04-04-2011, 21:04 | #1 |
Irak'ın işgalinde yapılan gizli psikolojik operasyonlar
ABD sadece Ortadoğu'da psikolojik operasyon için yılda 750 milyon dolar harcıyor!
Ünlü Fransız gazetesi Le Monde Diplomatique'in Türkçe yayınında, Irak operasyonundan örneklerle ABD'nin Ortadoğu'da uyguladığı psikolojik operasyonlar ayrıntılarıyla yer aldı. Belçika'nın Mons şehrinde bulunan Avrupa Müttefik Kuvvetler Karargahı'nın Operasyonlar Bölümü'nde PSİKOP Başkanı olarak görev alan Yarbay Steven Collins'in imzasıyla yayımlanan makalede, ABD'nin Irak'a ilk saldırısından önce 40 milyon adet el ilanının bile atıldığına dikkat çekildi. İşte Collins'in ilginç makalesi: Önümüzdeki dönemde analistlerin 20 Mart tarihindeki Irak rejimini devirme teşebbüsünden, 15 Nisan'da Tikrit'in düşüşüne kadar olan kadar olan 27 günlük dönemin her boyutunu inceleyip çeşitli dersler çıkaracaklarına hiç şüphe yoktur. NATO açısından önemli sonuçları olacağı için üzerinde durulması gereken konulardan biri, Koalisyon güçlerinin dış dünyanın, özellikle de Irak'a Özgürlük operasyonundan önce, operasyon sırasında ve operasyondan sonra Irak'ta bulunan yabancıların tutum ve düşüncelerini etkilemek için kullandıkları yöntemlerdir. Hem Irak'a Özgürlük Operasyonu hem de NATO'nun Balkanlar'daki deneyimleri "Algı yönetimi"nin önemini açıkça ortaya koymuştur. Bu iki operasyon bir yandan bu yeteneği geliştirmenin, diğer yandan da aynı yeteneğin düşman veya diğer tek taraflı siyasi ve askeri güçler tarafından kullanılmasına karşı önlem almanın gerekli olduğunu vurgulamıştır. NATO askeri yapısını yeniden organize edip alan dışı misyonları üstlenirken bu tür yeteneklerin İttifak operasyonları açısından önemi giderek artmaktadır. "Algı Yönetimi" yabancıların tutumlarını ve tarafsız düşünme yeteneklerini etkilemek için girişilen her türlü eylemi kapsar ve Kamu Diplomasisi, Psikolojik Operasyonlar (PSYOPS/PSİKOP), Kamu Bilgilendirme, Aldatma, ve Gizli Eylem faaliyetlerinden oluşur. Irak'a Özgürlük Operasyonunda bunlardan özellikle ikisi dikkat çekmiştir: Yürütülen politika, amaç ve eylemlerin içeriği ve haklılığı konusunda dış dünyayı ikna etmek için bilinçli olarak yürütülen çabalar (Kamu Diplomasisi) ve dış dünyayı etkilemek ve fikirlerini değiştirmek için yürütülen faaliyetler ve özellikle medyanın bu yönde kullanımı (Psikolojik Operasyonlar). 11 Eylül 2002'deki terörist saldırılarından beri Amerika Birleşik Devletleri kamu diplomasisi yeteneklerini canlandırmaya çalışmaktadır. Ancak Washington, 1990'larda politikalarını tüm dünyaya açıklamak ve uluslararası iyi niyet oluşturma konularına Soğuk Savaş sırasındaki kadar önem vermediği için, bu yeteneklerin gerilemesine göz yumulmuştu. Bugün Amerikan politikası ve savunma faaliyetleri konusunda olumlu bir izlenim yaratmak için tasarlanan çalışmaları Beyaz Saray'ın Global İletişim Dairesi yönlendirmektedir. İSLAM DÜNYASI ÜZERİNE ODAKLANMIŞ STRATEJİK ALGI YÖNETİMİ Ayrıca ABD Ulusal Güvenlik Konseyi Politika Grubu da Beyaz Saray, Dışişleri Bakanlığı Kamu Diplomasisi Dairesi ve Pentagon tarafından geliştirilen politika ve mesajların koordinasyonunu yürütmektedir. Bu üç organ Amerika'nın 1980'lerden sonraki en iyi koordine edilmiş, en iyi kaynaklara sahip stratejik algı yönetimi yapısını ortaya çıkarmışlardır. Bu yapı İslam Dünyası üzerine odaklanmış ve sadece Orta Doğu için 750 milyon dolarlık bir fon ayrılmıştır. Bu yoğun çabalara rağmen Irak'a Özgürlük operasyonundan önce Amerika'nın kamu diplomasisi faaliyetleri pek gözle görülür bir başarı elde edememiştir. ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell 5 Şubat günü BM Güvenlik Konseyi'nde yaptığı ve tüm dünyada canlı olarak yayınlanan 78 dakikalık konuşmasında Güvenlik Konseyi'nin önde gelen üyelerini (Fransa, Almanya ve Rusya) Irak'a karşı derhal askeri müdahalede bulunulmasının gerekli olduğu konusunda ikna edememiştir. Hemen arkasından Fransa Dışişleri Bakam Dominique de Villepin'in BM'de yaptığı konuşma ise Powell'ın konuşmasında değindiği noktalara şüphe düşürmüş ve büyük tezahürat ve alkışlarla karşılanmıştır. Bu nedenle Birleşik Krallık ve Amerika Birleşik Devletleri geleneksel müttefikleri arasında destek bulamamışlar ve gereken desteğin alınamayacağı açıkça