02-22-2009, 18:29 | #1 |
Allahıma bin şükür paramız var!!!( Ayşe Böhürler)
Yevm hub mabruk! Katar'da St. Valentine sevgiler gününü kutlayan bu cümlelerin yazılı olduğu afişler her yeri kaplamıştı. Katar'da sevgililer günü kutlamaları sadece bununla kalmamış, bazı restoranlar müşterilerine likör bardaklarında gül şurupları, alkolsüz şampanyalar, her yere serpilen güller, kalp şeklinde pastalar ile özel sürprizler hazırlamışlardı. Sevgililer gününün kutlandığı haftaya denk gelen mücevher fuarı ise bu anlamda zıtlıkların bileşkesi olarak çarpıcı görüntüler ortaya koyuyordu. Sadece gözleri görünen siyahlı kadınların eldivenli parmaklarında denedikleri elmas yüzükler, siyah abayelerin kollarındaki pırlantalar, lüks hayat ile Müslümanlık arasındaki ilişkiyi sorgulatıyor elbette. Mücevherlerin tanıtımını ise göğüs dekolteli, siyah askılı, önden uzun yırtmaçlı elbiseler giymiş mankenler yapıyor. Peçelerin arkasındaki gözler alacakları mücevherleri önce onların üzerinde görüyor. Siyah abayeli kadınlar ile beyaz elbiseli Arap erkeklerin ortasındaki bu görüntülerden bizim dışımızda kimsenin rahatsız olmaması da körfez kadınlarında yaygın olan "Allah'a şükür paramız var, haklarımız olmasa da olur" söylemini anlaşılır hale getiriyor. Müslümanlar her şeyin en iyisine layıktır söyleminin abartısını Katar'da görmek mümkün. Ancak aynı şekilde zenginliğin ortaya çıkardığı sınıfsal tezahürleri de… Limitsiz harcamaların yanında köle gibi yaşayan işçilerin ortaya çıkardığı tezat, körfez ülkelerinin genelinde göze çarpan bir başka etki olarak ortaya çıkıyor. İslami hayat yaşama kararlılığı içinde olduğumuz yıllarda bu meseleler çok fazlasıyla gündemimizdeydi. "Bir Müslüman nasıl yaşamalı" sorusuna sürekli cevaplar arardık. Her şeyin en ucuzuna, en sadesine talip olmayı dindarlığın bir unsuru olarak kabul ederdik. Evlere koltuk almayı, hasır döşemek yerine halı döşemeyi dünyevileşmek olarak görürdük. Hatta "evimize gardırop almayacağız, çünkü bizim bir Müslüman olarak gardıroba koyacak elbiselerimiz olmayacak" diyen arkadaşlarımız vardı. Koltukların yerine minderleri tercih edebilenlere gıpta ile bakardık. Hz. Fatıma'nın çeyizi yeni evlenecekler için bir örnek teşkil eder, Peygamberimizin hayatındaki sadeliği örnek alırdık. Zamanla hayat da, biz de, koşullarımız da değişti. Kimimiz bu değişimi 180 derece, kimimiz de küçük açı farkları ile yaşadı. Bu duygularımızın, aşırı idealizmin gerçeklerden uzak olduğunu, bize fanus benzeri bir dünya ürettiğini fark ettik. Bizi kendi içimize kapatan, dar görüş kalıplarına sıkıştıran bu dünya gerçeklerden çok uzaktı, en önemlisi de iticiydi. Kimi zaman mutsuz, kimi zaman da hastalıklı tablolar ortaya çıkarıyordu. Her görüşte ve inanışta olduğu gibi kişilerin kendi karakterlerinden kaynaklanan aşırılıklarını din adına dayatmaya çalışmaları, bazı şeylerin dinden değil de kişilerin kendi hastalıklı tutumlarından kaynaklandığını fark etmek değişmemizde etkili oldu. Herkes kendi inanç dairesine geçmişini, karakterini, zaaflarını taşıyordu ister istemez. Servet düşmanı olmak ile dindar olmak arasındaki ayırımı komplekslerden uzak bir gözle yapmak gerekiyordu. Ortalama olarak birçoğumuz bu söylemlerdeki aşırılıktan rahatsızlık duyarak daha ortada tercihlerde bulunmaya çalıştı. Burada da imdadımıza yetişen hadis, "yarın ölecekmiş gibi ahiret, hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için çalış" oldu. Çelişkilerin hayatın bir parçası olduğunu kabul etmek de, denge kurmak da zor şeylerden birisidir. Bugün de bunun sıkıntısını çekiyoruz. Katar'da da İstanbul'da da... Saadet Partisi İstanbul Belediye Başkan Adayı Mehmet Bekaroğlu'nun ve partisinin siyasette parlak olduğu günlerde biz bu duygular içindeydik ve siyasete de dünyevileşmenin bir aracı olarak soğuk bakardık. Siyaset ile uğraşmayı nefsin tatmini, kişisel ihtirasların sonucu olarak görürdük. Erbakan'ın Versace kravatlarına tepki duyardık. Toplumsal iyileşmenin Rad suresinin 11. ayetinde olduğu gibi, bireylerin tek tek kendi değişimlerinden geçtiğine inandığımız için de kitle hareketlerinden ziyade, bireysel değişimi sağlayan uğraşlar daha çok ilgimizi çekerdi. Ancak zamanla inançlarımız değişmese de önceliklerimiz, siyasete