![]() |
#1 |
![]() Türkiye'yi tanımayanlar bu ülkeye geldiğinde kimin ne iş yaptığını, hangi kurumun ülkede hangi işle uğraştığını karıştırırlar.
Mesela TSK'yı bir siyasî parti, üniversitelerin rektör ve dekanlarını güvenlik şefi, üniversiteleri de güvenlik birimi sanabilirler. Bütün dünyada bilimsel düşüncenin, özgürlüğün, gelişmenin öncüsü olan üniversiteler, Türkiye'de en muhafazakar ve dogmatik kurumlar olarak önümüzde duruyor. Dünyada bu kadar ideolojik ve ön kabullere dayalı eğitim yapan üniversiteler var mıdır bilemiyorum. Üniversitelerin yeni dönemlerinde rektörlerin yaptığı konuşmalara baktığınızda bunu hemen fark etmemek mümkün değil. Bazı rektörleri hariç tutarsak neredeyse bütün üniversite açılış törenlerinde verilen mesaj ideolojik. Düşünce özgürlüğü, insan hakları, bilimsel bakışın yaygınlaşması gibi konular rektörlerimizin hatta dekanlarımızın gündemlerinde hiç yok. Konuşmaların ana mantalitesi laiklik ve güvenlik. Rektör olduktan sonra yaptığı çalışmalarla, dünyanın en iyi 500 üniversitesi arasına İstanbul Üniversitesi'nin ismini yazdıran Prof. Dr. Mesut Parlak bile mahalle baskısından mıdır nedir konuşmasının ana fikrini güvenlik ve rejim üzerine kurguluyor. Prof. Parlak, her şeye rağmen daha dengeli şeyler söylerken etrafı tehdit eden rektörlerimiz bile var. Mesela ODTÜ Rektörü Ural Akbulut, 'sabrımızı zorlamayın' diye etrafı tehdit ediyor; Başbakan'ı Adnan Menderes'e benzetiyor vs... Bu konuşmayı uzaktan dinleyen ve Türkiye'yi tanımayan birisi Ural Akbulut'u, ülkesine sürekli saldıran komşu ülkeyi ikaz eden genelkurmay başkanı zanneder. Bunun gibi onlarca örnek mümkün. Bizim üniversitelerimizin en temel hatta tek meselesi laiklik ve güvenlik. Dünyadaki üniversitelerin öğretim üyeleri ve rektörleri, bu konulara güvenlik güçlerinden daha çok kafa yormazlar. Onlar, okullarını nasıl saygın hale getirebileceklerini, bilimsel gelişmeler için ne tür kaynaklar bulabileceklerini, düşünce özgürlüğünü nasıl koruyabileceklerini düşünürler. Bir zamanlar Türkiye'nin en zeki öğrencilerini alan ve bütün dünyadan öğrencilerin rağbet ettiği ODTÜ'nün artık Kapıkule'nin ötesinde esamesi bile okunmuyor. Bugün hangi rektörümüz düşünce özgürlüğü, fikir hürriyeti, insan hakları, demokrasi konularında çıkıp bir beyanatta bulunuyor? Gelişme, insanî kalkınma, yoksulluk gibi konular bizim hocalarımızın hiç ama hiç ilgi alanına girmiyor. Türkiye'de sürekli olarak milletvekili dokunulmazlığı konuşulur. Seçimle gelen milletvekillerinin dokunulmazlığı yüksek bürokrasinin aşırı derecede rahatsız olduğu bir konudur. Ancak kaçırılan küçük bir ayrıntı vardır bu konuda. Milletvekillerinin işledikleri suçlar vekil oldukları sürece ertelenir, affa uğramaz. Yani ertelenen bir dokunulmazlıktır. Vekilliği düştüğünde bütün suçlardan yargılanmaya başlarlar. Ancak birçok bürokrat gibi Türkiye'de dokunulmayan, haklarındaki yolsuzluk dosyalarının soruşturulmasına bile izin verilmeyen en önemli dokunulmazlar listesinde rektörler vardır. Türkiye üniversitelerinde onlarca yolsuzluk dosyası YÖK müsaade etmediği için soruşturulamamaktadır. Dünyanın hangi üniversitesinde rakiplerini sürgüne gönderen rektör bulabilirsiniz? 'Dumlupınar Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Güner Önce, seçimlerde kendisine muhalif olan 2 prof. hakkında soruşturma açtırdı. 3 profesörü de ilçelerdeki meslek yüksekokuluna gönderdi' gibi haberleri hangi gazetelerde okuyabilirsiniz? YÖK'ün yardım ve yataklığı sayesinde bizim üniversitelerimizde olmayan tek şey bilim ve düşünce özgürlüğüdür. 06 Ekim 2007, Cumartesi
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|