ortaya çıktığı için de Irak'a askeri müdahale konusunda ikinci bir BM Güvenlik Konseyi Kararı için oylamaya gidilmemiştir. Amerika'nın kamu diplomasisi faaliyetleri İslam dünyasında bugüne kadar bir sonuç vermemiştir. Kısa sürede olumlu sonuçlar alınması imkansız olabilir, zira etkili bir kamu diplomasisi sürekli çaba ve uzun vadeli bakış akışı gerektirir. Arab American News'in yayıncısı Osama Sibliani'nin belirttiği gibi, "Amerika Birleşik Devletleri halkla ilişkiler görevini Hazreti Muhammed'e bile verse yakın gelecekte bir sonuç alınamaz." ABD Temsilciler Meclisi tarafından desteklenen Radio Sawa geleceğe yönelik umut vaat eden bir araç olabilir. Söz konusu radyo istasyonu Arap dünyasından haberler, Arap ve Batı pop müziği yayınları ve araya serpiştirilmiş Amerikan görüş açısını yansıtan haberler sunmaktadır. 2002 yılında yayına başlamasından bir kaç ay sonra Radio Sawa'nın genç Araplar arasında en çok sevilen radyo istasyonu olduğu ifade edilmişti. Irak'taki askeri operasyon sırasında Koalisyon güçleri dünyanın çatışma konusundaki fikirlerini çeşitli yöntemlerle kendi taraflarına çekmeye çalıştılar. Sadece Orta Doğu'da PSİKOP için 750 milyon $ ayrılıyor Kullanılan yöntemler arasında konuşlanacak birliklere muhabir "yerleştirmek" vardı. En başta çelişkili olarak görüldüyse de sonradan birliklere muhabir "yerleştirme" kararının çeşitli nedenlerden dolayı çok parlak bir fikir olduğu ortaya çıktı. Birliklere "yerleştirilmek" isteyen muhabirlerin önce kısa bir temel askeri eğitimden geçmeleri şart koşuldu. Bu eğitim, muhabirlere sıradan bir askerin karşılaştığı sorunlar hakkında bir fıkir verdi. İkinci olarak "yerleştirilmiş" muhabirlerle içinde bulunduklan birlik arasında kaçınılmaz olarak bir bağ yarattı. Ve üçüncü olarak da "yerleştirme" sayesinde hem muhabirlerin güvenliği garanti altına alınmış oldu, hem de ilk defa olarak savaş alanından tüm dünyaya canlı yayın yapıldı. Irak'a Özgürlük Operasyonu'nun değişken yapısından dolayı savaş alanında serbestçe gezmelerine izin verilmiş olsaydı birçok muhabir hayatını kaybedebilir veya esir düşebilirdi. Dünya kamuoyunu etkileme çabalarını zorlaştıran faktörlerden biri bugün haber kaynaklarının çok fazla olmasıdır. Özellikle de uydudan yayın yapan televizyon haber merkezleri ve internet bağlantıları nedeniyle düşünce ve tutumları global ve hatta yerel boyutta dahi etkilemek zorlaşmıştır. Haber kaynaklarının sayısındaki patlama izleyicinin haberleri kendi önyargılarını ve fikirlerini destekleyen kaynaklardan takip edebilmesini kolaylaştırmıştır. CNN yayınlarının kendi görüşüne ters düştüğüne inanan bir Arap izleyici uydudan yayın yapan Arap El Cezire haber kanalından dünya haberlerini kendi görüşüyle daha tutarlı bir açıdan izleyebilir. Çatışma sırasında Irak Enformasyon Ajansı'nın El Cezire'nin gücünün farkına vanp bu kanalın yayınlarını Irak yanlısı olacak şekilde etkilemek için ajanlarını örgütün içine sızdırdığı söylenmektedir. Aynı şekilde Koalisyon güçleri de Irak televizyonu haber servisini ülke içindekinden ziyade Irak dışında yaptığı etkiler nedeniyle bombalayarak veya elektronik yöntemlerle engellemeye çalışmışlardır. Stratejik düzeyde kamu diplomasisinin sonuçları karışık olmuşsa da, Irak'ta askeri operasyon ve taktik düzeyinde yürütülen Psikolojik Operasyonlar daha başarılı olmuştur. Radyo yayınları, el ilanları, karar mekanizmalarındaki ileri gelen şahıslar aleyhine yazılmış elektronik posta mesajları ve kara harekatı sırasında hoparlörlerle yayın gibi hedefe yönelik medya araçlarının kullanımının önemli etkileri olduğu görülmektedir. 20 Mart'taki ilk saldırıdan önce Irak'a havadan 40 milyon el ilanı atılmış, bir o kadar da kampanya sırasında dağıtılmıştır. Bu el ilanlarının bir kısmı koalisyon güçlerine karşı koyan her askeri oluşumun ezileceği tehdidini savururken bazıları Irak halkını ve ordusunu Baas Partisi'nin emirlerini yerine getirmemeleri konusunda teşvik etmiştir. Geriye bakıldığında bunların istenen amaca ulaşamadığı görülüyor. Tüm Psikolojik Operasyon eylemlerinde olduğu gibi burada da sorun savaş sırasında bir eylemin sebep-sonuç ilişkisini belirlemenin zor olmasıdır. Irak silahlı kuvvetlerinin Koalisyon güçleri karşısında eriyip gitmelerinin nedeni