09-15-2009, 08:13 | #1 |
Okuduğunu da anlamıyor, dinlediğini de... (Taha Kıvanç)
Taha Kıvanç - Yeni Şafak [email protected] Okuduğunu da anlamıyor, dinlediğini de... Büyüklerim "Aman senden yaşlılarla münakaşa ederken nezaketi elden bırakma" öğüdünde bulundukları için midir, nedir, Oktay Ekşi söz konusu olduğunda lâfımı hep sakındım bugüne kadar... Ben ne kadar alttan alırsam alayım, Hürriyet başyazarı en galiz ifadeleri benim için sarf etmekten hiç çekinmedi. Ne yapayım, bu da benim kaderim işte... Hürriyet'in en çok sattığı pazar günü, başka yazarlar hafif konularla idare ederken, Oktay Ekşi'ninsütunu neredeyse bütünüyle bana ayrılmıştı. Yazdığım bazı yazılardan hareketle, benim kendisi gibilerin gazetelerinden kovulmalarını istediğimi yazdı. Sayesinde 'gizli faşist' de, 'borazancıbaşı' da, 'dedikoducu' da oldum... Sebep? "Bugünkü medya düzenini 27 Mayıs'tan sonra askerler kurdu" tezim yüzünden... Şöyle diyor: "Bugünkü medya düzeni meğer 27 Mayıs 1960 ihtilalini gerçekleştiren subayların kurgusuymuş. Bu medyanın düzelmesi -yani iktidarın hoşuna giden bir medya haline gelmesi, böylece de Aydın Doğan'ın vergi cezası adı altında çökertilmemesi- için o kişilerin süratle tasfiye edilmesi gerekirmiş." Ayrıca gazetesinin patronu Aydın Doğan'a da, "Sen iyisin, bunlar kötü, iktidarın gazabına uğramak istemiyorsan kötülerle yolunu ayır" tavsiyesinde bulunduğumu iddia ediyor Oktay Bey... Neresinden tutayım, bilmem ki? Tezim meydanda ve döneme ilişkin hangi kaynağa başvursam, hangi tanıklığı dinleyip okusam tezimin daha da güçlendiğini görüyorum. Evet, bugün (tabii dün de) Türk medyasında köşeleri tutanlar 27 Mayıs sonrasında darbecilerin çıkarttıkları 'Öncü' gazetesinde biraraya gelmiş kişiler... Onlara askerler el vermişti, yıllardan beri onların el verdiklerinin medyada önleri açılıyor. İki lâfı zor biraraya getirebilen mizantrof birilerine televizyon programı yaptırılıyorsa sebebi budur. 'Usta-çırak' ilişkisi sanmayın bu elvermeyi; o tiplerin her darbeden önce ve sonra yazıp çizdiklerine bir göz atın... Neyse... Bu tez bir tespit, buradan "Atın bunları" sonucu nasıl çıkıyor anlamadım... Benim anlamamam önemli değil de, hakkımda yazılar yazan, etrafta ileri geri lâflar eden Hürriyet başyazarının atıfta bulunduğu yazıları anlamayışı olağanüstü vahim. Zahmet edip o kadar yazımı okuyan Oktay Bey neredeyse herbirinde yapmaya çalıştığım uyarıları gözden kaçırmış olamaz. Şu tür uyarılarımı: "Umarım ülkemizin en büyük medya grubundan kimsecikler 'tasfiye' edilmez. Bugün kimler yönetimdeyse daha uzun yıllar yönetimde kalmaya, kimler gazetelerinde köşeleri işgal ediyorsa yıllarca yazmaya devam ederler. // 'Tasfiye' bizim mesleğimize uygun bir sözcük değil zaten..." Oktay Bey gibiler tasfiye olursa bizler ne yazacağız? İnsan kendi eliyle velinimetine ihanet eder mi? Başkaları etse de ben etmem... Herhalde koca başyazarın bildiği halde gerçeği okurlarına farklı gösterdiğini düşünecek değilim; bu yüzden sergilediği derin 'lapsus' için bir başka sebep bulmam gerekiyor. "Aman ha!" diyecek büyüklerimi kızdırmayacağım; kızdırmayacağım çünkü Oktay Bey gençliğinde de böyleydi; gerçeği karıştırırdı. Kendisiyle yapılmış en ilginç TV programlarından biri Samanyolu-TV'de yayımlanmıştı. Halit Esendir'in görüştüğü Oktay Ekşi'nin programda anlattığı anılardan birinin ara başlığı şöyle: "Meclis'te yapılan konuşmayı yanlış haber yaptım..." Yanlış, ama ne yanlış! Yıl 1952. Oktay Ekşi o sırada Dünya gazetesine Ankara'dan katkıda bulunuyor. Gazetenin temsilcisi Çetin Altan, genç muhabire, "Bugün Meclis'te Fuat Köprülü ve arkadaşlarının anayasa dilinin Osmanlıca'ya dönüştürülmesine ilişkin yasa önerisi görüşülecek, izleyip yazar mısın?" diye soruyor. Büyük hatiplerimizden Hamdullah Suphi Tanrıöver var kürsüde... "Herkes gibi ben de Tanrıöver'i hayranlıkla izliyordum" diye anlatıyor Oktay Ekşi. Konuşma çok uzunmuş ve sonunda söylediklerinden, "Bence anayasanın dilinin arı Türkçe olarak korunması doğru olur" anlamını çıkarmış... Haberi gazeteye geçerlerken, Çetin Altan birkaç kez, "Emin misin, gerçekten arı dili mi savundu?" uyarısında bulunmuş; her seferinde "Ben oradaydım, elbette arı dili savundu" cevabını almış... Sonrasını Hürriyet başyazarının anlatımından aktarayım: Çetin Altan: "Oktay bugünkü Zafer'i okudun mu?" // Oktay Ekşi: "Gördüm, ama neden sordunuz?" // ÇA: "Orada Hamdullah Suphi'nin Meclis konuşmasının metni var"// OE: "Çetin ağabey, biz de geniş şekilde dün akşam onu verdik." // ÇA: "Tamam; ama Zafer'deki tutanak metni Hamdullah Suphi'nin arı Türkçe'yi değil Osmanlıca'yı savunduğunu gösteriyor..." Bir keresinde de Kipriyanu'yla görüşmüş, "Klerides'le görüştüm" diye haber yapmış Oktay Ekşi... Dinlediğini de okuduğunu da anlamayan, karşısındakini tanımayan bir başyazar var karşımızda... Bari doğruyu söylese! 15 Eylül 2009 Salı
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Etiketler... Lütfen konu içeriği ile ilgili kelimeler ekliyelim |
oktay ekşi, taha kıvanç, yeni şafak |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|