AK Gençliğin Buluşma Noktası
~ Nur-u Muhammediye ~ Peygamber Efendimiz Hazreti Muhammed (S.A.V) hakkında herşey..



Cevapla
Stil
Seçenekler
 
Alt 01-03-2010, 04:18   #1
Kullanıcı Adı
Gönülden
Standart Sen Olmasaydın ...
Âşıktan mâşuka bir hitaptı bu... En vefâlı âşıktan âlemleri hürmetine yarattığı habîbine bir hitap... Doğumuyla kâinatı şereflendiren bereketlendiren aydınlatan güzele güzeller güzelinden bir sesleniş...


O kadar ki Âdem aleyhisselâm dahi “Muhammed hürmetine ya İlâhî!” diyerek niyazda bulundu da Rahmân olan Allah bu ismi nereden bildiğini sorduğunda ona o cevâben...


“Sen yâ Rabbî! Sen beni yarattığında arş-ı âlâ'da ikinizin ismini bir arada gördüm. Sen sevmediğin birinin adını kendi adınla birlikte bulundurmazsın...” dedi.


Allah sevmediği birinin ismini kendi ismiyle birlikte bulundurmazdı evet... O Muhammed'i sevdi ve ona hitapların en içlisi ile seslendi Kur'ânında: Habîbim...


Sevgi mayasıydı yaratılışın... Aşk ateşiydi... Kullarını her biri birbirinden başka biçimlerde şekillendiren Hak bir hamur misâli farklı şekiller almaya müsâit kıldığı insanı aşk ile pişirdi.


“Hamdım piştim yandım!” diyen âşıklar O'nun bu ateşinden nasibini alan bahtiyarlardı.


Allah Habîbi hürmetine yarattığı her kulunu sevdi. Sevdi de her birinin kalbine ismini nakşeyledi. Sevmese emanet eder miydi lâfzını gönüllerimize?


Allah bizi sevdi... Ve aslında Habîbullah'ın gönlünde bambaşka bir tecellîyle hayat bulan sevda her bir kulda da ayrı tecellîlerle yaşamaya devam etti.


Sevenler bildiler ki rehber Rasûlullah'tır. Zira Allah aşkının bir ifşâsı niteliğinde herkesi Sevgilisini sevmeye O'na uymaya davet ediyordu. Böylece bir olmanın sevgilide fâni olmanın ilk dersini de veriyordu tüm insanlığa... Vakit gelip de rûhunu teslim alacağı zaman Azrâîl Allah'ın emri ile soracaktı Habîbullâh'a: Dünyayı mı yoksa Rahmân'ın katındakini mi istersin? Bir kuldu ama işte Allah hayatla ölüm arasındaki tercihi O'na bırakıyor dilerse al dilerse orada kalsın diyordu... Dilerse al getir yanıma sevgiliyi... Dilemezse zorlama...


Seven sevdiğine karşı gelir mi? Âşık diler de sanki mâşuk dilemez mi vuslatı? Bir âşık ki bir elime ay bir elime de güneş verseniz yine de dâvamdan dönücü değilim diyecek kadar bağlı... Öyle bir Âşık ki nefsi için zerre kadar hiddetlenmediği halde Allah'a ve O'nun hükmüne düşman olanlarla savaşacak kadar celâlli...


Bir yanda çocuklarımızı öpmeyiz diyen bir bedevîye “Allah senin kalbinden merhameti söküp almışsa ben ne yapabilirim?” diye soracak kadar yumuşak; diğer yanda “Gözümün nûru Fâtıma! Sakın babana güvenip de sapmaya kalkma!


Hırsızlık yapmış olsan senin de elini Allah'ın emriyle keserim!” diyecek kadar âdil...


Hira'da Cebrâil ile ilk karşılaşmasının ardından koşar adımlarla ve titreyerek Hatîce'nin sinesine sığınan ve “Beni örtün! Beni örtün!” nidâsıyla bir rahatlamaya ihtiyaç duyan da O...


Durulmuş ve sükûnete kavuşmuş gönlü ile Kâbe'de namaz kılarken sırtından aşağı kilolarca işkembe boşaltan zavallıya hiçbir tepki vermeden secdesini uzatan da...