bu Psikolojik Operasyonlar mı, Koalisyon güçlerinin bombardımanları mı, yoksa Irak ordusunun lojistik destek alamaması mıydı? Yoksa sebep bu üç faktörün hepsi miydi? Psikolojik Operasyonların Iraklılar'ın tutum ve düşüncelerini Koalisyon tarafına çekmekte oynadığı rolün sayılarla ifadesi bu konuda belirlenmesi gereken önemli değişkenlerden biri. 1991'deki Körfez Savaşı'nda teslim olan asker sayısı 70 bine ulaşmıştı; ancak Koalisyon güçleri bu sayıya kesinlikle ulaşamadılar. Um Kasr'ın ele geçirilmesi sırasında 250 Iraklı teslim olmuştu; bu sayı daha sonra pek artmadı. Çatışmanın ilk günlerinde Koalisyon güçlerinin askeri kampanyanın tamamı konusunda psikolojik bir yaklaşımı benimsedikleri gayet açıktır. Üstün askeri güç ve hassas güdümlü mühimmatın Iraklılar üzerinde şok etkisi yaratarak korku salacağı ve Irak rejiminin hemen çökeceği umut ediliyordu. "Şok ve korku" etkisinin gerçekleşmemesi, konvansiyonel Amerikan kuvvetlerini yaklaşımlarını değiştirerek tek bir vuruş yerine sürekli eylem ve baskıya dayanan bir yaklaşımı benimsemeye, Psikolojik Operasyon güçlerini de gönderdikleri mesajları ve işledikleri temaları yeniden gözden geçirmeye zorladı. El ilanları dağıtmanın yanı sıra Koalisyon güçlerinin ağırlıklı olarak kullandığı bir diğer Psikolojik Operasyon aracı da radyo yayınları oldu. Koalisyon güçleri sabit verici istasyonlarının yanı sıra havadan EC-130E Commando Solo uçağından yayın yaptılar ve yayınlarında Radio Sawa'nınkine benzer bir format kullandılar: Haberler ve anonslar yoğun popüler müzik programlarının arasında serpiştirildi. Tüm Irak'a yayın yapan bu radyo istasyonuna Enformasyon Radyosu (Information Radio) gibi hayal gücünden yoksun bir isim verilmişti. Kalabalık nüfuslu merkezlerin dışında yerel PSİKOP radyo istasyonları kuruldu. Bunlardan biri Basra şehri dışından yayın yapan Birleşik Krallık'ın Radio Nahrain (İki Nehir) isimli FM radyo istasyonu idi. Koalisyon güçleri kendi vericilerini kurmanın yanı sıra Irak halkına radyo yoluyla ulaşacak haberleri tekellerinde tutmak için de Irak radyo istasyonlannm yaymlarını elektronik yöntemlerle engellemeye çalıştılar. İlk saldırıdan önce Irak'a 40 milyon adet el ilanı atıldı Bu anlatılan PSİKOP taktikleri "Beyaz PSİKOP" olarak adlandırılan türden operasyon örnekleridir. Bu tür operasyonlarda faaliyetin sponsorluğunu kimin yaptığı açıkça ve doğru olarak belirtilir. Irak savaşı sırasında aynı zamanda "Siyah PSİKOP" yöntemi de kullanılmıştır. Bu yöntemde ise faaliyetlerin kaynağı konusunda bilinçli olarak yanlış bilgi verilir. Amerikan İstihbarat Ajansı CIA'nin Şubat 2003 tarihinden itibaren "Siyah" PSİKOP'lar başlattığı söylenmektedir. Bu tür faaliyetlerin bir örneği Tikrit Radyosu idi. Tikrit Radyosu önce Tikrit bölgesindeki rejime bağlı Iraklılar tarafından yönetildiğini iddia ederek ve açıkça Saddam Hüseyin'i destekleyen yorumlarla inanılırlık kazanmaya çalıştı. Birkaç hafta sonra ise yayınların rengi değişti ve Saddam'ı eleştiren bir tavır takınıldı. "Siyah" PSİKOP'ların amacı hedeflenen dinleyici kitlesinin bunu fark etmemesi ve haberlerin gerçekten de açıklanan kaynaktan geldiğine inanmasıdır. Tabii ki burada şöyle bir risk vardır: Bu aldatmaca fark edilirse "Beyaz" olsun, "Siyah" olsun tüm PSİKOP çalışmaları güvenilirliğini kaybeder. Irak'a Özgürlük Operasyonundan önce koalisyon kuvvetleri tarafından kullanılan en yeni PSİKOP yollarından biri de cep telefonlarına gönderilen yazılı mesajlar ve Irak rejiminin karar mekanizması içindeki şahıslara gönderilen elektronik posta mesajları oldu. 2003 yılının başında Irak'ta sadece 30 internet kafe vardı; evden bağlanma ücreti olan 25 Dolar ise sıradan Iraklılar'ın ödeyebileceği bir miktar değildi. Zaten Irak rejimi de ülkede internet erişiminin pek yaygınlaşmasını istemiyordu. Bu nedenle sıradan Iraklılar'ın çoğu hiçbir internet ulaşımına sahip değilken Baas Partisinin önde gelen kişileri bu imkana sahipti. Koalisyon güçleri interneti bu kişilere Saddam'ı desteklemeye devam etmelerinin gerek Irak için gerekse kendileri için ne gibi bir maliyeti olacağını anlatan mesajlar yollamakta kullandılar. Taktik PSİKOP unsurları da (kara ve deniz birliklerine bağlı, hoparlörlü ve bir tercüman taşıyan araçlara sahip