisi altında sona eriyordu. |
|
02-02-2009, 23:51 | #4 |
4. MGK Bildirisi ve İmza Krizi
Müzakereler saat 23.00'da sona ermiş, sıra kapıda beklemekte olan basın mensuplarına dağıtılacak "Milli Güvenlik Kurulu Bıidirisi"nin yazılmasına gelmişti. Erbakan, önceden, Genelkurmay önerilerine göre ayrıntılı biçimde hazırlanmış olan taslak bildiri metnine itiraz etti, Bu itiraz üzerine Kurulun asker üyeleri yeniden yazılacak bildiride, Sincan ve Türban gibi tartışmalı konuların da yer almasında ısrar ettiler. Erbakan, Milli Güvenlik Kurulu bildirisinde, özel konulara girilmemesini, genel ifadelerle yetinilmesini önerdi. Demirel de Erbakan gibi düşünüyor, yayınlanacak bildiride sivri ifadelerin olmamasını ve kamuoyunu rahatlatacak bir üslup kullanılmasını istiyordu. Uzun müzakerelerden sonra, askeri kanadın laiklik konusundaki endişeleri ile Başbakan Erbakan'ın bildirinin yumuşatılması yönündeki önerileri telif edilerek bir orta formül bulundu ve bildiri yazılıp, o gece basına dağıtıldı. İşte o tarihî toplantının MGK Bildirisi: Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği'nden bildirilmiştir. 1. MGK, 28 Şubat 1997'de aylık olağan toplantısını yapmıştır. 2. Kurul'un toplantısında, bölücü terörle mücadelede şimdiye karar alınan tedbirler ve elde edilen sonuçların geniş bir değerlendirilmesi yapılmış mücadelenin devletimizin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne gönülden inanmış, bu inancı sonsuza dek sürdürmeye azimli halkı*mızın, basınımızın, devletin bütün kurum ve kuruluşları ve milli iradenin sembolü olan yüce Parlamento'nun destekleri ile çok olumlu bir noktaya ulaştığı müşahede edilmiştir. Bu sonuçların bundan sonra halkımızın huzur ve güvenliğine ekonomik, sosyal kültürel ve siyasal yaşamına olumlu olarak yansıması için bu konuda alınacak tedbirlerin bir plan dahilinde süratle yürürlüğe konulması gerektiği hususunda görüş birliğine varılmıştır. Bu tedbirlerin güvenlik içinde gerçekleştirilebilmesi bakımından halen dokuz ilde devam etmekte olan olağanüstü hal uygulamasının, 30 Mart 1997'den itibaren dört ay daha uzatılması uygun bulunmuş ve bu görüşün Bakanlar Kurulu'na bildirilmesine karar verilmiştir. Kıbrıs sorunu ve Yunanistan'la ilişkilerle ilgili durum değerlendirilmesi yapılmış, bu konuda Türkiye'nin ve KKTC'nin hak ve menfaatlerini korumayı amaçlayan, siyasi, ekonomik ve askeri tedbir/er uygun bulu*narak Bakanlar Kurulu'na bildirilmesine karar verilmiştir. 4. Toplantıda, bilhassa, Anayasa ile Atatürk Milliyetçiliğine bağlı, demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti olarak belirlenen Türkiye Cumhuriyeti devletine karşı çağdışı bir kisve altında zemin oluşturmaya yönelik rejim aleyhtarı faaliyetler de gözden geçirilmiş; ¦ Türkiye Cumhuriyeti'nin varlığını, Atatürk ilke ve inkılâpları doğrultu*sunda çağdaş medeniyet yolunda, demokratik sistem içerisinde iler*lemesini teminat altına alan Anayasa ve Cumhuriyet yasalarının uygulanmasından asla taviz verilmemesi gerektiği, ¦ Anayasanın tanımladığı, Cumhuriyetin demokratik laik ve sosyal hukuk devleti ilkelerinin sağlıklı bir şekilde düzenlenmesine imkan sağlayacak güvenlik, huzur ve toplumsal barışın önem ve öncelik taşıdığı, ¦ Cumhuriyet ve rejim aleyhtarı, yıkıcı ve bölücü grupların laik ve antilaik ayırımı ile demokratik ve sosyal hukuk devletini güçsüzleştirmeye yeltendikleri, ¦ Türkiye'de laikliğin, sadece