11-30-2014, 02:24 | #1 |
Oral Çalışlar - Sayın Bahçeli! Orası Tunceli Değil, Dersim
Oral Çalışlar
Sayın Bahçeli! Orası Tunceli değil, Dersim Bahçeli, Dersim'e çok önceden gitmeliydi. Gitseydi, belki de, orada Cumhuriyet döneminin en büyük katliamlarından birisinin yaşandığını çoktan anlamış olacaktı. Tabii, bu gidişiyle de, bazı şeyleri fark edebilir, hissedebilir. Devlet Bahçeli bugün Dersim'e gidiyor. Dersim katliamının sembolü Seyit Rıza'ya yaptığı ağır suçlamaların ve hakaretlerin ardından Dersim’e gitmesi, ister istemez bir gerginliğe neden oluyor. Bahçeli, Dersim'i yakıp yıkan ve sonra da adını değiştiren zalimleri de sahipleniyor. "Tunceli, tunç yüreklilerin yöresidir" diyerek hâlâ Tunceli isminin mirasçısı olduğunu da vurguluyor. Bahçeli, Dersim'e gitmeli. Bir acılı tarihle yüzyüze gelmek için gitmeli. Türkiye'nin dört bir yanına sürgün edilen insanların çocukları ve torunlarıyla karşılaşmalı. Onları dinlemeli, ağıtlarının ve yakarışlarının ardındaki kanlı tarihi hissetmeli. CEMAL SÜREYA: DERSİM SÜRGÜNÜ Şair Cemal Süreya ve ailesi de, Dersim sürgünüdür. Hayatta olsa, neler yaşandığını, Bahçeli'ye, bir şair duyarlığıyla çok güzel anlatabilirdi. Süreya'nın ailesi; sürgün sırasında, bir gece yarısı, Bilecik'in bir köyünde yük katarlarından indirilip sokağa bırakılmıştı. 1931 doğumlu Cemal Süreya, 1938'in bir sürgün gecesini dizelere şöyle dökmüştü: “Bir yük vagonunda açtım gözlerimi./ Bizi bir kamyona doldurdular./Tüfekli iki erin nezaretinde./Sonra o iki erle yük vagonuna doldurdular./ Günlerce yolculuktan sonra bir köye attılar./Tarih öncesi köpekler havlıyordu./Aklımdan hiç çıkmaz o yolculuk, o havlamalar, polisler./ Duyarlığım biraz da o çocukluk izlenimleriyle besleniyor belki./ Annem sürgünde öldü, babam sürgünde öldü.” YAKIN TARİH ACILARLA DOLU Sonuç olarak, Bahçeli de bu toprakların çocuğu. Onun doğup büyüdüğü Çukurova toprakları da çok büyük acılara tanıklık etti. Orada yaşananlardan yola çıkarak Dersim'de yaşanmış olanları az çok algılayabilmesi gerekir. Bahçeli, Dersim'e çok önceden gitmeliydi. Gitseydi, belki de, orada Cumhuriyet döneminin en büyük katliamlarından birisinin yaşandığını çoktan anlamış olacaktı. Tabii, bu gidişiyle de, bazı şeyleri farkedebilir, hissedebilir. KİMLİKLERİ DÜŞMAN GÖRMEK Türkiye'ye yön veren irade; ne yazık ki, kuruluş döneminden sonra, birlikte mücadele edip başarı kazandığı kimlikleri zararlı görmeye ve onları zorla dönüştürmeye karar verdi. Farklı olanın, “birliği” zedeleyebileceği düşünüldü. Kürtler ve Aleviler, bu mantığın sonucu olarak "tehlikeli" sayıldılar. Zorla asimile edilmeleri gerektiğine karar verildi. İnkâr, imha ve asimilasyon çerçevesinde görmedikleri zulüm kalmadı. “Kuruluş” ve “kurtuluş” hep birlikte gerçekleştirilmişti. Farklılıkları temel alan çok kültürlü bir demokratikleşme projesiyle ülke yeniden inşa edilebilirdi. Bunun yerine dışlama yolu seçildi. Ne oldu peki? Ne Kürt yok oldu ne Alevi. Geriye, yaşanan acılar kaldı. Geçmişte yanlış yapıldığını, zulüm yapıldığını kabul etmedikçe bugün de bir uzlaşma ve çözüm üretmek mümkün olmaz. Dün Kürt'e yapılan, Alevi'ye yapılan, Dersimliye yapılan zulmü "oh olmuş" diye benimser ve savunursanız hiçbir zaman bu ülke adına bir kardeşlik projesi geliştiremezsiniz. Kürtler ve Aleviler, uzun çabaların, çatışmaların, kalkışmaların sonucunda Türkiye'nin demokratikleşme sürecinin parçası hâline geldiler. Artık en aşırı uçtaki kişiler bile; "Kürt yoktur", "Alevi'nin kestiği yenmez" gibi cümleler kuramıyor. Bunu, çok yetersiz de olsa bir kazanım olarak görebiliriz. Milliyetçiler de tarihle barışabilmeliler. 12 Eylül öncesinin Maraş katliamının, Çorum ve Sivas katliamlarının özeleştirisini yapabilmeliler. O çatışmalara sürülen ülkücülerin bir darbe tezgahının parçası hâline geldiklerini görebilmeliler. Dersim, bir yönüyle, yaşayan bir canlı tarihtir. Oralarda; her taşın, her kayanın, her vadinin içinde bir acının hatırası vardır. Keşke Bahçeli oraları tam olarak gezebilse… Dersim'in mazlum insanlarının, canlarını kurtarmak amacıyla gizlendikleri mağaralarda nasıl zehirli gazlarla öldürüldüklerinin hikâyelerini dinlese. Mağaraları görse. Orada yok olanların yakınlarını görse... Bahçeli'nin Dersim'e yolculuğu; umarım bir anlama, dinleme ve yüzleşme sürecinin başlangıcına dönüşür. Bundan tüm Türkiye kazançlı çıkar. Son kez sayın Bahçeli! Orası (sonradan uydurulmuş bir isim olan) Tunçeli değil, Dersim'dir... Kaynak Radikal 28.11.2014
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
11-30-2014, 03:19 | #2 |
Suriye'deki Alevi azınlığın, Müslüman halka yaptıkları ve Türkiye'deki alevilerin birçoğunun bu soykırımı destekledikleri ortadayken hala bu Alevilerin mazlum rolü oynaması mide bulandırıcı oluyor. (ALLAH korusun) Türkiye'deki Alevi azınlık, (mesela Ermeni kökenli Kürt Alevisi Kemal Kılıçdaroğlu'nun başbakan olmasıyla) iktidara gelirse bize Suriye rejiminin Suriye halkına yaptıklarından farklı şeyler mi yapar? Konu Özgür Suriye tarafından (11-30-2014 Saat 03:29 ) değiştirilmiştir.. |
|
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|