PSİKOP birlikleri) son derece faaldiler. Geçmişteki çatışmalarda olduğu gibi, bu birlikler tek başına kalmış Irak unsurlarını teslim olmaya ikna ederek, Iraklı esirlerin kontrolüne yardımcı olarak ve hatta hoparlörlerden tank ve helikopter sesleri yayınlamak suretiyle Irak askeri unsurlarına karşı aldatma faaliyetleri yürüterek ne kadar değerli olduklarını kanıtladılar. Irak'a Özgürlük operasyonunun askeri planlamacılarının savaş sonrası PSİKOP yeteneğini geliştirneyi önceden akıllarına getirmemiş olmaları şaşırtıcıdır. Bu eksiklikten dolayı ortaya çıkan enformasyon boşluğu özellikle Güney Irak'ta bulunan İran ajanları tarafından dolduruldu. ABD bu boşluğu doldurmak için bazı şirketlerle ne olursa olsun yayın yapmaları konusunda anlaştı. Ancak istemeden bazı komik durumlar ortaya çıktı. Örneğin Amerikan medyasının dikkati Irak'tan başka tarafa çevrilince anlaşmalı şirketlerin farkında olmadan verdiği önemsiz yerel Amerika haberleri Iraklılar'ı güldürdü. Her iki tarafın da Irak'ta gönülleri ve düşünceleri fethetmek için yürüttükleri çabalar aralıksız olarak sürüyor ve daha yıllarca da sürecek. Aslında en sonunda Irak'taki çatışmanın bu kadar gayrete değip değmediğini bir dereceye kadar bu mücadelenin sonucu belirleyecek. Buna rağmen Koalisyon güçlerinin Irak'a Özgürlük operasyonu sırasında yürüttükleri algı yönetimi faaliyetlerinden bazı erken sonuçlar çıkarılabilir. NATO'nun bu sonuçları dikkatle incelemesi ve algı yönetimi ile ilgili çalışmalarının planlanması ve bu çalışmalara kaynak sağlanması konusunda herhangi bir değişiklik yapıp yapmayacağını belirlemesi iyi olacaktır. Diğer yandan ABD ve Birleşik Krallık'ın da NATO'nun çatışma sonrası algı yönetimi faaliyetlerinden alacağı birçok ders vardır. Kamu Diplomasisi bir gecede sonuç vermez. Amerika'nın son iki yıldır yaptığı gibi bu işe büyük miktarlarda para ayrılsa ve çalışanlar konunun uzmanları olsalar bile, olumlu sonuçlar almak pek kolay olmaz. Ancak bu kamu diplomasisinin göz ardı edilmesini de gerektirmez. Yerleşmiş tutumların değiştirilmesi ancak çok uzun bir dönemde, ısrarla çalışarak mümkün olabilir. NATO ve üyelerinin PSİKOP'a verdikleri önem ve ayırdıklan kaynaklar arasında giderek büyüyen bir fark mevcuttur. ABD kendi PSİKOP yeteneğini kuvvetlendirmek için büyük meblağlar harcamaktadır. Belçika, Çek Cumhuriyeti, Almanya, Polonya, İspanya ve Birleşik Krallık da PSİKOP yeteneklerini güçlendirmektedirler. Bu arada NATO ülkeleri PSİKOP konusunda taahhütlerde bulunurken NATO karargahı ve NATO Stratejik Askeri Komutanlıkları kendi karargahlan içindeki PSİKOP yeteneklerini geliştirmek için pek bir şey yapmamışlardır. PSİKOP NATO'nun çok daha iyi yapabileceği ve de yapması gereken bir faaliyettir; ancak bu konuda NATO'nun bir taahhütte bulunması gerekir. PSİKOP ancak çok uzun bir dönem çalışarak mümkün PSİKOP'un savaş sonrası dönemdeki önemi göz ardı edilmemelidir. Genellikle bu dönemde doldurulması gereken bir enformasyon boşluğu olduğu için ve insanlar psikolojik güvence ve teselliye ihtiyaç duydukları için bu evrede PSİKOP çok işe yarayabilir. Bu konuda ABD ve Birleşik Krallık'm NATO'dan öğrenecekleri çok şey vardır. NATO'nun Bosna ve Hersek ile Koso-va'daki deneyimleri örgüte savaş sonrası PSİKOP konusunda uzmanlık sağlamıştır. Aynca SFOR ye KFOR karargahlarında bulunan PSİKOP şubelerinde bu alanda beceri sahibi kişiler görev yapmaktadır; bu görevler çatışma sırasında yürütülen PSİKOP faaliyetlerinden farklıdır. Birleşik Krallık ve ABD'nin NATO'nun Balkanlar'daki algı yönetimi deneyiminden yararlanmaları, bunları Irak'ta halen devam etmekte olan faaliyetlerine uygulamaları yararlı olacaktır. "PSİKOP" kötü bir terim değildir Irak'a Özgürlük Operasyonu sırasmda gerek askeri brifinglerde, gerekse basın tarafından PSİKOP teriminin çok sık kullanılması bu faaliyetleri yürütenleri bile şaşırttı. Yakın zamanlardaki askeri operasyonlarda ne ifade ettiği net olarak anlaşılamayan muallak terimler kullanarak kelimelerin anlamını bulandırmak ve "Psikolojik Operasyonlar" gibi terimlerden kaçınarak bunların yerine "Enformasyon Operasyonları" (INFO OPS) gibi, bazılarınca daha kabul edilebilir bulunan ifadeler kullanmak yönünde bir eğilim ortaya çıktı. "INFO OPS" semantik