Sen Rabbimin Habîbi!
Sen Rahmet peygamberi!
Sen hürmetine güllerin ve dikenin yaratıldığı güzel!
Sen gönlü buruk yetim!
Sen masum ve öksüz!
Sen gittiği her yere bereket götüren!
Sen altı ciğer pâresini de yitirdiği halde yine de Allah! diyecek kadar râzı!
Sen gönlünün gülü Hatice'yi ömrü boyunca unutmayacak kadar hayırlı!
Sen Zeyd'in ana- babasına tercih edeceği kadar merhametli!
Sen Ebû-Bekir'in gönlündeki güzel!
Sen Ömerin kılıcını gül ile parçalayan...
Sen gidişiyle Fâtımâ'nın yüreğini dağlayan!
Sen ilk zamanların şaşkınlığını ve ağırlığını atlattıktan sonra alabildiğine hafiflemiş ve inanmış bir gönülle Allah için her zorluğa katlanan yüce insan!
Aşkın ilk demlerinde şaşkın ve korku dolu bir halde durulmayı beklemiş olanlar Seni seviyorlar.


Bu da nedir? Bu hâl neyin nesidir? diye sorup da aklın sınırlarını Rahmân'ın lûtfuyla zorlayıp aşmış olanlar Sana hayranlar.


Onlar biliyorlar ki sıkıntıları yüklenişin her türlü hakaret aşağılama ve küfür karşısında yine de dimdik onurlu ve sâdık oluşun Allah'ın aşkındandır. Onlar hissediyorlar ki sırf Seni ve yüceler yücesi Allah'ı sevdikleri için nice sıkıntı kapılarındadır. Lakin Sen arkamızdasın yâ Rasûlallah! Sen bizimlesin değil mi?


Bana salât edenin selâmını alırım. Sırf bunun için görevlendirilmiş melekler vardır ve ben selâmı gönderenin isminden hâlinden haberdâr olurum buyuruyorsun ey güzel! Işte sana selâm ediyorum... Allah'ın rahmeti selâmı ve bereketi Senin ve ehl-i beytinin üzerine olsun. Allah'ın selâmı ashâbının üzerine olsun.


Yâ Rasûlallah Âişe'nin sana selâmı var. Gönlü mahzun Senin ayrılığınla...
Davetini bekliyor...
Yâ Rasûlallah Ahmed sana selâm ediyor. Eli- kolu bağlı geçim derdiyle bereket için dua diliyor.
Fâtıma hasretinle buruk...
Mustafa'nın içi yanıyor...
Aynur dertlere derman olan ismini söylüyor...
Sümeyye duyurmak için şânını duymamış gönüllere çırpınıyor...
Zeynepler Fatihler Mehmetler Senden ayrı ama Seninle...
Gönlü mahzun gönlü kırık ümmetin seni özlüyor yâ Rasûlallah!


Biz açlıktan karnımıza taş bağlamadık henüz... Biz anamızı babamızı eşimizi evlâdımızıamcamızı dedemizi kaybetmedik. Biz savaşlarda yaralanmadık... Biz askere gönderirken bile oğlumuzu ağladık... Biz sevdiğimizi askere uğurlarken bile dayanamadık... Halbuki sadece bir seferdi ömürde. Seni sevenler defalarca uğurladılar Seni... Defalarca beklediler dönmeni... Biz ne Sana ne de ashâbına lâyık olamadık.


Beni seven sıkıntıyı kendine örtü edinsin diyordun ya... Bizi yürekli olmaya fedâ etmeye belki de bu yolda canını vermeye davet ediyordun hani... Oysa biz Sana lâyık bir yürek taşımadık hiç... Sadırlarımız sıkışmıştı... Biz sıkıntısızlığın derdiyle dertlendik sadece. Biz şükretmemiz gerekirken nankörlük ettik.


Sen geceler boyunca namaz kılarken huzurda biz gündüzleri de ziyan ettik. Sen bir ikazda bulunuyordun... Bundan böyle şeytan sizin üzerinizde hakimiyet kuramayacaktır. Fakat siz küçük gördüğünüz işlerde şeytana uyarsanız bu da onu memnun edecektir. Onlardan da sakınınız diyordun. Sakınmadık...


