![]() |
#11 |
![]() Hoşuma giden bir kesit konuya dair.
Küreselleşme ve tüketici davranışlarındaki değişiklikle birlikte, 2000 ve 2004 yılları karşılaştırıldığında, yüzde 10'luk düşüşle sadece bakkalların sayısında azalış gerçekleşirken, orta büyüklükteki marketler yüzde 15, hipermarketler yüzde 18, büyük süpermarketler yüzde 29, süpermarketler yüzde 49, hipermarket zinciri yüzde 61, küçük süpermarketler yüzde 75 oranında arttı. Tüketicilerin, bakkalları ve küçük marketleri tercih etmemesinin, seçenek ve sürat azlığı, alan ve teşhir eksikliği, imaj sorunu, yüksek fiyat, çalışma saatlerinin azlığı, kredi kartı kullanılamaması gibi nedenlerden kaynaklandığı tespit edilirken, rakip firmanın, üreticiden alım yapması, müşterilerine promosyon uygulaması ve çalışma saatlerinin uzun olması, rakip firmaya alım büyüklüğüne bağlı olarak fiyat iskontosu ve uygun vade yapılması gibi durumlar ise rekabeti olumsuz etkileyen unsurlar olarak sıralandı. Proje çerçevesinde küçük marketlerin birleşerek malların direkt üretim noktalarından iskontolu ve uzun vadeli alımını yapacak ve promosyonlu tanıtım yapacak bir kooperatif kurulması öngörülüyor. Banka ve sigorta işlemleri, muhasebe işlemleri ve reklam çalışmaları konuları ise projenin detayları arasında sıralanıyor |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#12 |
![]() İllaki onlarda yapıyordur, bunuda toptancı bayiliklerle yapabilirler ancak.
Mesela bir adet 2,5 lt kola 2,5 lira fiyatı. Dükkan bunu toptancıdan 1,8 ile 2,0 tl arasında alır. 50 kurus kar eder. Ama market sistemi farklıdır. Bakkal mesela haftalık 10 koli alır yada 20, market ise 1 kamyon. Dahada büyük marketler günlük kamyon cagırdıgı bile olur. Marketin bunu kendine özel indirimle alır ki tahminimce 1,5 1,6 civarında ama asıl farkı market kolayı firması ile anlasır. Ben senin malını satırıyorum ve sen bana kar payı vereceksin diye. Yani burda güzel bir kar eder. Hem bakkaldan ucuza satar, hem daha cok kar eder, hem daha fazla satar. Bu taktikle geliri bir hayli artar. Ama buradaki büyük kazançla orantılı bir vergi olmadıgını sanıyorum. Ama yine bakkallarla kıyaslanırsa satışları takip altında oldugu için vergi yönünden düzgün calışır. Sadece alımlarda büyük karlar ederler. |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#13 | |
![]() Alıntı:
![]() |
||
![]() |
![]() |
![]() |
#14 |
![]() Bu gün Süpermarketlere karşı ayakta kalabilmenin en büyük mücadelesini veren bakkalarımızın tek tek kapanması bana göre üzücüdür.
O Bakkal ki gün gelmiş vaktiyle hepimizin amcası olmuştur. Yeri gelmiş derdini dinlemiş ,yeri gelmiş seninle beraber gülüp ,seninle ağlamış. O bakkal ki gün gelmiş Ne olacak bu memleketin hali sözünün çıkış yeri olmuş, zam gelince ilk azarı o işitmesine rağmen gene de metaneti elden bırakmamıştır. O Bakkal ki adres sorana derman ,ay sonunu zor getirene hızır olmuş ,küçücük kutu kadar yerinde ,en sıcak ve huzur dolu alışveriş ortamını sana bedava sunmuştur. Süpermarketler ise bunları bulmak nerdeyse imkansızdır.Buz gibi bir ilişki vardır.Duygudan yoksun birer robot gibi çalışan kasiyerler ya da reyon görevlileri akşam olsada eve gitsek düşüncesinden başka bir düşünceleri yoktur. Varolsun bakkallarımız diyor ve onların yaşatılabilmesi için ,en azından marketlerle kafa kafaya olan ürünlerinin onlardan satın alınarak desteklenmesini tavsiye ediyorum. |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#15 | |
![]() Alıntı:
|
||
![]() |
![]() |
![]() |
#16 |
![]() Kültürel yönden güzel diyosun, peki 2 yada daha fazla bakkal amca dese gelin su işi az yenileyelim. Az büyütselerde ufak market açsalar.
