05-01-2014, 17:46 | #1 |
Hayrettin Karaman - Farklılık, Ötekileştirme ve Dışlama
Hayrettin Karaman
Farklılık ötekileştirme ve dışlama Günümüzde baskın olan insan hakları ve demokrasi anlayışına göre 'farklılık' ve 'farklılığın korunması' tabîî, hukuka ve demokrasiye uygun bulunuyor. Sıra 'ötekileştirme' ve 'dışlamaya' gelince bu kavramların hayata geçmesi insan haklarına, demokrasiye, birlikte yaşama hedefine aykırı görülüyor. Bu konuya İslâmî perspektiften bakarsak şunu görürüz: İnsanların iradelerine tabi olmayan farklılıkları vardır: Cinsiyet, ırk, renk, içinde var olduğu kültür gibi. Bir de iradeleriyle intisab ettikleri ve isterlerse değiştirebilecekleri farklılıkları vardır: Din, mezheb, siyasi görüş ve taraflılık, sosyal sınıf ve statü, benimsenen ideoloji de bunlara örnektir. İslam'a göre insanların iradelerine tabi olmayan farklılıklar tabîîdir, bir derece ve değer farkına dayanak kılınamaz, insan hak ve özgürlükleri bakımından da eşitliği bozmazlar. İnsanların iradelerine tabi olan ve toplumun veya ferdin iradesi ile değişmesi mümkün olan farklılıklara gelince bunlar hem değer ölçütü, hem de insan hak ve özgürlüklerinin bir kısmına sahip olup olmama bakımından etkili olurlar. Bir insan kendi iradesiyle İslam'dan başka bir dini veya dinsizliği, Ehl-i sünnet'ten başka bir mezhebi, İslam ahlâkına aykırı olan bir ahlâkı tercih edebilir; İslam insanlara bu hürriyeti bahşetmiştir. Ancak sıra değerlendirmeye ve haklara gelince insanın serbest iradesiyle yaptığı bu tercihten doğan farklılığı, onun ötekileşmesi ve 'sahih İslam'dan ayrılması' mânâsında dışlanması sonucunu zorunlu kılar. Başka bir ifade ile o şahıs, kendi hür iradesi ile 'öteki' olmuş ve belli bir iman ve ahlâk anlayışının 'dışına' çıkmıştır. Bir Müslüman bunu böyle bilmek, böyle inanmak ve bu bilgi ile inanca göre davranmak (ilişkiyi, değer ve hak konularını ayarlamak' durumundadır. Bazı, moderniteye intisablı yazarların, yukarıda açıklamaya çalıştığım tabîî ve zorunlu sonucu olumsuzlaması, bu sonucu benimseyen dindarları 'insanlığın ulaştığı çağdaş medeniyet ve değerlerin gerisinde kalmakla', 'topluma ikilik sokmak, birlik ve beraberliği bozmakla' suçlaması din ve düşünce hürriyetine (yani çağdaş insan hak ve özgürlüklerine) aykırıdır. İslam'a intisablı bir Müslüman, gayr-i müslimlerin, farklı ahlâk anlayış ve uygulamasını benimseyenlerin 'öteki' ve 'başka' olduğunu kabul eder, ama bu kabul, topluma ikilik sokmayı, birlik ve dirliği bozmayı' gerektirmez, böyle bir sonuç doğurmaz; çünkü İslam, öteki ve başka olanlarla, bir toplum oluşturmaya, temel insan hak ve özgürlüklerini bu toplumun tamamına tanımaya mâni değildir. Bir ülkede İslâmî düzen hâkim olsa da öteki ve başka olana bu haklar ve özgürlükler verilir. İnsanların iradeleriyle, ihmal veya çalışmalarıyla edindikleri farklılıklar ise bazı hakların (statü haklarının) tanınıp tanınmamasına sebep olur: Gayr-i Müslimlerin, İslam ahlâkına aykırı davrananların devlet başkanı, hâkim vb. olamamaları, Müslüman kadınların gayr-i Müslim erkelerle evlenememeleri, İslam iman ve ahlâkına sahip olmayanların değer bakımından, sahip olanlara eşit olmadığı, belli nitelikleri elde etmemiş kişilerin belli görevlere atanma haklarının olmaması burada örnek olarak zikredilebilir. Müslümanlara çağdaşçılığı dayatarak ve baskı yaparak farklılığı silmeye çalışanlarla karşı, 'farklılığı korumak, öteki ve başka olanı böyle olmayandan ayırmak' için gerekli mücadeleyi vermek Müslümanların vazifesidir. Birlik ve huzur, farklılıkları yok ederek, insanları tektipleştirerek elde edilemez, tam aksine farklılıklar korunarak, farklıların bir arada, hukuk ve adaletin getirdiği huzur içinde yaşamaları sağlanarak elde edilecektir. İslam'ın tezi budur. Kaynak Yeni Şafak 01.05.2014
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|