rejimin değil, aynı zamanda demokrasinin ve toplum huzurunun da teminatı ve bir yaşam tarzı olduğu, ¦ Devletin yapısal özünü oluşturan sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleri anlayışından vazgeçilemeyeceği, yasalarla belirlenmiş kuralların gözardı edilerek yapılan çağdışı uygulamaların da, hukukun üstünlüğü ilkesiyle bağdaşmayacağı, ¦ Türkiye'nin 1997 yılı içinde Avrupa Birliği'ne tam üye olacak ülkeler listesine girmeyi öncelikli bir hedef olarak sürdürdüğü, böyle bir dönemde, resmi sivil kurum ve kuruluşların bu sürece katkıda bulunmasının gerekli olduğu, bu sebeple, demokrasimiz hakkında kuşkulara yol açacak, Türkiye'nin yurtdışındaki imajını ve itibarını zedeleyecek her türlü spekülasyona son vermek gerektiği, Türkiye Cumhuriyeti'nin laik, demokratik, insan haklarına saygılı, sosyal bir hukuk devleti olduğu yönündeki temel ilkelerinin Anayasamızın ve Devletimizin teminatı altında olduğu, rejimin; kendisine ve geleceğine yönelik tartışmaların, içinde bulunduğumuz ortamda Türkiye'ye yarardan çok zarar verdiği, 5. Açıklanan bu esaslar aksine davranışların, toplumumuzda hu*zur ve güveni bozarak yeni gerginliklere ve yaptırımlara neden olacağı, değerlendirilmiş, bu konularda alınacak ve alınması gereken tedbirler uygun bulunarak bu tedbirlerin Bakanlar Kurulu'na bildirilmesine karar verilmiştir. " |
|
02-02-2009, 23:53 | #5 |
5. 406 Sayılı MGK Tavsiye Kararı
Tarihi MGK toplantısından bir gün sonra, henüz imzalanmamış olan MGK tavsiye kararının yazılmasında da, Hükümet ile MGK'nın askeri kanadı arasında anlaşmazlık çıkmıştı. Hükümet, bazı ifadelerin yumuşatılması ve bazılarının tavsiye kararından çıkartılması için çaba harcarken, rantiyeci medya da boş durmuyor ve havayı geriyordu: "Erbakan, 20 maddelik kararı onaylamadı." (01.03.1997 Basın) "Çiller, MGK Genel Sekreteri Orgeneral İlhan Kılıç ile askeri kanadın hazırladığı 20 maddelik tavsiye taslağını görüştü." (01.03.1997 Basın) "Çiller, Genelkurmay eski Başkanı ve Kilis Milletvekili Doğan Güreş Paşa ile Dışişleri konutunda durumu değerlendirdi." (01.03.1997 Basın) "Başbakan Necmettin Erbakan, MGK Gn. Sekr. Org. İlhan Kılıç ile görüşerek 20 maddelik tedbirler paketine itirazlarını iletti." (03.03.1997 Basın) "MGK Gen. Sekr. İlhan Kılıç, Başbakan Erbakan'ın itirazları üzerine tedbirler paketini Çankaya Köşkü'ne götürerek Demirel'le görüştü." (05.03.1997 Sabah) "Erbakan'ı imzaya ikna için "Demirel, Aydın Menderesi devreye sokuyor." (05.03.1997 Türkiye) "Askeri yetkililer: "Barajın kapağı açıldı, sular akıyor, geriye dönüş yok" dedi. (05.03.1997 Gözcü) Bütün bu yayınlar ve tartışmalar sürerken sonunda MGK Tavsiye Kararı'nın, Milli Güvenlik Kurulu Bildirisindeki çerçeve içinde yazılmasında mutabakata varıldı ve de karar imzalandı. Gelin görün ki, rantiyeci medya, yine gerçeği saptırıyor, Erbakan'ın, kararı, sanki askerlerin önerdiği 20 maddelik haliyle imzaladığı şeklinde haberler yayınlıyordu: Hürriyet - "Aynen imzaladı." (06.03.1997) Milliyet - "Hoca imzaladı." (06.03.1997) Sabah - "Paşa Paşa imzaladı." (06.03.1997) Ve işte haberler: "MGK kararlarını, yumuşatılmadan imzalamam diyen Erbakan'ın inadı üç gün sürdü. Erbakan, muhalefetten umduğunu bulamayınca, kararı imzalamak zorunda kaldı. İmzalanan karar 20 maddelik askeri önerilerin aynısı." (06.03.1997 Sabah) Hem Refah Partisine oy veren 6 milyon seçmen, hem Refah Partili