Bakkal amca kimliği altına sıgınan diğer uyanıklara vergi kaçırtmasalar? Bu bir girişimcilik işidir ve her insan beceremez buradada devreye yaptırımlar girebilir. Bakkal yine muhabbet eder, sadece fiş keserek. |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#17 |
![]() Arkadaşlar lütfen dikkatlice okuyalım harika bir yazı Atilla Yayla'dan
Korumacılık devletçiliği besler. Devlete ister ekonomik ister sosyal-ahlaki gerekçelerle toplumsal hayata müdahale hakkı vermek tilkiye kümes emanet etmekle eşdeğerdir. Bu devlet gücünü kullananları azdırır ve haksız kazanca boğar. Devletlerin fakirleri daha çok gözettiği tezi bir masaldır. Devletler her zaman güçlülerden yanadır. Güçlüler ise bürokratlar, politikacılar, onlara eklemlenen asalak zenginlerdir. İşçi, köylü, esnaf devletten menfaat elde edemez. Bir elde eder görünürse iki kaybeder. Elde ettiğini de yine diğer güçsüz toplum kesimlerinin aleyhine elde eder. O yüzden devleti korumacılık yoluyla toplumsal hayata müdahaleden uzak tutmak devleti meşru sınırları içinde tutabilmek için şarttır Serbest ticaret kaynakları etkin oldukları alanlarda kullanıma yönlendirirken korumacılık tam tersini yapar. Kaynak tahsisini çarpıtır. Kaynakları çoktan çekilmeleri gereken sahalarda ve terk edilmiş olması gereken teknik ve yöntemlerle kullanılmaya mahkum eder. Bu fakirlik üretir. Artan fakirlik paylaşım kavgasını yoğunlaştırır. Korumacılık keyfidir. Kimin kime karşı korunacağına karar vermek eninde sonunda keyfi bir karardır. Sınırlar nerede çizilecektir ve korumacılık nerede son bulacaktır, bilinmez. Bugün bakkallar süpermarketlere karşı korunma istiyor ama bakkalların eski çerçilerin yerini aldığı unutuluyor. Çerçiler daha az erdemli ve daha az kıymetli insanlar mıydı ki hızla şehirleşen Türkiye'de doğmakta olan bakkal esnafına karşı korunmadı? Son otuz senede korumacılık uyguluyor olsaydık veya mevcut korumacı politikaları takip etseydik ben bu yazıyı bilgisayarla değil daktiloyla yazıyor olurdum. Siz bugünkü konforlu aracınıza değil efsanevi Reno 12 veya Anadol otomobile biniyor olurdunuz. Daktilolar ilk çıktığında hayatını elle yazarak kazananlar kim bilir ne sıkıntılar çekmiştir. Otomobillerin yaygınlaşması at arabalarıyla insan ve eşya taşımacılığı yapan insanları nasıl da sahneden silmiştir. Konfeksiyon atölyelerinin gelişmesi yarım asır öncesinin gözde mesleği terziliği ve terzileri kim bilir ne acılarla yüzleştirmiştir. Hayatın akışı budur. Belli meslekler silinmiş veya o işi yapanlar emekliye ayrılmak zorunda kalmıştır. Ama onların çocukları babalarını ekonomik alan dışına iten gelişmeler sayesinde meslek ve iş sahibi olmuştur. Babaları korunsaydı çocukları işsizliğe, en iyisinden baba mesleğine mahkum olurdu. O zaman hayat durağanlaşır ve refah seviyesi asla yükselmezdi. Ekonomik hayatın nasıl aktığı bellidir. Devletçi masallara inanmamalı, devleti lehimize başkalarına baskı uygulamaya çağırmamalıyız. Korumacılık hem adalete aykırıdır hem de etkinsizlik yaratıcı bir yöntemdir. Kimse toplumları Tanrısal bir yönetim ve denetime tabi tutabileceği hayaline kapılmasın. Herkes önüne baksın ve kendisi için en iyi işi en iyi şekilde yapmaya çalışsın. Konu Ukbâ tarafından (04-05-2010 Saat 16:12 ) değiştirilmiştir.. |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#18 |
![]() Ukba kardeşim benim söyleyeceklerimi, anlatacaklarımı neşretmişsin.Daha bunun üstüne laf olurmu.Ama market işi benim işim değil ben sadece kontrol mekanizmasıyım.Sende bunları bilir iken neden hala bana sarkarsın anlamış değilim ukbacım.
|
|
![]() |
![]() |
![]() |
#19 | |
![]() Alıntı:
Benim bakış açım daha çok işin nostalji tarafıdır. Eskiyi ya da çok eskiyi yaşamadık belki ama ,ben kendi adıma ,yaşmamamıza rağmen hep o günlerin özlemini çekerim. Büyüklerimizden duyduğumuz o gaz lambalı tv'lerin olmadığı sohbet geceleri,sütün yoğurdun dışardan alınması,İstanbul sokaklarının o siyah beyaz resimlerinin şimdi ki renkli halinden bile güzel olması ,domatesin hormonsuz ,komşuluk ilişkilerinin sorunsuz olduğu yılları büyüklerimiz sık sık anlatır ve baya bir ilgi duyarım. Benim bu bakkal olayına yaklaşımım da bunun bir uzantısı olmalı. |
||
![]() |
![]() |
![]() |
#20 |
![]() Bizim yörenin domatesleri yine hormonsuz dur dostum rahatlıkla tüketebilirsiniz.
![]() |
|
![]() |
![]() |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|