10-03-2007, 01:57 | #1 |
Yabancı şairlerden şiirler
Deniz
Frithjof Schuon Ben engin bir denizim. Sense mânâ. Bir adasın hasılı, en derin arzularımın Kıyılarını taşkın seller gibi sarmak istediği, Beyaz dalgalar neşeyle uzanırken toprağına. Sana şarkı söyleyeceğim, kederlenmeyesin diye Rüyanda, oradaki altın güzellikte Coşuşlar sonra, bahtiyarım. Bilmem ben kimim, Ya sen kimsin? Aşkı bilirim ben sade. Ve sen çok iyi bilirsin, mutluluğum sende yükselir Seninle, Ey ada, senin enginliğinde Neşeli kıyılarında, keyfim yerine gelir. Seni kuşatan görkemli dalgalar Benim neşe dolu ellerim, dinginleşir yavaşça Seni tınılar harpın tellerinde. Orijinal Metin The Sea I am the wide sea. Thou art the meaning, For thou art an island. My deepest urges Are like the flood tide, that circles thy shore, When white waves blissfully draw toward the land. I will sing to thee, lest it grieve thee In thy dream. On golden beauty there Runs then my happiness. I know not who I am, Nor who thou art. I know only that I love. And thou knowest it also, that my happiness arises On thee, Thou island, when on thy wide Blissful shores my joy goes. The bright waves, that extend around thee, Are my blissful hands, that still slowly Fill themselves with thee as on harpstrings.
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
10-03-2007, 01:59 | #2 |
HAFIZA KONUSUYOR
Hafıza Konuşuyor
Macaulay Oluseyi Akinbami Geçmişten gelen yankılar Dildeki gürültülü tehditler dünyanın daha küçük mağaraları Uyuşturulmuş gururumu kaldırmak için uykudan, Dikişli yaralarım açılır çatlayarak, taze kan sızdırarak Aniden ziyaret edince dünün ağrısı - çökük gözlerden dereler çekip çıkararak. Bir kefende parçalanmış düşler görür kör gözler Ki çevrili yaşayan rüyalarla. Üzgün ruhumu gücendirmek üzere çıktığı seyahatte Mermi yüreğimi tekrar tekrar delip de geçer. Kalabalık duygular sızdırır tahrip edilmiş kalbim Kokuşmuş bir sel akıntısına. Yaşamak istiyordu o ve hayatını kazanmak, Geçinmek istiyordu o sadece ve yaşamak; Fakat haydudun omzuna binmiş ölüm Hayır dedi ona! Her gün işte kanın bu acı feragati Canlı gene durur zihnimde, hafızamda. Orijinal Metin Memory Speaks Echoes from the past Thunder from the tongue less cavern of the earth To rouse my anesthetized sail from slumber, Sutured wounds crack open, oozing fresh flood As the pain of yesterday visit suddenly -drawing rivulets from sunken eyes. Blind eyes see shattered dreams in a shroud Encircled by living dreams. The bullet pierces my heart again and again On its journey to vex my grieved soul. My ravaged heart leaks out multitudinous emotions Into a putrid flood. He wanted to live and earn a living, He wanted to earn a living and live; But death riding on the shoulders of brigand said No! Daily this bitter demise of blood Lives on in my mind. |
|
10-03-2007, 02:00 | #3 |
Yabancı şairlerden şiirler
En Ağır Acılar Anılırsa
Heinrich Heine Evinin önünden ben Sabahları geçerken, İçime bir sevinç doğar küçüğüm, Görürsem seni pencerenden. Koyu kahverengi gözlerinle Bakarsın bana meraklı: Kimsin ve neyin eksik, Hasta adam, sen yabancı? "Ben bir alman şairiyim, Ülkesinde tanınmış; En iyi isimler sayılırsa, Benim de anılır ismim. Ve küçüğüm neyim eksikse, Yoktur bazılarının da Alman ülkesinde; En ağır acılar anılırsa, Öylece anılır benimkisi de." dipşiir: Heinrich Heine bu satırları yazdığında yıl 1844 idi. Almancanın en güzel cümleleriyle yazdığı bu mısralarda eksik olan bir şey vardı. Ait olduğu topraklar üzerinde yazılmamış olmak! Hasretini çektiğin halde gidemediğin yerle ilgili duygularının en yoğunlaştığı yer ülkedir. Yani ülke, içinde yaşadığın halde, düşlerinde olmasını istediğin haliyle o yerlerdir. Bu anlamıyla ülkeler somut olmayan mekanlardır. Böyle olunca, somut