|
![]() |
#1 |
![]() Yalnız Toplum Kavramı ya da Toplumsal Bariyerli Yalnızlık; Yalnızlık insan doğasında var mıdır? Yoksa, dedikleri gibi insan gerçekten toplumsal bir varlık mıdır? Bir insan yalnızlığı mı yoksa toplumu mu seçmelidir?
İnsan tanımı içersinde her zaman toplumsallık geçmektedir. Hâlbuki özellikle günümüzde kitlenin neden olduğu olumsuz durumları görmekteyiz. Bundan dolayı düşüncelerini önemseyen bir insanın kendini tamamen toplumsal görmesi olanaksızdır. Toplumlar kahramanları sever ve kahramanlar da her zaman gerçek olgusuyla oluşmak zorunda değildir. Buradan kitlenin yanılacağı çıkarımına sahip olabiliriz. Nitekim, Rousseau Toplum Sözleşmesi adlı eserinde, kitlenin her zaman iyi ve güzel arayışında olduğundan; fakat kimi zaman kendisini yönlendirenlerin aldanışına düştüğünden bahseder. Bu yüzden de, genel isteme ulaşabilmek amacıyla, toplumdaki mevcut özel istemlere karşıt özel istem üretilmesini savunur. (Zıt kuvvetlerin birbirini götürmesi) Toplumun verdiği her kararın mantıksal çerçevede doğru olamayacağı gerçeğine dayanarak; bir insanın topluma nicelikli değil nitelikli bağlarla bağlanması gerektiğini söyleyebiliriz. Bu bağlar, kişinin az da olsa çok da olsa toplumsal kısmını doyuracak ya da sınırda tutacaktır. Bu şekilde kişinin tamamen yalnızlığa kayması engellenecektir ya da tamamen toplumsal olarak sürü psikolojisine sahip olması önlenecektir. Diğer taraftan tamamen yalnızlıkla bütünleşmek kişiyi söylenilen doğasının dışına çıkmaya zorlayacaktır; bu da böyle bir durumda birtakım sorunlara neden olabilme olasılığını ortaya getirecektir. Felsefeleri bireysellik kokan çoğu filozofun - Nietzsche, Deleuze vs. ölümlerinin çıldırma ya da intihar sonucunda gerçekleşmesi gibi... Fakat aşırı yalnızlığa kaçılmaması, hiçbir zaman toplumsal olan bireyin birey özgürlüğünden yoksun olacağı anlamına da getirilemez. Birey, sınırlarını keşfetmek ve sahip olduğu sınırlarla özgürlüğünün sınırlarını bilmek adına belki de binlerce keşif yolculuğuna çıkmalıdır. Özgürlüğün sınırlarının aranışı hiçbir zaman bitmemelidir. Birey kapitalist düzenin insana sunduğu yapay sınırlandırılmış sınırlı özgürlük kavramına kanmamalıdır. Yapay sınırlandırılmış özgürlük kavramı, insanı sahip olduğu doğal-sınırları aramaktan alıkoyar. Bireyin önüne konulan birtakım seçeneklerden birini seçmesi öğütlenir. Burada kapitalist düzen kişiye kişinin seçme özgürlüğünün yapay-sınırlandırılmış bir halini yem olarak önüne koyar. Asıl bilinmesi gereken, insanın bir akıl sahibi olarak seçeneklerin dışına çıkmaya çalışması gerektiğidir. Olan malzemeden oluşturulan farklı bir malzeme, insan aklı ürünüdür ve yaratılmıştan oluşturulmuş kavramını göstermektedir. Dünya bir puzzle ve biz elimize verilmiş olan malzemeleri farklı sıralarla diziyoruz ve buna yaratıcılık diyoruz. Elbette bilinmelidir ki; insan yaratıcılığı da doğal sınırlara sahiptir. Ne yazıktır ki; kendini bir tanrı gibi gören kapitalizm insan doğasındaki her sınırı daha da darlaştırır ve ona kendine göre bir şekil verir. Yapay-sınırlandırma uygulanan bir diğer özellik ise düşünme-sorgulama özelliğidir ve bu özelliğin doğal-sınırlı özgürlüğünü veya özerliğini kaybetmiş olması, insanları düşünemeyen birtakım mahlûkatlar haline getirir. Düşünemeyen mahlûkat, eline verilmiş olanın alışkanlığından dolayı yapay sınırlara hapsedilmiştir. Ne yazık ki hapiste olduğunu anlamaz; aksine o her demir parmaklığı, gökyüzünde bulutlardan biri sanır. Bu nedenle ki; kapitalizm kendi kendini besler(Deleuze-Guattari/Kapitalizm ve Şizofreni). Kapitalist düzenin yapay sınırlama uyguladığı tüm birey özellikleri, genel olarak insanın doğal-sınırlı özgürlüğünü kısıtlamakta ve insana dolaşacak daracık bir alan bırakmaktadır. Hâlbuki özgürlüğünün doğal sınırlarını keşfetme serüvenlerine atılmış bir birey hayatı boyunca bu sınırları arayacak ve her seferinde daha fazla yol kat edecektir. Sonuçta önemli olan sınırları bulmuş olması değil; sınırları bulmak adına sahip olduklarını keşfedebilmesidir. Bundan dolayı doğal-sınır bulma yolculukları birey için vazgeçilmezdir. Doğal-sınır yolculukları ise ancak ama ancak kişinin bireysel dünyasında kendiyle gerçekleştirebileceği yolculuklardır. Bu yüzden yalnızlıkla pişmiş olmalıdır. Yalnızlık, bireyin kendini keşfinde uygun ölçüde alındığında hiçbir yan etkisi olmayan oldukça etkili bir ilaçtır. SONUÇ: Bir birey her zaman için "toplumsal bariyerli yalnızlığa" sahip olabilmelidir; ya da bir diğer adıyla kendi içersinde "yalnız toplum"unu oluşturabilmelidir. Ceren Burçak Dağ
![]() |
|
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|