11-25-2014, 18:19 | #1 |
Türkiye nefes almalı
Türkiye'nin nefes almaya ihtiyacı var.
Nefes alabilmesi için de sistemin kökten değişmesi lazım. Türk futbolundaki haksız rekabet ortadayken üç takımdan biri şampiyon olmuş ne fark eder? Ya da Türk siyasetindeki sistem ortadayken bugün AKP yarın CHP iktidar olmuş ne fark eder? Bugün Türkiye'de çoğunluk korkularına göre oy atmaktadır. En büyük korku da özgürlüğü kaybetmek. Neden? Çünkü sistem bozuk. Hal böyle olunca hizmetlere, ahlaka, ilkelere göre oy atılmıyor. Kültüre göre oy atılıyor. Çünkü farklı kültür, sınıf, kesimden biri iktidar olsa ben özgürlüğümü kaybedeceğim. AKP devri muhafazakar ve Kürt çıkışlı bir tepki oldu. On küsur senede 90 senenin hesaplaşması. Kendi özgürlüğünün kazanılıp karşı tarafa haddini bildirmek. Genellikle bu da güçlü bir şahsiyet önderliğinde gerçekleştiriliyor. Ve güçlü şahsiyet demek aynı zamanda gündem yaratmak ve bu yolla kutuplaşmak demektir. Vaktinde Atatürk örneğinde olduğu gibi şimdi de Erdoğan ile bu yaşanıyor. Uzun süre iktidar kendisini çevresi ile beraber yozlaştırıyor. Menderes devri bir tepkinin başlangıcı olmuştu 1950'de ve aynı zamanda rahatlamanın. Ardından ardı ardına hizmetler geldi. İktidar uzadıkça yozlaştı. 1960'a doğru medyayı yasakladı, halk kutuplaştı. Oyları azaldıysa da iktidar değişmedi çünkü yozlaşma olsa da mevcut huzurdan olmak istemedi halk, bu zanna neden olan şey de korku idi çünkü halk tekrardan kazandığı özgürlüğü kaybedeceğinden korktu. Aslında halk demeyelim. Halkın bir bölümü diyelim. Ardından darbe oldu. Asıl tartışılması gereken şey darbe ile zorlama iktidar değiştirmeleri ile çok tecrübesi olan Türkiye neden darbe olmadan iktidarı değiştiremiyor. Buna korku demiştim. Peki bunun ilacı nedir? AB reformları ile AB'ye entegre olmak denebilir hemen. Ama halkın ve onun seçtiği iktidarın iradesi olmadan zorlama bir giydirme namümkündür; yakın tarihimiz ortada. Peki Türkiye AB'ye değil de Şangay Beşlisine mi layık? Evet, ikisi de bir ekonomik birlik fakat arada büyük bir fark var. Şangay Beşlisi otoriter Doğu ülkelerinin ekonomi birliği, AB ise demokratik Avrupa ülkelerinin birliği. Osmanlı'dan gelen travmalar İttihatçı/Kemalist tepkileri ve Kemalizm'den gelen travmalar halkın demokrasiyle seçtiği parti tepkilerini yarattı. Cumhuriyet tarihi de zaten demokrasinin bir ileri iki geri gitmesi tarihidir. Şu anda yeniden bir tıkanıklık sürecindeyiz. Gelişme, ilerleme, büyüme elbette görecelidir. Nereden bakıldığına bakar. Hangi açıdan ilerliyor, hangi açıdan geriliyoruz, vs. Bu konuya girmeyeceğim ama topluma bir bütün (tevhid) olarak bakarsak Kürt sorunu gibi bir Türk sorunu doğmuş vaziyette. Ezilen kesim haklarını aldı, durum eşitlendi fakat uzayan/yozlaşan bir sürece girdik, bu süreçte yeni travmalar yaratılıyor. Yaratılan travmalar dışında yozlaşmanın ürünü olarak, ekonomik açıdan zor durumda olan insanlar ortada iken, işçilerin durumu ortada iken uçuk paralar ile yaptırılan saraylar, alınan arabalar, uçaklar, vs. hakikaten görgüsüzlük ve doğru giden bir sürecin sınırsız güce erişip zıt kutuplarla dengelenmediğinde nasıl da işin cılkının çıktığını gösteriyor. Son senelerde söylediğim gibi Türkiye darbeler dönemini aştı ve sadece sandıkla sınırlı olan demokratik istikrarını yakaladı artık fakat şu anda Türkiye'nin en büyük ihtiyacı nefes almaktır yani halkın kendi kendisine korkularını yenip kendi iradesi ile yani demokratik iradesi ile demokratik yollardan iktidarı değiştirmektir. Çünkü eğer demokratik devrim dinamizmini yakalayamazsa bu tıkanıklık ya bir darbe yaratabilir ya da iç savaş çıkarabilir. Ya da cemaati tü kaka edip askerle anlaşmaya giden ve bir potansiyel Gezi olayına hazırlık olarak güçlendirilen polis yapılanmasına giden iktidardan dolayı darbe ve iç savaş gerçekleşmezse bunlar daha yüksek seviyede gerçekleşmek üzere geleceğe tehir edilmiş olur. Bu tehir olabilecek süreçte demokratik değişimi umalım. AKP ilk devrinde AB reformlarına sarılmıştı zıt kutuplarla mücadele ederken. İşte umalım ki kesimleri arkasına alan tüm partiler kendi iyilikleri ve zıt kutuplardan korkuları için AB reformlarına sarılsın ve bu rekabet sistemin kökten değişmesine vesile olsun. Sistem tıkandıkça en demokratım diyen bile elde ettiği güç ile kendini kaybedebilir. Güç potansiyel olarak otoriterleştirir fakat demokrasinin rekabet ortamında verimi de bu güç sağlar. Bir filozof boşuna demokrasi yenişemeyenlerin sistemi dememiş. Sistem ağırlık sağlayan kutbu zıt kutup ile dengeleyebilmelidir. Sosyal adalet şart. Bir kutbu da ancak o kutbun ağırlığında alternatif bir kutup dengeler. Bu yüzden Türkiye'nin derhal bir alternatif merkez partiye ihtiyacı var.
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|