mekanlarda bir ülke hayali kuran insanlar, düşünen sosyal varlıklar, bu düşlerini kıyaslayacakları 'diğer' soyut mekan sahiplerini gereksinirler. Böylece ortak bir "mekan" bulurlar. İşte bu ortak mekandaki zihni uğraşılardır asıl sözkonusu olan. Bu "yalancı dünyaya" bir tad bir neş'e katan. Bunun tadına varabiliyor muyuz? T.A. Orijinal Metin Nennt man die schlimmsten Schmerzen Wenn ich an deinem Hause Des Morgens vorübergeh, So freuts mich, du liebe Kleine, Wenn ich dich am Fenster seh. Mit deinen schwarzbraunen Augen Siehst du mich forschend an: Wer bist du, und was fehlt dir, Du fremder, kranker Mann? "Ich in ein deutscher Dichter, Bekannt im deutschen Land; Nennt man die besten Namen, So wird auch der meine genannt. Und was mir fehlt, du Kleine, Fehlt manchem im deutschen Land; Nennt man die schlimmsten Schmerzen, So wird auch der meine genannt." |
|
10-03-2007, 02:01 | #4 |
Zehirli Ağaç
Zehirli Ağaç
William Blake Kızmıştım bir dostuma, Açıldım ona, kızgınlığım geçti, Bir hasmıma kızdım Söyleyemedim, kızgınlığım aştı beni, Ve kızgınlığımı; suladım korkularımla, Gözyaşlarımla gece ve gündüz, Güneşlettim gülümsemelerle, Oyunlarla, yalanlarla, hilelerle, Büyüdü biteviye günden güne, Parıldayan bir elma oldu dalında, Hasmım da farkına vardı, Benim elmamdı, biliyordu, Kutup yıldızının şavkının perdelendiği bir gece, Girdi bahçeme ve elmamı yedi, Sabah olduğunda gördüm ki, Hasmım ağacın altında yatıyordu sereserpe. |
|
10-03-2007, 02:01 | #5 |
Yalnızlığa Dönüş
Yalnızlığa Dönüş
Robert Bly I Mehtaplı, rüzgarlı bir gece. Ay ötelere sürmüş Samanyolunu. Bulutlar ölgün, çimenler göğermede. Dönüş saati bu. II Geri gitmek istiyoruz, denize dönmek, Münzevi koridorların denizine, Ve çılgın gecelerin salonlarına, Keder tufanlarına, Dalıp ölümün denizine, Yıldızları gibi döneduran Büyükayının. III Ne bulacağız döndüğümüzde? Dostlar değişmiş, evler taşınmış, Ağaçlar belki, yeni yapraklarıyla. Orijinal Metin Return to Solitude I It is a moonlit, windy night. The moon has pushed out the Milky Way. Clouds are hardly alive, and the grass is leaping. It is the hour of return. II We want to go back, to return to the sea, The sea of solitary corridors, And halls of wild nights, Explosions of grief, Diving into the sea of death, Like the stars of the wheeling Bear. III What shall we find when we return? Friends changed, houses moved, Trees perhaps, with new leaves. |
|
10-03-2007, 02:02 | #6 |
Rüya İçinde Rüya
Rüya İçinde Rüya
Edgar Allan Poe Al bu buseyi kaşın üzre sen! Ve işte şimdi ayrılıyorken, İzin ver itiraf edeceğim- Yanlış değildi söylediğin Günlerin bir rüyaydı derken; Uçup gittiyse umut yine de Geceleyin ya da gündüz, Hayalde, ya da hiçbirinde Peki kaybımdan eksilen ne? Rüya içinde bir rüyadır Hep gördüğümüz, göründüğümüz. Bir uğultunun ortasındayım Dalgaların dövdüğü bir kıyıda, Ve avucumda tuttuğum Altın kum taneleri- Azlar! Ama nasıl da kayıyorlar Derinliğe parmaklarımdan, Ağlarken - ben ağlarken! Tanrım! Sıkıca tutamaz mıyım Bırakmadan avucumdan? Tanrım! Kurtaramaz mıyım Birini acımasız dalgadan? Yoksa rüya içinde bir rüya mı Hep gördüğümüz, göründüğümüz? Orijinal Metin A Dream Within a Dream Take this kiss upon the brow! And, in parting from you now, Thus much let me avow- You are not wrong, who deem That my days have been a dream; Yet if hope has flown away In a night, or in a day, In a vision, or in none, Is it therefore the less gone? All that we see or seem Is but a dream within a dream. I stand amid the roar Of a surf-tormented shore, And I hold within my hand Grains of the golden sand- How few! yet how they creep Through my fingers to the deep, While I weep- while I weep! O God! can I not grasp Them with a tighter clasp? O God! can I not save One from the pitiless wave? Is all that we see or seem But a dream within a dream? |