bakışımız değişti. Eğer içindeysek o şey doğru, eğer dışındaysak yanlış anlayışı ne yazık ki yaygınlaştıkça yaygınlaşıyor. Sırf siyaset yapmak adına dindar kadınları jipe binen ve binmeyen diye ayıran, siyaset kavgasının içine sivil bir kişilik olan başbakanın eşi Emine Erdoğan'ı dahil eden söylemleri çok yadırgadım. Bu söylemi mertçe bulmadığım gibi haksız da buldum. Desa fabrikasında grev yapan Emine Hanım ile bulunduğu yerde yıllardır bir kişilik ortaya koyarak ve bunu koruyarak mücadele veren Emine Erdoğan farklı koşullarda olsalar da aynı kimlikli duruşu sergiliyorlar. Ayrıca iyi ve kötüyü, marka kullanmak, jipe binmek üzerinden değerlendireceksek en başta Saadet –Refah geleneğini oluşturan kişilere dönüp bakmak gerekiyor. Bekaroğlu'nun açıklaması kendi oy tabanında bile tepki topladı. Siyasi istikbal ve hırs uğruna başörtüyü kullanarak etki artırma yöntemini ne tutarlı buluyorum ne de kendisine yakıştırıyorum. Bu arada benim çevremde eşleri Saadet Partili olan arkadaşlarım benimki ile kıyaslanamayacak derecede bu sözlere tepki duyuyorlar, jipleri olmadığı halde… Kadınlar artık başörtüsü üzerinden söylem üreten tüm siyasetçilere tepki duyuyor. İsterse kocaları isterse akrabaları olsun. Başörtüsünü siyasi argüman olarak kullanan kişilerin samimiyet testi çözüm oluşturmaktan geçiyor. Yoksa olay ucuz popülizmden, sahtecilikten başka bir şey değildir. Kısaca başörtülü kadınlar artık yıllardır konuşarak bu meseleyi çıkmaza sokanlara (bu konuda Saadet Partisi'nin geçmişi ne yazık ki ciddi hatalarla dolu) siyasi görüş ayırt etmeksizin, "erkekseniz bu meselede konuşun" diyorlar. Yoksa Susun! 21.02.09
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
02-22-2009, 18:53 | #2 |
Öncelikle paylaşım için teşekkürler.
Tuhaf.. Bir kere ben Mehmet Bekaroğlu'nun samimiyetine tüm kalbiyle inanan biriyim. Böhürler her ne kadar bağımsız bakmaya çalıştığını zannetse de , o da "AK Parti tipi başörtülü kadın" gözüyle bakmış. Bu bakış da sıhhatli değil.. "Siyasi istikbal ve hırs uğruna başörtüyü kullanarak etki artırma yöntemini ne tutarlı buluyorum ne de kendisine yakıştırıyorum." Bekaroğlu'nun bu niyet ve düşüncede olduğunu hiç zannetmiyorum, Bekaroğlu böyle biri değil onun için bu cümle bana gerçekçi gelmiyor. Son bölümde anlatmak istediğini anlayabiliyorum, işimizi siz zora soktunuz bir de çıkmış ahkam kesiyorsunuz demek istiyor. Başörtüsü yasağı sorunu büyük mesele, bu konuda artık siyasetçilerin konuşmamasını sadece icraat yapmalarını, ancak bunu yapanın samimi görüneceğini söylüyor. Hakkı var.. Hepsi bir tarafa -son 6-7 yıl içinde aslını unutup lüks basamaklarını tırmanma hevesine kapılan- müslümanlardan 'kadın olsunlar erkek olsunlar' ben de hiç hazzetmiyorum.. |
|
02-22-2009, 19:22 | #3 | |
Alıntı:
Yorum için ben teşekkür ederim.. Aslında bu yazıyı paylaşmamım sebebi "içinde bulunduğumuz hal olması gereken haldir" düşüncesini sorgulamaktı ve yorumunuz bu açıdan nazarımca daha kıymetli oldu.. Yazıyı okurken yazarın şikayette bulunduğu hallerin, daha sonra içine "düşülen" ve sanki "düşülmesi gereken" bir hal olduğu fikri uyanmıştı zihnimde.. Yazı ilk anda "kendini sorgulama" ile başlarken, sonra "başka"sını sorgulama pozisyonu kazanıyor ve anlam değiştiriyor sanki.. Nefis sorgulamsı ile başlayıp, başkasını sorgulama ile devam eden, kendi içinde yaşanılan değişimleri "olması gereken" sınıfına yerleştiren bir yazı.. İnsan -malesef ki- siyasetin içine girdiğinde başka siyasetçileri, zengin olunca başka zenginleri eleştirmekle zamanını harcıyor ve bizatihi şahsını, nefsini ve aynaları unutuyor.. Bizim konumumuz doğru konumdur, biz zenginleştikçe zenginleşmek meşruu, biz siyaset yaptıkça doğru olan adım bizim adımımızmış gibi.. Ama hakikat öyle değil.. Biz bir yerlerdeyken de hakikat değişmiyor.. Hakikat hep aynı.. Ama biz bakmayı unutuyoruz.. Kendimizi sorgulamayı ihmal ediyoruz hep.. Belki de şu an biz de dışarıdan baktığımız için birşeyleri görebiliyoruz.. Belki birgün "içeride" olduğumuzda yanlış olarak gördüklerimiz, bugün gördüklerimiz olmayacak, bizim haricimizdekiler olacak.. Ve o zaman biz biz olmayacağız belki de.. selam ile.. |
||
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|