|
04-01-2009, 12:24 | #1 |
Muhsin Başkan ve dava adamı(Salih TUNA)
“Benim rejimim olsaydı seni asardım…” der Necip Fazıl, Nazım Hikmet'i hapishanede ziyaret ettiğinde. “Fakat hiçliğin rejiminden gördüğün mesnetsiz zulmü asla kabul edemeyeceğim için seni görmeye geldim!”
Nazım hürmetle karşılar bu ziyareti. Hatta… “Yaş dolu”dur, “çivit rengi gözleri”. “Benim rejimim de olsa, ben de seni asardım…” der Necip Fazıl'a. “Ama inanmış olmanın haysiyetini ve sanatta 'eski'nin en yükseği olmandaki değeri inkâr etmezdim…” Üstadın “Bâbıâli” kitabında anlattığı ve orta mektep yıllarından hafızama kazıdığım bu anekdot, dava sahibi olmanın, her şeyden evvel, dava ehline hakkını teslim edecek kadar hakkaniyetli olmayı gerektirdiğini göstermiştir bana. Kim olursa olsun, bir “adanmışlıktır” dava sahibi olmak. Che Guevara… Deniz Gezmiş… Metin Yüksel… Hak veya batıl, doğru veya yanlış; fark etmez. “İdeali” uğruna gerektiğinde canını feda edebilmektir dava sahibi olmak. Mücadeleyi terk ettiğinden ötürü “Senin şerefin nerde?” diye sitem edildiğinde, Ebu Süfyan, “Benim şerefim develerimin sırtında” karşılığını vermişti. Davası olmayanın, taşıyabileceği bir şerefi vardır nihayetinde. Ama bankalarda, ama borsalarda, ama develerinin sırtında…. Dava adamı, “bir kurşun gibi” yüreğinde taşır şerefini. Gelgelelim… Hiç sorgulamaksızın, körü körüne inanmak değildir dava adamı olmak. İhsan Eliaçık kardeşim, “Haber 10” adlı sitede, “Muhsin Yazıcıoğlu 'özeleştirisi' olan birisiydi” diyor. Özeleştiriyi de, “Kur'an'ın tabiri ile 'kendini / yaptıklarını eleştirebilen kişilik' (nefsu'l-levvame) özelliği…” şeklinde açıklıyor. Muhsin Başkan, 12 Eylül'ü sorgularken “Sokakları, şehirleri bölüşemeyenler, iki buçuk metrekareyi paylaştı…” demişti. İki buçuk metrelik hücreyi paylaştığı Dev Sol liderlerinden Nasuh Mitap, “Günde üç sefer sayım adı altında ikimize de dayak atılıyordu” demişti. “Askerler dayak attığında birbirimize yardım ediyorduk...” Ayn Rand'ın üçüncü sınıf yerli acentelerine, bilumum zıpırlara, kariyeristlere, tek ayak üzerine kırk fırıldak çevirenlere dava adamını anlatmak mümkün değildir. Demem o ki: Gövdeleri başka başka olsa da, Muhsin Başkan'ın ardından kin kusan internet zırtapozlarıyla “mersiye” döktüren tufeyliler (dava adamı olamama bakımından) aynı köktendir. Dava adamı olabilseydi o zırtapozlar… Bir dava adamının ardından ileri geri konuşmaz; Nasuh Mitap gibi saygı gösterirlerdi. Hele o fırıldakların lakırdıları… “Dünya menfaatine tenezzül etmezdi…” “Adam gibi adamdı…” Ya sen? “……………….” Haline bak da, bari sus! Muhsin Başkan vefat etmeden birkaç gün önce, “Bir saniyesine bile hakim olamadığınız, hükmedemediğiniz bir hayat için, bir dünya için, bu kadar fırıldak olmanın anlamı yoktur…” demişti. “Düz yaşayacağız, düz duracağız, düz yürüyeceğiz. Dik duracağız, doğru gideceğiz. Allah'ın izniyle hayatım boyunca hep böyle gittim…” Dün hayatı boyunca dimdik duran bir dava adamını, bir başka büyük dava adamının “Hakkıdır Hakk'a tapan milletimin istiklâl” mısraını yazdığı Taceddin Dergahı'nda “sonsuzluğun sahibine” uğurladık. Uğurlar olsun. Salih TUNA Yeni Şafak
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|