açıdan kulağa PSİKOP kadar sert gelmeyen bir terim. Ancak son 5-6 yıldır giderek daha çok kullanılması ve terimin anlamı konusundaki farklı yorumlar, askeri planlamacıların bile akıllarını o derece karıştırmış durumda ki INFO OPS ve PSİKOP terimleri adeta eş anlamlı olarak algılanmaya başlamış durumda. Bu da rahatsızlık yaratacak bazı sonuçlar doğurabilir. INFO OPS nitelik itibariyle belirsiz bir terim olduğu için belirli bir tanıma sığdırılması zor olan bazı askeri işlevleri tanımlamak için kullanılır hale geldi. Ancak PSİKOP terimini INFO OPS kapsamına dahil etmek PSİKOP'un önemini azaltır. Bu da PSİKOP'çuların destekledikleri komutana doğrudan ulaşımlarını engelleyerek etkilerini azaltabilir. Daha da önemlisi, artık basın ve halkın bu kelime oyununun farkına varmış olması. INFO OPS teriminin, politikacıların yerel halkın istemediği, zayıf politikaları desteklemesini sağlamak için PSİKOP kullanmalanna imkan vermek için bilinçli olarak bu kadar sık kullanıldığı yönünde endişeler dile getirilmeye başladı. Bu askeri terminolojinin çok akıllıca bir kullanımı olabilir. Aslında PSİKOP ile global veya yerel kamuoyuna yönelik, olaylarla ilgili doğru bilgi sunmayı amaçlayan kamu bilgilendirme faaliyetleri arasında bir bağlantı yoktur. Irak'taki son olaylar gerektiği gibi muharebe bölgelerindeki halka yöneltildiği veya kriz yönetim operasyonlarından etkilenen ülkelerde yürütüldüğü sürece halkın PSİKOP faaliyetlerinin bu isimle tanımlanmasına itiraz etmediğini göstermiştir. INFO OPS gibi siyasi açıdan kabul gören terminolojinin kullanılması kulağa daha hoş gelebilir, ama bu gibi sulandırılmış terimler karışıklık ve yanlış anlama yaratmaktan başka hiçbir şey sağlamaz. Yerel ve uluslararası izleyicilerin algılarını yönlendirmek konusunda NATO daha uzun bir süre teknik inceliklere ve yaratıcı yeteneklere sahip medya ile rekabet içinde olacağı alanlarda çalışacağı için, kamu diplomasisi ve PSİKOP'un önemi büyük ölçüde artmıştır. Bunların her ikisi de olağanüstü sonuçlar doğurabilen, fakat maliyeti fazla olmayan yeteneklerdir. Irak'a Özgürlük operasyonundan alınan derslerin NATO'nun askeri örgütlenmesinde yaşanan yeniden yapılanmaya uygulanması, NATO'nun algı yönetimi yeteneklerinin güçlendirilmesi ve aynı uygulamaların gelecekte düşmanları tarafından İttifak'a karşı kullanılmasının önlenmesi açısından çok önemli bir fırsat sunmaktadır. (NATO) Kaynak : Habertürk
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
04-04-2011, 21:39 | #2 |
Terörle savaş(Paul Craig Roberts)
Altı hafta içerisinde sona erecek "çıtır çerez" savaşın 50-60 milyara dolara mâl olacağını ve bu paranın Irak petrol gelirlerinden karşılanacağını hatırlayan var mı? Beyaz Saray ekonomisti Lawrence Lindsey, Dubya tarafından kovuldu çünkü Lindsey, Irak savaşının maliyetinin 200 milyar dolar olacağını tahmin etmişti. Hatırlayan var mı? Joseph Stiglitz ve Linda Bilmes, Lindsey, hesaplandığından 15 kat daha fazla pahalı olan bir savaşın mâliyetini fazla hesapladı diye işten kovulduğunu belirtiyorlar. Ve Amerika'nın Irak'ta halen 50.000 askeri bulunuyor. ABD hükümetinin, Irak'ı işgalden hemen önce Afganistan'daki Taliban'a karşı zafer ilan ettiğini hatırlayan var mı? Dubya'nın Irak'ı işgal için ileri sürdüğü nedenin Saddam Hüseyin'in kitle imha silahları olduğunu, bunların, ABD'nin mevcut olmadığını zaten bildiği silahlar olduğunu hatırlayan var mı? Amerikalılar, bu fantastik hataları yapan veya şahane yalanları anlatan aynı yeni-muhafazakaların Washington'daki yönetimi halen kontrol ettiklerinin farkındalar mı? Terörle savaş artık onuncu yılına girdi. Peki, terörle savaş gerçekte ne uğruna yapılıyor? Terörle savaşın nihâi gayesi, gerçek teröristler yaratmaktır. Amerikan yönetimi, müslüman ülkelere karşı savaşlarını genişletmek için, "teröristlere karşı korunma" sağlayan polis devletini kabule devam etsinler diye Amerikan halkını yeterli bir korku içinde tutmak için gerçek teröristlere ölesiye ihtiyaç duyuyor. Amerikan yönetimi, müslüman ülkeleri istila ederek, altyapılarını yerle bir edip çok sayıda sivili öldürerek terörist yaratıyor. Amerika, tıpkı bugün Pakistan'da devasa ölçekte yapıldığı üzere, müslümanları yönetsinler diye kukla yönetimler ihdas ederek ve kukla