|
04-06-2009, 14:39 | #1 |
Güzel Görmek, Güzel Yaşamak
Akıl için yol birdir. Fakat bu bir olan yolu buluncaya kadar, büyük çabalar gerekiyor. Her nesil, Amerika’yı yeniden keşfedercesine, el yordamıyla doğruları bulmaya çalışıyor. Oysa ki, hayatın doğruları şimdiye kadar milyonlarca kere yaşanmıştır. Hele de bizim inancımızla… İnsanlık dünyasının nice parlak yıldızı bizim inancımızı paylaşan insanlar arasından çıkmıştır. Bu dünyada nasıl yaşanacağını, nasıl üzüntüsüz olunacağını hayatlarıyla göstermişlerdir. Başta Peygamberimiz (A.S.M.) olmak üzere, bütün peygamberler, evliyalar, Allah dostları, bu güzel insanların ilk sırasında yer alanlardır. Bunlar, doğru aklı, doğruyu bulmakta kullanmışlar ve bizlere de yaşanmaya değer hayatı göstermişlerdir. O güzel insanların karşılarına çıkan kötüler de olmuş… Fakat bunlar, hem kötülüklerle tadı kaçırılmış bir ömür sürmüşler, hem de unutulup gitmişlerdir. Unutulmayanlar da, daima nefretle anılmışlardır. Güzel insan olmak… Bütün mesele bu… Güzel insan olabilmek için de güzelliği önce kendi içinde bulmak gerekir. Güzellik nasıl bulunur? Nasıl yansıtılır? Çirkinlik ve üzüntü nasıl yenilir? Güzelliği bulmak ve güzel güzel yaşamak, her şeyden önce hayata bakış açımızı düzeltmemizi gerektiriyor. Hayata nasıl bakacağız? Olayları nasıl değerlendireceğiz? İnsan olarak, bizim bu dünyadaki öncelikli görevlerimiz nelerdir? Ve en önemlisi, hangi özellik ve alışkanlıklarla kendimizi sıradan ve basit yaratık olmaktan kurtarabiliriz? Sıradan ve basit yaratık olmak… Daha da kötüsü, çevresini rahatsız eden, üzen bir dert küpü olmak… Sayısız arzu ve isteklerle dolu bir iç dünyanız olacak… İmkanınız az, gücünüz sınırlı bulunacak… Ve siz üzüntüsüz yaşamayı başarabileceksiniz… Bu mümkün mü? Bir denenme ve sınanma dünyasındayız. Elbette bir yığın dert var önümüzde. Bütün bunlara rağmen, hayatı yaşanabilir kılmak ve daha da öteleri kazanabilmek için kullanmak mecburiyetindeyiz. Üzüntüyü azaltabilmek için, sadece bakış açımızı değiştirmek bile yeterlidir. Olayları, insanları, yorumlama biçimimiz hayatımızın tadını tuzunu ya sağlayacak, ya da kaçıracaktır… Bakış açısına göre insan, acıdan bile tat alabilir… Tatlıdan dahi haz duymayabilir. Üzüntülere pabuç bırakmamak için elbette birçok etkili tedbir vardır. Önce bunları bilmeli, sonra da hemen uygulamaya koymalıdır. Aynı şartlarda yaşayan birçok insan, üzüntü düzeyi bakımından çok değişik durumda bulunuyor. Biri hayatı çekilmez bulurken, diğeri, fevkalade mutlu olduğunu söyleyebiliyor. İyimser insanlar “ güzel görür, güzel düşünür”, dolayısıyla da “hayatlarından lezzet alırlar”. Her zaman tatlıya ulaşamayabiliriz. Öyleyse, acılardan tat almayı da bilmeliyiz. Bazı insanlar nasıl damak zevki için, çok acılı yemekler, hatta çiğköfteler yiyorlarsa, ruhumuzun acılarından da değişik lezzetler çıkarmayı bilmeli değil miyiz? Karanlığın da hayatımızdaki yerini kabul etmeliyiz. Çünkü, her şey zıddıyla bilinir. Karanlık olmasaydı aydınlığın kıymetini hakkıyla anlayamazdık. Acılarla da tatlıların değeri ortaya çıkar. Çirkin güzelliğin idrakini sağlar. Ağlamak olmasaydı, gülmek, güzelliğinden çok şey yitirirdi. Hayat, karanlıkla aydınlığın, acıyla tatlının, gözyaşıyla tebessümün, mutsuzluklarla mutluluğun bütünüdür. Önemli olan, seçme hakkımızı daima iyi kullanmak, güzeli, doğruyu, faydalıyı yaşatmaktır. Mümkün olanın en iyisini, en güzelini, en doğrusunu yapma azmi, içimizde sürekli canlı kalmalıdır. Hedeflerimize tamamen ulaşamasak bile, gönlümüzde üzüntü yerine, vazifesini yapmış olmanın huzuru doğacaktır. ALINTIDIR
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|