bir çok milletvekili, basında çıkan bu haberler yüzünden büyük tedirginlik içerisindey*di. Ancak, Refah camiası imzalanan metnin aslını öğrenince, Erbakan Hoca'nın dirayetini bir defa daha takdirden kendilerini alamıyordu. Yukarıda MGK tutanak ve kararlarının gizli ve yasak belgeler olduğunu ifade etmiştim ama, imzalanan MGK karar metni bir ay sonra hiçbir sansüre uğramadan rantiyeci medyanın manşetlerindeydi. İşte 27 Mart 1997 tarihli Milliyet gazetesinde çıkan 28 Şubat 1997 ta*rihli ve 406 sayılı MGK tavsiye kararı metni: (1) Milli Güvenlik Kurulu, 28 Şubat 1997 günü Sayın Cumhurbaşkanı başkanlığında, Başbakan, Genelkurmay Başkanı, Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı, Milli Savunma Bakanı, İçişleri Bakanı, Kuvvet Komutanları, Jandarma Genel Komutanı ve Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri'nin iştirakleri ile aylık olağan toplantısını yapmıştır. (2) Kurul'un bu toplantısında esasları ve nitelikleri Anayasada belirlenmiş, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, demokratik, laik ve sosyal hukuk devletimizi ve cumhuriyet rejimimizi yıkmak, onun yerine bir siyasal dini düzen kurmak amacıyla yürütülen yıkıcı faaliyetler ve yapılan beyanlar ile bunların oluşturduğu tehdit ve tehlikeler gözden geçirilmiştir. (3) Yapılan bu değerlendirmeler sonucunda; (a) Ülkemizin şeriat hukukuna dayalı bir İslam Cumhuriyeti kurmayı hedefleyen grupların Anayasanın tanımladığı demokratik laik ve sosyal hukuk devletimize karşı çok yönlü bir tehdit oluşturduğu, (b) Cumhuriyet ve rejim aleyhtarı aşırı dinci grupların, laik ve antilaik ayırımı ile demokratik, laik ve sosyal hukuk devletini güçsüzleştirmeye yeltendikleri, Türkiye'de laikliğin sadece rejimin değil, aynı zamanda demokrasinin ve toplum huzurunun da teminatı ve bir yaşam tarzı olduğu, (c) Devletin yapısal özünü oluşturan sosyal, hukuk devleti ve adalet ilkeleri anlayışından vazgeçilmeyeceği, yasalar gözardı edilerek yapılan çağdışı uygulamaların takipsiz kalmasının, hukukun üstünlüğü ilkesiyle bağdaşmayacağı, hususlarında görüş birliğine varılmıştır. (4) Bu görüş ve değerlendirmeler sonucunda; (a) Türkiye'de Şeriat hukukuna dayalı bir İslam Cumhuriyeti kurmayı amaçlayan aşırı dinci grupların, demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti olan Cumhuriyetimize karşı oluşturdukları çok yönlü tehdidin önlenmesi amacıyla EK-A'daki tedbirlerin kısa, orta ve uzun vade içerisinde alınmasının Bakanlar Kurulu'na bildirilmesine, (b) 2945 Sayılı MGK ve MGK Genel Sekreterliği Kanunu'nun 9'uncu maddesine uygun olarak, MGK Genel Sekreterliği tarafından Ek'te belirtilen tedbirlere ilişkin Bakanlar Kurulu Kararları ile Bakanlar Kurulu Kararı haline getirilmeyen uygulamaların, sonuçlan hakkında belli süreler içerisinde Başbakan, Cumhurbaşkanı ve MGK'na bilgi verilmesi kararlaştırılmıştır." |
|
02-02-2009, 23:57 | #6 |
Biz Padişahımı sürgüne Yolayanları.. Abdulhamit Hanımı Devirenleri.. Paşama İhanet Edenleri... Paşbakanımı İpe Gönderenleri.. Asl Vatanıma Çuntayı getirenleri.. Binlerce Masumu Sokakta Katledenleri... Gencimin Gençliğini seksende Seksen Kere Çalanları.. Bu ülkede İnsanları fikirlerine kadar otoritesini indiren ... totoliteristleri Hiç unutmayacağız.. Her Şubat Soğuk Geçer ... Ama O Şubatın Soğuğunu Hiç mi ? Hiç ... UNUTMAYACAĞIZ... |
|
02-02-2009, 23:58 | #7 |
Ve de, işte bu gerçeğin basına yansıması!