hükümetleri kendi vatandaşlarını öldürme ve zulmetme aracı olarak kullanarak terörist yaratıyor. Yeni-muhafazakarlar 11 Eylül'ü dünya hegemonyası planlarını uygulamaya koymak için kullandılar. Onların planı, Amerika'nın hâkim oligarşisinin planlarıyla uyuşuyor. Savaşlar, askeri-güvenlik sanayiinin kârı için iyidir, ki Başkan Eisenhower yarım asır önce bizi bu konu hakkında boşu boşuna uyarmıştı. Amerikan hegemonyası, petrol sanayiinin kaynaklar ve kaynak akışı üzerindeki kontrolü için de iyidir. Ortadoğu'nun dev bir Amerikan kuklasına dönüşmesi, İsrail lobisinin İsrail'in toprak genişlemesi yönündeki Siyonist emellerine de hizmet etmektedir. Amerikalıların pek çoğu, şartlandıkları için neler olup bittiğini göremiyorlar. Çoğu Amerikalı, yönetimlerinin yeryüzündeki en iyi yönetim/devlet olduğuna inanırlar yani o, başkalarına yardım etmek ve iyilik yapmak için ahlâki temellere göre hareket eder, kıtlığın ve tabîi felâketlerin vurduğu ülkelere yardıma koşar. Pek çoğu, başkanlarının, cinsel meseleler hâriç, hakikati dile getirdiğine inanırlar. Amerikan yönetiminin yeryüzündeki her bir devlete kabadayılık ettiğini, fiilen müdahale ettiğini bildiriren haber manşetleri karşısında bu yanılsamaların sürüp gitmesi, olağanüstü bir durumdur. Amerikan politikası, Amerikan çıkarları yerine kendi halklarının çıkarlarını temsil eden diğer ülke liderlerine rüşvet vermek, onları devirmek veya savaş açmaktır. Son kurban, vahşi bir fikre, Honduras hükümetinin Honduras halkına hizmet etmesi gerektiği fikrine sahip olan Honduras devlet başkanıydı. Amerikan yönetimi Honduras devlet başkanını bertaraf edebildi çünkü Honduras ordusu ABD ordusu tarafından eğitilmiş ve onun tarafından teçhiz edilmiştir. Pakistan'daki durum da aynıdır; Amerikan yönetimi, Taliban, El Kaide militanı ve teröristlerine dostane bulduğu aşiret bölgeleri üzerine Pakistan hükümetinin asker göndermesini ve kendi halkıyla savaşmasını sağladı. ABD Hazine Bakanı yardımcısı, Pakistan hükümeti, Amerikalılar adına kendi halkıyla daha etkin bir şekilde savaşsın diye bu yılın başlarında vergileri yükseltmesini emretti. ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton 14 Ekim'de Pakistan'a vergileri yükseltmesini tekrar emretti; aksi takdirde Amerika sel felâketine yapacağı yardımları askıya alacaktı. Clinton, aynı şeyleri yapmaları için Amerika'nın Avrupa'daki kukla devletlerine de baskı uyguladı ve İngiliz hükümetinin askeri bütçede kesintiye gitmesi yüzünden ABD yönetiminin duyduğu üzüntüyü bir solukta dile getirdi. Tanrı, eli darda olan İngiliz'e – Amerikan mâli sahtekarlığının sersemletici etkisinden hala çıkamadı – Amerikan savaşlarına tahsis edecek parayı göstermesin. Pakistan hükümeti, Washington'ın emirleri üzerine Pakistan halkına karşı Swat vadisinde savaş açtı; çok sayıda Pakistanlıyı öldürdü ve milyonlarcasını evlerinden sürdü. ABD geçen Temmuz ayında Pakistan'a, Kuzey Veziristan sâkinlerinin üzerine asker göndermesi tâlimatını verdi. 6 Temmuz'da, Jason Ditz antiwar com'da "Pakistan'ın Amerika'nın buyruğu üzerine Swat Vadisi'nde, Bajaur, Güney Veziristan, Orakzay ve Hayber'de saldırılar başlattığı" haberini verdi. Bir hafta sonra, İsrail'in Amerikalı Senatörü Carl Levin (D,MI) Obama yönetimine, Pakistan'ın aşiret bölgelerine Amerikan hava saldırıları düzenleme politikasını tırmandırma çağrısı yaptı. Pakistan'da yayınlanan The Frontier Post gazetesi 30 Eylül'de şöyle yazmıştı: Amerikan hava saldırıları "basit ve açıkça, Pakistan'a karşı düpedüz taarruzdur." Amerika, Afganistan'daki askeri kuvvetlerinin kovalamaca sırasında Pakistan topraklarına geçme hakkı olduğunu iddia ediyor. Son olarak, Amerikan helikopterleri yanlışlıkla Taliban üyesi sanarak üç Pakistan askerini öldürdü. Pakistan, Amerikalılar özür dileyene dek Afganistan'a uzanan Amerikan ikmal güzergâhını kapattı. Pakistan, Washington'a gelecekteki saldırılara dair uyarıda bulundu. Ancak sonu olmayan Afgan savaşında ilerleme görmek isteyen Obama'nın baskısı altındaki Amerikan askeri yetkililer, Pakistan'ın uyarısına Afgan savaşını Pakistan'a genişletme çağrısında bulunarak cevap verdiler. 