Bugün çalsan da kapıyı şeref vermek dilesen bilmem ne yapar ümmetin?
Âniden çıkagelsen ne olur tavrımız? Senin gibi şerefli bir misafiri kim istemez? Allah'ın Habîbini ağırlamak kimin hoşuna gitmez? Fakat Sen sırf işlemeli bir perde için “benim dünya ile ne işim var?” diyerek geri dönmüşken Fâtıma'nın kapısından acep bizim evlerimize girer misin?


En güzel yemekleri Senin için hazırlamış olsak en güzel ikramı Sana yapsak daha ne isteriz ki? Fakat Sen haramlardan arındıramadığımız lokmalarımıza o güzel ellerini sürer misin?


Bir gün evimize doğru gelirken görünüversen uzaktan ah ne şeref! Ama biz Senin gelişinden telâşa kapılıp da bazı gazete ve dergileri toplamaktan raflarda tozlandırdığımız Kuran'ın tozunu almaktan televizyonu nereye saklayabileceğimizi ya da nasıl bir kılıf bulup da savunabileceğimizi düşünmekten Senin gelişini seyredebilir miyiz?


Kimbilir belki de mırıldandığımız şarkıların sarfettiğimiz kelimelerin okuduğumuz kitapların oturduğumuz arkadaşların hepsinden utanacağız.Ve belki kalmaya karar verirsen bir haftalık programımızı değiştirmek zorunda kalacağız. Gideceğimiz yerlere Seni götürmekten hayâ edeceğiz belki. Ve belki gidişinle rahat bir nefes alacağız.


Biz Senin hiç arzulamadığın yaşam biçimlerini böylesine benimsemişken yine de ümmetliğe kabul eder misin? Sefilliğimizi yüzümüze vurur musun yâ Rasûlallah? Ümmetiz deyip de Sana hakkıyla uyamayışımızı yüzümüze vurur musun?


Ey Rahmet Peygamberi! Onları özlüyorum... Kardeşlerimi özlüyorum... Onlar ki beni hiç görmedikleri halde yine de severler ve bana itaat ederler buyuruyorsun. Bizi kardeşliğe kabul ediyor musun?


Sen ki her bir hâlimiz Sana âyandır... Sen ki güller ve bülbüller Sana hayrandır...


Gitme ey güzel! Muradımız kalmandır gitme! Arzumuz yanımızda olmandır. Gel ki anlam kazansın hayatımız... Gel ki yolda kaldı hasret yüklü bakışlarımız...


Sen ey güzel! Sensiz yaşamak ne zor... Senden uzaklarda sevmek Seni... Hiç görmeden tutulmak cemâline ve hiç duymadan vurulmak o şefkat dolu sesine...


Biz teselliyi yine Senin sözlerinde bulduk...


Sen Yaratanın aşkı için bedenini kurban etmiş şehîd!
Sen vefânın hası ile ümmetin dostu olan!
Sen ümmetî ümmetî feryadıyla vefanın doruklarında bulunan!
Sen garipler babası!
Sen ömründe bir kere bile olsun kahkahayla gülmemiş olan mahzun!
Sen fakirlerin yoldaşı dertlilerin arkadaşı!
Sen asırlardır ölmeyen ve kıyamete dek de yaşayacak olan!
Sen cennet ve cehennem ehlinin ümidi!
Sen kainatın yaratılış sebebi!
Sen güllerin hayat veren şebnemi...


Davetine icâbet ediyoruz yâ Rasûlallah!
Sen arkamızdasın!
... Ve sen ey yalan dünya! Sen bizim aşkımıza set olamayacaksın!
Aşk yolunda yârdan ki geçmişiz elbet serden de geçeceğiz. Anayı babayı evlâdı akrabayı sevgiliyi unutmuş Seni özlemişsek eğer yine Senin hürmetine... Gösterdiğin yolda her kim çıkarsa çıksın karşımıza yine de Senden ayrılacak değiliz.
Tüm zayıflığımıza ve tüm kusurumuza rağmen...
Biraz garip biraz eksik biraz yaralı...
Hep seni seveceğiz...



Neslihan Nur Türk







 

Gönülden isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Konuyu Beğendin mi ? O Zaman Arkadaşınla Paylaş
Sayfayı E-Mail olarak gönder
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı





2007-2023 © Akparti Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.



Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı
çarşamba pasta çarşamba bilgisayar tamircisi