Görüldüğü gibi, kararda, askerlerin önerdiği 18 maddenin hiçbirinden söz e-dilmediği gibi, Erbakan'ın Anayasa'nın 2. maddesinin dikkate alınmasını iste*diği ifadeler aynen metne konulmuştu.. İki yıl önce yazdığım "Öncesi ve Sonrasıyla 28 ŞUBAT" isimli kitabımda (Sh. 36–43) MGK Toplantısı sonrası basına dağıtılan Milli Güvenlik Kurulu Bildirisi metniyle, Sayın Erbakan'ın imzaladığı 406 sayılı Milli Güvenlik Kurulu Kararı metninin hemen hemen benzer olduğunu belirtmiştim. Kararın metni elimde olduğu ve aynıyla kitapta kullanma imkanım bulunduğu halde, üzerindeki gizlilik kaydına saygı duydum, yayınlamadım. 0 günlerde, Milliyet gazetesinin 27 Mart 1997 tarih*li nüshasındaki yazıdan da haberdar olmadığımdan, sadece, Ankara 14. Asliye Hukuk Mahkemesi'nde görülen bir davada, mahkemeye ibraz edilmiş olmasıyla, aleni hale gelmiş sayılan Karar metnini kitaba nakletmekle yetinmiştim. Belge gizli, ben de gizliliğine saygı duyuyor, Başbakan'ın MGK'daki tutu*munu savunmak için de olsa elimdeki bu belgeyi özel arşivimde muhafaza ediyo*rum. Şimdi soruyorum: Devletin bu gizli belgelerini açıklamak, ilgililere dahi yasak iken, rantiyeci medya için nasıl serbest oluyor? MGK Genel Sekreteri, ilgililer hakkında, yetkili mercilere, neden suç duyurusunda bulunmuyor? Bu, eleştiriyi yapmamın nedeni, o günlerde Dinç Bilgin Grubunun Sabah gazetesinde Erbakan hakkında oynanan oyundu: 19 Mart 1997 tarihli Sabah gazetesinde, "İşte 18 madde ve Erbakan'ı Atatürkçü yapan imza" baş manşetiyle ve altında imza olmayan 18 maddelik bir liste yayınlanmış, 8 gün sonra da 28 Mart 1997 tarihli nüshada bu kez üzerinde hiçbir yazı olmayan sadece MGK üyelerinin imzaları bulunan bir kupür. Sabah gazetesi böylece, bir hafta evvel yayınladığı listenin sanki MGK Tavsiye Kararı olduğunu bir hafta sonra yayınladığı soyut imzalarla ispata çalışıyordu. Bundan maksat, kamuoyuna Başbakan Necmettin Erbakan'ı, İmam Ha*tip Okullarının orta kısmıyla, Kur'an kurslarının kapatılmasını öneren kararı imzalamış gibi göstermek ve Erbakan'ı kendi seçmenleri nezdinde, kendi icat*ları olan bir tabir ile takiyyeci durumuna düşürmekti. İki yıl önce yazdığım, "Öncesi ve Sonrasıyla 28 Şubat" isimli kitabımı, başta Genelkurmay Başkanlığı olmak üzere, bütün Kuvvet Komutanlıklarına, Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği'ne, MİT Müsteşarlığıma ve rantiyeci medyanın tüm yayın yönetmenlerine ve de tüm köşe yazarlarına gönderdim. Kitabım hakkında şahsıma samimi görüşlerini ileten Milli Güvenlik Kurulu'nun o günkü Genel Sekreteri Hv. Org. Sayın Cumhur Asparuk'tan dahi bu imzalar hususunda yazdıklarımın doğru olmadığına dair en ufak bir itiraz gelmedi. Gelmemesinin sebebi, doğruları, sadece doğrulan yazmış olmamdır. Sayın Asparuk'un kısa ve özlü mektubunda, yazdıklarıma tek itirazı, irtica tehdidi konusundaki şahsi kabullerim hakkındaydı. Asparuk'un o itirazlarla ilgili düşüncelerinin yanlışlığını da II. Bölümde "Refah Partisi ve Terör" başlığı altında cevaplandırmıştım. |
|
02-03-2009, 00:00 | #8 |
Sayın Asparuk'un kısa ve özlü mektubunda, yazdıklarıma tek itirazı, irtica tehdidi konusundaki şahsi kabullerim hakkındaydı. Asparuk'un o itirazlarla ilgili düşüncelerinin yanlışlığını da II. Bölümde "Refah Partisi ve Terör" başlığı altında cevaplandırmıştım.
