AK Gençliğin Buluşma Noktası
Forum Köşe Yazarlığı Ak Parti Forum Köşe Yazarları buraya.



 
Stil
Seçenekler
 
Prev önceki Mesaj   sonraki Mesaj Next
Alt 06-24-2012, 11:55   #1
Kullanıcı Adı
alperen
Standart KAPTAN COUSTEAU
KAPTAN COUSTEAU



ALPEREN GÜRBÜZER


Kendisi 1910 Fransa doğumlu, 11 yaşına geldiğinde bir vinç yapmasıyla birlikte bir anda dikkatleri üzerine çeken bir kaptan-ı derya. O kendi kendine bile yetmiyordu. İçerisinde tutku halinde sakladığı deniz aşkı Fransız akademisine girmesine yetmişti bile. 1933’te okulu bitirince doymak bilmeyen öğrenme aşkı, bu sefer onu Deniz havacılık okuluna yazılmasına vesile olacaktır, ama sisli bir havada uçuş yaparken kolu ansızın kırılıverir. Doktorlar kolunun kesilmesine karar verseler de içerisinde taşıdığı deniz tutkusu nedeniyle tedavi yöntemini tercih eder. İyi ki de böyle yapmış, yoksa bu gün o denizin altını keşfeden bir deha olamayacaktı. Neyse ki içinde taşıdığı o engin ruh ona doping etki yapmış olsa gerek ki kolu iyileşiverir. Derken tarihler 1936'ı gösteriyordu, bu yıl onun için denizin dibine dalmak adına önemli bir yıl sayılırdı. Ki; o günkü şartlarda icat edilen aletler deniz altında uzun süre kalmaya müsaade etmemesine rağmen dalması bile başarı hanesine yazılacak türden zişandır. Tabii bu arada ister istemez kafasında uzun süre deniz altında kalınabilecek böyle bir alet yapmanın gerektiği duygusu oluşuverdi. Nitekim bu düşünceler ışığında II. Dünya savaşı sırasında casusluk yapmayı göze alacak kadar cesaret örneği sergileyebilmiştir. Nasıl olsa kendisi bilim adamı, o halde bilim adamı görünümüyle güya Akdeniz de bilimsel dalışlar altında bir yandan Alman donanmasını izleyip, diğer yandan denizin altında uzun süre kalabilecek oksijen tüpleri üzerinde pekâlâ çalışma fırsatı bulabilirdi. Nitekim öyle de yapıp çalışmalarına aralıksız hız vermiştir. Onu seyreden Almanlar aptal gözüyle baksalar da aslında zeki bir insan olduğu çok zaman sonra anlaşılacaktır. Bu sözünü ettiğimiz insanı tahmin etmişsinizdir, o hepimizin bildiği Kaptan Cousteau (Kusto)’dan başkası değildir elbet.
Casusluk adına Akdeniz de bulunan Kaptan Cousteau azmin elinden bir şey kurtulmaz derler ya. Gerçekten arkadaşı Emile Gagman’ın yardımlarıyla muradına erdi diyebiliriz. Zira Paris yakınlarında Marne Nehrinin kuytu bir yerine gidip sırtına yüklediği oksijen tüpüyle nehrin soğuk sularına dalıverir. Nehirden çıktığında sevinci yüzüne yansıyordu adeta. Nasıl sevinmesin ki. Çünkü ilk denemesinin başarılı olduğunu bizatihi kendisi tatbik edip görmüştü. Akabinde bu işin tek başına sürdürülemeyeceği, dolayısıyla ekip oluşturması kanaatine varıp, grubunu kurar da. Hatta grup kurmakla kalmaz su altı fotoğraf aletlerin gelişimine de vesile olur. Bundan öte 1951 yılında birtakım zengin arkadaşlarının desteğiyle piyasa değeri büyük Kalipso denen cihaza sahip olur. Böylece bu noktadan sonra artık o denizlerin altını üstüne getiren bir kahraman deniz altı dehası olarak dünyanın gündemine oturacaktır. Onun deniz tutkusu tabi burada bitmez. Öyle ki; o denizin dibinde bile yaşanabileceğini tüm insanlığa göstermek istiyordu, gösterir de. 1963 yılı geldiğinde Kızıldeniz’in altında arkadaşlarıyla birlikte kasaba kurup, orada oturabileceklerini tüm cümle âlemin gözü önünde film izler gibi izlettirir de.
Belki de onun en dikkat çeken buluşu deniz altı kasaba oluşturmaktan ziyade Kur’an’da geçen esrarlı hadisenin ne anlama geldiğini açığa çıkarmasıdır. Nitekim Kaptan Cousteau Cebel-i Tarık boğazının güney ve kuzey yakasının deniz dibindeki tatlı suların yan yana karışmadan fışkırdığını, bu kaynayan suların birbirlerine karşılıklı bir tarağın dişleri gibi bir baraj misali bent (set) yaptıklarını gördü. Bu sebeple; ne Akdeniz’in Atlas okyanusa, ne de okyanusun suları denize karışmakta. Hatta balıkların bile birinden ötekine geçmediği gözlemlenmiştir.
Malum olduğu üzere Cebel-i Tarık’ın güneyinde Fas, kuzeyinde ise İspanya var. Dolayısıyla buralarda gerçekleşen incelemeler esnasında kuzey ve güney kıyının dibinden doğan 45 derecelik açılar halinde fışkıran devasa su kanalları kaptan Cousteau’yu hayrete düşürüyor. Böylece Kuran’da rahman suresinin üçüncü ayetinde geçen merace’l bahreyn, yani; “İki denizi kavuşmaları için salıvermiştir. Aralarında bir engel vardır, kavuşmuyorlar” (Rahman suresi, ayet 19–20) ayetiyle biranda Kur’an’a hayranlığı artıyor. Nasıl artmasın ki, zira Kur’an; Mucizü’l Beyandır.
Vesselam.
http://www.facebook.com/pages/Alpere...41391522610124

 

alperen isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Konuyu Beğendin mi ? O Zaman Arkadaşınla Paylaş
Sayfayı E-Mail olarak gönder
 


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı





2007-2023 © Akparti Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.



Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı
çarşamba pasta çarşamba bilgisayar tamircisi