|
10-03-2007, 02:02 | #7 |
Sıfır
Sıfır
Hailey Leithauser Oval bir boşluk filozofça ve anlaşılmaz. Hünerli bir bilge icad etmiş onu çare olsun diye çözümsüzlüklerine şu tuhaf denklemlerin. Hayal bile edemedi Romalılar Farklı ve ustaca yapısı, sırlanmamış bir ayna çabasız ve boş bakan bir yüz içi boş bir dünya gibi. Baştan ayağa kusursuz, çokluğun kıskaçlarına kapılmaktan kurtulmuş, zarif kenarlı eğimi hiçliğin, düşünce zoruyla değil olageldiği özüyle varolan. Orijinal Metin 0 Philosophic in its complexs, ovoid emptiness, a skillful pundit coined it as a sort of stopgap doorstop for those quaint equations Romans never dreamt of. In form completely clever and discrete -a mirror come unsilvered, loose watch face without works, a hollowed globe from tip to toe unbroken, it evades the grappling hooks of mass, tilts the thin rim of no thing, remains embryonic sum, non-cogito. |
|
10-03-2007, 02:03 | #8 |
Onsuz da olmuyor, onunla da
Onsuz da olmuyor, onunla da
Charles Wright Adını koyamadığımız, boşluktan doğan ve zamana sığmayan Bir sıkıntı var içimizde Su gibi, gözden kayboluveren Külleriyle mi saflaştıracak bizi? Ve yükseltecek bulutların üstüne? Babalarımın Tanrısı, benim değil. Kafası karışık ve dalgın birine Sen de bütünün bir parçasısın buyuruluyor. Bir sıkıntı var içimizde, çamur gibi yoğunlaşmış. Toprak ve balçıkla mı biçimlendirmiş beni? Pazar günlerinden biri, ocak ve karların eridiği o eşsiz an Şişman oğlanlar ve kızlar Güneşe sırtlarını verip yayılmış Sigaralarını tüttürüyorlar. Canlarını sıkan bir şey yok-nikotin dolu düşleri Bildik bir öğle sonu, her şey çok naif Sigara dumanı kadar hafif Sıkıntıya yer yok dünyalarında. Her şey anlık. Arnavut kaldırımlı bir Paris sokağında Bir adam pencereden dışarı atlıyor Yves Klein'in bir resminde; Bisikletiyle uzaklaşıyor bir diğeri. Biri sensin, biri ben. Montaj bir resmin parçaları gibi görünseler de, uyumlular birbirine. Doğruca aşağıya, kuğu gibi süzülen biri, bir parçasında resmin, Bisikletiyle giden siyahlı adam arayı iyice açmış diğer parçasında; İşte tümüyle uyumlu bir resim. Evet işte oradalar; uzatsan elini dokunacak gibisin. Biri havada kaybediyor dengesini, atlamak isterken, Bu kadar değil, savrulan karlar ve duyulan acı cabası. Beklenmedik sıyrıklar, sızlayan baldır...ağlanmaz. Ağlanmıyor. Dünyayla gelen ve içimize yerleşen sıkıntımız da böyle. Akıl almaz bir uzaklıkta Küllenerek gizlenmiş- Varolmanın dayanılmaz hafifliği. Bundandır, Tonto'ya geri dönülür. Orijinal Metin Dio ed io There is a heaviness between us. Nameless, raised from the void, that counts out the sprung hours. What ash has it come to purify? What disappearance, like water, does it lift up to the clouds? God of my fathers, but not of mine. You are a part, it is said, an afterthought, a scattered one. There is a disappearance between us as heavy as dirt. What figure of earth and clay would it have me become? Sunday again, January thaw back big time. The knock-kneed, overweight boys and girls Sit on the sun-warmed concrete sidewalk outside the pharmacy Smoking their dun-filtered cigarettes. Nothing is bothering them-and their nicotine dreams- This afternoon. Everything's weightless, As insubstantial as smoke. Nothing is disappearing in their world. Arrival is all. There is a picture of Yves Klein leaping out of a window Above a cobblestone Paris street. A man on a bicycle peddles away toward the distance. One of them's you, the other is me. Cut out of the doctored photograph. However, the mesh net Right under the swan-diving body. Cut out of another print, the black-capped, ever-distancing cyclist, as well as the mesh net. Hmm��And there you have it, two-fingered sleight-of-hand man One loses one's center in the air, trying to stay afloat. Doesn't one? Snowfalling metaphors. Unbidden tears, the off-size of small apples. Unshed And unshedable. Such heaviness. The world has come and lies between us. Such distance. Ungraspable. Ash and its disappearance- Unbearable absence of being. Tonto, then taken back |