5 Ekim'de Kanadalı gazeteci Eric Margolis "ABD'nin yavaş yavaş Pakistan'ı işgale doğru yaklaştığını" yazdı. Bob Woodward, "Obama'nın Savaşları" başlıklı kitabında Pakistan'ın Amerikan kuklası cumhurbaşkanı Asıf Ali Zerdari'nin, Taliban'ın üzerine yıkılan Pakistan topraklarındaki bombalı saldırıların aslında Pakistan'ı istikrarsızlaştırma amaçlı CIA operasyonları olduğuna inandığını ve Washington'ın Pakistan nükleer silahlarını ele geçirmesine izin verdiğini kaydetmiştir. Amerikan yönetimi, Pakistan'ı çizgide tutmak amacıyla Times Meydanı'ndaki bombalama girişiminin Yalnız Kurt'un işi olduğu fikrini değiştirdi. Başsavcı Eric Holder suçlamayı Pakistan Talibanı'na yöneltti; Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, Pakistan'ı Time Meydanı'ndaki başarısız bombalama olayının ciddi sonuçlarıyla tehdit etti, ki bu bombalama girişiminin Pakistan'ı hedefleyen bir sahte bayrak operasyonu olması muhtemeldir. ABD Genelkurmay Başkanlığı'nda yapılacak bir toplantı için Pakistan'dan gelen sekiz kişilik üst düzey askeri heyete 1 Eylül'de Washington DC'deki Dulles Havalimanı'nda gerilimi daha daha da artırmak amacıyla kaba davranıldı ve şüpheli terörist olarak gözaltına alındılar. Amerikan yönetimi, Lübnan'a karşı mükerrer İsrail saldırganlığına onlarca yıl imkan yarattı ve şimdi Lübnan'a karşı bir diğer İsrail saldırısına muvafakat ediyor gibi. Amerikan yönetimi, Washington'ın yoğun şeytanlaştırma çabalarının hedefindeki İran Cumhurbaşkanı Ahmedinejad'ın ziyaretine izin verdiği için 14 Ekimde Lübnan'a öfkesini dile getirdi. ABD Kongresi'ndeki İsrail temsilcileri, Lübnan'a yapılan Amerikan askeri yardımlarını durdurmakla tehdit ettiler. Unutmuşlar! Temsilciler Meclisi üyesi Howard Berman (D, CA) İsrail'le sınır çatışmasına giren Lübnan'ı cezalandırmak için geçen Ağustos ayından beri askeri yardımları zaten engelleyip duruyor. Tüm manşetler arasında en mânidar olanı ise 14 Ekim'de atıldı: "Somali'nin Yeni Amerikan Başbakanı." Somali Başbakanı olarak bir Amerikalı yerleştirildi; paralarını Amerika'dan alan Ugandalı askerlerin koruduğu Mogadişu'daki Amerikan kuklası bir hükümet bu. Washington'ın diğer ülkelere karşı hayırhahlığının, onların haklarına, sınırlarına ve vatandaşlarının hayatlarına gösterdiği saygının girizgâhı bile sayılmaz bunlar. Bu esnada, Washington'daki "özgürlük ve demokrasi" yönetimi, Wikileaks'i susturmak ve Amerikan savaş suçları hakkında daha fazla ifşaatın önünü almak için bu kurumu "izleme listesine" aldı ve kukla Avustralya hükümetinin bu kurumu kara listeye almasını sağladı. Böylelikle Wikileaks'in bağış toplamasını engelledi. Wikileaks şu an terörist örgüt gibi bir şey. Amerikan yönetiminin eleştirileri susturma uygulamaları internete de sıçrayacak. Hatırlayın, bizden nefret ediyorlar çünkü bizim özgürlüklerimiz ve demokrasimiz var, Birinci Anayasa Değişikliği'nden doğan haklarımız, habeas corpus güvencemiz, insan haklarına saygımız var ve biz herkese adalet ve merhamet gösteririz. http://dunyabulteni.net/?aType=yazar...rticleID=14821 |
|
04-04-2011, 21:41 | #3 |
Yeni Sömürgecilik
Libya’da şahit olduğumuz şey sömürgeciliğin yeniden doğuşudur. Ancak bu kez münferit Avrupa devletlerinin imparatorluk ve kaynak rekabetine girdiği bir sömürgecilik değil bu. Yeni sömürgecilik “dünya toplumu” (NATO ve onunla işbirliği yapan ülkeler ) adı altında faaliyet yürütüyor. NATO, Sovyetlerin Batı Avrupa’yı işgal etme ihtimaline karşı kurulmuş bir savunma ittifakıydı bir zamanlar. Bugün ise Amerikan hegemonyası adına Avrupalı askerler temin ediyor. Washington seçici “insâni müdahale” ve “baskı altında ezilen halklara özgürlük ve demokrasi götürme” kılıfı altında dünya hegemonyasının peşinde. Washington fırsatçı bir biçimde “uluslararası ortaklarından” olmayan ülkeleri hedefe koyuyor. Tunus ve Mısır’daki halk ayaklanmalarının gafil avladığı Washington’ın fırsatçı bir tepki verip Libya’daki ayaklanmayı cesaretlendirdiğine dair bazı işaretler var. 20 yıldır CIA için çalıştığından şüphelenilen Halife Hifter isyancı ordusunun başına geçmek üzere Libya’ya döndü. Kaddafi, Batı emperyalizmine karşı çıktığı için hedefe konulmuştu. Amerika’nın Afrika Komutanlığı olmayı reddetmişti. Kaddafi, Washington’ın sömürgeci böl-yönet entrikasını görmüştü. ABD Afrika Komutanlığı (AFRICOM) Başkan Bush tarafından 2007 yılında kuruldu. AFRICOM, amacını