6. EK-A metni 28 Şubat tarihli Milli Güvenlik Kurulu toplantısında Sayın Demirel'in önerisi üzerine Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri'ne tevdi edilen 18 maddelik Genelkurmay önerisi, Anayasal açıdan tetkik ve mahzuru olmayanların uygulanması arzıyla MGK Gen. Sekr. Org. İlhan Kılıç imzasıyla, Başbakanlığa gönderildi. Askerler, Cumhuriyetin ve laik düzenin korunması için önerdikleri teklifte şu tedbirlerin alınmasını istiyorlardı: 1. Laiklik ilkesinin büyük bir titizlik ve hassasiyetle korunması, 2. Tarikatlarla bağlantılı özel yurt, vakıf ve okulların denetim altına alınıp Milli Eğitim Bakanlığı'na devrinin sağlanması, 3. "Sekiz yıllık kesintisiz eğitim"in tüm yurtta uygulamaya konulması ve Kur'an kurslarının Milli Eğitim Bakanlığı'nın sorumluluğu altında faaliyet göstermeleri, 4. Din adamı yetiştirmekle yükümlü Milli Eğitim kuruluşlarımızın ihtiyaç düzeyinde tutulmaları, 5. Dini tesislerin siyasi istismar konusu yapılmaması, 6. Tarikatların tüm unsurlarının faaliyetlerine son verilmesi, 7. YAŞ kararları bahane edilerek, Türk Silahlı Kuvvetleri'ni dine karşı imiş gibi göstermeye çalışan bazı medya kuruluşlarının yayınlarının kontrol altına alınması, 8. Türk Silahlı Kuvvetlerinden ilişikleri kesilen personelin diğer kamu kurum ve kuruluşlarında istihdamına imkan verilmemesi, 9. Türk Silahlı Kuvvetleri'ne aşırı dinci akımların sızmasını önlemek için alınan tedbirlerin üniversiteler ve diğer eğitim kurumları başta olmak üzere tüm kamu kurumlarında uygulanması, 10.İran İslam Cumhuriyeti'nin ülkemizdeki rejim aleyhtarı faaliyetlerinin önlenmesi için tedbirler paketinin hazırlanması, 11. Mezhep ayrılıklarını körükleyici faaliyetlerin önlenmesi için mutlaka tedbir alınması, 12. Anayasaya, Siyasi Partiler Yasasına, Türk Ceza Yasasına ve Belediyeler Yasasına aykırı faaliyetler hakkında gerekli yasal ve idari iş*lemlerin derhal yerine getirilmesi, 13. Kıyafetle ilgili kanuna aykırı olan uygulamalara mani olunması ve Anayasa Mahkemesi kararlarının taviz verilmeden uygulanması, 14. Özellikle pompalı tüfeklere ait olan taleplerin dikkatle değerlendirilmesi, 15. Kurban derilerinin rejim aleyhtarı örgüt ve kuruluşlar tarafından toplanmasına mani olunması, 16. Özel üniforma giydirilmiş korumalar hakkında yasal işlemlerin ivedilikle sonuçlandırılması, 17. Millet kavramı yerine ümmet kavramının kullanımının önlenmesi, 18. Atatürk'e karşı işlenen suçlar hakkında 5816 Sayılı Kanunun titizlikle uygulanması. İşte Sabah Gazetesi'nin "Erbakan imzaladı" diye verdiği haberin metni buydu. Söz konusu 18 maddenin altındaki imzalar Başbakan Necmettin Erbakan da dahil Milli Güvenlik Kurulu üyelerine ait olmayıp, MGK Genel Sekreteri Org. İlhan Kılıç'a aitti. Bu 18 maddenin MGK kararı olarak imzalandığını iddia edenler, iddialarını ispat için neden 18 maddelik metni, altındaki imza veya imzalarla birlikte yayınlayamıyorlar? Yalanları ortaya çıkacak da onun için! Peki, İlhan Kılıç bu yanlış haberleri neden düzeltmedi? Kim bilir, belki işine öyle geldiği için! Artık kim, nerede, ne zaman, ne derse desin, bu konuda dedikoduculara söylenecek son söz şudur: "Güneş balçıkla sıvanmaz, zırva tevil götürmez." İşte takvimin en kısa ayı olan 1997 yılı Şubatının son gününde, siyasi tarihimizde derin izler bırakan MGK toplantısının iç yüzü ve gerçek hikâyesi budur. |
|
Etiketler... Lütfen konu içeriği ile ilgili kelimeler ekliyelim |
erbakan |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|