|
10-03-2007, 02:04 | #9 |
İman
İman
Linda Pastan IRA'ya Binbir çeşit tilti göğsünde Anlatıp duruyor bilim Yaşlı bir uşak Kibirli haliyle onaylarya efendisini Görmesemde hiçbirisini Söylediklerine inanıyorum Hücreler, moleküller... Nasıl bir dil konuşuyorsun Rakamlar ve sembollerle dolu Hiç anlamadığım Üstün başın perişan Darmadağınık saçlarınla Nasıl inanmam Evrenin büyüklüğü hakkındaki sözlerine Belki genişliyor, büzülüyor belki de Ne de olsa unutuyorum. Eğer birgün Küçük bir hata yapmışım deyip Aslında Dünyayı Tanrı altı günde yarattı dersen Ve yedinci gün dinlendi Yeryüzüne inmemizin arifesiydi o gün. Tüm bu karışıklık içinde Yine de sana inanırım Duymadan sözlerini Tek bir adım bile atar mıyım? Orijinal Metin Faith For IRA With the seal of science emblazoned on your forehead, like the old Good Housekeeping Seal of Approval, I believe what you tell me about cells and molecules, though Ican't see them. And though the language you speak is full of numbers and symbols I'll never understand; though your tie is askew and your hair unruly, still I believe what you say about the size of the universe, which is either expanding or contracting, I've forgotten which already. So if tomorrow you tell me you made a small miscalculation, that God indeed created the world in 6 short days, then rested on the 7th, that is was Eve who landed us in all this trouble, I would believe you. I would believe you as I've always done before. 01 Aralık 2002 |
|
10-03-2007, 02:13 | #10 |
Kızıl Papatya
Kızıl Papatya
Musa Celil Seherin nuruyla uyandı papatyalar Yüzlerinde tebessüm, bir esinti aradılar. Nazladı rüzgar onları, salladı ak yapraklarını Seher suladı çiğ damlalarıyla, mis kokulu papatyaları. Çiçekler keyiflendi, dansettiler rüzgarla Birdenbire acayip, garip bir hal gördüler; Yakınlarda bir yerde, derin düşüncelerde Oturmuş bir papatya� Ama yaprakları ak değil, kan misali kıpkızıl! Papatyalar ak olur, bembeyaz gelinlikli Nasıl olmuş birisi, kırmızı elbiseli. Dediler:''Sen ey kardeş, niye değiştin, ne yaptın? Neden kızıl yaprakların, niye pembe yanakların?'' Cevap verdi papatya:''Gece benim yanıma, Yattı delikanlı savaşçı, attı düşmanlarına. Tek başına savaştı, onbeş okçuya karşı, Çekilmedi asla; ta ki fecirde yaralandı kolu başı. Onun yiğit al kanı, yaprağıma damladı Benim kızıl elbisemi, herkesler kıskandı. Yiğit gitti ben kaldım, kanını saklayıp bedenimde Her vakit özlüyorum, parıldıyorum seher nurunda..'' Temmuz 1942 Berlin Orijinal Metin Kızıl Ramaşka İrtenge tan nurunnan, uyandı ramaşkalar Yılmayıp, jil soraşıp, küzge küz karaştılar. Nazladı jil alarnı, tibretip ak şuklarnı Tan sipti üslerine, huş isli saf şıklarnı. Şeşkeler keyiflenip, jay gına silkindiler Hem kinet şunda ajep, bir yaga hal kürdiler. Yırak tugıl mogayıp, utura ramaşka kızı Tik şukları ak tugıl, kan şikilli kıpkızıl! Ramaşkalar bar da ak, ayrılmıy birbirinnen Nişik bulay bir özü, ul kıpkızıl kiyingen? Eyttiler: "Sin sigilkey, nik üzgerdin, nişledin? Niden kızıl şukların, nige alsu tüslerin?'' Eytti kızıl ramaşka: "Tünlü minim yanıma, Yattı batır suğışçı, attı düşmanlarıga. Ul bir özü suğuştu, unbiş okşuğa karşı, Çiğinmedi, tik tanda,yaralandı kulbaşı. Anıg batır al kanı, tamdı minim şuklarga Minim kızıl külmegim, big ışadı şulpanga. Jigit kitti min kaldım, kanıg saklap şugımda Kün de anı sağınıp, balkıym min tan nurunda. |
|
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|