şöyle tarif etmektedir: “Yaklaşımımız, Başkan’ın, Dışişleri ve Savunma Bakanlarının Ulusal Güvenlik Stratejisinde ve Ulusal Askeri Stratejide telaffuz ettikleri Afrika’daki Amerikan ulusal çıkarlarını desteklemek üzerine kuruludur. ABD ve Afrika ulusları, Afrika kıtasında, Afrika’daki ada devletlerinde ve Afrika’nın deniz sahasında güvenlik ve istikrarın teşvikinde ortak çıkarlara sahiptirler. Bu çıkarların yürütülmesi, diğer Amerikan kurum ve kuruluşlarının ve Afrikalı ve diğer uluslararası ortaklarımızın çabalarını bütünleştiren ortak bir yaklaşımı zorunlu kılar.” AFRICOM’da kırkdokuz ülke var ama Libya, Sudan, Eritre, Zimbabwe ve Fildişi Sahilleri yok. Zimbabwe hâriç üye olmayan bu ülkelere askeri müdahale yapılıyor. Amerika’nın bir ülkeye nüfuz etmek ve onu kontrol etmek için kullandığı geleneksel araçlar, o ülkenin askeri ve bürokratik yetkililerini eğitmektir. Bu programa Uluslararası Askeri Eğitim ve Talim Programı (IMET) deniliyor. AFRICOM “2009 yılında 44 ülkeden yaklaşık 990 askeri ve sivil öğrencinin ABD’de veya kendi ülkelerinde eğitim ve talim aldıklarını”, “pek çok subayın ve askere alınan IMET mezunlarının askeri ve bürokratik kurumlarda kilit mevkilerde görev aldıklarını” belirtiyor. AFRICOM, kilit stratejik amaç olarak “el Kaide şebekesini” mağlup etmeyi gösteriyor. ABD Trans-Sahra Terörle Mücadele Ortaklığı (TSCTP)teröristlerin güvenli barınaklar kurmasını engellemek için “ortak ulus kuvvetlerine” eğitim ve teçhizat desteği sunmakta ve “bölgedeki aşırılık yanlısı örgütleri mağlup etmeyi amaçlamaktadır.” Terörle on yıl süren savaştan sonra kadir-i mutlak el Kaide şimdi Afrika boyunca Cezayir, Burkina Faso, Çad, Mali, Moritanya, Fas, Nijer, Nijerya, Senegal ve Tunus’ta; Ortadoğu’da, Afganistan, Pakistan ve İngiltere’de; ABD’de öyle bir tehdit ki “ülke güvenliği” için yıllık 56 milyar dolar bütçe talep ediyor. El Kaide tehdidi Washington’ın diğer ülkelerin iç işlerine karışmak ve Amerikan sivil özgürlüklerini yıkmak için en iyi bahanesi haline geldi. II. Dünya Savaşı’nın sona ermesi üzerinden 66 yıl, Sovyet çöküşünün üzerinden ise 20 yıl geçti ve Amerika’nın dokuz askeri komutanlığından ve altı bölgesel komutanlığından biri olan Avrupa Komutanlığı olduğu yerde duruyor. Başka hiçbir ülke dünyada askeri mevcudiyet ihtiyacı hissetmiyor. Washington, kıt kaynaklardan yılda 1.1 trilyon doları askeri ihtiyaçlara tahsis etmenin iyi bir şey olduğunu niçin düşünüyor? Washington paranoyasının bir işareti midir bu? Düşmanı olanın sadece Washington olduğunun mu işaretidir? Yoksa Washington’ın imparatorluğa büyük bir değer atfettiğinin, milyonlarca Amerikalı evlerini ve işleri kaybederken vergi mükelleflerinin paralarını ve ülkenin kredi değerliliğini askeri mevcudiyet göstermek için har vurup harman savurduğunun mu işaretidir? Washington’ın Irak ve Afganistan’daki pahalı başarısızlıkları emperyal emellerini yatıştırmadı. Washington başarısızlıklarını örtmek ve gündemini saklamak için görsel ve yazılı medyaya güvenmeye devam edebilir fakat pahalı başarısızlıklar pahalı başarısızlıklar olarak kalacaktır. Washington, imparatorluk peşinde olmanın ülkeyi iflas ettirdiğini er ya da geç kabul edecektir. Washington ve Avrupalı “ortakları” yabancı ülkeleri kontrol etme arayışındayken göçün ABD ve Avrupa kültürünü ve etnik yapısını dönüştürmesi bir paradokstur. Hispanikler, Asyalılar, Afrikalılar ve çeşitli etnik kökenden Müslümanlar “Birinci Dünya” nüfusunun her geçen daha büyük bir parçasını teşkil ediyor ve beyaz adamın imparatorluğuna verilen destek azalıyor. Eğitim isteyen, gıda, barınak ve sağlık hizmetlerine ihtiyaç duyan insanlar, köklerinin olduğu ülkelerdeki askeri karakolların mevcudiyetine husûmet besleyeceklerdir. Gerçekte kim kimi işgal ediyor? Amerikan toprakları Meksika’ya dönüyor. Örneğin, ABD Nüfus Bürosu eski müdürü ve demografi uzmanı Steve Murdock, Teksaslı çocukların üçte ikisinin Hispanik olduğunu ve “Anglo-Amerikanlardan fazla olduklarını” bildiriyor. Komik değil mi? Washington ve onun NATO kuklaları dünyayı işgalle meşgulken, dünya onları işgal ediyor. http://dunyabulteni.net/?aType=yazar...rticleID=15852 |
|
Konuyu Toplam 2 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 2 Misafir) | |
|
|